aliye_aliye
Altın Üye
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 16,828
- Tepki puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Konum
- ~* پایتخت آن بهشت *~
- Web Sitesi
- www.fizikist.com
Arkadaşlarıyla geçinemeyen, kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba ile bir tahta perde vermiş. "Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç ilk günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki perdeye hiç çivi çakmaz olmuş. Durumu gelip babasına anlatmış. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş ve ''Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdeden bir çivi çıkar, sök." demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki bütün çiviler çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok deliği var; geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
''Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak ve kapanmayacaktır. Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir. Sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler, sana yüreğini açar" diye de ilave etmiş.
Ne çok hatalar yapar, ne gönüller yıkarız, bilerek bilmeyerek. Gün gelir düşünür, ''kalp kırmaya, gönül yıkmaya sebebiyet veren şey bari incir çekirdeğini doldursaydı.'' deriz. Küçük, basit, anlamsız şeylerle üzer ve üzülürüz. Hep kendimizi haklı görürüz. Oysa Yunus Emremiz bize nasıl da ders verir ve kavgaların çekişmelerin anlamsızlığını ne kadar sade ve güzel anlatır: Gönül Çalab (Allah)'ın tahtı/ Çalab gönüle baktı/ İki cihan bedbahtı/ Kim gönül yıkar ise...
Kendisine ayrılan zamanın sınırlı olduğunu ve birgün hayatının sona ereceğini bilmek, insanı, kendisine sunulan bu nimeti anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırmalıdır. Hayatı anlamlı yaşamak, hayatı güzelleştirmekle mümkündür. Hayatı güzelleştirmek ise kişinin Yaratanı, kendisi ve çevresi ile ilişkilerinin kalitesine bağlıdır. Kaliteli ilişkiler insanı mutlu eder; yapılan yanlışlıklar ise farkına varıldığı anda kişiyi huzursuz kılar, bazen telafisi olmayan sonuçlar bile doğurabilir.
Elbette yapılan yanlışlardan dönmek bir fazilettir. Yaratana karşı yapılan hatalardan tevbe etmek, insanlardan özür dilemek erdemdir. Ancak daha güzeli özür dilenecek davranışlardan uzak durmaktır. Tahtadaki deliklerin tamamen kapanmayacağı gerçeğini unutmadan...
İnsan başkalarıyla ilişkilerinde genellikle, ''ben haklıyım, ben doğruyum.'' der. Çünkü çoğunlukla kendi lehine düşünür. Bazen içini kemiren şüpheli duygulara yenilir. Şayet yapılan bir iş gönülde huzursuzluk doğuruyor ve o işin başkaları tarafından duyulması istenmiyorsa, o hareket mutlaka çirkindir, günahtır; yapılmasına Allah Teâlâ'nın izin vermediği bir harekettir. Sevgili Peygamberimiz (sav)'in bu konuda ''İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.'' (Müslim; Birr 14, 15) buyurması dikkat çekicidir.
Günah kiriyle kararmamış kalbler, iyi ve kötüyü ayna gibi gösterirler. Bu sebeple insan bir şey yapmak istediği zaman önce gönlüne bakmalıdır. Eğer o hareketi yapmaktan dolayı gönlünde bir rahatsızlık hissediyor, içini bir şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa, derhal o işten vazgeçmelidir. Çünkü sağlam bir vicdan insana doğru yolu gösterir.
Unutmayalım; her günah ya da yanlış hareket gönle çakılan bir çivi gibidir. Tevbe etmek, af dilemek, yanlıştan dönmek ya da yanlışta ısrar etmemek, yani çivileri çıkarmak güzeldir; ama daha güzeli gönül tahtamıza hiç çivi çakmama gayreti ve azmi içinde olmaktır.
Nihayet bir gün gelmiş ki perdeye hiç çivi çakmaz olmuş. Durumu gelip babasına anlatmış. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş ve ''Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdeden bir çivi çıkar, sök." demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki bütün çiviler çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok deliği var; geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
''Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak ve kapanmayacaktır. Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir. Sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler, sana yüreğini açar" diye de ilave etmiş.
Ne çok hatalar yapar, ne gönüller yıkarız, bilerek bilmeyerek. Gün gelir düşünür, ''kalp kırmaya, gönül yıkmaya sebebiyet veren şey bari incir çekirdeğini doldursaydı.'' deriz. Küçük, basit, anlamsız şeylerle üzer ve üzülürüz. Hep kendimizi haklı görürüz. Oysa Yunus Emremiz bize nasıl da ders verir ve kavgaların çekişmelerin anlamsızlığını ne kadar sade ve güzel anlatır: Gönül Çalab (Allah)'ın tahtı/ Çalab gönüle baktı/ İki cihan bedbahtı/ Kim gönül yıkar ise...
Kendisine ayrılan zamanın sınırlı olduğunu ve birgün hayatının sona ereceğini bilmek, insanı, kendisine sunulan bu nimeti anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırmalıdır. Hayatı anlamlı yaşamak, hayatı güzelleştirmekle mümkündür. Hayatı güzelleştirmek ise kişinin Yaratanı, kendisi ve çevresi ile ilişkilerinin kalitesine bağlıdır. Kaliteli ilişkiler insanı mutlu eder; yapılan yanlışlıklar ise farkına varıldığı anda kişiyi huzursuz kılar, bazen telafisi olmayan sonuçlar bile doğurabilir.
Elbette yapılan yanlışlardan dönmek bir fazilettir. Yaratana karşı yapılan hatalardan tevbe etmek, insanlardan özür dilemek erdemdir. Ancak daha güzeli özür dilenecek davranışlardan uzak durmaktır. Tahtadaki deliklerin tamamen kapanmayacağı gerçeğini unutmadan...
İnsan başkalarıyla ilişkilerinde genellikle, ''ben haklıyım, ben doğruyum.'' der. Çünkü çoğunlukla kendi lehine düşünür. Bazen içini kemiren şüpheli duygulara yenilir. Şayet yapılan bir iş gönülde huzursuzluk doğuruyor ve o işin başkaları tarafından duyulması istenmiyorsa, o hareket mutlaka çirkindir, günahtır; yapılmasına Allah Teâlâ'nın izin vermediği bir harekettir. Sevgili Peygamberimiz (sav)'in bu konuda ''İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.'' (Müslim; Birr 14, 15) buyurması dikkat çekicidir.
Günah kiriyle kararmamış kalbler, iyi ve kötüyü ayna gibi gösterirler. Bu sebeple insan bir şey yapmak istediği zaman önce gönlüne bakmalıdır. Eğer o hareketi yapmaktan dolayı gönlünde bir rahatsızlık hissediyor, içini bir şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa, derhal o işten vazgeçmelidir. Çünkü sağlam bir vicdan insana doğru yolu gösterir.
Unutmayalım; her günah ya da yanlış hareket gönle çakılan bir çivi gibidir. Tevbe etmek, af dilemek, yanlıştan dönmek ya da yanlışta ısrar etmemek, yani çivileri çıkarmak güzeldir; ama daha güzeli gönül tahtamıza hiç çivi çakmama gayreti ve azmi içinde olmaktır.