Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
FİTNEDEN NASIL KURTULUNUR
“Karanlık çöktü... Asrımızın yesağını tatbik eden hükümetlerin güçlü(!) orduları, askerleri, istihbarat örgütleri, emniyet teşkilatları var. İnsanların çoğu veya hepsi bu hükümetlere boyun eğmiş, onların arkasına düşmüş, onlara tabi olmuş ve onların yolunda koşmaktadır. Durum böyle çıkmazda iken ben tek başıma bu din için ne yapabilirim? Herşeyi ve her yönü bir ahtapot gibi kuşatmış olan bu kocaman canavar karşısında acaba ben ne yapabilirim?”
Ey Ademoğlu! İşte sana çözüm yolunu gösteriyor ve takip edeceğin yolun işaretlerini avucunun içine koyuyorum.
İşte çözüm yolu! Bu yol, nebilerin yoludur. Zaferin ve kurtuluşun yolu... Sıratı mustakimin yolu...
Dikkat et! Bunları apaçık bir şekilde, hiçbir şey gizlemeden sana sunuyorum... Hatipler gibi heyecan verici bir hutbe şeklinde sana bunu anlatarak seni heyecanlandıracak değilim. Veya bu kafirlere ve onların kanunlarına karşı senin duygularını kabartıp sonra da seni bir kenarda soğumaya veya hasret çekerek ölmeye de terkedecek değilim.
İşte sana gerçek çözümü sunuyor, gerçek kurtuluş yolunu gösteriyorum!
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Zira, Allah’ın rahmetinden, kafir olanlardan başkası ümid kesmez.” (Yusuf: 87)
Önce umutsuzluğu bırak! Allah (c.c)’ın, müminleri muhakkak muzaffer kılacağına kesin bir inanışla inan!
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Mü’minlere yardım etmek de üzerimize hak olmuştu.” (Rum: 47)
Helak edenlerin çok, seninle beraber gidenlerin ise az oluşunu hiçbir zaman önemseme! Çünkü müminler sayı çokluğuyla muzaffer olmazlar.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Nice az topluluk nice çok topluluklara Allah’ın izniyle galib gelmiştir. Şüphesizki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 249)
“Ne kadar istersen iste, insanların çoğu yine iman etmezler.” (Yusuf: 103)
Sonra Allah (c.c)’ın sevdiği, istediği ve razı olduğu, rasullerden bize miras kalan gerçek tevhide sahip olarakkendini ve aileni şirkten korumuş olmanın en büyük zafer ve kurtuluş olduğunu bil! Böylece hem kendini, hem aileni yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden kurtarmış ve eni gökler ile yerler kadar olan, takva sahipleri için hazırlanmış cenneti kazanmış olursun.
“Kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete sokulursa işte o başarmıştır.” (Ali İmran: 185)
Rasulullah (s.a.s) bize şöyle haber vermiştir:
“Kıyamet gününde nebilerden bazıları beraberlerinde bir kaç kişi ile, bazı nebiler de yanlarında hiç kimse olmadığı halde gelecektir.” (Buhari ve başkaları rivayet etmiştir)
Rasulullah (s.a.s)’ın haber verdiği bu nebiler, kendi dönemlerindeki insanları İslam’a davet etmek için her türlü davet metodunu kullandılar. Davet sırasında eziyet gördüler, işkence edildiler. Fakat onlar bu eziyet ve işkencelere sabrettiler ve sürekli cihad ettiler. Buna rağmen kendilerine ya bir kaç kişi tabi oldu veya hiç kimse tabi olmadı. Şimdi soruyum sana:
“Acaba bu nebi kaybetti mi? Pişman oldu mu? Üzüldü mü? Cennet ehlinden olan bir nebinin böyle düşünmesi hiç mümkün olur mu?
“(İşte) cennet ehli olanlar, kazananlardır.” (Haşr: 20)
Allah (c.c)’ın tevhid kelimesini kavmi ve ümmeti arasında haykırarak yücelttiği halde, nasıl pişman olur? Bu meseleyi çok iyi düşün! Çünkü bu mesele çok önemli bir meseledir.
Ey Allah (c.c)’ın dinine gerçek manada iman eden, teşri hakkının sadece Allah (c.c)’a ait olduğuna, sadece O’na ibadet edilmesi gerektiğine şehadet eden, sadece Allah (c.c)’ın hükmünü kabul eden, bütün gücünü Allah (c.c)’ın rızasını kazanmak ve cehennemden kurtulmak için kullanan Allah (c.c)’ın kulu! Bil ki sen, içinde bulunduğun zaaf ve çaresizliğe rağmen dinin için çok şeyler verebilecek durumdasın. Bu senin üzerine farzdır ve sen bu konuda muhayyer değilsin. Bu mesele herkese gücü nispetinde farzdır. Bütün bunları öğrendikten, özellikle de asrımızın yesağının küfür ve batıllığını çok açık delillerle, aşikar bir şekilde gördükten ve artık bu durumun gizliliği senin için ortadan kalktıktan sonra taguta, onun kullarına ve dostlarına karşı nasıl davranman gerektiği konusunda çok dikkat et! Bu sebeble yapman gerekenler sırasıyla şöyledir:
1 – Bu Asrımızın Yesağını Reddetmek, Ondan Beri Olmak Tevhidin Yarısıdır.
Senin üzerine herşeyden önce farz olan; bu tağutu ve kanunlarını reddetmen, onları koyanları tekfir etmen, onlardan beri olman, onlara ve her alandaki yandaşlarına buğzetmen, düşman olman, onlara ve yaptıklarına rıza, saygı, sevgi ve acıma göstermemen, onlar karşısında gerçekten izzetli ve şerefli olman ve sadece Allah (c.c)’ın hükmüne rıza gösterip teslim olmandır. İşte ancak bu şekilde la ilahe illallah’ın manasını gerçekleştirmiş olursun.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kim tağutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur. Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alim’dir. İman edenlerin velisi Allah’tır. Onları karanlıklardan nura ulaştırır.” (Bakara: 256-257)
Allah (c.c) Halil’i olan İbrahim (a.s)’dan şöyle haber veriyor:
“(İbrahim) dedi ki: “Sizin ve sizden önceki babalarınızın taptıklarını gördünüz mü? Şüphe yok ki Rabbim hariç onlar benim düşmanımdır.” (Şuara. 75-77)
“(İbrahim) dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.” (En’am: 78)
“İbrahim, babasına ve kavmine dedi ki: “Beni yaratan hariç sizin taptıklarınızdan uzağım. Şüphesiz beni doğru yola ilecetek olan O’dur:” (Zuhruf: 26-27)
Allah (c.c), Muhammed (a.s)’e İbrahim (a.s)’in milletine bağlanmasını emrederek şöyle buyurdu:
“(Ey Muhammed!) De ki: “Allah doğru söyledi. O halde hanif olarak İbrahim’in milletine tabi olun! Zira o, müşriklerden değildi.” (Ali İmran: 95)
Rasulullah (s.a.s), İbrahim (a.s)’in milletine uymuş ve ona en güzel şekilde bağlanmıştır. Sahabelerinden de bu konuda beyat almıştı. Onlardan aldığı beyat şöyle idi:
“Sadece Allah (c.c)’a ibadet etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, namaz kılmak, zekat vermek, her müslümana nasihat etmek ve her müşrikten beri olmak üzere sana beyat ediyorum.” (Ahmed sahih senedle)
2 – Allah (c.c)’ın Düşmanlarından Beri Olmak, Onlara Düşman olmak La ilahe İllallah’ın Gereklerindendir
Tağutun kanunlarından beri olmakla birlikte senin üzerine farz olan diğer şey; onu ve kanunlarını canlarıyla, mallarıyla, bilgileriyle, fikirleriyle, kalemleriyle, bedenleriylemüdafa eden, güzelleştiren, onları insanlara tatbik eden ve insanları bunlara çağıranlardan, taki onlar bu tagutlardan beri olup, onları tekfir edinceye, sadece Allah (c.c)’ın hükmü ve şeriatine nefislerinde hiçbir sıkıntı duymadan bağlanıncaya kadar beri olman, onları tekfir etmen, onlara buğzetmen ve düşman olman, onlara hiçbir sevgi ve saygı duymaman, değer vermemendir. Çünkü imanın en sağlam düğümü; Allah (c.c) için dost ve düşman olmak, Allah (c.c) için sevmek ve buğzetmektir. Senin bu konudaki örneğin; Allah (c.c)’ın Halili İbrahim (a.s) ve beraberinde olanlardır. Bu konuda Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkakki biz, sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” (Mumtahine: 4)
Şeyh Hamed b. Atik bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Allah (c.c) bu ayette şöyle buyurdu:
“Muhakkakki biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız.” Bu ayetin incelikleri çoktur. Allah (c.c) ayette putlardan önce putlara tapanlardan beri olmayı zikretmiştir. Bunun sebebi putlara tapanlardan beri olmanın putlardan beri olmaktan daha önemli olmasıdır. Çünkü putlardan beri olan, fakat onlara tapanlardan beri olmayan kimse, üzerindeki farzı yerine getirmiş olamaz. Ancak müşriklerden beri olursa, onların taptıklarından da beri olmuş olur. Bu, Allah (c.c)’ın şu ayetine benzer.
“(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum...” (Meryem: 48)
Bu ayette de İbrahim (a.s)’in önce putlara tapanlardan, sonra da putlardan ayrıldığı geçmektedir. Buna benzer bir diğer ayet de şöyledir:
“(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık.” (Meryem: 49)
İşte bu inceliğe çok önem ver. Çünkü bu incelik, Allah (c.c)’ın düşmanlarına düşman olmanın kapısını sana açar. Şirk işlemeyen nice insan vardır ki bunlar şirk ehlinden beri olmamışlardır. Bu sebeple müslüman değildirler, çünkü, rasullerin bildirdiği dine uymamışlardır.” (Sebil’in Necati Ve’l Fikak)
Allah (c.c), müminlere dost; kafir, müşrik ve küfür üzerinde ısrar edenlere düşman olmanın imanın en sağlam, en büyük rükunlarından olduğunu, bu rükun yerine getirilmediği zaman yeryüzünde büyük bir fesatın olacağını bildirmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Muhakkakki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, (muhacirleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostudurlar! İman eden ancak hicret etmeyenlerle, onlar hicret edene kadar sizin hiçbir dostluğunuz olamaz. Eğer, din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluklara karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Küfredenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer bunu yapmazsanız (birbirinize dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur.” (Enfal: 72-73)
Allah (c.c) bu ayette şöyle buyurmaktadır: “Eğer müminleri dost edinmeyip küfür ve şirk üzerinde ısrar edenlere dost olur, onlara düşman olmaz ve böylece iman ehline düşman olursanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur. Çünkü hak ile iman şirk ile tevhid karışır. Tevhid inancı bulanır. Allah (c.c)’ın; “sadece O’na ibadet edip hiçkimseyi O’na ortak koşmama”yı bildiren emri kaybolur ve İslam şeriatinin pratiği ortadan kalkar.
Şeyh Muhammed b. Abdullatif b. Abdurrahman bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat; müslüman ile kafirlerin, Allah (c.c)’a itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır. Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur. Tevhid akidesinin hakikatı belli olmaz ve kaybolur. Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah (c.c)’ın bildiği şer meydana gelir. İslam’ın hakim olması, emri bi’l maruf nehyi ani’l münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ancak Allah (c.c) için sevmek, Allah (c.c) için buğzetmek ve Allah (c.c)’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur. Buna delalet eden bir çok ayet vardır.” (Eddurerus Seniye – Cihad Bölümü)
Allah (c.c)’a yemin ederim ki, bu dünyada, batıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazıkki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır. Allah (c.c) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: “Keşke Allah’a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azabtan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!” (Ahzab: 66-68)
“O vakit tabi olunanlar, tabi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tabi olanlar: “Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!” derler. Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” (Bakara: 166-167)
Allah (c.c)’ın muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın yesağının kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tabi olan ve onu müdafa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.
İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah (c.c)’a yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.
“Karanlık çöktü... Asrımızın yesağını tatbik eden hükümetlerin güçlü(!) orduları, askerleri, istihbarat örgütleri, emniyet teşkilatları var. İnsanların çoğu veya hepsi bu hükümetlere boyun eğmiş, onların arkasına düşmüş, onlara tabi olmuş ve onların yolunda koşmaktadır. Durum böyle çıkmazda iken ben tek başıma bu din için ne yapabilirim? Herşeyi ve her yönü bir ahtapot gibi kuşatmış olan bu kocaman canavar karşısında acaba ben ne yapabilirim?”
Ey Ademoğlu! İşte sana çözüm yolunu gösteriyor ve takip edeceğin yolun işaretlerini avucunun içine koyuyorum.
İşte çözüm yolu! Bu yol, nebilerin yoludur. Zaferin ve kurtuluşun yolu... Sıratı mustakimin yolu...
Dikkat et! Bunları apaçık bir şekilde, hiçbir şey gizlemeden sana sunuyorum... Hatipler gibi heyecan verici bir hutbe şeklinde sana bunu anlatarak seni heyecanlandıracak değilim. Veya bu kafirlere ve onların kanunlarına karşı senin duygularını kabartıp sonra da seni bir kenarda soğumaya veya hasret çekerek ölmeye de terkedecek değilim.
İşte sana gerçek çözümü sunuyor, gerçek kurtuluş yolunu gösteriyorum!
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Zira, Allah’ın rahmetinden, kafir olanlardan başkası ümid kesmez.” (Yusuf: 87)
Önce umutsuzluğu bırak! Allah (c.c)’ın, müminleri muhakkak muzaffer kılacağına kesin bir inanışla inan!
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Mü’minlere yardım etmek de üzerimize hak olmuştu.” (Rum: 47)
Helak edenlerin çok, seninle beraber gidenlerin ise az oluşunu hiçbir zaman önemseme! Çünkü müminler sayı çokluğuyla muzaffer olmazlar.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Nice az topluluk nice çok topluluklara Allah’ın izniyle galib gelmiştir. Şüphesizki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 249)
“Ne kadar istersen iste, insanların çoğu yine iman etmezler.” (Yusuf: 103)
Sonra Allah (c.c)’ın sevdiği, istediği ve razı olduğu, rasullerden bize miras kalan gerçek tevhide sahip olarakkendini ve aileni şirkten korumuş olmanın en büyük zafer ve kurtuluş olduğunu bil! Böylece hem kendini, hem aileni yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden kurtarmış ve eni gökler ile yerler kadar olan, takva sahipleri için hazırlanmış cenneti kazanmış olursun.
“Kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete sokulursa işte o başarmıştır.” (Ali İmran: 185)
Rasulullah (s.a.s) bize şöyle haber vermiştir:
“Kıyamet gününde nebilerden bazıları beraberlerinde bir kaç kişi ile, bazı nebiler de yanlarında hiç kimse olmadığı halde gelecektir.” (Buhari ve başkaları rivayet etmiştir)
Rasulullah (s.a.s)’ın haber verdiği bu nebiler, kendi dönemlerindeki insanları İslam’a davet etmek için her türlü davet metodunu kullandılar. Davet sırasında eziyet gördüler, işkence edildiler. Fakat onlar bu eziyet ve işkencelere sabrettiler ve sürekli cihad ettiler. Buna rağmen kendilerine ya bir kaç kişi tabi oldu veya hiç kimse tabi olmadı. Şimdi soruyum sana:
“Acaba bu nebi kaybetti mi? Pişman oldu mu? Üzüldü mü? Cennet ehlinden olan bir nebinin böyle düşünmesi hiç mümkün olur mu?
“(İşte) cennet ehli olanlar, kazananlardır.” (Haşr: 20)
Allah (c.c)’ın tevhid kelimesini kavmi ve ümmeti arasında haykırarak yücelttiği halde, nasıl pişman olur? Bu meseleyi çok iyi düşün! Çünkü bu mesele çok önemli bir meseledir.
Ey Allah (c.c)’ın dinine gerçek manada iman eden, teşri hakkının sadece Allah (c.c)’a ait olduğuna, sadece O’na ibadet edilmesi gerektiğine şehadet eden, sadece Allah (c.c)’ın hükmünü kabul eden, bütün gücünü Allah (c.c)’ın rızasını kazanmak ve cehennemden kurtulmak için kullanan Allah (c.c)’ın kulu! Bil ki sen, içinde bulunduğun zaaf ve çaresizliğe rağmen dinin için çok şeyler verebilecek durumdasın. Bu senin üzerine farzdır ve sen bu konuda muhayyer değilsin. Bu mesele herkese gücü nispetinde farzdır. Bütün bunları öğrendikten, özellikle de asrımızın yesağının küfür ve batıllığını çok açık delillerle, aşikar bir şekilde gördükten ve artık bu durumun gizliliği senin için ortadan kalktıktan sonra taguta, onun kullarına ve dostlarına karşı nasıl davranman gerektiği konusunda çok dikkat et! Bu sebeble yapman gerekenler sırasıyla şöyledir:
1 – Bu Asrımızın Yesağını Reddetmek, Ondan Beri Olmak Tevhidin Yarısıdır.
Senin üzerine herşeyden önce farz olan; bu tağutu ve kanunlarını reddetmen, onları koyanları tekfir etmen, onlardan beri olman, onlara ve her alandaki yandaşlarına buğzetmen, düşman olman, onlara ve yaptıklarına rıza, saygı, sevgi ve acıma göstermemen, onlar karşısında gerçekten izzetli ve şerefli olman ve sadece Allah (c.c)’ın hükmüne rıza gösterip teslim olmandır. İşte ancak bu şekilde la ilahe illallah’ın manasını gerçekleştirmiş olursun.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kim tağutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur. Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alim’dir. İman edenlerin velisi Allah’tır. Onları karanlıklardan nura ulaştırır.” (Bakara: 256-257)
Allah (c.c) Halil’i olan İbrahim (a.s)’dan şöyle haber veriyor:
“(İbrahim) dedi ki: “Sizin ve sizden önceki babalarınızın taptıklarını gördünüz mü? Şüphe yok ki Rabbim hariç onlar benim düşmanımdır.” (Şuara. 75-77)
“(İbrahim) dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.” (En’am: 78)
“İbrahim, babasına ve kavmine dedi ki: “Beni yaratan hariç sizin taptıklarınızdan uzağım. Şüphesiz beni doğru yola ilecetek olan O’dur:” (Zuhruf: 26-27)
Allah (c.c), Muhammed (a.s)’e İbrahim (a.s)’in milletine bağlanmasını emrederek şöyle buyurdu:
“(Ey Muhammed!) De ki: “Allah doğru söyledi. O halde hanif olarak İbrahim’in milletine tabi olun! Zira o, müşriklerden değildi.” (Ali İmran: 95)
Rasulullah (s.a.s), İbrahim (a.s)’in milletine uymuş ve ona en güzel şekilde bağlanmıştır. Sahabelerinden de bu konuda beyat almıştı. Onlardan aldığı beyat şöyle idi:
“Sadece Allah (c.c)’a ibadet etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, namaz kılmak, zekat vermek, her müslümana nasihat etmek ve her müşrikten beri olmak üzere sana beyat ediyorum.” (Ahmed sahih senedle)
2 – Allah (c.c)’ın Düşmanlarından Beri Olmak, Onlara Düşman olmak La ilahe İllallah’ın Gereklerindendir
Tağutun kanunlarından beri olmakla birlikte senin üzerine farz olan diğer şey; onu ve kanunlarını canlarıyla, mallarıyla, bilgileriyle, fikirleriyle, kalemleriyle, bedenleriylemüdafa eden, güzelleştiren, onları insanlara tatbik eden ve insanları bunlara çağıranlardan, taki onlar bu tagutlardan beri olup, onları tekfir edinceye, sadece Allah (c.c)’ın hükmü ve şeriatine nefislerinde hiçbir sıkıntı duymadan bağlanıncaya kadar beri olman, onları tekfir etmen, onlara buğzetmen ve düşman olman, onlara hiçbir sevgi ve saygı duymaman, değer vermemendir. Çünkü imanın en sağlam düğümü; Allah (c.c) için dost ve düşman olmak, Allah (c.c) için sevmek ve buğzetmektir. Senin bu konudaki örneğin; Allah (c.c)’ın Halili İbrahim (a.s) ve beraberinde olanlardır. Bu konuda Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkakki biz, sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin başlamıştır.” (Mumtahine: 4)
Şeyh Hamed b. Atik bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Allah (c.c) bu ayette şöyle buyurdu:
“Muhakkakki biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız.” Bu ayetin incelikleri çoktur. Allah (c.c) ayette putlardan önce putlara tapanlardan beri olmayı zikretmiştir. Bunun sebebi putlara tapanlardan beri olmanın putlardan beri olmaktan daha önemli olmasıdır. Çünkü putlardan beri olan, fakat onlara tapanlardan beri olmayan kimse, üzerindeki farzı yerine getirmiş olamaz. Ancak müşriklerden beri olursa, onların taptıklarından da beri olmuş olur. Bu, Allah (c.c)’ın şu ayetine benzer.
“(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum...” (Meryem: 48)
Bu ayette de İbrahim (a.s)’in önce putlara tapanlardan, sonra da putlardan ayrıldığı geçmektedir. Buna benzer bir diğer ayet de şöyledir:
“(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık.” (Meryem: 49)
İşte bu inceliğe çok önem ver. Çünkü bu incelik, Allah (c.c)’ın düşmanlarına düşman olmanın kapısını sana açar. Şirk işlemeyen nice insan vardır ki bunlar şirk ehlinden beri olmamışlardır. Bu sebeple müslüman değildirler, çünkü, rasullerin bildirdiği dine uymamışlardır.” (Sebil’in Necati Ve’l Fikak)
Allah (c.c), müminlere dost; kafir, müşrik ve küfür üzerinde ısrar edenlere düşman olmanın imanın en sağlam, en büyük rükunlarından olduğunu, bu rükun yerine getirilmediği zaman yeryüzünde büyük bir fesatın olacağını bildirmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Muhakkakki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, (muhacirleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostudurlar! İman eden ancak hicret etmeyenlerle, onlar hicret edene kadar sizin hiçbir dostluğunuz olamaz. Eğer, din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluklara karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Küfredenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer bunu yapmazsanız (birbirinize dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur.” (Enfal: 72-73)
Allah (c.c) bu ayette şöyle buyurmaktadır: “Eğer müminleri dost edinmeyip küfür ve şirk üzerinde ısrar edenlere dost olur, onlara düşman olmaz ve böylece iman ehline düşman olursanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur. Çünkü hak ile iman şirk ile tevhid karışır. Tevhid inancı bulanır. Allah (c.c)’ın; “sadece O’na ibadet edip hiçkimseyi O’na ortak koşmama”yı bildiren emri kaybolur ve İslam şeriatinin pratiği ortadan kalkar.
Şeyh Muhammed b. Abdullatif b. Abdurrahman bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat; müslüman ile kafirlerin, Allah (c.c)’a itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır. Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur. Tevhid akidesinin hakikatı belli olmaz ve kaybolur. Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah (c.c)’ın bildiği şer meydana gelir. İslam’ın hakim olması, emri bi’l maruf nehyi ani’l münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ancak Allah (c.c) için sevmek, Allah (c.c) için buğzetmek ve Allah (c.c)’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur. Buna delalet eden bir çok ayet vardır.” (Eddurerus Seniye – Cihad Bölümü)
Allah (c.c)’a yemin ederim ki, bu dünyada, batıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazıkki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır. Allah (c.c) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: “Keşke Allah’a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azabtan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!” (Ahzab: 66-68)
“O vakit tabi olunanlar, tabi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tabi olanlar: “Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!” derler. Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” (Bakara: 166-167)
Allah (c.c)’ın muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın yesağının kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tabi olan ve onu müdafa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.
İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah (c.c)’a yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.