Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

GAZZEDEN SONRA ULUSLARARASI HUKUKTAN BAHSETMEK Barbarlıktır... (1 Kullanıcı)

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Gazze den Sonra (Uluslararası) Hukuktan Bahsetmek BARBARLIKTIRHâkimfikir şudur: Demokrasi, son kertede politik bir metottur. Bu hâliyle,belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla ilgili olmaksızınkendiliğinden bir amaç olmaya çokda uygun olmayıp, ‘hükümet oluşturmayöntemi’nden ibarettir.
1531.jpg

Barbarlığın Bir ÂletiOlarak Hukuk İkinci Dünya Savaşı’nda Polonya’da, Auschwitz’de ‘aşağıırk’ olarak görülen milyonlarca Yahudi ve çingene yakılır. Vemoderniteye sahici tenkitler getiren Adorno zamanla dillere pelesenkolan meşhur sözünü eder: ‘Auschwitz’den sonra şiir yazmakbarbarlıktır.’ Adorno’ya göre o ‘barbarlık’, aynı zaman da moderniteninde iflâsıdır. Holywood’un el atması ile birlikte âdeta bir mitmesabesine gelen Auschwitz’de yaşananlar, Batılı bir çok yazar içinmeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın güzelbir vasıtası hâline gelir. Auschwitz, Z. Bauman içinde mühimdir.
Bauman, Modernite ve Holocaust’ta, Auschwitz’de yaşananlarınmodernitenin tabiî tekâmülünün neticesi olduğunu söyler. Zira ona göre‘modern olan’a nispetle şekillenen bir yapı (kapitalist üretimilişkileri, işbölümü, modern bürokrasi vs.) olmasaydı holocaustdagerçekleşemezdi. Peki bu doğrumudur? Kısmî bir doğrudur. Zira zatîitibariyle kötü olan Batı, modern döneminden öncede bir gündeyüzbinlerce insanı katletme becerisini gösterebilmiştir. Bauman’ıntenkit ettiği modern yapı, busürecin neticesi ve mecmuudur. ‘İnsanlığınkalk borusu’ olan Gazze’de yaşananlardan sonra, Adorno’dan ilhâmlabizde şöyle diyebiliriz: ‘Gazze’den Sonra (Uluslararası) HukuktanBahsetmek Barbarlıktır!’
‘Entelektüelize etmek’e müspet bir mânâ yüklersek şayet,‘Ürdün’den Akdeniz’e tek bir bütün olan’ Filistin meselesi demeseleleri entelektüelize etmenin, vesilesiyle mevzu konuşmanın,kâinatı, dünyayı, hâdiseleri okumada nirengi noktası olarak bellemeningüzel bir vasıtasıdır. En başta şu demokrasi meselesi: Davos’taki malûmolaydan sonra Livni’nin ettiği meşhur laf: ‘Türkiye’de de seçimlervar.’ ‘Türkiye’de de seçimler var, dolayısıyla T. Erdoğan istediğikadar gürleyebilir.’ Mânâsınamı geliyor bu söz? Yani isteyen istediğinisöyler, ama olacak olan olur. Siyasî gelişme ‘seçmen’ leştirileninsanların iradesine rağmen, onu hedef alarak şekillense ve bununneticesi milyonlarca insanın ölümü olsada mahiyeti değişmez.
Peki, insanlara rağmen hükmünü yürüten ve neticesi kan, nefretve gözyaşı olan ‘siyasî gelişme’den murad olunan nedir? Siyasî Gelişme‘Siyasî gelişme’, özellikle 1945-68/69 arasında daha ziyade dışkonjonktüre nispetle şekillenen bir kavramdır. Mahiyeti zamana görebelirlense de şu üç unsuru herdem bünyesinde barındırır: istikrar,demokrasi ve Amerika, yani ‘Hür Dünya’ yanlılığı. Bu üç unsurdan biriolan ‘istikrar’dan muradın ne olduğu artık herkesçe malûm: Amerikatarafından mahiyet ve kapsamı belirlenen ekonomik programların, yineAmerika’nın menfaatlerine hizmet edecek şekil de ‘istikrarakavuşturulacak ülkeler’de câri hâle gelmesi. Yani sömürgeleştirme.‘Siyasi gelişme’nin bir diğer öğesi olan ‘demokrasi’de aynı süreçte,yani kendini ‘HürDünya’ olarak tanımlayan ve sunan Amerika’nın proAmerikanizm eksenli bir dış politikanın dünya ölçeğinde geçerli kılınmaçabası sürecinde tanımlanmaya çalışılır.
Hâkim fikir şudur: Demokrasi, son kertede politik bir metottur.Bu hâliyle, belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla ilgiliolmaksızın kendiliğinden bir amaç olmaya çokda uygun olmayıp, ‘hükümetoluşturma yöntemi’nden ibarettir. Bir hayat tarzı dikte etme hâlindenuzakmış gibi duran bu önerme/tanım, hayatî olan şu suâllerideberaberinde getirmektedir: Peki demokrasi denilen buyöntem, hertoplumsal örgütlenme için geçerlimidir? Bu yöntemin geçerli olması içingerekli tarihî ve içtimaî koşullar varmıdır? Varsa bu koşullar nasılsağlanır? Demokrasinin âdeta bir bedahet hâlini alıp, ‘ideolojik birvahit’miş gibi telâkki edilmesi bu ‘politik metod’un pratiğe tatbikisürecine paralel olarak gelişir. Bu politik metodun, demokrasiidealinin pratik başarısı ve mücessem ifadesi ABD’dir. ‘Demokrasininmücessem ifadesi’ olarak kendini sunan Amerika’nın varlığı demokrasiidealine ermek için bir ‘geçiş süreci’ni ihtar etmektedir. Bu ‘geçissüreci’ âdeta tabiî bir tekâmül olup, ‘kutlu ideal’e ermek için bellibazı evreleri geçirmek şarttır. Bu hususu ‘Demokrat DüzeninŞartları’nda M. Lipset şöyle ifade eder: ‘Siyaset sistemlerini toplumundiğer yanlarına bağlayan belki enbeylik genelleme, demokrasininiktisadî gelişme seviyesiyle ilişkili olduğudur. Bir ulusun hali vaktine kadar yerindeyse, demokrasiyi yaşatma şansı o kadar yüksektir.’Kendisini Yeni ve Hür Dünya olarak takdim edenlerin ‘siyasigelişme’lerinde önemli bir rol oynayan iki rejim vardır:
Washington, Londra rejimleri. Zerkavi’nin ifâdesiyle, ‘buümmetin Yahudisi’ olan Şiî’lerden müteşekkil Tahran rejimini buçerçevede anmamak büyük eksiklik olur. Hukuk aracılığıyla işlenenbarbarlıkların üstünde bu üç rejimin parmak izlerini görmek mümkündür. (devam edecek)
Kaynak: BARAN Dergisi Sayı:109
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
[FONT=arial black,sans-serif]Ölüm Timinden Korkunç İtiraf[/FONT]
01 Mart 2009
İsrail'in Filistinlilere karşı kurduğu ölüm timlerinden birinin mensubu, yaptıkları vahşetleri anlattı. İsrail'in hedefli infazları ilk kez birinci ağızdan doğrulandı.
12651.jpg
israil ölüm timi...
İsrail'in Filistinlilere karşı kurduğu öne sürülen ölüm timlerinden birinin mensubu iki Filistinli militanı ve öldürülüşe tanık olan iki kişiyi nasıl öldürdüğünü anlattı.
İsrail'in Filistinlilere karşı kurduğu öne sürülen ölüm timlerinden birinin mensubu, İngiliz gazetesi The Independent on Sunday'e pusuya düşürdüğü iki Filistinli militan ve onların öldürülüşüne tanık olan iki kişiyi nasıl öldürdüğünü anlattı.
Independent gazetesi, 8 yıl önce, İntifada'nın başlarında yaşanan olayın, itirafın sahibi keskin nişancı İsrail askerinin psikolojik sorunlar yaşamasına yol açtığını ve askerin bu infazla ilgili olarak hala anne ve babasına bir şey anlatmadığını yazdı.
Filistinlilerin İntifada başlatmasının ardından suikastların İsrail ordusunun en sık başvurduğu silahlardan biri haline geldiğini belirten asker, özellikle gözaltı ve tutuklamaların giderek güçleştiği Gazze ve sonra da Batı Şeria'da bu yönteme sıkça başvurulduğunu belirtti.
SESSİZLİĞİN BOZULMASI
The Independent gazetesine İsrail askerlerinin itiraflarını veren “Breaking the Silence” (Sessizliğin Bozulması) adlı sivil toplum kuruluşu aracılığıyla konuşan İsrail askerinin bu itirafı, İsrail ordusunun hedef belirleyerek infazda bulunduğuna dair iddiaların ilk kez birinci ağızdan itirafı olarak kabul ediliyor.
Gazete, itirafın sahibi olan askerin kimliğinin, İsrail dışında tutuklanması ihtimalini ortaya çıkaracağı için gizli tutulduğunu bildirdi. Halen 30 yaşlarında olan eski askerin askerlikten ayrılıp Tel Aviv civarında sivil bir hayat yaşadığını kaydeden gazete, askerin öldürdüğü iki militanın isimlerinin Cemal Abdürrezzak ve Avni Duheyr olduklarını belirtti.
Eski asker, bir tutuklama operasyonu diye başlayan operasyonda, üstlerinin emriyle 4 kişiyi öldürdüklerini ve ardından komutanlarının kendilerine dönemin Başbakan ve Genelkurmay Başkanının kutlama mesajlarını ilettiklerini söyledi.
iktibas;

__________________
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
İşte terörist İsrail ordusu!


Siyonist İsrail'in tarihi tam anlamıyla terör olayları ile dolu. Bugünkü İsrail ordusunun temellerini oluşturan Haganah, İrgun ve Stern çeteleri de binlerce Müslümanı katletmiş, kundaktaki bebekleri bile kurşunlamışlar, hamile kadınların karınlarını yarmışlar...
1274.jpg

30/01/2009
İşte bu çetelerin önde gelen isimleri: David Ben-Gurion, İzak Rabin, Ariel Şaron, Rehavam Zeevi, Menachem Begin, İzak Şamir, David Raziel, H. Shalom Halevi vs...
Terörist İsrail tarafından Gazze'de gerçekleştirilen son soykırım, Siyonist İsrail'in tarihinin tam anlamıyla “terör olayları” ile dolu olduğunu bir defa daha göstermiş oldu. Bugünkü İsrail ordusunun temellerini oluşturan Haganah, İrgun ve Stern çeteleri de binlerce Müslümanı katletmiş ve bu amaçla en alçak terör eylemlerine imza atmaktan çekinmemişlerdi. Bu terör örgütleri; evleri, iş yerlerini ve toplu yaşama alanlarını bombalamış, toplu katliamlar yapmış, köyleri basmış, kadın çocuk demeden sivilleri katletmiş ve bunları yaparken kendi dindaşlarını da öldürmekten çekinmemişlerdi. İşte işgalci terör ordusunun temelini oluşturan o terör örgütleri;

1- HAGANAH

İbranice “savunma” anlamına gelen Haganah, 1920'de kurulmuş terörist bir örgüt. İsrail'i kuran teröristler olarak bilinen örgüt, ismini de şu anki İsrail ordusuna vermiş durumda. Bugünkü İsrail ordusunun resmi adı “Zeva Haganah Le-Yisrael” (İsrail Savunma Kuvvetleri)'dir. “Haganah” sözcüğü terörist örgütün anısına, ordunun resmi adında halen korunmakta. İsrail devleti ilan edildikten sonra kurulan düzenli ordunun çekirdeğini oluşturacak olan Haganah, 1920–1948 yılları arasında İngiliz Manda Yönetimi altındaki Filistin'de bulunan Siyonist Yahudilerin askerî örgütü idi.

1920 YILINDA İŞÇİ SENDİKASI OLARAK KURULDU

1920 yılında Hayfa'da toplanan Genel İşçi Federasyonu Histadrut'un açılış konferansında Siyonistler tarafından bir ulusal savunma örgütü kurulması kararlaştırıldı. Haganah, böylece Histadrut'un girişimiyle kuruldu ve uzun yıllar bu işçi sendikasının yönetimi altında kaldı. Örgüt ilk etapta Yahudi gençlerden oluşan askerî birlikleri eğitti, istihbarat topladı, silah kaçakçılığı ve imalatı gerçekleştirdi. Avrupa'dan yoğun miktarda ve kaçak yollardan gelen hafif silahlar için merkezî silah depoları inşa etti. Büyük İslam mücahidi İzzettin el-Kassam'ın önderliğindeki Müslümanların Yahudileri çok zor durumda bırakıp kuşattıkları 1936-1939 yılları arasında Haganah, milis bir güç olmaktan çıkıp örgütlü bir askerî teşkilat oldu. İngiliz yönetimi Haganah'ı tanımamış olmasına rağmen İngiliz Savunma Güçleri sivil milislerin katılması konusunda Haganah ile işbirliği yapıyordu. 1938 yazında Kaptan Orde Wingate'in komutası altında Özel Gece Ekibi kuruldu.

SİYONİZMİN YÜCE BİLİNCİ (!) ADINA YEMİN

Haganah örgütüne katılacak kişi önce sorgulanıyor, ardından bir hücreye alınarak bir eli Tevrat'ın üzerinde, diğeri de tabancanın üzerinde olacak şekilde “siyonizmin yüce bilinci adına” gizli ordu Haganah'a bağlılık yemini ediyordu.

43 BİN TERÖRİST GÖNÜLLÜ OLDU

Haganah üyeleri İngiliz Ordusu'ndan gizlice silah elde etmek için bir örgüt kurdular. 43 bin Yahudi gönüllü bu savaşa katıldı.

DEMİRYOLLARINI, KÖPRÜLERİ VE GEMİLERİ BOMBALADILAR

1941'in başlarında Haganah, sürekli bir komando gücü olan ve ilk mobilize alayı olan PALMACH'ı (Şok Birlikleri) oluşturdu. İzak Sadeh'in kurduğu bu özel birlikler, Yahudi gençlerine askeri eğitim vermek üzere kuruldu. Daha sonra başbakan olacak olan İzak Rabin de Palmach'a katılan Yahudi gençlerden biriydi. İleride Haganah 1945 Kasım'ından itibaren demiryollarını, köprüleri ve yasadışı yollardan Filistin'e girmiş Yahudileri ülke dışına çıkarmakta kullanılan gemileri havaya uçurma gibi terörist eylemlere başvurdu.

SİVİLLERİ KATLETTİ, KÖYLERİ BOŞALTTILAR

İngiliz ordusundan Tümgeneral R.Dare Wilson, 18 Aralık 1947'de Haganah'ın bir Arap köyü olan el-Hisas'ta çoğunluğu kadın ve çocuk olan 10 kişiyi öldürdüğünü rapor etti. 31 Aralık 1947'de yine Haganah'ın Beled eş-Şeyh'te gene çoğunluğu kadın ve çocuk olan 14 kişiyi daha katlettiği bildirildi. Sürekli katliam yapan örgüt Tiberias, Hayfa ve Safed'i ele geçirildi. Ertesi gün Yafa, Haganah komutanlarına teslim oldu. İngiliz kuvvetlerinin Kudüs'ü boşaltmasıyla da Haganah güçleri şehrin batısındaki Yeni Şehir kesimini kontrol altına aldı.

ARİEL ŞARON DA HAGANAH ÜYESİYDİ

İsrail'in kurulduğu 14 Mayıs'tan iki hafta sonra, yani savaşın ardından İsrail Geçici Hükümeti, Haganah'ı ülkenin resmi ordusu haline getirmeye karar verdi. Ama Haganah ismi, ordunun resmi adında korundu: “Zeva Haganah Le-Yisrael” (İsrail Savunma Kuvvetleri). Haganah'ın bazı meşhur üyeleri şunlar: David Ben-Gurion, İzak Rabin, Ariel Şaron, Rehavam Zeevi.

2- İRGUN

İrgun, İbranice Irgun Zvai Leumi (Millî Askerî Örgüt)'nin kısa söylenişi. Haganah'ın Kudüs bölge komutanı olan Avraham Tehomi ve ona bağlı askerlerden oluşan bir grup, Nisan 1931'de Haganah'tan ayrılınca, bu yeraltı terörist örgütü ortaya çıktı. Tehomi dışında örgütün önde gelen isimleri David Raziel, Avraham Stern, Hillel Kook ve H.Shalom Halevi idi.

POLONYA, İRGUN'U DESTEKLEDİ

İrgun, 1936 yılından sonra Polonya hükümeti tarafından gizlice desteklendi. Bu gizli desteğin sebebi ise şuydu: İrgun, Polonyalılardan askeri eğitim almasının yanı sıra silah da temin etti. 1943'te İrgun'un liderliğine daha sonra İsrail'in altıncı başbakanı olacak olan Menachem Begin geldi.

DEİR YASİN'DE TAM BİR KATLİAM YAPTILAR

22 Temmuz 1946 tarihinde İrgun'a bağlı teröristler, Menachem Begin komutasında, Kral Davud Oteli'ni bombaladılar. Bu saldırıda 17'si Yahudi olmak üzere toplam 91 kişi hayatını kaybetti. Örgüt, 29 Eylül 1947 tarihinde de Filistin'in Hayfa şehrinde bir polis karakolunu bombalayarak 4 İngiliz ve 4 Arap polisle 2 Arap sivil, toplam 10 kişinin ölümüne yol açtı. O dönemde örgütün yaptığı diğer eylemler şöyle: 29 Aralık 1947: Kudüs'teki bir kafeye el bombaları atarak 11 Arap sivilin ve 2 İngiliz polisin ölümüne sebep oldular. 7 Ocak 1948: Durakta bekleyen Müslümanların üzerine bomba atarak 17 kişiyi öldürdüler. 9 Nisan 1948: Stern Çetesi ile birlikte bir Filistin köyü olan Deir Yasin'e feci bir baskın düzenleyip 254 masum Filistinlinin hunharca öldürüldüğü kanlı bir katliama imza attılar. Kadın, çocuk, ihtiyar ayrımı yapılmaksızın gerçekleştirilen bu katliamda hamile kadınların karınları deşildi, bebekler öldürüldü, kadınların ırzına geçildi, hatta evler bile dinamitlerle yıkıldı. Zaten bu terör faaliyetlerinin bir amacı da Filistin halkına gözdağı verip onları göçe zorlamaktı. Daha sonra İrgun da Haganah örgütü gibi İsrail Savunma Kuvvetleri'ne dahil oldu.
İsrail terör devleti, temellerinde barındırdığı terörist grupların kimliğine de uygun olarak kurulduğu ilk günden itibaren bölgede tam anlamıyla terör estirmeye devam ediyor. İşgal ettiği topraklardan çekilmesi için BM tarafından alınan kararlara bile uymayan teröristler, adım adım yaptıkları işgaller ile Filistin topraklarının büyük çoğunluğunu ele geçirdiler. 1948 yılı öncesinde Filistin topraklarının toplam yüzölçümü 27 bin kilometrekare idi. Şu anda ise İsrail kontrolündeki bölgeler de dahil olmak üzere ancak 10 bin 435 kilometrekarelik bir alan Filistin olarak kabul ediliyor. Gazze de 363 kilometrekarelik alanı ile (tüm Filistin'in sadece % 1.28'i) bu rakama dahil. 1948 öncesi Filistin topraklarında ekonomik dengeler de büyük oranda Filistinliler lehine bir görünüm arz ediyordu. Bu tarihte bölgede tarımsal üretimde kullanılan özel mülkiyet oranlarına göre, Filistinlilerin sahip olduğu tarımsal alan 24 milyon 670 bin dönümü bulurken, Yahudilerin sahip olduğu tarımsal üretim alanı ise sadece 1 milyon 514 bin dönüm idi. Yani İsrail'in 1948'de sahip olduğu toprak yüzde 4, Filistin'in ise yüzde 96 idi.
Stern Çetesinin hedefi: Fırat ve Nil arası
3- STERN
Asıl adı İbranice Lohamei Herut Yisrael, yani “İsrail Özgürlük Savaşçıları” olan bu örgüt, daha çok kurucusu Avraham Stern'in soyadıyla tanındı. Filistin'deki İngiliz Manda Yönetimi bu örgütü Stern Çetesi (Stern Gang) diye adlandırmıştı. Stern'in en büyük amacı, “Fırat ve Nil arasında bir İbrani Krallığı” kurmak idi. Amacının büyüklüğüne oranla Stern'in gücü çok sınırlıydı. Üye sayısı birkaç yüz savaşçıyı geçmiyordu ve silah stoku da çok kısıtlıydı. Hayalleriyle gerçek gücü arasındaki bu uçurum Stern'in savaş metodunu belirledi: Sert ve aşırı eylemler.
İNGİLİZLERİ BİLE İSYAN ETTİRMİŞLERDİ
Örgüt Filistin'deki havaalanlarına, demiryollarına ve öteki stratejik tesislere saldırılar düzenledi. Filistin dışında da terör eylemleri düzenleyen örgütün iki üyesi, 6 Kasım 1944'te Kahire'de İngiliz hükümetinin Orta Doğu temsilcisi Lord Moyne'u öldürdü. Kasım 1945'te Yahudi Direniş Hareketi kurulunca Stern Çetesi de, Haganah ve İrgun gibi bu harekete katıldı. Örgüt bu hareketin içindeyken çeşitli operasyonlar gerçekleştirdi. Bunların en önemlisi Haziran 1946'da gerçekleştirilen ve 11 örgüt üyesinin de öldüğü Hayfa demiryolu şantiyesinin bombalanması eylemiydi. 22 Temmuz 1946'da İrgun'un Kral Davud Oteli'ni bombalamasının ardından Yahudi Direniş Hareketi dağılınca, Stern Çetesi kendine özgü yıldırma ve terör politikalarına devam etti.

İZAK ŞAMİR DE BU ÖRGÜTÜN LİDERİYDİ

Stern Çetesi'nin en önemli liderlerinden biri de İsrail'de daha sonra başbakanlık yapacak olan İzak Şamir'di. Şamir, 1946'ya kadar bu örgütün operasyonlarının baş mimarı oldu. Stern Çetesi, İrgun ile işbirliğinde bulunarak 9 Nisan 1948'de Deir Yasin katliamını gerçekleştirdi. Bu katliamda 254 masum Filistinli vahşice öldürüldü. 1948'de İsrail'in kurulmasından sonra dağıtılan Stern Çetesi'nin bazı birimleri İsrail'in resmi ordusu olan İsrail Savunma Kuvvetleri'ne bağlandı.
MUSTAFA R. ÖZGÜR-VAKİT
iktibas;
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Papa'dan 'Yahudi Kardeşleri'ne tam destek

İsrail Hahambaşılığının Vatikan'la ilişkileri kesme kararının ardından, Papa Yahudilere tam destek açıklaması yaptı.
34135.jpg

İsrail Hahambaşılık makamı, Vatikan'la tüm ilişkilerini kestiğini açıkladı. Hahambaşılık sözcüsü yaptığı açıklamada, kararın, Papa 16. Benedikt'in, Holokost'u reddeden bir kardinalin ve bağlı olduğu cemaatin aforoz kararını kaldırması üzerine alındığını söyledi. Sözcü, 2-4 Mart tarihlerinde, Roma'da, Katolik Kilisesi Yahudi İlişkileri Komitesi ile yapılacak toplantının da iptal edildiğini bildirdi.
Hahambaşılığın Vatikan'la ilişkileri kesme kararının hemen ardından, Papa'nın, haftalık ayinde yaptığı konuşmada, 'Yahudi Kardeşleri'ne tam desteğini açıklaması ise dikkat çekici bulundu. Papa, Holokost'un reddedilemeyeceğini, zira "Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir" mealindeki Shoah ayetinin bunu gerektirdiğini söyledi.
Vatikan Sözcüsü de Papa'nın bu konudaki açıklamalarının Yahudiler için yeterli olması gerektiğini, bunun Katolik Kilisesi'nin görüşlerini tamamen yansıttığını ifade etti. Sözcü, Hahambaşılık ile Papalık arasındaki ilişkilerin bozulmayacağını ümit ettiğini de söyledi.
Katolik Kilisesi ile Yahudiler arasında gerilime neden olan sözler, Aziz 10. Piu Cemaatine mensup bir kardinalin, Holokost'un yaşanmadığını, 2.Dünya Savaşı'nda ölen Yahudi sayısının 300 bin olduğunu ve gaz odalarının var olmadığını iddia etmesiyle başlamıştı. Papa'nın, kardinali ve daha önce aforoz edilmiş olan cemaati tekrar Katolikliğe kabul etmesi Yahudilerden tepki almıştı.
Öte yandan, Aziz 10. Pius Kardeşliği'nin dini önderi Başpiskopos Bernard Fallay, Papa'ya dün yazdığı mektupta, Piskopos Williamson'un "siyasi ve tarihiolaylara ilişkin şahsi görüşlerinin, dini cemaatlerini bağlamayacağından" sözederek, sebep oldukları gerilimden dolayı özür diledi.
Buna karşılık Arjantin'de yaşayan 68 yaşındaki Piskopos Williamson, İkinci Dünya Savaşında Yahudilerin gaz odalarında yakılmasının Yahudilerce uydurulmuş bir "efsane" olduğunu savunmaya devam ederek, "Ben sadece tarihi gerçeği söylüyorum. Gaz odasında tek bir Yahudi bile ölmemiştir. Antisemit diyenitelenip nitelenmemek umurumda değil" diye konuştu.
AZİZ 10. PİUS KARDEŞLİĞİ
Aziz 10. Pius Kardeşliği, Roma Katolik Kilisesi'ni modern dönemlerle uyumlu hale getirme çabası olarak nitelenen İkinci Vatikan Konsili'ni kabul etmeyen, aşırı sağcı ve gelenekçi Katolikleri bünyesinde toplayan bir grup olarak tanınıyor.
Vatikan'da 1963-1965 yılları arasında toplanmış konsilden çıkan kararların kimi Katoliklerce benimsenmemesi, bu grubun doğuşunu da beraberinde getirmişti. Fransız Başpiskopos Marcel Lefebvre öncülüğünde örgütlenen bu grubun üyeleri, kurucularının soyadına atfen Lefebvre'ciler diye de adlandırılıyor.
Grubun İkinci Vatikan Konsili kararlarını bir sapma olarak değerlendirerek kabule yanaşmaması, Lefebvre ile Vatikan arasında ciddi gerilimlere neden olmuştu. Başpiskopos Lefevbre, 1975'te dönemin papası VI. Paul tarafından uyarılmış, uyarıya kulak asmayınca da 1976'da ayin yönetmesi yasaklanmıştı.
Yasağa aldırmayan Lefebvre, Papa 2. Jean Paul döneminde de Vatikan ile uzlaşmaya yanaşmamıştı. Başpiskopos Lefebvre'nin 1988'de dört piskopos ataması, kendisinin ve grubunun Papa 2. Jean Paul'ün kararıyla Vatikan tarafından aforoz edilmesine neden olmuştu.
İsyancı grubun liderliği, 1991'de Lefevbre'nin ölümünün ardından İsviçreli Başpiskopos Bernard Fellay tarafından üstlenilmişti. Ancak aforoz kararına rağmen Vatikan ile isyancı cemaat arasında uzlaşı sağlamaya yönelik görüşmeler, devam etmekteydi.
Papa 16. Benediktus'un 2007'de, tıpkı İkinci Vatikan Konsili öncesindeki gibi ayinlerde ibadetin Latince olarak yapılmasına izin vermesi, ayinlerini sürekli Latince olarak yapan Lefebvre'ciler arasında büyük memnuniyet yaratmıştı.
16. Benedict'in 1988'deki aforoz kararını iptaliyle birlikte Lefebvre'ciler, Roma Katolik Kilisesi bünyesinde yeniden meşru bir cemaat haline gelmiş bulunuyorlar.
Halen İsviçreli Başpiskopos Fellay liderliğindeki grubun, dünya genelinde 600 bin bağlısı olduğu tahmin ediliyor. Cemaatin, Fellay dışındaki diğer üç piskoposu, İngiliz Williamson, Fransız aristokrat Bernard Tissier de Mallerais ve İspanyol kökenli Arjantinli aristokrat Alfonso de Gallara'dan oluşuyor. Grubun papaz ve rahibe sayısı 300, kilise ve kurum sayısının ise 700 civarında olduğu belirtiliyor.

iktibas;
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bush: İsrail'i anlayışla karşılıyorum


bush53a55cb3c3a04d4a6by.jpg

WASHINGTON (İHA)

ABD Başkanı George W. Bush, İsrail'in kendini korumak için Gazze'ye operasyon düzenlediğini ve bunu anlayışla karşıladığını söyledi.

Beyaz Saray'da Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Savla Kiir ile görüşen Bush, İsrail'in kendini koruma isteğini anlayışla karşıladığını belirtti ve bu duruma Hamas'ın sebep olduğunu söyledi.

Bush, “Hamas, Gazze halkıyla ilgileneceği yere İsrailli masum sivilleri öldürmek için roket atmaya karar vermiştir. İsrail'in bu kararı ise açıkça kendini ve halkını korumak içindir” dedi.

Bush ayrıca, ateşkes için hala umudu olduğunu ancak Hamas'ın saldırılarına son vermeden barışın mümkün olamayacağını söyledi. ABD'nin Gazze'deki insani krizden de endişe duyduğunu belirten Bush, bu nedenle milyonlarca dolarlık BM yardımının sağlandığını söyledi.


iktibas;
Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas'a olan güvenini yineleyen Bush, “İsrail ile yan yana yaşayan bir Filistin devletinin bir gün kurulacağından hala umudum var. Mahmud Abbas idaresi altındaki Filistin Yönetimi'ne inanıyorum, çünkü kendisi gerekli olan basiret ve vizyona sahiptir” şeklinde konuştu.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
EFENDİ TERÖRİSTLER

311347_2.jpg


14 Mayıs 1948 tarihine kadar dünyada İsrail adlı bir devlet yoktu.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış farklı diller konuşan, ortak bir toprakları olmayan Yahudilerin bir araya gelip Filistin’de bir Yahudi Devleti kurması fikrini ortaya atan, sonradan “Siyonizm’in Babası” olarak anılacak olan Dr. Theodor Herzl’dir.

Siyonizm; ırkçı, kökten dinci, acımasız siyasi bir ideolojinin adıdır.

Dr. Theodor Herzl ve ondan sonra gelen Siyonistler, kutsal kitap Tevrat’ı “tapu senedi” gibi kullanarak Filistin topraklarının gerçek sahibi, tarihi varisleri olduklarını iddia etmişlerdir.

Filistin topraklarını para karşılığı Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’ten alma girişiminde başarılı olamayan Siyonistler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin kapıları açmasıyla dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri, Filistin topraklarına dalga dalga göç ettirmişlerdir.

Siyonistler önce bazı Arapları paravan olarak kullanıp parayla Filistin’de toprak satın aldılar. Kendilerine biraz yer edindikten sonra da terörist örgütler kurarak Filistin’i işgale başladılar.
Haganah, İrgun ve Stern adlı Siyonist terörist çetelerin reisleri sonradan kurulan İsrail devletinin başbakanları, devlet başkanları oldular. Bu nedenle, İsrail devleti temelde, bir terörist devlettir.

Terörist Siyonist liderlerin öncülüğünde 90 yıla yakındır Filistin’de soykırım ya da etnik temizlik boyutlarına ulaşan katliamlar yapılmaktadır. Siyonistler bugüne kadar 531 Filistinli Müslüman köyü yakıp yıkıp yerle bir ettiler. Köklerinden söküp sürdükleri Filistinli Müslümanların evlerini, iş yerlerini, tarım arazilerini, mal ve mülklerini yağmaladılar. Kadınların ve kızların ırzlarına tecavüz ettiler.

20. yüzyılın kuşkusuz en önde gelen bilim adamı Yahudi asıllı Albert Einstein, 27 ünlü arkadaşıyla birlikte, Siyonistleri, “terörist” olarak adlandırıp, İsrailli Siyonistleri, “İsrailli Naziler” diye tanımladı ve lanetledi.

10 Kasım 1975 tarihinde Birleşmiş Milletler, 3379 sayılı şu kararı aldı:
“Siyonizm, bir tür ırkçılık ve ırkçı ayrımcılıktır. Dünya barışına tehdit oluşturan Siyonizmi şiddetle kınıyor ve tüm ülkeleri bu ırkçı ve emperyalist ideolojiye karşı çıkmaya çağırıyoruz.”

Siyonist İsrail devletinin kurucuları ve öncüleri, sıradan terörist değillerdi. Hemen hepsi çok iyi eğitim görmüş donanımlı, doktor, profesör gibi akademik unvanlar kazanmış, birkaç dil bilen, kitaplıklarında yüzlerce, hatta binlerce kitap bulunan, uluslararası güçlü ilişkileri olan, beyaz tenli, beyaz yakalı, sinekkaydı tıraşlı, iyi giyimli, sözcüğün tam anlamıyla Efendi Teröristler idiler.

Efendi Teröristlerin kurup günümüze kadar yönettiği Siyonist İsrail devleti, Filistin’de Müslüman Arap katliamını tüm şiddetiyle sürdürmektedir.
Yalnız Orta Doğu’da değil, tüm dünyada kalıcı barışı gerçekten sağlamak isteyenler, önce Siyonizm rejimini yıkmak zorundadırlar. Çünkü, ünlü İsrailli tarih profesörü Benny Morris’in söylediği gibi:

“Siyonist projenin tamamı, Kıyamet habercisidir”.

***********

“EFENDİ TERÖRİSTLER”, Yılmaz Dikbaş, Asya Şafak Yayınları, Mayıs 2009, 527 sayfa, 25 TL, İstanbul
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt