Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gıybet, Gıybet Etme, Gıybet Nedir? (1 Kullanıcı)

muhsin iyi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
132
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Şeref, haysiyet ve namus gibi manevi kavramlar para ile satın alınamazlar. Bunlar Allah’ın (c.c.) Müslümanlara dünyada verdiği manevi armağanlardır. Bir Müslüman’ın manevi kişiliği bu kavramlardan oluştuğu için o muhteremdir. Her türlü saygıya değerdir. Hiçbir biçimde incitilmemelidir.

İnsanın şeref, haysiyet ve namusunun en büyük düşmanları iftira ve dedikodudur. Dinimiz bu ikisini büyük günahlardan saymıştır. Dedikoduya gıybet de denir.

Hiçbir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ın arkasından hoşlanmayacağı şeyleri konuşması doğru değildir. Bu gıybettir. Gıybet büyük günahlardandır.

Bazıları da gıybet ile iftirayı birbirine karıştırırlar. Ama derler, bu hoş olmayanlar şeyler o kişide var. Evet, var olduğu için gıybettir. Yok olsa idi, iftira olacaktı ki, bu daha büyük bir günahtır.

Gıybet günahını işleyen kişi, genellikle kendisini savunmak amacıyla, ben bunları onun yüzüne karşı da söylerim, diyerek kendisine bir haklı gerekçe bulmaya çalışır. Ama yine de yaptığı şey, bir gıybettir, Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle “Ölmüş kardeşinin cesedini dişlemek (Hucuret suresi, ayet 12)”ten ibarettir. Gıybetini yaptığı kişinin günahını yüklenmektedir. Kul hakkı olduğu için kişi tövbe etse de ahirette, oğlun babasından-annesinden kaçtığı, herkesin kendi derdine düştüğü, kimsenin kimseye yardım edemeyeceği o sıkıntılı günde, gıybetini yaptığı kişiye sevaplarını verecek veya onun günahlarını üzerine alacaktır.

Dünyada hiçbir yasa ve ahlak kuralı böyle güçlü bir yaptırımla insan şeref, haysiyet ve namusunu koruma altına almamıştır. Buna güç de yetiremeyecektir. Çünkü insanların çenesini ancak din gibi güçlü bir kurum etki ve baskı altına alabilir. Belki de İslam’ın şeref, haysiyet ve namusa gösterdiği bu özen ve titizlik tüm insanların gelecekte bu dine girmeleri için bir vesile olacaktır. Çünkü insanlar, devrimleri ve toplumsal değişimleri hep insan hak ve özgürlükleri lehine yapmıştır. Dünya tarihine baktığımızda bugüne değin pek çok büyük inkılâbın ve toplumsal değişimin gerçekleştirildiğini görürüz. İnsanlık bu konuda hep ileriye doğru gitmiştir. Çünkü her geçen yıl insanların, toplumların eğitim seviyeleri ileri derecelere doğru gitmektedir. Eğitim seviyesindeki bu gelişme kişilerin ve toplumsal sınıfların temel hak ve özgürlükleri konusunda daha çok aydınlanmasına ve arayışlarına neden olmaktadır. Örneğin Fransız İhtilali sonucu ilan edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nde insanlar yasalar önünde eşitlik gibi büyük bir hakka kavuşmuşlardır. Dünyada köleliğin kaldırılması da böyle büyük adımlardan birisidir.

Gıybet bu tür bir inkılâpla ve toplumsal değişimle ortadan kaldırılamayacak bir durumdadır. Çünkü insan doğasının (nefsinin) zafiyetinden kaynaklanmaktadır. Ceza yasalarının da bu konuyu çözemeyeceğini düşünüyorum. Tüm insanlar adeta İslam dininin gıybet hükmüne susamış gibidir.

Müslüman’a şeref, haysiyet ve namus güvencesini veren dinidir. İslam dini emir ve yasakları ile kişiyi hem bu dünyada hem de ahirette yüceltir.

Bir Müslüman şerefini, haysiyetini ve namusunu İslam’ın emir ve yasaklarından alır. Dinine sahip çıkan bu değerlere de kavuşur. Onun emir ve yasaklarını çiğneyen manevi kişiliğinde ilgili değerlere de zarar verir.

İnsanın fikir özgürlüğü şahsiyetleri isim vermeden ve ima etmeden vardır. Kuşkusuz bir insanın olumsuzlukları dile getirilecekse bu o kişinin uygun bir ortamda yüzüne karşı yapılmalıdır. Böylelikle o kişiye de savunma hakkı verilir.

Gıybetin artık meşru olduğu durumlar da vardır. Günahları açıkça işleyen kişilerin (fasıkların) gıybeti caizdir. Zira Müslümanların bu kişilere karşı önlem alması ve uyanık bulanması gerekir. Tabii bunun da bir ölçüsü bulunmaktadır. Müslüman diğer Müslümanlara karşı anlayışlı ve kusurlarını örtücü olmalıdır. Bu diğer Müslüman katagorisi içerisinde çeşitli günahların pençesinde bulunan ve ibadetlerini ihmal eden kardeşlerimiz de bulunabilir. Bunların çeşitli zaafları da olabilir. Bunlarla ilişkide zarar görebilecek kardeşlerimizi onlara karşı uyarmak, günahlarını ve zaaflarını söylemek gıybet değildir. Fakat durup dururken alay etmek ve küçük düşürmek için Müslüman kardeşlerin günahlarını ve zaaflarını dile getirmek büyük günahlardandır. Nasıl Allah bizlerin günahlarını El-Settâr güzel ismi ile örtüyorsa biz de aynı ahlak kuralı ile diğer Müslüman kardeşlerimize karşı böyle olmalıyız.

Peygamberimizin bir hadis-i şeriflerinde dile getirdiği üzere bir Müslüman kardeşimizle alay ettiğimizde alay ettiğimiz husus başımıza gelmedikçe bu dünyadan göçmeyeceğimizi unutmamalı, buna göre nefsimize hâkim olmalıyız.

Kalp kırmaya en büyük neden, insanları küçük görmektir. Gıybet de bu yüzden kaynaklanır. İnsan nefsi dışında kimseyi küçük görmemelidir.

Gıybetle ilgili şu soruya çok maruz kalıyorum: ‘Tamam, gıybet günahtır. Allah onu ölü kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Ama gıybet edeceğim hususları o arkadaşın yüzüne söylersem ne olur?’ O zaman da kalp kırma riskine girersin. Niyetin o kişiyi incitmekse kalbini mutlaka kırarsın. Kaçışın yok. Merak etme. Şayet niyetin o kişiye samimi olarak Allah rızası için yardımsa yine kalp kırabilirsin. İhtimal var. Yani bu iş çok tehlikelidir. Doktorlar her hastayı ameliyata almıyorlar. Riskleri önce bir ölçüyorlar. Bu iş de böyle ihtimam ister. Kaş yapayım derken göz çıkarmak ağır bir mesuliyeti getirir. Kalp kırmadan yanlışı düzeltmek büyük bir ustalık ve beceri ister. Herkesin harcı değildir. En iyisi böyle durumlarda genel konuşmak daha doğrudur. Tabii imalı olmamak da gerekir. Yoksa yine kalp kırılabilir. Gıybette ölü kardeşin eti bir zehirdir. Maddi ve manevi dünyada neleri götürdüğünü Allah bilir. Kalp kırma ise zehri bizzat şırınga ile o kişiden vücudumuza zerk etme gibi daha tehlikelidir. Sakınmak gerekir. Bizlere büyük zararlar verir.

Gıybet yapanları uyarmak da gerekir. Yoksa böyle bir ortamda bulunmaktan dolayı zarar görülebilir. Yapılanın gıybet olduğunu uyarma, böyle ortamları hemen tek etme biçimindeki tepkiler, en azından dinleyici konumundaki kişileri günaha iştirak olmaktan korur. Yoksa gıybet konuşmalarına hiç bir tepki göstermeme dinleyici konumunda olan kişileri de yapılan günaha ortak kılar.

İslamın hedefi insanları Müslüman kimliği ile kardeş yapmaktır. Gıybet ise bu amacı baltalayan nefsani bir zaaftır. Ayrıca şeytanların çok teşvik ettiği bir günahtır. Onun için yaptırımı ağırdır.

Allah bizleri gıybetten korusun. Amin.
Muhsin İyi
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Allah buyuruyor ki :

Gıybeti terk edene muhabbetimi tattırırım.

Allah razı olsun
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Göz, neyi görürse, akıl onun derdine düşüp onunla meşgul oluyor..
Öyleyse, ey göz, güzel bak !..
Sen güzel baktıkça, güzeli gördükçe, kainatın sayfaları açılacak bir bir önüne..
Sen bakmaman gerekenlere baktığında, yorulacak akıl ve kalp.
Gayenin önünü toz kaplayacak..

Kulak, işittiği sözleri tekrarlıyor..
İşitilenlerden akla bir yol gidiyor sanki ve gereksiz her söz,
o yolda ilerleyip, beyin kıvrımlarında yerini alıyor..
Öyleyse, ey kulağım, kötü şeyler işiteceğini bildiğin yerden kaç..
Gıybet ve dedikoduya kapan..

Eller ve ayaklar, her gün türlü işte çalışıyor..
Gidilmesi yere götürmeyip uzanıveriyor bazen ayaklar bir yerlere..
Bazen, eller, vermesi gereken yere uzanmıyor..Geri çekiliyor..
Öyleyse, ey el, ?veren? ol..Ve ey ayak, en güzel yerlere taşı bu bedeni..

Kalp, neyle doluysa, ameller de o yönde oluyor..Kalbin ne kadar kısmını boş sevgiler kaplıyor?..Sevgilerin esas sahibine yönelmeyince, bir yük oluyor kalp..
& Ey kalp, seni Yaratan?dan çok sevebileceğin kimse var mı?..

Akıl?Güzelliklerin de, kötülüklerin de gerçekleşmesinin önceki durağı..
İradeyle yönlendirilen, niyetlerle anlamlanan ameller?
İşte ey aklım, düşünmektir mesleğin..Tefekkürdür emelin..
Hayrı ve iyiyi hayal etmekte, hayra karar vermekte, iradene hakim olmakta, yani senin işleyişinde belirleniyor her şey..Çizgiler böylece çiziliyor..

Dil, türlü tatlarla mütelezziz..Türlü kelamlarla müteellim..
Bazen, dökülen kelamın her biri ayrı bir tohum, ayrı çınarlar yetiştirecek..
Bazen, ağır bir yük olarak inecek insanların kalbine kırıcı sözler..
İşte, ey dil!... Sarf ettiğin sözleri koru?Hayra dön, şerde tutul..
İyi tad..Fabrikanın yasakçısı hükmünü koru
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Sen düşünce ben kalkacak değilim. Allah’ın bir kulu olarak, insan olarak görünmez bir bağla sana bağlıyım. Sen ayakta durduğun sürece ben dimdik yaşama fırsatı bulacağım. Senin kötülüğünü istemem ancak kendi canıma kastetmemdir.

3189.jpg


Gıybetin, yani bir başkasının arkasından konuşmanın, onun yanlışlarını, kusurlarını ortaya dökmenin ne kadar kötü olduğunu biliyoruz. Çünkü hayatta en kırıldığımız, kendimizi kötü hissettiğimiz anlardan biri de başkalarının bizim arkamızdan konuştuklarını öğrendiğimiz anlardır.

Ne kötü olduğunu başımıza geldiği zaman iyice anladığımız bu davranıştan kurtulmamız gerektiğine şüphe yok. Hayatımıza ve kalbimize nasıl zarar verdiğini görüyoruz. Bu illet yüzünden insanların arası açılıyor, hiç yeri yokken düşmanlıklar oluşuyor, yuvalar bile yıkılabiliyor.

Buna rağmen onu terk etmede, yakamızdan söküp atmada zorlanıyor, kötülüğünü sürekli tekrarlamamıza rağmen ondan kurtulamıyoruz.

Sonuçta bu bir şahsiyet meselesi oluyor. Bir kişilik, insan olma meselesi. Öyle ya, nasıl bir kişi başkalarının kötülüğünü isteyebilir, onların yanlış yapmasını, kusurlarının ortaya çıkmasını fırsat bilir ki!

Aynaya bakınca gördüğümüz insan, başkalarının arkasından dolaplar çeviren biriyken ona saygı duyabilir miyiz? Belki de aynaya çok bakmamak gerek! İşin kolayı bu.

Fakat Allah ve Rasulü gıybetin kötülüğünü açık bir şekilde bildirmiş ve insan damarlarımız bunun kötülüğünü hissetmişken, bu davranıştan vazgeçmemek artık ayıp. Kesin bir karar vermek gerek. Şu andan itibaren kimsenin arkasından konuşmayacak, kimsenin kötülüğünü istemeyecek, içimizdeki ifrit isteklere kulak vermeyeceğiz.

İşte ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, büyük sözleri... Onlar yeterli rehber. Kalbimizin böyle hastalıklardan kurtulması için önerilen tedavi usulleri, ilaçlar var. Asıl mesele hasta olduğumuzu kabul etmek.

