Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gayri Müslim Çocuklarının Şehitlik Mertebesinin izahı. (1 Kullanıcı)

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
EHL-İ SÜNNET, KÜFÜR VE İMAN MESELELERİ

Sual: Akıl baliğ olmadan önce ölen kâfir çocukları, Cennete girecekler mi, girmeyecekler mi?

Kâfir çocukları toprak olacaktır. Cennete gitmek için imanlı olmak, Cehennemde ebedi kalmak için de imansız olmak şarttır. Kâfirlerin çocukları ne imanlı, ne de imansızdır. Bunlar yok olacaktır. Dağ, orman, mağara veya çölde yaşayıp da dinden haberi olmayanlar da, imanlı olmadıkları için Cennete girmez, Allah’ı, Cenneti, Cehennemi duymadığı ve inkâr etmediği için Cehenneme de girmez, hayvanlar gibi yok edilir.

Risale-i Nur'dan Alıntı Orjinal Metin.
(Gayet ehemmiyetlidir)

1.Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden bîçârelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu.

(Yani, Şefkatin şiddeti, bu kışın şiddeti ile birleşince, insanlara gelen felaket ve musibetler karşısında, bu çaresiz ve mazlum insanların hali rikkatime dokundu, beni üzdü.)

2.Birden ihtar edildi ki: Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semâviye, mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor...

(Yani, Kalbe gelen manevi bir ihtara istinaden anladımki, böyle musibetlere muhatab kâfir bile olsa, masum olmaları hasebiyle bir nevi şehit hükmüne geçiyorlar... Şöyleki)

3.Üç-dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiç bir haberim yokken Avrupa'da Rusya'daki çoluk-çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat, bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki: O musibet-i semâviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar eğer onbeş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehîd hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

(Yani: Dünyadaki savaşlardan ve vaziyetinde haberim yokken, Rusya'daki çoluk-çocuğa acıdım. Zalim beşerin elinden (Lenin, Stalin, Hitler gibi) mazlum olarak ölenler şayet 15 yaşın altında ise (yani baliğ değillerse) , hangi dinden olursa olsunlar Şehiddirler. Manevi mükâfatları aynı Müslümanların ki gibi olur.)

4.Onbeşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır. Çünki âhir zamanda mâdem fetret derecesinde din ve dîn-i Muhammedi'ye Aleyhissalâtü Vesselama bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhir zamanda Hazret-i İsa'nın (A.S.) dîn-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Ebette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müstebid büyük zalimlerin cebr ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar.

(Yani: 15 yaşın üstünde olanlar (akıl-baliğ olanlar) da ise, şayet masum ve zulme uğramış iseler, belki bu onların cehennemden kurtulmalarına vesile olur! Çünkü madem ahirzamanda bir fetret dönemi, yani Efendimiz (SAV) in dini olan İslamiyete bir lakaytlık, bir cehalet, bir fakirlik ve bir nevi güvenilirliği azalmış (İslam âleminin durumunu anlatıyor) ve madem Ahirzamanda Hz.İsa (AS) mın Hakiki dini (Hz.İsa'ya inen o dönemdeki İslamiyet ile kast edilen, Hristiyanlığın islama ınkılab etmesidir.) hüküm sürecek ve İslamiyet ile omuz omuza verecek (ateisme karşı birlikte mücadele edecek) , elbette şimdi bir fetret dönemi gibi karanlık bir dönemde Hz.İsa'ya mensub (Hz.İsa'ya peygamber olarak tabi olan) Hıristiyanlarının mazlumlarının, özellikle ihtiyar ve musibetzedelerin, fakir ve savunmasızların, diktatör büyük zalimlerin zulümleri ve şiddet uygulamaları karşısında ölenlerin hükümleri bir nevi şehitliktir denilebilinir!


Gayr-i Müslimlerin Çocuklarının Manevi Akıbeti Meselesi ve Risale-i Nur’da Gayri Müslim Çocuklarının Şehitlik Mertebesinin izahı.

Bu mesele Kur’an-ı Kerim’de geçen şu ayet sebebiyle İslam âlimleri arasında tartışılmıştır: ‘Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.’.

Bu ayeti değerlendiren İslam âlimleri meseleyi hem fetret devri açısından ve hem de gayr-i Müslimlerin çocukları açısından değerlendirmişlerdir. Fetret devri meselesini biraz sonra inceleyeceğiz. Ehl-i sünnet âlimleri gayr-i Müslimlerin çocukları hakkında farklı görüşlere sahiptir. Bu konuda mesela Ibn-i Kesir isimli büyük müfessir, müstakil bir Risale sayılabilecek uzunlukta müstesna bir tefsir kaleme almıştır. Bunları özetleyelim.

Birincisi: Bir grup âlimler (Mu’tezile, Hanbelîler ve Malikilerin mütebahhirin ulemasının da içinde bulunduğu önemli bir Müslüman âlimler topluluğu), bu çocukların ehl-i cennet olduklarını kabul ve kendilerine ispat etmişlerdir. Bu konuda onların görüşlerini destekleyecek çok sayıda hadisler vardır. Ancak bir tanesi önemlidir: Enes ibn Malik’ten nakledildiğine göre, Hz. Peygamber’e Müşriklerin çocuklarından sorulmuş ve cevap olarak şunu ifade etmiştir: ‘Onlar cennet ehlinin hizmetkârlarıdırlar.’

İkincisi: Bir kısım İslam âlimleri ise onların babalarına tabi olduklarını ileri sürmüşler ve bu konudaki bazı hadisleri delil olarak getirmişlerdir. Hz. Aişe’nin naklettiği şu hadis bunların başında gelmektedir: ‘Müşriklerin çocukları babaları ile birliktedir.’ Bu yoruma muhtaç bir hadistir. Israrlı sorular üzerine Resulullah bir seferinde ‘Allah onların amellerini ve hallerini herkesten daha iyi bilir’ buyurmuştur.

Üçüncüsü: Bu konuda kesin bir hükme varmayıp meseleyi Allah’ın iradesine bırakmaktır (tevakkuf). İmam-ı A’zam başta olmak üzere çoğu âlimler bu kanaattedirler. Bu konudaki en önemli dayanak İbn-i Abbas hadisidir. ‘Allah onların amellerini ve hallerini herkesten daha iyi bilir’.

Bu arada bazı âlimler bunların toprak olacaklarını beyan etseler de çoğunluk âlimler yukarıda saydığımız görüşlerden birini tercih eylemişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri, bu kanaatleri değerlendirerek şu neticeye varmıştır:

‘O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten (I. Ve II. Dünya Harplerinden) vefat eden ve perişan olanlar eğer onbeş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehid hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.’

Burada iki kelimenin açıklanması gerekmektedir: Birincisi: Şehittir demiyor belki şehit hükmündedir, bir nevi şehittir diyor. İkincisi: Bu cümleyle birinci ve ikinci görüşü bir nevi telif ediyor. Bunda da ehli- sünnetin dışına çıkmak gibi bir durum asla mevzubahis değildir. Unutmayalım ki, Allah yolunda cihad ederken öldürülen hakiki şehitler olduğu gibi, hükmen şehit sayılan mü’minler de vardır. Mü’minlerden yanarak, suda boğularak, karın sancısı, vebâdan ölen veya çocuk doğurmaktan gelen kırk günlük loğusa döneminde vefat edenler hükmen yani bir nevi şehit sayılır. Ancak, peygamberlik gibi şehitlerin de dereceleri vardır. Nice mübârek hastalıklar vardır ki, şehâdet gibi yüksek dereceleri kazandırır.


Fetret Devri İnsanlarının ve Özellikle de Fetret Devri Sayılabilecek Hallerdeki İnsanların ve Musibetzedelerin Hükmü

Bu konu da İslam âlimleri arasında tartışılmıştır. Özellikle konuyu ikiye ayırmak icabetmektedir:

Birincisi: Fetret Devri İnsanlarının Hükmü

Fetret kelimesinden kasıt, iki peygamber arasındaki meydana gelen ve Hakkın tebliğine engel olan uzun zaman dilimidir. Bazıları Hz. İsa’nın getirdiği dinin bozulması ile Resulûllah Efendimize vahyin tebliği arasında geçen dönem gelir. Ancak, bu tabir bir peygamberin getirdiği dinin nurundan haberdar olmayan her fert ve her dönem için kullanılabilir. Bu dönemde yaşayan insanların sorumluluk sınırları hakkında itikat mezhepleri arasında az da olsa farklılık görülüyor.
Bu konuda dört ayrı görüş bulunmaktadır:

Birincisi: Maturidî ve Eşarî imamları, “Biz bir resul gönderinceye kadar tazip etmeyiz. (azap verici olmayız)” meâlindeki âyet-i kerimeye dayanarak Fetret devri insanlarının tebliğ edici bir peygamber gelmeden sorumlu olmadıkları kanaatindedirler. Ancak Maturidilere göre, fetret, iman için değil amel için geçerlidir. Eşʿariler ise, peygamber gelmeyen bir kavim için hiçbir sorumluluk da olamayacağını savunmuşlardır.

İkincisi: Bunların tebliğ ulaşmasa da sorumlu olacaklarına dair görüştür ki, İbn el-Kayyım başta olmak üzere bazı âlimler bu kanaattedirler.

Üçüncüsü: Bunlar hakkında kararı Allah’a bırakmak (tevakkuf) şeklindeki görüştür.

Dördüncüsü ise: Fetret ehlinin kıyamet günü yeniden imtihana tabi olacakları ve bunun neticesine göre muamele görecekleri şeklindeki görüştür. Selef-i salihin bu kanaattedirler.

Bunların durumu ile alakalı şu hadisi zikretmeden geçemeyeceğiz: ‘Resulüllah şöyle buyurmuştur:

Dört grup vardır ki, onlar kıyamet günü kendilerini mazur göstereceklerdir:

Hiçbir şey duymayan sağırlar; Gel-git akıllı ahmaklar; aşırı yaşlılar; fetret devrinde ölen insanlar.

Sağırlar derler ki, Yarab! İslamiyet geldi ama biz bir şey duymadık.

Gel-git akıllılar diyecek ki, İslamiyet geldi ama benim üzerime çocuklar pislik atıyorlardı.

Yaşlılar diyecek ki, İslamiyet geldi ama bir şey anlayamadık.

Fetret devrinde ölenler diyecek ki, Yarab! Bize peygamber hiç gelmedi.

Bunlar cehenneme de girseler, Allah orayı onlar için bir nevi cennete çevirir.’

Önemle ifade edelim ki, bu dört görüşten birini tercih etmek insanı ehl-i sünnet dairesinden çıkarmaz. Zaten Bediüzzaman da bu konuda farklı bir görüş beyan eylememiştir.

Kaynak:
İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Muhammed KUTSAL 27.01.2010 04:17 Risale-i Nur – Kastamonu Lahikası 79. sayfa,
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

İşte bütün mesele bu birilerini anlamak için ne kadar güç sarfediyoruz ,birileri bir şey yazdıkları zaman yada bir husus hakkında amel ettikleri zaman onlar hakkında kulaktan dolma sözlerle kendimizi yani bilincimizi kötüye şartlandırıyoruz bunun en güzel örneğini az önce okuduğum yazınızda bulabiliyorum...

SAİD NURSİ Hazretleri fetret devri çocukları hakkında kesin şehit dir onlar demiyor bilakis bana gelen ilhamlara göre benim anlayışıma akli kavrayışıma göre şehit olma halleri OLABİLİR diyor ki zaten sizinde yazınızda belirttiğiniz gibi bu husus hakkında bir çok alimin Ayeti kerimeyi tevilleri ve hadisi şeriflerin izahında bir çok manaya işaret vardır...
Öyleyse akil baliğ olmadan önce ölen islam dışı çocuklar için cehennemlik yada cennetlik olduklarına dair kesin bir hüküm olmamakla beraber ,SAİD NURSİ hazretlerine de '' Küfr ehli çocuklarına şehit dedi '' diye bir iftira atılmamalıdır...
Çünkü burada kesin bir fikir den ziyade manevi bir duygu belirtilmiştir...
Kendi adıma kulaktan dolma haberler ile hakkında yanlış fikir sahibi olduğum bu mevzuyu anlayabileceğim şekilde bana izah etmenizden dolayı sizlere HAK TEALA dan rahmet ve ecir dilerim,baki selamlar ve dualarımla kardeşim...
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
Esselamu aleykum,

İşte bütün mesele bu birilerini anlamak için ne kadar güç sarfediyoruz ,birileri bir şey yazdıkları zaman yada bir husus hakkında amel ettikleri zaman onlar hakkında kulaktan dolma sözlerle kendimizi yani bilincimizi kötüye şartlandırıyoruz bunun en güzel örneğini az önce okuduğum yazınızda bulabiliyorum...

SAİD NURSİ Hazretleri fetret devri çocukları hakkında kesin şehit dir onlar demiyor bilakis bana gelen ilhamlara göre benim anlayışıma akli kavrayışıma göre şehit olma halleri OLABİLİR diyor ki zaten sizinde yazınızda belirttiğiniz gibi bu husus hakkında bir çok alimin Ayeti kerimeyi tevilleri ve hadisi şeriflerin izahında bir çok manaya işaret vardır...
Öyleyse akil baliğ olmadan önce ölen islam dışı çocuklar için cehennemlik yada cennetlik olduklarına dair kesin bir hüküm olmamakla beraber ,SAİD NURSİ hazretlerine de '' Küfr ehli çocuklarına şehit dedi '' diye bir iftira atılmamalıdır...
Çünkü burada kesin bir fikir den ziyade manevi bir duygu belirtilmiştir...
Kendi adıma kulaktan dolma haberler ile hakkında yanlış fikir sahibi olduğum bu mevzuyu anlayabileceğim şekilde bana izah etmenizden dolayı sizlere HAK TEALA dan rahmet ve ecir dilerim,baki selamlar ve dualarımla kardeşim...


Aleykümselam;

Dualarınıza yürekten ve içtenlikle amin demek istiyorum, bu yazıyı kaleme almamdaki en büyük amaçlardan birtanesi o kadar çok insan var ki kafa karıştıran çelişik ifadeler anlamlar yükleyen ve o kadar çok insan var ki sırf bu kafa karıştıran insanlar yüzünden dün risale-i nur sohbetlerinde ön sırada olup bugün kafası karıştığı için hiç bir safta olmayan bir çok insan vardır. Bu mesele zannımca önem arz eden bir meseledir, dirayetimdeki tek niyetim araştırmak yazmak olmalıydı nihayetinde böyle bir eyleme teşebbüs etmiş bulunmaktayım velaken yazıyı yazarken şerlerden Allah'a sığındım. En ufak bir telafuzun bana ve Nur cemiyetine mâl olabilecek hasarlara yol açabileceğinden Allah sığındım.. Her insanın yıkılmaz dediği önyargı tabuları vardır, ve her insan araştırılana değil söylenen safsataya inanır ben bunu çoğu kez hayatımdaki insanlarda sezimledim. Bedüzzaman Said Nursi (r.a)'nın çileli yıllarında tek düşündüğü tek derdi İman (Akaid) kurtarmak adına iyi anlaşılabilmektir. Çoğu insanın önyargılarından birtanesi Neden onlar Kur'an dan çok Risale-i Nur Okuyorlar? sorusudur ve eminim ki bu soruyu çoğu kez duymuşuzdur. Bu soruyu soran insanlara kitaplar dolusu açıklama da yapılsa emin ki tatmin edilmeyecek derecede önyargılıdır. Eee niyet hayır olmayınca neticede hayır zuhur etmiyor, ancak adındanda anlaşıldığı gibi Risale-i Nurlar imansızlığın en büyük düşmanı olarak imanı zayıf bir insan nedece Kur'an okuyabilir ki. Kur'an-ı Kerimi okumada en temel unsur akaid sahihliği değilmidir. Öyleyse risale-i nurlar akaid sistemini zeminini temal madde olarak ele almamışmıdır. Nasıl ki abdestsiz namaz olmayacağı gibi imansız kuran okumakta olmaz, bugün kendime tek sorduğum şey Bediüzzamanı iyi anlayabiliyormuyuz oldu. bu sadece bediüzzaman said nursi için geçerli değildir. Şeyhulislam, alim, evliya uleva adı herne olursa olsun bilgin kişileri hilafeti halifeliği anlayabiliyormuyuz ne kadar değer verebiliyoruz. Lafı çok uzattım hakkınızı helal ediniz, birşeyleri tanımak adına atılmayan adım hiç birşeyi tanımak adına atılan adım kadar daha tehlikeli olabilirmi ki? Mevlana hazretlerinin buyurduğu gibi gel ne olursan ol yine gel bu dergah öyle bir dergah ki reisicumhuru islamdır. diyerek sözümü tamamlamak isterim istemeyerek uzun tuttum hakkınızı helal edin değerli kardeşim dilerim ön tabularımızı (yargılarımızı) yıkarak girenlerden oluruz o kapılardan..

Selam ve samimi duygularımla..
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
selamün aleyküm değerli kardeşim Allah razı olsun inşaAllah.bilgilendik faydalandık rabbim ecrini nasip etsin sizlere.selam ve dua İle



Aleyna aleykümselam;

Allah c.c. cümlemizden razı olsun inşallah amin ecmain olsun, faydalandırabilenlerden oldu isek ne mutlu faydası dokunan insanlara iyilik ve güzelliklerden gelecek hasenatta ortak olmak ümidi ile..

Selam ve dua ile Fii emanillah
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Aleykümselam;

Dualarınıza yürekten ve içtenlikle amin demek istiyorum, bu yazıyı kaleme almamdaki en büyük amaçlardan birtanesi o kadar çok insan var ki kafa karıştıran çelişik ifadeler anlamlar yükleyen ve o kadar çok insan var ki sırf bu kafa karıştıran insanlar yüzünden dün risale-i nur sohbetlerinde ön sırada olup bugün kafası karıştığı için hiç bir safta olmayan bir çok insan vardır. Bu mesele zannımca önem arz eden bir meseledir, dirayetimdeki tek niyetim araştırmak yazmak olmalıydı nihayetinde böyle bir eyleme teşebbüs etmiş bulunmaktayım velaken yazıyı yazarken şerlerden Allah'a sığındım. En ufak bir telafuzun bana ve Nur cemiyetine mâl olabilecek hasarlara yol açabileceğinden Allah sığındım.. Her insanın yıkılmaz dediği önyargı tabuları vardır, ve her insan araştırılana değil söylenen safsataya inanır ben bunu çoğu kez hayatımdaki insanlarda sezimledim. Bedüzzaman Said Nursi (r.a)'nın çileli yıllarında tek düşündüğü tek derdi İman (Akaid) kurtarmak adına iyi anlaşılabilmektir. Çoğu insanın önyargılarından birtanesi Neden onlar Kur'an dan çok Risale-i Nur Okuyorlar? sorusudur ve eminim ki bu soruyu çoğu kez duymuşuzdur. Bu soruyu soran insanlara kitaplar dolusu açıklama da yapılsa emin ki tatmin edilmeyecek derecede önyargılıdır. Eee niyet hayır olmayınca neticede hayır zuhur etmiyor, ancak adındanda anlaşıldığı gibi Risale-i Nurlar imansızlığın en büyük düşmanı olarak imanı zayıf bir insan nedece Kur'an okuyabilir ki. Kur'an-ı Kerimi okumada en temel unsur akaid sahihliği değilmidir. Öyleyse risale-i nurlar akaid sistemini zeminini temal madde olarak ele almamışmıdır. Nasıl ki abdestsiz namaz olmayacağı gibi imansız kuran okumakta olmaz, bugün kendime tek sorduğum şey Bediüzzamanı iyi anlayabiliyormuyuz oldu. bu sadece bediüzzaman said nursi için geçerli değildir. Şeyhulislam, alim, evliya uleva adı herne olursa olsun bilgin kişileri hilafeti halifeliği anlayabiliyormuyuz ne kadar değer verebiliyoruz. Lafı çok uzattım hakkınızı helal ediniz, birşeyleri tanımak adına atılmayan adım hiç birşeyi tanımak adına atılan adım kadar daha tehlikeli olabilirmi ki? Mevlana hazretlerinin buyurduğu gibi gel ne olursan ol yine gel bu dergah öyle bir dergah ki reisicumhuru islamdır. diyerek sözümü tamamlamak isterim istemeyerek uzun tuttum hakkınızı helal edin değerli kardeşim dilerim ön tabularımızı (yargılarımızı) yıkarak girenlerden oluruz o kapılardan..

