Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gerçek dostluk (1 Kullanıcı)

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Gerçek dostluk

Gerçek dostluk son asrın insanının en fazla ihtiyaç duyduğu bir ilişkidir. En yakın komşudan tutun da iş arkadaşları, yol arkadaşları ve hatta hayat arkadaşları (aileler) arasında bile sahteciliğin kol gezdiği bir zaman dilimini yaşamaktayız. Saygıdan sevgiden mahrum ilişkilerden de insanın hayır görmesi ve huzur bulması zaten mümkün değildir. Arada bir, içinde menfaatin olmadığı bir dostluk, bir ilişki ile karşılaşılınca da insan kaybettiği bir şeyini bulmuş gibi sevinmektedir.
Aranılan huzur ortamının sağlanması ve korunması için yapılacak iş; gerçek dostlar bulup, dostumuzla gerçek dostane ilişkilerin devamını temin edebilmek olmalıdır.

***

Dostlukların gerçek anlamda devam etmesi fedakârlıklarla doğrudan alakalıdır. Kişinin gerek ikinci şahıslarla, gerek yüce Yaratan ile münasebetlerinde ölçü aynıdır. O da fedakârlığın boyutu ile alakalıdır.
Bu konuda Alemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) buyurdular ki;
“Kim kendisi için Allahü Teala’nın nezdinde olan mükafatını bilmek isterse Allah’u Teala için yaptığı amellere baksın” (Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya).
Karşılıklı ilişkilerin düzen içerisinde yürütülmesi için kişinin kendi nefsinden başka kişilere yaptığı lütuf ve ikramlar övülmüş, sadaka olarak kabul edilmiştir. Bu konuda Peygamberimiz (sav); “Her iyi iş sadakadır” (Riyâzü’s-Salihîn, I,167) buyurmuştur.
Sadakanın da sevilen şeylerden verilmesi hakkında Kur’an-ı Kerim’de şu uyarı yapılmıştır.
“Siz sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe iyilik ve taate nail olamazsınız” (Âlu İmran, 3/92)

***

Başka bir hadisi şerifte; “Bir hurmanın yarısı ile, bunu da bulamazsanız güzel sözle ateşten korununuz” (Müslim, Zekât, 95) buyurularak gerçek dostlukların temel ölçüleri tarif ve teşvik edilmiştir. Gerçek dostluğun sağlanması; karşılığını sadece Allah’tan umarak yapılan iyiliklerde olduğu işaret edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de “Bir kimse iyi bir iş işlerse faydası kendisinedir” (Câsiye, 45/15) buyrularak, iyilik ve yardımlaşma teşvik edilerek, yaptığı bu güzel işin yarının bir yerde kendisi için de bir kazanç olacağı haber verilmiştir.

***

Bu tavsiyelere uyularak bencil bir toplum yapısından kurtularak gerçek dostlukların artması sağlanabilir.

Selam olsun, gerçek dostu bulana ve dostunu kendi nefsinden üstün görebilenlere…


motor1hr9.gif
kuranpf3.gif
atlxi8.gif


gif078tw8jw5.gif


Kedi, Aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane Kedi bir araya gelse, bir tane Aslan etmez.
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamünaleyküm
elinize emeğinize sağlık çok önemli bir konu paylaşım için teşekkürler..
maalesef bu zamanda maddiyat her şeyin önüne geçmiş durumda...artık kimse kimseye güvenmez oldu...ne diyeceğimi bilemiyorum...

selam ve dua ile kalın...

 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
selamünaleyküm
elinize emeğinize sağlık çok önemli bir konu paylaşım için teşekkürler..
maalesef bu zamanda maddiyat her şeyin önüne geçmiş durumda...artık kimse kimseye güvenmez oldu...ne diyeceğimi bilemiyorum...

selam ve dua ile kalın...




Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatüh.
Yorumunuz için teşekkürler kardeşim, çok haklısınız,
Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.


gif078tw8jw5.gif


Kedi, Aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane Kedi bir araya gelse, bir tane Aslan etmez.
 

F!L!Z

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
sanırım şanslı bir insanım bu açıdan Allah yolunda, kardeşim kadar yakın bir dostum var. Allah ondan razı olsun.
Selam Ve Dua İle Kalın.Emeğinize Sağlık Rabbim Razı Olsın İnşaAllah.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
sanırım şanslı bir insanım bu açıdan Allah yolunda, kardeşim kadar yakın bir dostum var. Allah ondan razı olsun.
Selam Ve Dua İle Kalın.Emeğinize Sağlık Rabbim Razı Olsın İnşaAllah.



Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.
Allah sizden de razı olsun kardeşim, :)
Allah’a emanet olun,
Siz de selam ve baki dua ile kalın kardeşim. :)


gif078tw8jw5.gif


Kedi, Aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane Kedi bir araya gelse, bir tane Aslan etmez.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Allah İçin Sevmek

Allah İçin Sevmek



Allah İçin Sevmek

“Bir adam başka bir köydeki din kardeşini ziyaret etti. Allah Teala ona koruyucu bir melek gönderdi. Melek gelince ona: “Nereye gidiyorsun?” dedi. O da, şu köydeki kardeşimi ziyaret etmek istiyorum” dedi. “Sana bir iyiliği var da karşılık vermek mi istiyorsun?” dedi. O da hayır, ancak ben onu Allah için seviyorum” dedi. O da , “Ben Allah’ın sana gönderdiği bir elçiyim. Sen onu sevdiğin gibi Allah da seni seviyor” dedi.” ( Müslim, Riyazus’salihin, c.1,s. 335).

Dostlukların en güzeli, en iyisi en kalıcı olanı Allah için olanıdır. Allah için olan dostluklarda menfaat kaygısı yoktur. Allah’ın rızası vardır.

Bizlere ne mutlu ki sadece Allah için, Allah’ın rızası için olan dostluklar devam etmektedir. İlim meclislerine devam edenler, Allah’ın anıldığı meclislerde buluşanlar birbirlerini sırf Allah rızası için severler. Sırf Allah rızası için buluşurlar.

Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek ibadettir . Allah için seveni Allah da sever.

Rasulullah Efendimiz’in (sav) bir duası var; “Allah’ım bize Senin sevgini, Seni sevenlerin sevgisini, Sana ulaştıracak salih amellerin sevgisini ver. Bizi cennete yaklaştıracak sözlerde ve işlerde bulunmayı nasib eyle”.

Ebu Hüreyre (ra)’den Rasulullah (sav) şöyle demiştir; “Kim bir hasta görmeye gider veyahut bir kardeşini Allah için ziyaret ederse, bir ünleyici, “Sen de temizsin, yolun da temizdir ve cennette yerini hazırladın” der” (Tirmizi).

Hadisin açıklamasında deniyor ki: “Sen de temizsin” demek Allah katında bol sevap kazandın yahut günahlardan temizlendin” demektir. “Yolun temiz” de, sevabın büyüktür manasınadır. (Riyazus’salihin,c.1,s.335).

Dostlukların en güzeli İslam’ı yaşayanların, yaşamaya çalışanların Allah için olan dostluklarıdır. Rasulullah Efendimizin (sav) Hz. Ebu Bekir ile ve diğer ashab–ı kiram efendilerimizle olan dostlukları yeryüzünde yaşanabilecek olan en güzel dostluklardır. Tabii ki Allah’ı sevenlerin birbirlerini sevmelerinden daha doğal ne olabilir? Allah’ı sevenlerin birbirleriyle olan dostluklarından daha tatlı ne olabilir?

Allah’ım bizlere birbirimizi ancak Senin için sevmeyi nasib eyle.

deleterx2.gif



İyi bir Okçu’nun gücü, yayı ne kadar gerdiği ile değil,
Oku ne zaman atacağı ile ölçülür.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Gerçek Dostu Nasıl Bilebiliriz ?


İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir.Tıpkı muhacirler ve ensar gibi...

Dostluk; sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde aynîleşmeyi sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine sirâyet eder.

Bu itibarla gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır. Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına bağlıdır.

Dolayısıyla duygu müşterekliğine sahip olmayanların, akrabâlık veya arkadaşlık gibi zâhirî veya tesâdüfî yakınlıklarının gerçek dostlukla alâkası yoktur. Nitekim Ebû Leheb, Hazret-i Peygamber’in öz amcası olduğu hâlde, O’na en uzak düşen bedbahtlardan biriydi. Bu yüzden dostuyla kalbî beraberliğe sahip olmayan, onun sevinciyle sevinip hüznüyle mahzun olmayanların dostluk iddiâları, dört duvar arasındaki kuru beraberlikler gibi, bir kıymet ifâde etmez.

Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirir. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir.

Nitekim Cenâb-ı Hak da en çok, dostluğun zirvesinde yaşayan peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir.

Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle:

Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”

“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”

İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir.

Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak misâlidir.

Öyle ki Ensâr-ı Kirâm, âdeta mal beyânında bulunarak, bütün varlıklarını ortaya koyup Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil gönülleri birer kanaat hazinesi hâlinde olan Muhâcirler de istiğnâ göstererek:

“–Malın ve mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, yeter!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. (Bkz. Buhârî, Büyû, 1)

Zîrâ onlar, dostluğun merkezine Mevlâ ve Rasûlü’nü yerleştirdiler. Bütün kalbler: “Allah bizden ne ister, Rasûlullâh bizi nasıl görmek ister?” diye ulvî bir heyecan içindeydi.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Allah ve Rasûlü’ne olan dostluğunun bir nişânesi olarak, Hicret gecesi suikastçiler tarafından öldürülmeyi göze alıp Efendimiz’in yatağına uzandı.

Yine Allah ve Rasûlü’ne bir vefâ borcu olarak genç sahâbîler, Efendimiz’in İslâm’a dâvet mektuplarını cellâtların önünde yürüyerek kralların huzûrunda okumayı canlarına minnet bildiler.

Yine Ensâr ve Muhâcirler, her hususta kendilerinden önce din kardeşlerinin huzur ve saâdetini düşünerek hareket ettiler. Ashâbdan Câbir -radıyallâhu anh- bu dostluk manzaralarından birini şöyle anlatır:

“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhâcirlere; «Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40)

Dostluk ve vefâ hissinin târihimizden şâheser bir misâli de Sinan Paşa ve Yavuz Selim Hân’ın dostluklarıdır.

Yavuz Selim Han, 22 Ocak 1517’de Memlûkleri, Ridâniye’de mağlûb ederek Mısır’ı fethetti. Fakat Mısır’a girmekle iş bitmedi. Memlûk askerleri, dehşet saçan sokak muhârebeleri ile mukâvemet ediyorlardı. Memlûk fedâîleri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. «Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız…» düşüncesinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedâîleri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedâîleri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehîd oldu.

Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi:

“–Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!..” diyordu. Bu sözleri ile, âlim ve ârif bir dostun kaybını, âdeta koskoca Mısır’ın fethine denk görüyordu.

Velhâsıl, asıl dostluk zor zamanlarda da sürdürülebilen dostluktur. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!”


İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur:

“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)

OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİB)



selamun aleykum emeğinize yüreğinize saglık kardeşim çok güzel bir paylaşım rabbim razı olsun inşallah
rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Gerçek Dostu Nasıl Bilebiliriz ?


İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir.Tıpkı muhacirler ve ensar gibi...

Dostluk; sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde aynîleşmeyi sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine sirâyet eder.

Bu itibarla gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır. Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına bağlıdır.

Dolayısıyla duygu müşterekliğine sahip olmayanların, akrabâlık veya arkadaşlık gibi zâhirî veya tesâdüfî yakınlıklarının gerçek dostlukla alâkası yoktur. Nitekim Ebû Leheb, Hazret-i Peygamber’in öz amcası olduğu hâlde, O’na en uzak düşen bedbahtlardan biriydi. Bu yüzden dostuyla kalbî beraberliğe sahip olmayan, onun sevinciyle sevinip hüznüyle mahzun olmayanların dostluk iddiâları, dört duvar arasındaki kuru beraberlikler gibi, bir kıymet ifâde etmez.

Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirir. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir.

Nitekim Cenâb-ı Hak da en çok, dostluğun zirvesinde yaşayan peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir.

Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle:

Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”

“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”

İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir.

Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak misâlidir.

Öyle ki Ensâr-ı Kirâm, âdeta mal beyânında bulunarak, bütün varlıklarını ortaya koyup Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil gönülleri birer kanaat hazinesi hâlinde olan Muhâcirler de istiğnâ göstererek:

“–Malın ve mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, yeter!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. (Bkz. Buhârî, Büyû, 1)

Zîrâ onlar, dostluğun merkezine Mevlâ ve Rasûlü’nü yerleştirdiler. Bütün kalbler: “Allah bizden ne ister, Rasûlullâh bizi nasıl görmek ister?” diye ulvî bir heyecan içindeydi.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Allah ve Rasûlü’ne olan dostluğunun bir nişânesi olarak, Hicret gecesi suikastçiler tarafından öldürülmeyi göze alıp Efendimiz’in yatağına uzandı.

Yine Allah ve Rasûlü’ne bir vefâ borcu olarak genç sahâbîler, Efendimiz’in İslâm’a dâvet mektuplarını cellâtların önünde yürüyerek kralların huzûrunda okumayı canlarına minnet bildiler.

Yine Ensâr ve Muhâcirler, her hususta kendilerinden önce din kardeşlerinin huzur ve saâdetini düşünerek hareket ettiler. Ashâbdan Câbir -radıyallâhu anh- bu dostluk manzaralarından birini şöyle anlatır:

“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhâcirlere; «Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40)

Dostluk ve vefâ hissinin târihimizden şâheser bir misâli de Sinan Paşa ve Yavuz Selim Hân’ın dostluklarıdır.

Yavuz Selim Han, 22 Ocak 1517’de Memlûkleri, Ridâniye’de mağlûb ederek Mısır’ı fethetti. Fakat Mısır’a girmekle iş bitmedi. Memlûk askerleri, dehşet saçan sokak muhârebeleri ile mukâvemet ediyorlardı. Memlûk fedâîleri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. «Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız…» düşüncesinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedâîleri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedâîleri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehîd oldu.

Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi:

“–Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!..” diyordu. Bu sözleri ile, âlim ve ârif bir dostun kaybını, âdeta koskoca Mısır’ın fethine denk görüyordu.

Velhâsıl, asıl dostluk zor zamanlarda da sürdürülebilen dostluktur. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!”


İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur:

“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)

OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİB)



selamun aleykum emeğinize yüreğinize saglık kardeşim çok güzel bir paylaşım rabbim razı olsun inşallah
rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>




Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatüh.
Siz kıymetli kardeşimizin de, Emeklerinize yüreğinize sağlık,
Değerli katkınız için çok teşekkür ederim,
Allah razı olsun kıymetli kardeşim, Rabbimiz her daim yar ve yardımcınız olsun İnşaAllah,
Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Emeğine sağlık kardeşim allh(cc)razı olsun

Emeğine sağlık kardeşim allh(cc)razı olsun

“Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!”

İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur:

“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)


EFENDİMİZ S.A.V BUYURUYOR

"ALLAH ESKİ DOSTLUĞU DEVAM ETTİRMEĞİ
YANİ VEFALI OLUNMASINI SEVER.
ÖĞLE İSE ONU DEVAM ETTİRİN"
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh ahde kardeşim.
Allah sizden de razı olsun,
Haklısınız kardeşim, Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur.
Her zaman temennimiz zaten Yüce Rabbimizin bizlere dert ânında, gam vaktinde dostluğudur.
Allah biz kullarına iyi niyetli dostlar nasip etsin
Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Her şey sevgiye dayanmaktadır. Kardeşliğin de, dostluğun da temeli sevgidir. Bunun ölçüsü sevginin karşılıklı olmasıdır. Bencilce sevgi, süreklilik kazanamaz. Bundan dolayı Hz. Peygamber, başkalarını sevmeyi, onların haklarını tanımayı, imanın olgunluğu için şart kılmıştır .

Kardeşlik de dostluk gibi insanların hayatında önemli bir yer tutar. Bunu göz önünde tutan Kuran’ı kerim kardeşliği de teşvik etmiş ve Müslümanları kardeş ilan etmiştir.


Kuran gerçek dostların kimler olabileceğinin işaretini de vermiştir.

Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Sizin dostlarınız ancak, Allah, onun Resulü ve müminlerdir."

Allah'ın, insanların gerçek dostu olmasının anlamı büyüktür. Zira Müslüman kişi, din kardeşlerinden ve diğer insanlardan vefasızlık görse bile yalnızlık çekmez. Çünkü, gerçek dost olan Allah, ona her zaman yakındır.

 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38


Bir kimsenin dost olup olmadığı ahirette meydana çıkacak. Gece karanlığında bir tarafımıza kazan karası sürülse belli olur mu? Olmaz. Lakin sabahleyin güneş ışıkları parlamaya başlayınca o siyahlıklar meydana çıkar.
Hakiki dostluk bir kimseyi Allah için sevmektir.

Nitekim Ali İbni Ebi Talib (Radıyallahu Anh) buyuruyor:

''Allah yolunda dost olan iki mü'minden birisi vefat ettiğinde o mümin 'Ya Rab! Filan kimse bana hayır ile emreder, şerden nehyeder ve sana kavuşacağımı haber verirdi.Ya Rab! Benden sonra onu saptırma, beni hidayet ettiğin gibi ona da hidayet buyur.Bana ikram ettiğin gibi ona da ikram et.'diye dua eder.

Dost olan iki kafirden birisi öldüğünde ise ölen kafir:'' Ya Rab! Filan kimse beni sana ve Resulune taattan nehyeder bana şer ile emreder, beni hayırdan nehyeder ve sana mülaki olmayacağımı haber verirdi.'' der.Bunlardan her biri diğer arkadaşını kasdederek:''Ne kötü kardeş, ne kötü arkadaş ne kötü dosttur.'' diyerek birbirlerine levm ederler.


 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38


Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...

Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...

Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala,
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'

Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta,

Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı,
O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,

Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını,
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır,
Evlat geriye döner,
Ama içten yıkılır...

Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der,
Dost yokmuş şu dünyada ne sana, ne de bana,
Baba ' hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim,
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona,

Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar,
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna,
Kabul görür, sevinir,
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri,

Geçerler arka bahçeye,
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak,
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...

Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha,
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi,
Sonra gel olanları anlat bana...'

Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini
Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı,
Der ki tokadı yiyen DOST;
Git de söyle babana,
Biz satmayız sarımsak tarlasını
Boyle iki tokada


 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38


İnsan dostunu niçin sevdiğini düşünmelidir.
Zira yarın ahirette kişiye sevmesinin sebebi sorulacak.
Allah için dost olanlar gene orada dostlardır.

 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Biz satmayız sarımsak tarlasını
Boyle iki tokada
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt