HÜZÜNLE DOLUYUM
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ocak 2009
- Mesajlar
- 343
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 46
Gazze den Sonra (Uluslararası) Hukuktan Bahsetmek BARBARLIKTIRHâkimfikir şudur: Demokrasi, son kertede politik bir metottur. Bu hâliyle,belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla ilgili olmaksızınkendiliğinden bir amaç olmaya çokda uygun olmayıp, ‘hükümet oluşturmayöntemi’nden ibarettir.
Barbarlığın Bir ÂletiOlarak Hukuk İkinci Dünya Savaşı’nda Polonya’da, Auschwitz’de ‘aşağıırk’ olarak görülen milyonlarca Yahudi ve çingene yakılır. Vemoderniteye sahici tenkitler getiren Adorno zamanla dillere pelesenkolan meşhur sözünü eder: ‘Auschwitz’den sonra şiir yazmakbarbarlıktır.’ Adorno’ya göre o ‘barbarlık’, aynı zaman da moderniteninde iflâsıdır. Holywood’un el atması ile birlikte âdeta bir mitmesabesine gelen Auschwitz’de yaşananlar, Batılı bir çok yazar içinmeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın güzelbir vasıtası hâline gelir. Auschwitz, Z. Bauman içinde mühimdir.
Bauman, Modernite ve Holocaust’ta, Auschwitz’de yaşananlarınmodernitenin tabiî tekâmülünün neticesi olduğunu söyler. Zira ona göre‘modern olan’a nispetle şekillenen bir yapı (kapitalist üretimilişkileri, işbölümü, modern bürokrasi vs.) olmasaydı holocaustdagerçekleşemezdi. Peki bu doğrumudur? Kısmî bir doğrudur. Zira zatîitibariyle kötü olan Batı, modern döneminden öncede bir gündeyüzbinlerce insanı katletme becerisini gösterebilmiştir. Bauman’ıntenkit ettiği modern yapı, busürecin neticesi ve mecmuudur. ‘İnsanlığınkalk borusu’ olan Gazze’de yaşananlardan sonra, Adorno’dan ilhâmlabizde şöyle diyebiliriz: ‘Gazze’den Sonra (Uluslararası) HukuktanBahsetmek Barbarlıktır!’
‘Entelektüelize etmek’e müspet bir mânâ yüklersek şayet,‘Ürdün’den Akdeniz’e tek bir bütün olan’ Filistin meselesi demeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın,kâinatı, dünyayı, hâdiseleri okumada nirengi noktası olarak bellemeningüzel bir vasıtasıdır. En başta şu demokrasi meselesi: Davos’taki malûmolaydan sonra Livni’nin ettiği meşhur laf: ‘Türkiye’de de seçimlervar.’ ‘Türkiye’de de seçimler var, dolayısıyla T. Erdoğan istediğikadar gürleyebilir.’ Mânâsınamı geliyor bu söz? Yani isteyen istediğinisöyler, ama olacak olan olur. Siyasî gelişme ‘seçmen’ leştirileninsanların iradesine rağmen, onu hedef alarak şekillense ve bununneticesi milyonlarca insanın ölümü olsada mahiyeti değişmez.
Peki, insanlara rağmen hükmünü yürüten ve neticesi kan, nefretve gözyaşı olan ‘siyasî gelişme’den murad olunan nedir? Siyasî Gelişme‘Siyasî gelişme’, özellikle 1945-68/69 arasında daha ziyade dışkonjonktüre nispetle şekillenen bir kavramdır. Mahiyeti zamana görebelirlense de şu üç unsuru herdem bünyesinde barındırır: istikrar,demokrasi ve Amerika, yani ‘Hür Dünya’ yanlılığı. Bu üç unsurdan biriolan ‘istikrar’dan muradın ne olduğu artık herkesçe malûm: Amerikatarafından mahiyet ve kapsamı belirlenen ekonomik programların, yineAmerika’nın menfaatlerine hizmet edecek şekil de ‘istikrarakavuşturulacak ülkeler’de câri hâle gelmesi. Yani sömürgeleştirme.‘Siyasi gelişme’nin bir diğer öğesi olan ‘demokrasi’de aynı süreçte,yani kendini ‘HürDünya’ olarak tanımlayan ve sunan Amerika’nın proAmerikanizm eksenli bir dış politikanın dünya ölçeğinde geçerli kılınmaçabası sürecinde tanımlanmaya çalışılır.
Hâkim fikir şudur: Demokrasi, son kertede politik bir metottur.Bu hâliyle, belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla ilgiliolmaksızın kendiliğinden bir amaç olmaya çokda uygun olmayıp, ‘hükümetoluşturma yöntemi’nden ibarettir. Bir hayat tarzı dikte etme hâlindenuzakmış gibi duran bu önerme/tanım, hayatî olan şu suâllerideberaberinde getirmektedir: Peki demokrasi denilen buyöntem, hertoplumsal örgütlenme için geçerlimidir? Bu yöntemin geçerli olması içingerekli tarihî ve içtimaî koşullar varmıdır? Varsa bu koşullar nasılsağlanır? Demokrasinin âdeta bir bedahet hâlini alıp, ‘ideolojik birvahit’miş gibi telâkki edilmesi bu ‘politik metod’un pratiğe tatbikisürecine paralel olarak gelişir. Bu politik metodun, demokrasiidealinin pratik başarısı ve mücessem ifadesi ABD’dir. ‘Demokrasininmücessem ifadesi’ olarak kendini sunan Amerika’nın varlığı demokrasiidealine ermek için bir ‘geçiş süreci’ni ihtar etmektedir. Bu ‘geçissüreci’ âdeta tabiî bir tekâmül olup, ‘kutlu ideal’e ermek için bellibazı evreleri geçirmek şarttır. Bu hususu ‘Demokrat DüzeninŞartları’nda M. Lipset şöyle ifade eder: ‘Siyaset sistemlerini toplumundiğer yanlarına bağlayan belki enbeylik genelleme, demokrasininiktisadî gelişme seviyesiyle ilişkili olduğudur. Bir ulusun hali vaktine kadar yerindeyse, demokrasiyi yaşatma şansı o kadar yüksektir.’Kendisini Yeni ve Hür Dünya olarak takdim edenlerin ‘siyasigelişme’lerinde önemli bir rol oynayan iki rejim vardır:
Washington, Londra rejimleri. Zerkavi’nin ifâdesiyle, ‘buümmetin Yahudisi’ olan Şiî’lerden müteşekkil Tahran rejimini buçerçevede anmamak büyük eksiklik olur. Hukuk aracılığıyla işlenenbarbarlıkların üstünde bu üç rejimin parmak izlerini görmek mümkündür. (devam edecek)
Kaynak: BARAN Dergisi Sayı:109

Barbarlığın Bir ÂletiOlarak Hukuk İkinci Dünya Savaşı’nda Polonya’da, Auschwitz’de ‘aşağıırk’ olarak görülen milyonlarca Yahudi ve çingene yakılır. Vemoderniteye sahici tenkitler getiren Adorno zamanla dillere pelesenkolan meşhur sözünü eder: ‘Auschwitz’den sonra şiir yazmakbarbarlıktır.’ Adorno’ya göre o ‘barbarlık’, aynı zaman da moderniteninde iflâsıdır. Holywood’un el atması ile birlikte âdeta bir mitmesabesine gelen Auschwitz’de yaşananlar, Batılı bir çok yazar içinmeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın güzelbir vasıtası hâline gelir. Auschwitz, Z. Bauman içinde mühimdir.
Bauman, Modernite ve Holocaust’ta, Auschwitz’de yaşananlarınmodernitenin tabiî tekâmülünün neticesi olduğunu söyler. Zira ona göre‘modern olan’a nispetle şekillenen bir yapı (kapitalist üretimilişkileri, işbölümü, modern bürokrasi vs.) olmasaydı holocaustdagerçekleşemezdi. Peki bu doğrumudur? Kısmî bir doğrudur. Zira zatîitibariyle kötü olan Batı, modern döneminden öncede bir gündeyüzbinlerce insanı katletme becerisini gösterebilmiştir. Bauman’ıntenkit ettiği modern yapı, busürecin neticesi ve mecmuudur. ‘İnsanlığınkalk borusu’ olan Gazze’de yaşananlardan sonra, Adorno’dan ilhâmlabizde şöyle diyebiliriz: ‘Gazze’den Sonra (Uluslararası) HukuktanBahsetmek Barbarlıktır!’
‘Entelektüelize etmek’e müspet bir mânâ yüklersek şayet,‘Ürdün’den Akdeniz’e tek bir bütün olan’ Filistin meselesi demeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın,kâinatı, dünyayı, hâdiseleri okumada nirengi noktası olarak bellemeningüzel bir vasıtasıdır. En başta şu demokrasi meselesi: Davos’taki malûmolaydan sonra Livni’nin ettiği meşhur laf: ‘Türkiye’de de seçimlervar.’ ‘Türkiye’de de seçimler var, dolayısıyla T. Erdoğan istediğikadar gürleyebilir.’ Mânâsınamı geliyor bu söz? Yani isteyen istediğinisöyler, ama olacak olan olur. Siyasî gelişme ‘seçmen’ leştirileninsanların iradesine rağmen, onu hedef alarak şekillense ve bununneticesi milyonlarca insanın ölümü olsada mahiyeti değişmez.
Peki, insanlara rağmen hükmünü yürüten ve neticesi kan, nefretve gözyaşı olan ‘siyasî gelişme’den murad olunan nedir? Siyasî Gelişme‘Siyasî gelişme’, özellikle 1945-68/69 arasında daha ziyade dışkonjonktüre nispetle şekillenen bir kavramdır. Mahiyeti zamana görebelirlense de şu üç unsuru herdem bünyesinde barındırır: istikrar,demokrasi ve Amerika, yani ‘Hür Dünya’ yanlılığı. Bu üç unsurdan biriolan ‘istikrar’dan muradın ne olduğu artık herkesçe malûm: Amerikatarafından mahiyet ve kapsamı belirlenen ekonomik programların, yineAmerika’nın menfaatlerine hizmet edecek şekil de ‘istikrarakavuşturulacak ülkeler’de câri hâle gelmesi. Yani sömürgeleştirme.‘Siyasi gelişme’nin bir diğer öğesi olan ‘demokrasi’de aynı süreçte,yani kendini ‘HürDünya’ olarak tanımlayan ve sunan Amerika’nın proAmerikanizm eksenli bir dış politikanın dünya ölçeğinde geçerli kılınmaçabası sürecinde tanımlanmaya çalışılır.
Hâkim fikir şudur: Demokrasi, son kertede politik bir metottur.Bu hâliyle, belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla ilgiliolmaksızın kendiliğinden bir amaç olmaya çokda uygun olmayıp, ‘hükümetoluşturma yöntemi’nden ibarettir. Bir hayat tarzı dikte etme hâlindenuzakmış gibi duran bu önerme/tanım, hayatî olan şu suâllerideberaberinde getirmektedir: Peki demokrasi denilen buyöntem, hertoplumsal örgütlenme için geçerlimidir? Bu yöntemin geçerli olması içingerekli tarihî ve içtimaî koşullar varmıdır? Varsa bu koşullar nasılsağlanır? Demokrasinin âdeta bir bedahet hâlini alıp, ‘ideolojik birvahit’miş gibi telâkki edilmesi bu ‘politik metod’un pratiğe tatbikisürecine paralel olarak gelişir. Bu politik metodun, demokrasiidealinin pratik başarısı ve mücessem ifadesi ABD’dir. ‘Demokrasininmücessem ifadesi’ olarak kendini sunan Amerika’nın varlığı demokrasiidealine ermek için bir ‘geçiş süreci’ni ihtar etmektedir. Bu ‘geçissüreci’ âdeta tabiî bir tekâmül olup, ‘kutlu ideal’e ermek için bellibazı evreleri geçirmek şarttır. Bu hususu ‘Demokrat DüzeninŞartları’nda M. Lipset şöyle ifade eder: ‘Siyaset sistemlerini toplumundiğer yanlarına bağlayan belki enbeylik genelleme, demokrasininiktisadî gelişme seviyesiyle ilişkili olduğudur. Bir ulusun hali vaktine kadar yerindeyse, demokrasiyi yaşatma şansı o kadar yüksektir.’Kendisini Yeni ve Hür Dünya olarak takdim edenlerin ‘siyasigelişme’lerinde önemli bir rol oynayan iki rejim vardır:
Washington, Londra rejimleri. Zerkavi’nin ifâdesiyle, ‘buümmetin Yahudisi’ olan Şiî’lerden müteşekkil Tahran rejimini buçerçevede anmamak büyük eksiklik olur. Hukuk aracılığıyla işlenenbarbarlıkların üstünde bu üç rejimin parmak izlerini görmek mümkündür. (devam edecek)
Kaynak: BARAN Dergisi Sayı:109