
ÖNSÖZ:
Harama nazar ve iffet konusu her müminin özellikle de gençlerin imtihan oldukları ciddi bir husustur. Bu konuda Türkçe olarak yazılmış herhangi bir kitap olmayışı da bizi ciddî anlamda tereddütte bırakmıştı. Fakat Rabbimizin “Sen sadece tebliğ et!” (Şûrâ, 42/48) emrine arkadaşlarımızın ısrarı da eklenince bu konuda bir el kitabı hazırlamak kaçamayacağımız bir ödev oldu.
Yerde ve göklerde bulunan bütün zerreler, gerçek göz sahipleri için Hakk’ı ilân eden, Rabb’in varlığını ve birliğini haykıran, O’na itaat eden, O’na şükreden, zikreden ve secde eden birer delildir. Ve bu varlıkların tamamı insana hizmet etmek üzere yaratılmıştır. Göz nimeti, bu varlık âlemine bakması ve ibret alması için verildiği gibi, kulak nimeti de, yeryüzündeki hikmetleri ve Cenab-ı Hakk’ı gösteren âyetleri işitip istifade etmesi için insana verilmiştir. Kalp nimeti ise ilim ve fikir sahibi olması için insana emanet edilmiştir. O hâlde bu nimetleri, onları verenin veriş gayesi doğrultusunda kullanmak bir vecibedir.
Zira Rabbimiz bunu şöyle bildirir: “Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir.” (İsrâ Sûresi, 36. âyet)
Kulağın şükrü, Kur’ân âyetlerini dinleyerek ders almak, onu gıybet ve dedikodudan sakındırmak, Allah’ın haram kıldığı iftira, fuhşiyat ve münkerlerden uzak tutmaktır. Gözün şükrü ise yaratılış âyetlerini seyrederek ibret almak, onu Allah’ın bakmayı haram kıldığı şeylerden sakındırmaktır. Güneş, ay, yıldızlar, kara, deniz, ağaç, meyve, dağ, taş, dere, ova, gece, gündüz, karanlık, aydınlık, sema, arz ve bu ikisinin arasındakileri temaşa edip Rabbin büyüklüğünü kavramak, onların kendi dilleri ile Rabblerini tesbih ettiğini ve O’nun varlığını ve birliğini haykırdığını görmek, onların insanların emrine verildiğini hissetmek, mevcudatın nasıl yaratıldığını düşünmek... Gözün insana verilme sebebleridir. Bunu Rabbimiz şöyle anlatıyor:
“O kâfirler bakıp düşünmezler mi: (Meselâ) deve nasıl yaratılmış? Gök nasıl kurulup uçsuz bucaksız yükseltilmiş? Dağlar nasıl da yeri tutup, dengeleyen direkler hâlinde dikilmiş. Yeryüzü nasıl yayılıp hayata elverişli kılınmış?” (Ğâşiye Sûresi, 17-20. âyetler)
“Düşünün de ibret alın ey akıl sahipleri!” (Haşr Sûresi, 2. âyet)
“Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan hâline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz?” (Vâkıa Sûresi, 58-59. âyetler)
“Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi?” (Vâkıa Sûresi, 63-64. âyetler)
“Peki, içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz mi?” (Vâkıa Sûresi, 68-69. âyetler)
“Peki, yakmakta olduğunuz ateşe ne dersiniz? Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz?”(Vâkıa Sûresi, 71-72. âyetler)
Göz üzerinde iyice düşünmek gerekmektedir. Yedi tabakadan yaratılan gözün bir tabakasına gelecek bir zarar bu nimetin zevali demektir. Bütün âlem zenginlikleriyle insana verilse acaba bir tek gözüyle değiştirecek insan çıkar mı? Darwin’i bile hayrete sürükleyip “Gözü düşündükçe canım sıkılıyor!’ dedirten, ve ruhun dışarıya açılan bir penceresi olan göz, herkeste hayranlık uyandıracak bir yaratılış harikası değilse ya nedir?
Gözümüz ile ilgili mübtela olduğumuz bir rahatsızlıkta doktorun bize “Bundan sonra hiç güneşe bakma!” veya “Filanca yemeği yeme.” demesi ve arkasından “yoksa gözlerinden olursun” diye tavsiyesini bitirmesi neticesi ne yaparız? Göz nimetini kaybetmenin verdiği korku ile doktorun tavsiyelerine harfiyyen uymaya çalışırız. Değil mi? Şimdi düşünelim. Ruhumuzu, dinimizi, Allah ile olan irtibatımızı etkileyecek ve insanı Rabbinden uzaklaştıracak manzaralara bakmaktan bizleri men eden bir doktor değil de Rabbimiz ise o zaman ne yapmalıyız? Düşünelim ve bir bakmada batmamanın yollarını arayıp bulmaya çalışalım.
Elinizdeki çalışma bu yolda size, bize ve hususen genç kardeşlerimize yardımcı olursa kendimizi bahtiyar hissedeceğiz.
Gayret bizden muvaffakiyet Cenab-ı Erhamü’r-Râhi*mîn’den*dir.
M. Yusuf Güven
10 Eylül 2009