Selam ve samimi duygularımla..

Ve aleykum selam hakkımız ilelebet helal olsun kardeşim, bizlere hayırlı birşey öğretildiğinde vesile olan herkesler den HAK TEALA sonsuz rahmeti ile razı olsun...
Evet bir çok yerde yukarıdaki yazınızda belirttiğiniz gibi '' Nur Cemaati Kur'an dan ziyade Risale okurlar... '' diye bazen kötümser bazen ne olduğunu bilmeden yapılan serzeniş sözler çok duydum ancak herkesin yorumu farklı olabilir sizinde belirttiğinizi zannettiğim gibi '' İnsan din kuralları hakkında bir kitap okumadan kur'an okusa ne anlar o kur'anın ihtivasından '' sonucuna varıyorum...
Bu kardeşinize göre de şöyle bir fikir oluşuyor kafam da; Kur'an-ı Kerim bize ne anlatıyor '' Kul olmayı,iman etmeyi,namaz kılmayı,oruç tutmayı ,zekat vermeyi,hacca gitmeyi,içki,kumar,zinadan,kötülüklerden uzak durmayı ... vs.vs '' peki sabah uyanan insan akşama kadar bu emirlere uyuyor ve yasaklardan da sakınıyorsa kur'anı kerimi her gün hatmetmiyormudur ?
Evet bence ediyordur hemde ALLAH TEALA nın emrettiği şekilde ediyordur ancak nasıl namaz kılacağını ,nasıl oruç tutacağını ,nasıl kul olacağını,rabbine nasıl dua edeceğini izah eden kitaplardan faydalanmadan bir insan nasıl olurda Kur'anı kerimin ihtiva ettiği emirleri tam yaptığını bilebilirki ? bence bilemez bilenden öğrendiği zaman ise '' Vah vah senelerdir yanlış yapıyormuşum ... '' der, bu sebep den dolayı büyüklerimiz olduğuna kanaat ettiğimiz zatların yol gösteren eserlerinden faydalanmak zarurettir...
Son olarak islam dininin ezilmemesi yücelmesi adına ömrünü harcamış bir zat olan SAİD NURSİ hazretleri için yanlış birşey söylemek onu birşeyler le itham etmek bence HAK TEALA ya savaş açmaya eş değerdir,hiç bir kitabında yada yaşantısında islamı karalamak adına bir faaliyet olduğunu düşünmüyorum belki zatını ve fikirleini anlamakta zorluklar çekilebilir ancak ona yıkılmaya çalışılan suçlar yada edilen kötü sözler ÖN YARGI ile yapılan faaliyetlerdir...

Selamlar ve dualarımla...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt