mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
FİL SURESİ'Nİ OKUMAK LAZIM
Vasfiye Anne bu sözü sarfettiği zaman iliklerime kadar dondum... Mekanik olarak “Evet, bence de, tam zamanı” gibi cevablar verirken; “söyleyene değil de söyletene bak” kabilinden, söyleyenden çok söyletenle ansızın yüzyüze gelmiş, ilâhî ilhâma mazhar olmuş bir insanın sarhoşluğunu yaşamıştım.
Vasfiye Anne, Nakşibendî-Üveysî kolunun erlerinden Hilmi Baba’nın, üç sene önce dünyasını değişirken bize bıraktığı emaneti-mirasıdır... Öyle hafız, ilim ehli değildir, ama annelik vasfına gerçekten hâiz, hizmet ehli bir gönül kahramanıdır.
Bir, ahvalin vehametini konuşurken, onun “şimdi Fil Suresi’ni okumak lâzım!” demesini, dargâhın bizlere bir himmeti ve ikazı olarak kabul ediyorum... Bizi bize, bizi kendimize bırakma Yâ Rabbi!..
Geçen sene Hac ziyaretim esnasında, rehberimiz bizi gezdirirken, bir bölgeye işaret ederek anlatmıştı: “Efendimiz buradan geçerken, koşarak hızla geçmiş; ashâbı da beraber. Daha sonra sormuşlar: “Yâ Resûlullah; neden koştunuz?”
“Burası Fil vakasının geçtiği yer; helâk olan ordunun hâlâ leş kokuları geliyor...” buyurmuşlar... Hâlâ kokularının gelmesi; düşünürsek, eşyanın kayıt almasının göstergelerindendir.
Çok sırlar ve mesajlar yüklü sûreyi hatırlayalım:
1. Rabbinin fil sahiblerine ne ettiğini görmedin mi?
2. O, bunların düzenlerini boşa çıkarmadı mı?
3. Üzerlerine sürülerle uçan kuşlar gönderdi.
4. Ki, onların üzerlerine pişkin tuğladan taş atıyorlardı.
5. Nihayet onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdik.
Hadise malûm: Efendimiz henüz âleme teşrif etmemişler; bir rivayete göremübarek annelerinin karnındalar... Arabların rağbetini Beyt-ül Haram’dan, Yemen’de yaptırdığı ihtişamlı tapınağa çevirmek isteyen Ebrehe, başarılı olamayınca, fillerle techîzatlı ordusunu Kâbe’yi yıkmak üzere hareket geçiriyor... Arab kabîleleriyle savaşarak, ve birçok esirler alarak Mekke yakınlarına geliyor ve Peygamberimizin dedeleri Abdülmuttalib’in de ikiyüz devesini yağmalıyor... şehir muhasara altındayken, Mekke’nin en güzeli, en akıllısı ve lideri Abdülmuttalib, Ebrehe’yle başedecek güçte olmadıklarını bilerek görüşmeye gidiyor ve develerini geri istiyor. Ebrehe, savaşmaya, kan dökmeyedeğil, sadece Kâbe’yi yıkmaya geldiğini söylüyor ve Mekke’nin lideri olarak, Kâbe’yi savunacak yerde, sadece develerini istemesine hayret ediyor Abdülmuttalib’in... Abdülmuttalib’in cevabı : Doğrusu ben develerin sahibiyim. Kâbe’nin de sahibi var; onu korur.”
Ebrehe bunun üzerine, “O bana engel olamaz!” diyor.Abdülmuttalib de, “İşte O; işte sen!” diyerek, develerini alıp dönüyor. Dillerinde dua, okuduğu bir şiir var, rivayet edilen: “Allahım! Doğrusu kul kendi yükünü koruyor; sen de Kâbe’yi koru! şüphesiz ki onların gücü ve kudreti senin gücünü mağlûb edemez. Eğer sen onları bizim kıblemizle başbaşa bırakırsan; bildiğin gibi yap!”
Ebrehe filleriyle taarruza kalktığında, fillerinin ne yaptıysa kıpırdamadıklarını görüyor. Nihayet, Allah’ın ordusu harekete geçiyor ve ebâbil kuşları ağızlarında taşlarla gelerek, koca fil ordusunu helâk ediyor.
Buhârî ve Müslim’de, Mekke’nin fethedildiği gün, Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğu nakledilir: “Yüce Allah filleri Mekke’ye girmekten alıkoydu, ama Resûlünü ve müminleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iade olunmuştur. Dikkat edin; hazır olan olmayana bildirsin!”
Düşünenler için bu hadisede nice dersler var! Yıkılmasına izin vermeyerek, Allah-ü Teâlâ’nın Kâbe’yi korumuş olması, bana, Kâbe ile muttahit olmuş, Kâbe gibi doğru istikâmeti gösteren kulları hatırlattı. Hani baktı¤ınız zaman size Allah’ı hatırlatan kullar... Bir toplum içinde onların varlığı, Allah’ın ordularını yeryüzüne celbediyor; İslâm ve müslümanlar korunuyor...
Fil vakasındaki hikmeti sezebiliyorsak; Allah’ın yardımı bütün çağlara şâmildir... Mühim olan Allah’ın ordularını harekete geçirebilmek; o nâz ve niyâz makamında olabilmek... Göklerde ve yerlerde olan ordular, Allah’ın orduları nedir? Keyfiyeti tahayyül sınırlarımızın sonsuz ötesinde... Müminler, tevhid mücadelesinde, zorda kalıp, bunalıp, Allah’dan başka güç ve kuvet sahibi olmadığını idrak ettiklerinde, “Bir mûcize Yâ Rab!” diyebildiklerinde, kalblerine “sekînet” indiliyor. Bedir Harbi’nde, inananlara, hesab-kitap dairesinde asla mümkün gözükmeyen bir zafer nasib etmiştir Allah!
“Müminlerin kalblerine, imanlarını kat kat artırsınlar diye, itminan ve huzur indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır! Allah bilendir; hüküm ve hikmet sahibidir!” (Fetih Sûresi/4. ayet meâli)
Kıymet ve kadrini hiç bilemediğimiz her hâlimizden belli olan Kur’ân-ı Kerîm de, bu önemli ve ibretli hadiseleri anarak; küfrün bütün düzenlerini, teknolojik ve sayısal üstünlüklerini boşa çıkaracağını vaâd ediyor; en çaresiz kaldı¤ımız zamanda, akla hayâle gelmeyen bir ordu ile, düşmanı talan olmuş bir ekin tarlasına benzetiyor Cenâb-ı Hak!..
• • •
Vasfiye Anne bu sözü sarfettiği zaman iliklerime kadar dondum... Mekanik olarak “Evet, bence de, tam zamanı” gibi cevablar verirken; “söyleyene değil de söyletene bak” kabilinden, söyleyenden çok söyletenle ansızın yüzyüze gelmiş, ilâhî ilhâma mazhar olmuş bir insanın sarhoşluğunu yaşamıştım.
Vasfiye Anne, Nakşibendî-Üveysî kolunun erlerinden Hilmi Baba’nın, üç sene önce dünyasını değişirken bize bıraktığı emaneti-mirasıdır... Öyle hafız, ilim ehli değildir, ama annelik vasfına gerçekten hâiz, hizmet ehli bir gönül kahramanıdır.
Bir, ahvalin vehametini konuşurken, onun “şimdi Fil Suresi’ni okumak lâzım!” demesini, dargâhın bizlere bir himmeti ve ikazı olarak kabul ediyorum... Bizi bize, bizi kendimize bırakma Yâ Rabbi!..
Geçen sene Hac ziyaretim esnasında, rehberimiz bizi gezdirirken, bir bölgeye işaret ederek anlatmıştı: “Efendimiz buradan geçerken, koşarak hızla geçmiş; ashâbı da beraber. Daha sonra sormuşlar: “Yâ Resûlullah; neden koştunuz?”
“Burası Fil vakasının geçtiği yer; helâk olan ordunun hâlâ leş kokuları geliyor...” buyurmuşlar... Hâlâ kokularının gelmesi; düşünürsek, eşyanın kayıt almasının göstergelerindendir.
Çok sırlar ve mesajlar yüklü sûreyi hatırlayalım:
1. Rabbinin fil sahiblerine ne ettiğini görmedin mi?
2. O, bunların düzenlerini boşa çıkarmadı mı?
3. Üzerlerine sürülerle uçan kuşlar gönderdi.
4. Ki, onların üzerlerine pişkin tuğladan taş atıyorlardı.
5. Nihayet onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdik.
Hadise malûm: Efendimiz henüz âleme teşrif etmemişler; bir rivayete göremübarek annelerinin karnındalar... Arabların rağbetini Beyt-ül Haram’dan, Yemen’de yaptırdığı ihtişamlı tapınağa çevirmek isteyen Ebrehe, başarılı olamayınca, fillerle techîzatlı ordusunu Kâbe’yi yıkmak üzere hareket geçiriyor... Arab kabîleleriyle savaşarak, ve birçok esirler alarak Mekke yakınlarına geliyor ve Peygamberimizin dedeleri Abdülmuttalib’in de ikiyüz devesini yağmalıyor... şehir muhasara altındayken, Mekke’nin en güzeli, en akıllısı ve lideri Abdülmuttalib, Ebrehe’yle başedecek güçte olmadıklarını bilerek görüşmeye gidiyor ve develerini geri istiyor. Ebrehe, savaşmaya, kan dökmeyedeğil, sadece Kâbe’yi yıkmaya geldiğini söylüyor ve Mekke’nin lideri olarak, Kâbe’yi savunacak yerde, sadece develerini istemesine hayret ediyor Abdülmuttalib’in... Abdülmuttalib’in cevabı : Doğrusu ben develerin sahibiyim. Kâbe’nin de sahibi var; onu korur.”
Ebrehe bunun üzerine, “O bana engel olamaz!” diyor.Abdülmuttalib de, “İşte O; işte sen!” diyerek, develerini alıp dönüyor. Dillerinde dua, okuduğu bir şiir var, rivayet edilen: “Allahım! Doğrusu kul kendi yükünü koruyor; sen de Kâbe’yi koru! şüphesiz ki onların gücü ve kudreti senin gücünü mağlûb edemez. Eğer sen onları bizim kıblemizle başbaşa bırakırsan; bildiğin gibi yap!”
Ebrehe filleriyle taarruza kalktığında, fillerinin ne yaptıysa kıpırdamadıklarını görüyor. Nihayet, Allah’ın ordusu harekete geçiyor ve ebâbil kuşları ağızlarında taşlarla gelerek, koca fil ordusunu helâk ediyor.
Buhârî ve Müslim’de, Mekke’nin fethedildiği gün, Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğu nakledilir: “Yüce Allah filleri Mekke’ye girmekten alıkoydu, ama Resûlünü ve müminleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iade olunmuştur. Dikkat edin; hazır olan olmayana bildirsin!”
Düşünenler için bu hadisede nice dersler var! Yıkılmasına izin vermeyerek, Allah-ü Teâlâ’nın Kâbe’yi korumuş olması, bana, Kâbe ile muttahit olmuş, Kâbe gibi doğru istikâmeti gösteren kulları hatırlattı. Hani baktı¤ınız zaman size Allah’ı hatırlatan kullar... Bir toplum içinde onların varlığı, Allah’ın ordularını yeryüzüne celbediyor; İslâm ve müslümanlar korunuyor...
Fil vakasındaki hikmeti sezebiliyorsak; Allah’ın yardımı bütün çağlara şâmildir... Mühim olan Allah’ın ordularını harekete geçirebilmek; o nâz ve niyâz makamında olabilmek... Göklerde ve yerlerde olan ordular, Allah’ın orduları nedir? Keyfiyeti tahayyül sınırlarımızın sonsuz ötesinde... Müminler, tevhid mücadelesinde, zorda kalıp, bunalıp, Allah’dan başka güç ve kuvet sahibi olmadığını idrak ettiklerinde, “Bir mûcize Yâ Rab!” diyebildiklerinde, kalblerine “sekînet” indiliyor. Bedir Harbi’nde, inananlara, hesab-kitap dairesinde asla mümkün gözükmeyen bir zafer nasib etmiştir Allah!
“Müminlerin kalblerine, imanlarını kat kat artırsınlar diye, itminan ve huzur indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır! Allah bilendir; hüküm ve hikmet sahibidir!” (Fetih Sûresi/4. ayet meâli)
Kıymet ve kadrini hiç bilemediğimiz her hâlimizden belli olan Kur’ân-ı Kerîm de, bu önemli ve ibretli hadiseleri anarak; küfrün bütün düzenlerini, teknolojik ve sayısal üstünlüklerini boşa çıkaracağını vaâd ediyor; en çaresiz kaldı¤ımız zamanda, akla hayâle gelmeyen bir ordu ile, düşmanı talan olmuş bir ekin tarlasına benzetiyor Cenâb-ı Hak!..
• • •