Sinsi bir hastalık

Zaman zaman bir daha gıybet etmemeye karar veriyoruz. Belki bir süre başarabiliyoruz da. Ama gıybet öyle göstere göstere gelmiyor. Bazen gıybet ettiğimizi, başkaları hakkında konuşurken fark ediyoruz. İşte o anda gıybeti terk etmek çok zor oluyor. O kadar garip bir şekilde insanı yakalıyor ki, konuşmaya devam etmek istiyorsunuz.
Hem insan tek başına gıybet etmez ki. İnsanlar size bakıyor. “Arkadaşlar biz gıybet ediyoruz, hemen terk edelim!” deyince olmuyor. İnsanlar bozuluyorlar. Onların tepkilerini kendimize yediremiyoruz. Kızgınlık, çekingenlik derken gıybet deryasında yüzüp gidiyoruz.

Bunu bir bitireyim bir daha gıybet etmeyeceğim, diyoruz ama buna çocuklar bile güler. Evvela ne pahasına olursa olsun gıybet ettiğimizi fark edince susmaya azmetmeliyiz. Kesin olarak bir daha yapmayacağım demeli, Hz. Ali efendimizin dediği gibi şeytan pes edene kadar direnmeliyiz.

Sonra kimlerle arkadaş olduğumuza dikkat etmeliyiz. Sürekli gıybet eden bir arkadaşla, bizi kötü şeylere alıştırmaya çalışan bir arkadaş arasında ne fark var? Biri elle tutulur kötülük, diğeri sözde. Bizimle arkadaşlık etmek isteyen, başkalarının arkasından konuşmaması gerektiğini bilsin, ona göre gelsin.

Susmak yeterli mi?

Acaba gıybet yalnızca sözlerle mi olur? Tarifine göre böyle görünüyor. Ama söylenen sözün insanda bir öncesi, yani bir sözü söylemeden önce içimizde o söze kaynak olacak duygu, düşünce ve isteklerimiz yok mu?

Başkaları içimizi bilmez, sesimizi duyar ve sözü anlar sadece. İçimizde alevlenen ateşi, kendimizi yiyip bitirişimizi nereye koymalı? Gıybet etmek istiyoruz. Birilerine birilerini şikâyet etmeden, eleştirmeden rahatlayamıyoruz -buna rahatlamak denir mi, ayrı bir konu.

Ne kadar zor bir iş bu. Karakter lazım, şahsiyet lazım. Bir sözü söylemek bir an, fakat bir sözü içinde tutmak, susmak hiç bitmiyor. Göğsümüzü yakan, boğazımızı sıkan bir sancı gibi sürekli rahatsız ediyor. İyi de bu sancıya yol açan sebebin kökü dışarıda mı ki, bizim dışarıya bir yumruk savurmamız gerekiyor? İnsanlar bizi kızdırıyor değil mi, aleyhlerinde konuşacağımız hatalar, yanlışlar yapıyorlar. Peki, biz sütten çıkmış ak kaşık mıyız?

Farkında olmadan

Gıybeti kasıtlı olarak yapmamak veya fark edince terk etmek yeterli mi? Farkında olmadan yaptığımız gıybetlerden de sorumlu değil miyiz?

Kasten yaptıklarımız kadar olmasa da, gıybet olduğunu fark etmeden yaptıklarımız da aynı hastalığın sonucu. Bu hastalık içten içe bizimle savaşıyor ve mahvetmeyi amaçlıyor.

Bir insanın arkasından hoşlanmayacağı şeyler söylemenin mazereti olmaz. Bir insanın arkasından, yanımızda olsalar yüzlerine söylemeye utanacağımız, utanmasak bile kalplerini kıracağımız sözler söylüyoruz.

Bunları durduk yere söylüyor olamayız. En azından bu sözleri söyleyecek hale gelmemize izin vermişiz demektir. Keyifle birilerini çekiştirecek kadar kendimizden geçmişizdir. Ahlâklı, karakteri sağlam bir insan kontrolü asla bırakmaz. Yaptığımız kazanın bedeli Allah’ın gazabı olabilir.

Her zaman uyanık olmalı, gıybet edecek kadar kendimizden geçecek hale girmemize müsaade etmemeliyiz ki, içimizde bir şeyler sürekli bize değerlerimizi, insan olduğumuzu hatırlatmaya devam etsin.
 

imported_takva_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 May 2012
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
gerçekten çok önemli bir konu.

Allah (C.C.) razı olsun inşAllah.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt