Medine'de Kaynuka Oğullarından Yahûdilerin, yüzünü açmak istedikleri ve onu savunan müslümanın bu zulmü yapanı öldürüp sonra şehid edilmesine sebep olan ve Rasûlullah'ın bu olay akabinde uğrunda savaş verdiği hanımın örtüsü böyle değildir...
Kahraman Maraş'ta savaş pahasına savunulan başörtüsü bu değildir...
Nur sûresi 31. âyette mü'min hanımlarının yakalarının üstüne örtmeleri emredilen 'humurhımâr' bu değildir...
Ahzâb sûresi, 59. âyette mü'min hanımlara emredilen cilbâb; üstlerine giymeleri gereken dış elbise bu değildir...
Hz. Âişe annemizin, ensar kadınlarının özelliği olarak anlattığı, başörtüsü emrinin hemen ertesi sabahı, örtüler içinde sabah namazına gelen kadınların örtüleri bu değildir ...
Bir köyün, bir şehrin Müslüman beldesi mi, Hıristiyan yerleşim yeri mi olduğu daha uzaktan görünen minâresinden ya da çan kulesinden belli olduğu gibi ; elbise de bir kimsenin mü'min mi, kâfir mi olduğunu zâhiren yansıtma özelliğini gösterir.
Zâhirle bâtın, dış ile iç, kalıp ile kalp arasında, zannedildiğinden çok fazla ilişki vardır.
Elbisenin sadece dinle, dinin emirlerine teslimiyetle değil; aynı zamanda dinin özü olan takvâ ile de yakın irtibatı vardır.
İnsan, takvâ adlı elbiseye bürünmemiş ise, her tarafını çok kalın giysilerle tümüyle örtse bile bu giysi ona yeterli gelmeyecek, kendisini ve muhâtaplarını haramlardan korumaya yetmeyecektir.
Takva giysisini giyen bir kadın, dili aracılığıyla konuştuğu gibi, elbisesi aracılığıyla da konuşur:
"Bana, benim dişiliğime bakma, ben Allah'tan korkan bir müslümanım. Toplumun ve/veya kendimin ihtiyacından dolayı bulunduğum sosyal hayatta şu anda ben bir dişi olarak değil, kişi olarak varım. Sahip olduğumu düşündüğüm her şey gibi kendi vücudum da bana emânettir, Allah'ın emâneti. Onu nasıl kullanmam, nasıl örtmem gerektiğini de Sahibi bilir. Yanlış kıyafetim ve hatalı davranışım yüzünden de başka erkekleri günaha dâvet ederek mülkün sahibine ihânet edemem! Kıyâfet tercihimle ilân ediyorum ki, yabancı erkeklerin bana bakmasını istemiyorum" ...
Sağduyu sahibi her insanın kabul edeceği gibi, İslâm'ın istediği gibi örtünmemek ve bunun sonucunda karşı tarafı tahrik etmek bir eziyettir.
Bayanlara yönelik cinsel tâciz elbette bir eziyettir, zulümdür; ama buna sebep olan cinsel tahrik de erkeklere yönelik bir eziyet ve zulümdür.
İslâm'ın istediği gibi tesettüre, hayâ ve edebe, takvâ giysisine özen göstermeden toplum içine çıkan bayanlar, özellikle nâmuslu müslüman erkeklere yönelik bir eziyet yapmakta, onların vebalini almakta, günahlarına vesile olmaktadır. Gereği gibi tesettür ve edep içinde olmayan bayanlar, kendilerini ister istemez gören erkeklerin haklarını gasp etmektedirler; en doğal hakları olan namuslu olma, Allah'a kulluk yapma, haram işlemeden yaşama hakkını çiğnemektedirler.
O yüzden tesettüre ve hayâya tam dikkat etmeyen bayan, kendisinin gözüktüğü tüm erkekleri taciz ederek kul hakkı suçu işlemektedir.
İslâm kadınının sadece tesettürü yeterli görmesi mümkün değildir. aynı zamanda takvâ elbisesi olan iffet, hayâ, saygın kişilik özelliklerini kuşanmak, tavır/yürüyüş/konuşma/gülme/aşırı serbest hareket vb. davranışlarda fitne unsuru olabilecek tüm hususlardan sakınmak mecbûriyetindedir....
Rabbim hepimize TAKVA ELBİSESİ ni giydirsin....