Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

EY EBUBEKR!!!!!!! (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
EY EBUBEKR!

Bu adam Allah'ın Hak peygamberi değil mi?


Büyük bir imtihanın yanında hikmet ve deha seviyesinde, İslam'ın gayrimüslimlerle ilk anlaşmasıdır Hudeybiye. Hudeybiye öncesi, Hudeybiye ve Hudeybiye sonrasının Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan dinleyeceğiz. Hudeybiye hadisesi şöyle anlatılır:
"Resûlullah Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalâtu vesselâm:
–Hâlid İbnu'l–Velîd, Kureyş'e ait bir grup atlının başında, Gamîm' de gözcülük yapmaktadır. Tedbir olarak siz sağ tarafı takib edin! dedi. Vallahi, Hâlid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, müslümanların geldiğini anladı ve Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah ashabı ile birlikte yoluna devam etti. Seniyye nâm mevkiine gelindi. Oradan devam edildiği takdirde Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama Resulullah'ın devesi orada çöküverdi. Halk:
–Kalk, kalk, yürü, yürü! dedi ise, deve kalkmamakta ısrar etti.
Halk bu sefer:
–Resulullah'ın devesi Kasvâ çöküp kaldı, Kasvâ çöküp kaldı! dediler. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
–Hayır! Kasvâ çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, Mekke'ye girmekten alıkoyan Zât durdurmuştur! buyurdu. Sonra ilave etti:
–Nefsimi kudret eliyle tutan o Zât'a yemin olsun, Kureyş, Mekke'de Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim! buyurduktan sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Râvi dedi ki:
Resûlullah Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. Semed kuyusunun suyu azdı. Öyle ki insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah'a susuzluktan şikâyette bulundular. Aleyhissalâtu vesselâm sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.

HALT ETMİŞSİNGİT LÂT PUTUNUN
FERCİNİ YALA
Urve, Resulullah'a geldi, Onunla konuştu. Aleyhissalâtu vesselâm Büdeyl'e söylediklerine yakın şeyler söyledi.
Urve bu esnada:
–Ey Muhammed! Kavminin kökünü kazıdığını farz edelim, eline ne geçecek. Senden önce, Araplardan kavmini toptan helâk eden birini işittin mi? Durum aksi olursa başınıza geleceği, Kureyş'in size neler yapacağını tahmin edebilirsin. Üstelik bu daha kavi bir ihtimal zira ben, aranızda ileri gelenlerden bazı kimseler görüyorum, halktan toplanmış, seni terkedip kaçmaya mütemâyil kimseler de görüyorum, dedi.
Hazreti Ebu Bekir onun bu sözüne dayanamayıp:
–Halt etmişsin, git Lât putunun fercini yala! Demek biz Resulullah'ı terkedip yalnız bırakacakmışız ha! diye şiddetle çıkıştı.
Urve:
–Bu da kim? dedi.
Kendisine onun Ebu Bekir olduğu söylendi.
Urve:
–Nefsimi elinde tutan Zâta yemin olsun! Eğer senin bende, henüz ödeyemediğim bir yardımın bulunmamış olsaydı, ben sana layık olduğun cevabı verirdim, dedi. Ravi der ki: "Urve, Resulullah'la konuşmaya devam etti. Her konuşmasında cahiliye âdeti üzere Resulullah'ın sakalından tutuyordu. Bu sırada Muğîre İbnu Şu'be, üzerinde miğfer, elinde kılıç Resulullah'ın yanında ayakta muhafız gibi bekliyordu. Urve, tutmak üzere, elini Resulullah'ın sakalına her uzatışında, kılıcının demiriyle Urve'nın eline vuruyor:
–Elini Resulullah'ın sakalından çek! diyordu.
Urve, bir ara başını kaldırıp ona baktı.
–Bu da kim? dedi.
Kendisine:
–Bu Muğîre İbnu Şube'dir! dediler.
Bunun üzerine Urve:
–Ey zâlim! Ben hâlâ senin geçmişteki gadr ve ihânetini ödemekle meşgul değil miyim? dedi. Onu bu söze sevkeden hadise şu idi:
"Cahiliyede Muğîre İbnu Şu'be bir grup kimse ile yolculuk yapmış, yolda arkadaşlarını öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip müslüman olmuş, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm da:
–Müslüman olmanı kabul ediyorum, ancak malları kabul etmiyorum, bunlar ihanet malıdır, demişti.
Urve bu esnada göz ucuyla Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabını gözden geçiriyordu. Orada gördüklerini sonraki zamanlarda şöyle anlatacaktır:
"Vallahi öylesine hürmet hiç görmedim. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm yere bir kerecik tükürmeye görsün, mutlaka onlardan bir adamın eline düşüyordu. Onu alıp yüzlerine, derilerine sürüyorlardı. Bir şey söyleyecek olsa emrine hepsi birden koşuyordu. Abdest alacak olsa, abdest suyundan kapabilmek için nerdeyse itişip kakışıp kavga ediyorlardı. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlardı. Saygıları sebebiyle O'na dikkatle bakamıyorlardı bile."
Urve oradan ayrılıp Kureyşlilerin yanına dönünce dedi ki:
–Ey kavmim dinleyin! Vallahi ben muhtelif kralların huzuruna çıktım. Kisrâ'nın, Kayser'in, Necâşî'nin yanlarına girdim. Vallahi, Muhammed'in ashabının, Muhammed'e gösterdiği saygıya, hiç bir kralın ashabında rastlamadım. Vallahi tükürecek olsa mutlaka onlardan birinin eline düşüyor, bunu alıp yüzlerine bedenlerine sürüyorlar. Bir şeye emretse hepsi birden koşuşuyorlar. Abdest alsa, abdest suyundan kapmak için nerdeyse kavga ediyorlar. Konuşsalar, onun yanında seslerini kısıyorlar. Ona hürmeten dikkatle yüzüne bakmıyorlar. Bu adam size makul bir teklifte bulunuyor, onu kabul edin!
Urve'nin bu açıklaması üzerine, Benî Kinâne'den bir adam:
–Beni bırakın, ona bir de ben gideyim! dedi. Ona da müsaade ettiler, "git!" dediler.


MUHAMMED İBNİ ABDİLLAH YAZ
Resûlullah ve ashabına yaklaşınca, Aleyhissalâtu vesselâm:
–İşte falan! Bu, hacc ve umre için ayrılan kurbanlık develere saygı gösteren bir kavimdendir. Kurbanlıklarınızı önüne salıverin görsün! buyurdu. Ashab o zatı telbiyelerle karşıladı. Adam bu manzarayı görünce:
–Sübhanallah! Bu kimselere Beytullah'ın yolunu kapamak münasip düşmez! dedi. Arkadaşlarının yanına dönünce:
–Ben kurbanlık develer gördüm, takıları boyunlarına takılmış, gerekli işaretler vurulmuş, onlara Beytullah'ı yasaklamayı uygun görmüyorum! dedi.
Onun kavminden Mikrez İbnu Hafs denen bir zat kalkıp:
–Bırakın, bir de ben gideyim! dedi. Ona da müsaade edip "git!" dediler. Müslümanlara yaklaşınca, Aleyhissalâtu vesselâm:
–Bu gelen Mikrez'dir, fâcir birisidir, dedi.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'la konuşmaya başladı. Onlar konuşurken Süheyl İbnu Amr çıkageldi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
–İşiniz artık size kolaylaştırıldı, size Süheyl İbnu Amr geldi.
Süheyl İbnu Amr:
–Gel! Seninle aramızda bir antlaşma metni yazalım! dedi.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm kâtibini çağırdı ve emretti:
–Yaz "Bismillahirrahmanirrahim."
Süheyl itiraz etti:
–Rahman ne demek? Vallahi onun ne olduğunu bilmiyorum. Fakat: Bismikallahümme yaz, vaktiyle senin de yazdığın gibi, dedi.
Müslümanlar da ona itiraz ettiler:
–Biz onu değil, "bismillahirrahmanirrahîm'i yazarız! dediler.
Ama Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm emreder:
–Bismikallahümme yaz! Ve devam et: Bu Allah Resulü ve Süheyl'in üzerinde mutabık kaldıkları hususlardır.
Süheyl yine itiraz eder:
–Vallahi, eğer bilsek ki sen Allah'ın Resulüsün sana Beytullah'ı kapamazdık, seninle savaşmazdık da. Şöyle yaz: Muhammed İbni Abdillah.
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
–Vallahi siz beni tekzib etseniz de ben kesinlikle Allah'ın Resulüyüm. Bununla beraber, "Muhammed İbni Abdillah yaz!" buyurur ve devam eder:
–Bizimle Beytullah arasından çekilmeniz ve onu tavaf etmemiz şartıyla. Süheyl itiraz eder:
–Vallahi hayır. Biz size bu yıl tavafa izin versek, Araplar "bizim anîden emrivâkiye geldiğimiz" hususunda dedikodu yapar. Ancak ziyareti gelecek yıl yapacaksınız, der. Böyle yazılır. Süheyl ilâve eder:
–Senin dinine de girse, bizden hiç bir erkeğin sana gelmemesi, gelirse iâde etmen şartıyla.
Müslümanlar bu şarta itiraz ederek:
–Sübhânallah! Bize iltica eden bir müslüman, müşriklere nasıl iâde edilir? derler.
Kader–i İlahi, bu anlaşma yapılırken Mekke'de esir bulunan Ebu Cendel İbnu Süheyl İbni Amr kaçmayı başarır, zincirleri arasında seke seke Hudeybiyeye geldi. Ebu Cendel İbnu Süheyl İbn Amr kendini müslümanların arasına atmıştı. Süheyl tam aradığı fırsatı bulmuştu. Süheyl:
–Ey Muhammed, bu seninle üzerine anlaştığınız maddelerin ilk uygulaması olacak, bunu bana iade edeceksin! dedi.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm:
–Biz henüz anlaşmayı yazıp bitirmedik, buyurdu.
Süheyl:
–Öyleyse, vallahi ben seninle hiç bir madde üzerine sulh yapamam! dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
–Öyleyse şu Ebu Cendel'i bana bağışla da imza et! buyurdu.
Fakat Süheyl:
–Asla ben bunu sana bağışlamam, diye direndi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
–Hayır, hatırım için yap! ricasında bulundu. Süheyl direndi:
–Asla yapmam!
Bu arada Mikrez İbnu Hafs atılıp:
–Biz onu sana müsaade ettik! dedi. Ancak imza yetkisine sahip olmadığı için Süheyl onu dinlemedi. Başka çare yoktu Ebu Cendel teslim edilecekti. Ebu Cendel:
–Ey müslümanlar, nasıl olur? Ben size müslüman olarak sığındım. Beni müşriklere teslim mi ediyorsunuz? Bana yaptıklarını görmüyor musunuz? dedi.
Ebu Cendel'e Allah yolunda çok işkenceler yapılmıştı.

ANTLAŞMADA BİZE
VERDİĞİN SÖZ VAR
Anlaşmayı yazma işi bitince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ashabına:
–Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun! buyurdu. Ancak müşriklerle yapılan bu antlaşmadan hiç kimse memnun değildi. Bu sebeple kimse kalkamadı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, emrini üç kere tekrar etti. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme'nın çadırına girdi. Ona halktan mâruz kaldığı bu hali anlattı. O, kendisine:
–Ey Allah'ın Resulü! Halkın kurbanını kesip, traşını olmasını istiyor musun? Öyleyse çık, Ashab'tan hiçbiriyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni traş etsin! dedi. Aleyhissalâtu vesselâm kalktı, hiç kimse ile konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, traş oldu.
Ashab bunları görünce kalktılar kurbanlarını kestiler, birbirlerini traş ettiler. Ancak, bu sırada gam ve kederden birbirlerini öldüresiye azdılar. Sonra bazı mü'mîne kadınlar Mekkelilerden kaçarak geldiler. Allah Teâlâ Hazretleri, onların geri verilmemesi için şu âyeti indirdi:
"Ey iman edenler, (kendi ifadelerince) mü'mîne kadınlar muhâcir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını iyi bilendir ya, fakat siz de mü'mine kadınlar olduklarına kail olursanız onları kâfirlere geri vermeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. (Kâfir zevcelerinin bu kadınlara) sarfettikleri (mehri) onlara (kâfirlere) verin. Sizin onları nikâhla almanızda, mehirlerini verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur..."(1)
Hazreti Ömer, âyet üzerine o gün cahiliye devrinde evlendiği iki hanımını boşadı. Birini Hazreti Muaviye İbnu Ebû Süfyan nikâhladı, diğerini de Safvân İbnu Ümeyye.
Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'ye döndü. Kureyş'ten Ebu Basîr müslüman olarak Medine'ye iltica etti. Mekkeliler onu almak üzere arkasından iki adam gönderdiler.
–Antlaşmada bize verdiğin söz var, onu teslim et! dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm derhal onu onlara teslim etti. Bunlar Ebu Basîr'i alıp gittiler. Yolda Zülhuleyfe nâm mevkiine gelince, azıkları olan hurmadan yemek üzere konakladılar. Ebu Basîr onlardan birine:
–Vallahi şu kılıcı çok güzel görüyorum! dedi. O, hemen kınından sıyırıp:
–Doğru! Vallahi pek harika! Onunla ne tecrübelerim var! dedi.
Ebu Basîr:
–Hele bir göster, daha yakından bakayım! deyip kaptığıyla adama vurup öldürdü. Diğerini de öldürecekti ki adam kaçıp Medine'ye geldi, koşarak Mescit'e girdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu görünce yanındakilere:
–Bu adam her halde bir korku geçirmiş, dedi.
Adam aleyhissalâtu vesselâm'a gelince:
–Vallahi arkadaşım öldürüldü! Beni de öldürecek! dedi.
Bu sırada Ebu Basîr da geldi.
–Ey Allah'ın Resulü! Allah senin zimmetini yerine getirdi, beni onlara iade ettin. Allah beni onlardan tekrar kurtardı, dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
–Harbi kızıştıranın anası ağlar. Keşke ona bir kişi daha olsa!cevabını verir. Ebu Basîr bu sözü işitince anlar ki, Aleyhissalâtu vesselâm onu yine iade edecek. Hemen oradan da kaçıp deniz kenarına gelir, orada İs denen bir yere yerleşir.
Bu arada Mekke'de başka kaçma girişimleri de olur. Bunlardan biride Ebu Cendel İbnu Suheyl'dı. Oda kaçarak deniz kenarına yerleşen Ebu Basîr'e iltihak eder. Olaylar hızla gelişir Kureyş'ten müslüman olan herkes Ebu Basîr'e katılmaya başlar. Kısa zamanda orada bir grup teşekkül eder. Allah'a yemin olsun. Kureyş'ten Şam'a gitmek üzere bir kervanın haberini aldılar mı, ona saldırıp adamları öldürüyor, mallarına da el koyuyorlardı.
Kureyş Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a elçi gönderip, Allah'ın adını ve aralarındaki akrabalık bağlarını hatırlatarak, Mekke'den geleceklerin emniyette olacağını, yeter ki Ebu Basîr ve arkadaşlarının yaptığı baskınların önlenmesini rica ettiler. Bazı rivayette, bunu temin için Medine'ye bizzat Ebu Süfyan'ın geldiği belirtilir. Resûlullah da onları Medine'ye çağırdı. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:
"O size Mekke'nin karnında (hududu içinde), onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendi. Allah ne yaparsanız hakkıyla görücüdür. Onlar, küfreden, sizi Mescid–i Haram'dan ve alıkonulmuş hediyelerin mahalline ulaşmasından men edenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip de o yüzden size bir vebal isabet edecek olmasaydı (Allah size fetih için elbette izin verirdi). (Bunu) kimi dilerse, onu rahmetine kavuşturmak için (yaptı). Eğer onlar seçilip ayrılmış olsalardı biz onlardan küfredenleri muhakkak elem verici bir azaba giriftar etmiştik bile. O küfredenler kalplerine o taassubu, o cahillik taassubunu yerleştirdiği sırada idi ki hemen Allah, Resulünün ve mü'minlerin üzerine kuvve–i maneviyesini indirdi, onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar da buna çok layık ve buna ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."(2)



MUHAMMED’İN ŞÖYLE SÖYLEDİĞİNİ İŞİTTİM

Resûlullah ve ashabı bu halde iken Büdeyl İbnu Verka, Huzâ'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huzâ'alılar, Mekke civarında kendilerine yurt edinmişlerdi. Huzâ'alılar Tihâme kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi.
Büdeyl İbnu Verka dedi ki:
–Ben Mekke'nin Ka'b İbnu Lüeyy ve Âmir İbnu Lüeyy kabilelerini, birçok Hudeybiye surlarının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak, Beytullah'ı ziyaretine mâni olacaklar.
Resûlullah dedi ki:
–Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in iliğine işlemiş. Hâlbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben onlarla sulh yapar kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha kendi rızalarıyla girerler. Şayet ben galebe çalamazsam Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz ederlerse, ruhumu elinde tutan Zât–ı Zülcelâl'e yemin olsun, bu davam için, ölünceye kadar onlarla savaşacağım. O zaman Allah, bana olan emrini gerçekleştirme hususundaki vaadini mutlaka yerine getirecektir.
Resulullah'ın bu sözü üzerine Büdeyl:
–Senin bu sözlerini Kureyş'e mutlaka duyuracağım! dedi ve gitti.
Büdeyl İbnu Verka Kureyşlilerin yanına gelince onlara:
–Ben, size şu adamın yanından geliyorum. O'nun bazı sözlerini işittik. Eğer dilerseniz size söylerim, dedi.
Orada bulunan Kureyş'ın serseri takımı:
–Ondan herhangi bir haber söylemene ihtiyacımız yok! dedi ise de aklı başında olanlar:
–Hele şu işittiğini anlat! dediler.
Büdeyl İbnu Verka:
–Ben Muhammed'in şöyle şöyle söylediğini işittim! diyerek Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediklerini bir bir nakletti.
Bunun üzerine Urve İbnu Mes'ud kalkıp:
–Ey kavmim! Siz benim babam değil misiniz? dedi.
Orada bulunanlar:
–Evet! dediler.
–Benim hakkımda bir itimatsızlığınız ithamınız var mı? dedi.
–Hayır! dediler.
–Biliyorsunuz ki ben Ukaz halkını toptan sizin yardımınıza çağırmış, onlar yanaşmayınca ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle kendim gelmiştim değil mi? diye sordu.
Kureyşliler, hep bir ağızdan buna da "evet" deyince Urve tasdikleri aldıktan sonra:
–Bu adam size uygun bir şey teklif ediyor. Onu kabul edin ve benim ona anlaşmak üzere gitmeme izin verin! dedi.
Kureyşliler:
–Pekâlâ git! dediler.



SEN ALLAH'IN HAK PEYGAMBERİ DEĞİL MİSİN?

Hudeybiye gününde yaşananları Ömer İbnu'l–Hattab'dan dnleyelim:
"O gün, bu cereyan eden hadiseleri çok alçaltıcı olarak bulmuştum. Resulullah 'ın yanına gidip ona:
–Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin? dedim.
–Evet! dedi.
–Biz hak üzere, düşmanlarımız da bâtıl üzere değiller mi? dedim.
–Evet, dedi.
–Öyleyse biz niye dinimiz uğrunda alçaklığı kabul ediyoruz, dedim.
–Ben Resulullah'ım; bu anlaşmayı imzalamakla Allah'a âsi olmuş da değilim. Allah yardımcımızdır! dedi.
–Sen, bize Medine'den çıkarken Beytullah'a gideceğiz, onu tavaf edeceğiz demedin mi? dedim.
–Pek tabii, ama sana bu yıl gideceksin dedim mi? dedi.
–Hayır! dedim.
–Sen mutlaka onu tavaf etmeye geleceksin! buyurdu.
Ben Hz. Ebu Bekir'e geldim.
–Ey Ebu Bekr! Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil mi? dedim.
–Elbette hak peygamberi! dedi.
–Biz hak, düşmanlarımız da bâtıl üzere değiller mi? dedim.
–Elbette onlar bâtıl, biz hak üzereyiz, dedi.
–Öyleyse, niye dinimiz için alçaklığı kabul ediyoruz? dedim.
–Be adam! O Allah'ın Resûlüdür. Bunu kabul etmekle Rabbine isyan etmiş olmayacak da. Allah onun yardımcısıdır. Şu halde sen O'nun emrine sarıl. Allah'a yemin ederim o hak üzeredir! dedi.
–O bize: "Kâbe'ye gideceğiz, onu tavaf edeceğiz!" demiyor muydu? dedim.
–Evet, ama sana bu yıl gideceksin dedi mi? dedi.
–Hayır! dedim.
–Sen ona gidecek, onu tavaf edeceksin! dedi.
Hadisi rivayet eden Zührî der ki:
"Hazreti Ömer dedi ki:
–O günkü nezaketsiz çıkışımın günahını affettirmek için nice amellerde bulundum.



DİPNOTLAR:
1. Mümtehine 10
2. Feth 24-26. Buharî, Şurût 15, 1, Hacc 106, Muhsar 3, Megâzî 35, Tefsir, Mümtahine 2; Ebu Dâvud, Cihad 168, (2765, 2766), Sünnet 9, (4655)

muhammed yusuf


BEYAN DERGİSİNDEN ALINTIR...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt