Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gül Peygamberden (s.a.v.)Davranış Ölçüleri (1 Kullanıcı)

melek4545

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
3,460
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
31
Konum
İstanbul
İNSANLARIN EN CÖMERTİ

Peygamberimiz (s.a.v.),kendisinden bir şey isteyen hiç kimseyi boş çevirmezdi.

Sahabe’den Cabir b.Abdullah,”resullah’tan (s.av.),bir şey istenip de ‘hayır’ dediği vaki değildir.”demiştir.

Efendimiz,çoğu kez kendisine gelen şeyleri tamamen dağıtır,geriye bir şey bırakmazdı.

Harun b.Riab’ın anlattığına göre,bir keresinde kendilerine 70 bin dirhem gelmişti.

Bu para o güne kadargelen paraların en çoğu idi.

İki Cihan Sultanı (s.a.v.)bunları bir hasırın üzerine koydu ve insanlara taksim etti.

Her isteyene verdi.Hepsini dağıtıp bitirdi.

Bu O’nun genel ahlakı idi.

(Ebu’ş-Şeyh,ahlaku’n-Nebi,52)

En Sevgiliye selam olsun...!!!

İNSANLARIN EN CESURU

Efendimiz (s.a.v.),öyle cesur idi ki,

savaşta, savaşın can pazarına dönüp ordunun bozgun tehlikesi geçirdiği

anlarda bile,

atını mahmuzlayıp düşmanın üzerine yürür ve hiç korku emaresi göstermezdi.

Hz. Ali gibi cesur bir sahabi bu hususu şöyle anlatıyor:

Bedir savaşı’nda baktım ki, Resulüllah (s.a.v)’a sığınıyor,

O’nun arkasına sokuluyoruz.

O ise düşmana hepimizden daha yakın durumdaydı.

Hepimizin en cesuru O idi.

(Buhari,Cihad,52;Ahmed b.Hanbel,Müsned, I/86.)

İNSANLARIN EN DOĞRU SÖZLÜSÜ

Efendimiz (s.a.v.),hayatı boyunca asla yalan söylememişti.

İnsan hayatının olgunluk dönemi sayılan 40 yaşına kadar en küçük bir meselede dahi yalan söylemeyen bir insanın peygamberlik gibi çok ciddi bir konuda Allah’a karşı yalan söylemesi düşünülemezdi.

Cahiliye toplumu,O’nu ‘güvenilir’tanımıştı.

Bundan dolayı kendisine “el-Emin” diyorlardı.

İslam’a düşmanlığı ile meşhur Ebu Cehil bile Resul-i Ekrem (s.a.v.)’e hitaben

"Biz sana yalancı demiyoruz.

Çünki senin ne kadar emin,sadık olduğunu hepimiz biliyoruz.

Biz ancak allah’ın ayetlerini inkar ediyoruz.”demiştir.

(Buhari,Bed’ü’l-Vahy,3;İbn Hişam,Sire,1/119)

İNSANLARIN EN VEFALISI

Efendimiz(s.a.v.)Hz. Hatice’ye ve süt annesine olan vefaları dillere destandır.

Efendimiz Hz.Hatice’yi her fırsatta anar,hatırasını yad ederdi.

O (s.a.v.),sütannesine karşı da vefalı davranmıştır.

Aradan yıllar geçmesine rağmen, Mekke’nin fethinden sonra,sütannesi Halime,ziyarete gelince üstüne oturması için ridasını sermiş ve ona hürmet etmiştir.

Sütkardeşi Abdullah gelince de ayağa kalkmış ve onu da elbisesinin üzerine oturtmuştur.

Yine havazin esirleri arasında getirilen sütkardeşi

Şeyma’ya da ikramda bulunmuş,

onunla ilgilenmiş ve kavmine dönerken çeşitli hediyeler vererek uğurlamıştır.

(Buhâri,Menakıbü’l-Ensar,2;Müslim,Fezailü’s-Sahabe,172-176;Ebu Davud,Edeb,128;Beyhaki,Delail, II/308)

İNSANLARIN EN MERHAMETLİSİ

O (s.a.v.),bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

(Enbiya,107) Resulüllah’ın (s.a.v.),merhameti,Müslümanları,gayrimüslimleri,

dostları,düşmanları,hürleri,köleleri,

büyükleri küçükleri,hatta insanların yanında hayvanları ve

bütün bir varlığı da içine alacak kadar geniş bir merhamettir.

Uhud’da yaralanmasına ve sahabeden amcası

Hz. Hazma dahil 70 kişiyi şehit vermesine rağmen beddua etmemesi, kavmi için Allah’tan bağışlama dilemesi,yıllarca kendisine zulmeden,mü’minlere her türlü işkenceyi yapan ve kendilerini

Mekke’den hicret etmek zorunda bırakan Mekkelileri,

fetihten sonra bağışlaması da

yine bu rahmet ve şefkat duygusunun bir tezahürüdür.

(Buhari,Enbiya,54;Müslim,Cihad,104,105)

İNSANLARIN EN MÜTAVAZİSİ

Allah Resulü(s.a.v.),yüce makamıyla beraber,

insanların en mütevazi olanı ve kibri hiç olmayanı idi.

O’nun kral peygamber olmakla,

kul peygamber olmak arasında seçimde bırakıldığı zaman kul peygamber olmayı tercih etmesi,

O’nun tevazuunun ölçüsünü anlamamıza yeterlidir.

O’ evinde elbisesini diker, ayakkabısını yamar,

diğer erkeklerin yaptığı ev işlerini yapardı.

Kölenin davetine bile icabet ederdi.

Efendimiz’in tevazuunu gösteren en güzel örneklerden biri de,

Mekke’yi fethedip şehre girerken tevazuundan dolayım

bineğin üzerinde başını okadar önüne eğmiştir ki,

nerede ise başı bindiği hayvanın eğer kaşına dokunacaktı.

(Buhari,Ezan,44;Tirmizi,Cenaiz, 31;heysemi,mecmaü’z-zevaid,VI/169;Kadi İyaz,Şifa,)

İNSANLARIN EN YUMUŞAK HUYLUSU

Efendimiz (s.a.v.), Yahudilerden Zeyd b.Sa’ne’den borç almıştı.

Zeyd, gününden önce gelerek,alacağını istedi.

Resulüllah(s.a.v.),ona, “Henüz borcun süresi bitmedi.

” Deyince Zeyd,”Siz Abdülmuttelib oğulları,

borcunuzu vermekte çok ihmalkarsınız.

”diye karşılık verdi.

Bunun üzerine sahabe,Zey’e karşılık vermeye kalkıştılar.

Peygamberimiz onlara engel oldu.

Zeyd bu olaydan sonra diyor ki:

“Ben,Muhammed’de (s.a.v.), nübüvvet alametlerinin

biri hariç tamamını görmüştüm.

Bu da, cahillerin şiddetinin O’nun hilmini artırması hususuydu.

Bunu da görmek istedim.

Çünkü bir Tevrat ayeti O’nun hakkında şöyle diyor:

”O’nun Hilmi cehlinin önündedir.

Cahillerin şiddeti,O'nun sadece hilmini artırır.

”Nitekim Zeyd,bunları söyledikten sonra Müslüman olmuştu.

(İbn Hacer,İsabe,I/566; Hakim,Müstedrek,III/603;Kadi İyaz,Şifa, I/90)

İNSANLARIN EN NEZAKETLİSİ

Peygamberimiz (s.a.v.),İncelik,zarafet ve nezaket insanıydı.

O’nun,çevresine rahatsızlık verecek bir tavır ve davranışı yoktu.

Tabiat itibariyle yumuşak idi.

O,insanların gönüllerini alır,onları nefret ettirmezdi.

İnsanlara güler yüzlü davranır,güzel muamele ederdi.

O, son derece edepliydi.

Çünkü ilahi terbiyeye mahzar olmuştu.

Bu mazhariyeti bizzat kendisi ifade etmiştir:

”Beni Rabb’im terbiye etti.Bunun için terbiyemi çok güzel yaptı.

”Hz.Aişe diyor ki:” Bir gün Allah resulü odama girdi,

kıbleye döndü ve ellerini açarak şöyle dua etti:

Allah’ım!Ben bir beşerim,şayet kullarından birini üzüp incitmişsem,

beni bu yüzden cezalandırma.”

(Tirmizi,menakıb, 8;İbn Hişam,Sire, I/253; İbn Sa’d,tabakat, I/121; Ahmed b.hanbel,Müsned,VI/180)


İNSANLARIN EN GÜLER YÜZLÜSÜ


Peygamber efendimiz (s.a.v),gayet mütebessim ve güler yüzlü idi.

O,hiç kahkaha atıp gülmemişti.

O’nun gülmesi,tebessüm şeklinde olmuştu.

sahabe bize O’nu hep mütebessim olarak anlatmaktadır.

Abdullah b.Haris anlatıyor:

”Resulullah ‘tan (s.a.v.) daha çok tebessüm eden,

O’nun kadar güler yüzlü hiçbir kimseyi görmedim.

”Resulullah (s.a.v.),kendisi güler yüzlü olduğu gibi sahabeyi de buna teşvik ederek şöyle buyurmuştur:

”Kardeşinin yüzüne gülümsemenden ötürü sana sadaka sevabı verilir.” “İyiliğin hiçbir çeşidini sakın küçümseme .

Hatta kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa.”

(Tirmizi,Birr,36;Müslim,Birr,144;Ahmed b.Hanbel,Müsned, IV/191.)

İNSANLARIN EN SABIRLISI

Bir keresinde Hz. Ömer şöyle demişti:”

Babam anam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü (s.a.v.)!

Nuh (a.s.) kavmine beddua etmişti ve ‘Rabb’im,

yeryüzünde kafirlerden tek kişi bırakma !’ (Nuh,26) demişti.

Eğer sende bize aynı şekilde beddua etseydin ,hepimiz helak olurduk.

Sırtına vuruldu,yüzün yaralandı,dişlerin kırıldı,ama sen hayırlı söz dışında bir şey söylememekte direndin.

Hep ’Ya Rabbi! Kavmimi bağışla, onlar bilmiyorlar.’dedin.

hz. Ömer ,bu sözleriyle Peygamberimiz’in sabır ve tahammül seviyesini açıkça ifade etmektedir.

Taif dönüşü bir meleğin gelip,kendisini taşlayan Taiflilerin üzerine dağları yıkabileceğini söylediği zaman bunu kabul etmemesi de O’nun sabrının boyutlarını bize çok iyi anlatmaktadır.

(Buhari,Enbiya,54,Bed’ü2l-Halk, 7; Müslim,Cihad, 104, 105, 111;İbn Mace,Fiten,23))

İNSANLARIN EN DERTLİSİ

Her türlü insani faziletiyle birlikte o da bir beşerdi.

Beşer olarak hayatın bütün sıkıntı ve zorluklarını göğüslemişti.

O, yetim olarak büyüdü (Duha,69.Daha doğmadan babasını,

altı yaşında annesini,sekiz yaşında da dedesi Abdulmuttalib’i kaybetti.

Hüznün en anlamlısını,özlemin en değerlisini ve sevincin en soylusunu O yaşamıştır.

Nitekim,titreyerek yanına gelen bir adama,”sakin ol ben kral değilim.

Ben kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum.

” Buyurarak, hem onu rahatlatmış,hem de çektiği sıkıntılara imada bulunmuştu.

(Buhari, Cihad ,7,Cenaiz,43; Tirmizi, Ahkam,3,Menakıb,69; İbn Mace,Et’ıme,30)

İNSANLARIN EN İLERİ GÖRÜŞLÜSÜ

Efendimiz ’in (s.a.v.) görünüşte Müslümanların aleyhine gibi görünen Hudeybiye Antlaşması’nı kabul etmesi,

O’nun ileri görüşlülüğünü gösteren davranışlardan sadece birisidir.

Çünkü bu antlaşma ile Arap yarımadası’nda Müslümanlar siyasi bir varlık olarak kabul ediliyordu.

Ayrıca bu antlaşma ile Müslümanlarla müşrikler arasındaki husumet ortadan kalkıyor ve ilişkiler yeniden başlıyordu.

Ayrıca yine bu antlaşma,Hayber’ in fethine de zemin hazırlıyordu.

Efendimiz (s.a.v.), bütün bu hususları firaseti ve basireti ile görmüştü.

(İbn Hişam ,Sire,III-VI/213)

DAVASINDA EN KARARLI

Efendimiz (s.a.v.) sıkıntının her çeşidine maruz kalmasına rağmen davası adına hiç sarsıntı yaşamamış ve hadiseler karşısında kendine has duruşunu daima muhafaza etmiştir.

O’nun bu kararlılığıdır ki,sahabe gibi,

inandıkları dava uğrunda canlarını seve seve feda eden örnek bir cemaat yetiştirmiştir.

Müşriklerden gördükleri işkencelerden şikayette bulunan sahabelere sabretmek gerektiğini ifade ederken de,

Mekke’de çekmediği sıkıntı kalmayınca da,

hüzün senesinde Taif’te taşlandığında da davası adına kesinlikle ümitsizliğe ve kararsızlığa düşmemiştir.

(Buhari,Menakıb,25,İkrah, 1; Müslim, Cihad, 111; İbn Hişam, sire,I/265-267)
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
esselamün aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh.

allah celle celalüh sizden razı olsun kardeşim.
ne kadar güzel ve örnek bilgiler. bizleri nasiplendirdiniz rabbimiz de sizleri nasiplendrisin inşallah..

selam ve dua ile
 

melek4545

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
3,460
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
31
Konum
İstanbul
Aleyküm selam kardeşim rabbim cümlemizden razi olsun inş gözlerinize saglik hayirli akşamlar
 

ceylantur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2009
Mesajlar
2,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allah Celle Celalühu razı olsun inşaAllah değerli kardeşim
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
“O (a.s.m.) gönüllerin sevgilisi, akılların öğretmeni,
nefislerin terbiyecisi, ruhların sultanıydı.”
Bediüzzaman


Eğitim aşk, şevk, sabır ve gönül işidir; büyük hüner ve maharet ister. İyi eğitimci, gönüllere girmeyi bilir. Gönlüne giremediğimiz çocuğun kafasını aydınlatamayız. Gönüllere hükmedemeyen, beyinlere hükmedemez. Eğitim, gönül kazanma ve gönüllere taht kurma mesleğidir.

Bütün devirlerin en çok sevilen, en etkili ve en başarılı eğitimcisi, İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed’dir (a.s.m.).

O sadece çocukların değil, büyüklerin de öğretmeniydi. Sadece küçüklere değil, büyüklere de İslam’ın güzelliklerini, hakkı ve hakikati anlattı. İslam hakikatini bütün insanlığa ders verdi

Aziz Nebi (s.a.v.) hem gönüllere hem beyinlere hükmetti. Kalplerin sevgilisi, akılların öğretmeni, nefislerin terbiyecisi oldu

Okuma yazma bilmeyen ve okulu, gazetesi, kitabı, televizyonu olmayan, öğrenme kültürü bulunmayan bir topluma öğretmenlik yaptı.
Çok zor şartlarda çalıştı.
Literatüründe “eğitim” olmayan bir toplumu eğitti.

Kaba, ilkel, vahşî ve en kötü âdetlere sahip bir milleti 23 sene gibi kısa bir sürede dünyanın en kibar, en nazik, en medenî, en adaletli milletine dönüştürdü; onları dünyanın başına sultan yaptı. İçlerinden âlimler, hükümdarlar, sanatkarlar, kahramanlar çıkardı.

Öylesine etkili hakikatleri anlattı ki onu öldürmeye gelenler onda dirildi. Onu öldürmek için kılıç kuşanan ve yola koyulan Hz. Ömer (r.a.), onun getirdiği Kur’an hakikatlerini ders aldıktan sonra birdenbire değişti. Kanlı kinli Ömer gitti, yerine kalbi Allah aşkı, Peygamber aşkı, hakikat aşkıyla dolu, merhamet abidesi bir Ömer geldi. Bu değişim sayesinde Ömer (r.a.), dünyanın en adaletli halifesi ve hükümdarı oldu.



Muhteşem şair Mehmet Akif Ersoy, onun adalet anlayışını ve sorumluluk duygusunu anlatırken şöyle der:

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu;
Gelir de adl-i İlahî Ömer’den sorar onu!”

İslam’dan önce peygamber öldürmeye azmedecek kadar katı kalpli olan Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonra memleketinde kurdun kaptığı koyundan kendisini sorumlu tutacak kadar yumuşak kalpli, merhametli ve adaletli hâle geldi.

Onun (a.s.m.) getirdiği ölmez hakikatler, en katı kalpli insanları en merhametli insanlar hâline getirdi. O, mükemmel bir eğiticiydi. Ashabını en iyi şekilde terbiye etti ve yetiştirdi.

Sırf Hz. Ömer’de meydana gelen değişiklik sebebiyle ona “dünyanın en başarılı ve en güzel eğitimcisi” dense yeridir.

“Zira sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Hâlbuki bak, bu zat, büyük ve çok âdeti, hem inatçı, mutaassıp büyük kavimlerden, görünüşte küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda kaldırıp yerlerine öyle yüksek seciyeleri, kan ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak yerleştiriyor ve tespit ediyor. Bunun gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor.”3

Hâlbuki Peygamberimiz (s.a.v.), puta tapma, intikam, faiz, zina, içki gibi pek çok âdeti, görünüşte küçük bir kuvvetle, kısa bir sürede kaldırmış ve yerlerine en güzel âdetleri, hem de o vahşî insanların damarlarına yerleştirircesine, yüreklerine kazımıştır.

Bu inkılâbın tarihte benzeri yoktur.

Arapların tarihi incelenirse İslam gelmeden önce dünya çapında hiçbir başarıya imza atmadıkları görülür. Kabileler hâlinde yaşarlardı, kabileler arasında kavga ve savaşlar hiç eksik olmazdı. Birbirlerine düşman kabileleri ve yağmacılığı ile meşhur bir millet idiler; kadın ve kızları insan yerine koymaz, hatta kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’le şereflendikten sonra birden değiştiler ve şu hasletlere sahip oldular:

1. Birbirleriyle kardeş oldular.
2. Güzel ahlak sahibi oldular. Kumar, içki, adam öldürme, faiz, zina, fesat çıkarma, haksız yere kan dökme gibi yüzlerce kötülüğü terk ettiler.
3. Kur’an’ın getirdiği yardımlaşmayı, bağışlamayı, zekat ve sadaka vermeyi, hak sahibine hakkını vermeyi, zayıfları ve mazlumları korumayı benimsediler.
4. Allah rızasını hedef edindiler. Hayırda ve takvada yarıştılar.
5. İlim, sanat, marifet ve medeniyette ileri gittiler.

Bunların neticesi olarak kısa sürede yeryüzünün en efendi, en adaletli, en dayanışmacı toplumu oldular. Bütün dünyaya hükmeden muhteşem devletler kurdular. Hem de uzun asırlar yaşayan ve dünyaya medeniyet öğreten devletler kurdular. İspanya’da kurulan Endülüs Emevî Devleti 800 sene yaşadı ve bütün dünyaya ilim, hikmet, sanat, medeniyet ve insanlığı öğretti.

Asr-ı Saadet, muhteşem bir inkılap gördü. Aziz Nebi’nin (s.a.v.) getirdiği hakikatler o çağı öylesine değiştirdi ki cehalet devri kapandı, bütün vahşîlikler sona erdi, haksızlıklar bitti. Bunların yerini “saadet devri” aldı.

İnsanları değiştirdi. Katı kalpler yumuşadı, kinin yerini sevgi aldı, düşmanlıklar kardeşliğe dönüştü.

Millî şair Mehmet Akif Ersoy bu değişimi “Bir Gece” adlı şiirinde çok güzel anlatır:

BİR GECE
On dört asır evvel yine böyle bir geceydi
Kumdan, ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.
Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, hâlbuki bekleşmedelerdi.
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî,
Bir kerre zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi.
Bir kerre de mamure-i dünya, o zamanlar
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
Fevzâ bütün afakını sarmıştı zeminin,
Salgındı bugün şark’ı yıkan tefrika, derdi.
Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi.
Bin nefhada insanlığı kurtardı o masum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi.
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki zeval aklına gelmezdi, geberdi.
Âlemlere rahmetti, evet, şer’î mübini,
şehbalini adl isteyenin yurduna serdi.
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet...
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!4

(Zuhur etmek: ortaya çıkmak; mamure-i dünya: dünya şehri; fevza: kargaşa, anarşi; afak: ufuklar, her taraf; tefrika: ayrılık, bölünme; nefha: nefes, an; kayser: imparator; kisra: ıran krallarına verilen ad; zeval: son bulma, yok olma; şer’î mübin: ıslam dini; şehbal: kanat; medyun: borçlu; ikrar: inanç ve itikat; haşir: öldükten sonra dirilme.)

Bütün zamanlar içinde sadece o devre “asr-ı saadet" yani "saadet çağı” dendi.

Bugün dünyanın en gelişmiş ve ilerlemiş ülkesi kabul edilen Amerika’da suç işleme oranı, akıl almaz derecede yüksek. Televizyon ve gazete haberlerine (Mayıs 2005) göre Amerika hapishanelerinde iki milyon suçlu bulunuyor. Nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkeleri olan Çin ve Hindistan’da bile hapishanelerde bu kadar suçlu bulunmuyor.

İlim ve teknolojide ileri gitmek, insanlık, ahlak ve medeniyette ileri gitmek anlamına gelmiyor. İnsanları güzel ahlak sahibi yapmak, ancak iman ve ibadet ile mümkündür. Nefislerini terbiye edemeyenler, medeniyet ve güzel ahlak sahibi olamazlar.

Aziz Akif ne güzel söyler:

“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdan’ın,
Ne irfanın kalır tesiri kat’iyen, ne vicdanın.”

Allah sevgisi, ahiret inancı, cennet ümidi olmayan insanların nefislerini terbiye etmesi zordur. Amerika’da suç oranlarının yüksek olması, Avrupa’da intihar oranlarının yüksek olması, Batı’nın ahlak, huzur ve erdem fakiri olduğunu göstermeye yeter.

Bilim ve teknolojik üstünlüğe dayalı Batı medeniyeti, Batı toplumlarını zengin etti, fakat mutlu etmedi. Asya, Güney Amerika ve Afrika kıt’aları, Batılıların sömürgesi durumuna düştü, fakirleşti. Batı medeniyeti, insanların ihtiyaçlarını çoğalttı ve daha da fakirleştirdi.

İnsanlık, Aziz Peygamberimizin (s.a.v.) getirdiği İslam medeniyetine bugün her zamankinden daha çok muhtaç. Bugün yeniden onun eğitim ve terbiye anlayışına ihtiyacımız var.

Evlerimizin gülü olan çocuklarımızın büyüyünce dikene dönüşmemesi için Güllerin Efendisi’nin (s.a.v.) eğitim metotlarını bilmeli ve uygulamalıyız. O kolaylaştırdı, zorlaştırmadı; sevdirdi, nefret ettirmedi.

“Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, öğretmen ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” buyurur Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.).5

Biz de sevmeli ve sevdirmeliyiz.
Kolaylaştırmalıyız, zorlaştırmamalıyız.

Çocuklarımıza ve insanımıza, insanî ve İslamî değerleri sevdirmeliyiz. Onlara düşmanlığı değil, sevmeyi öğretmeliyiz. Almayı değil, vermeyi öğütlemeliyiz. Temeli sevgi ve kardeşlik olan bir dünya kurmalıyız. Evlerimizi, Allah Resulü’nün (s.a.v.) evi gibi cennet yuvalarına çevirmek için çaba harcamalıyız.

İstersek yapabiliriz. Bunun için öğrenmeli ve öğrendiklerimizi hayata geçirmeliyiz.

Parola şu olmalı:
Sevdir, sakın nefret ettirme!
Kolaylaştır, sakın zorlaştırma!

Netice:
1. Hâl dili, konuşmaktan daha önemlidir. Peygamberimiz (s.a.v.), Rabbimizden getirdiği mesajı nefsinde yaşadı, güzel örnek oldu, sonra insanlara tebliğ etti.
2. İhlas ve samimiyetle yaptığı tebliğ, kısa zamanda insanları değiştirdi.
3. Kur’an’ın mesajı, taş kalpli insanları dünyanın en merhametli insanları hâline getirdi.
4. İnsanları merhametli, adaletli, güzel ahlaklı yapan Allah’a olan inanç ve bağlılıkları, yüreklerindeki cennet ümidi ve cehennem korkusudur.
5. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt