Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Esiniz ikinci hanım alırsa ne yaparsınız??? (1 Kullanıcı)

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,266
Tepki puanı
3,644
Puanları
163
Yaş
47
Selamun aleykum...oncelikle bir kac gun foruma giremedim icin cok ozur dillerım ancak fırsatım olmadı...benim musulman kardeslerim bu konu actım zaman soru yaratmak icin acmadım sadece ben bu drumuda oldum icin actım ve sizin bir turk toplumu olarak fikrını gormek istedim asında herkesınde İSLAMın olcusuda cikmıs ortaya,gordumki bazen bayanlar cok sacma cevaplar yazmıslar...siserım ve ya bilmem kapatırım ...cok ayip inanın...

simdi yorumlarızı okudum icin ben size aciklama yapacam cunki yapmak zorunda olduguma dusuniyorum ...

Avrupalıyim ve allhamdullilALLAH 10 seneden biri musulmanım,islamiyetı cok kucuk yasda sectım ve cok mutluyum bundan olayi,secetım zaman ben İSLAMI herseyle kabul ettim ve herseyden farkındaydım ve butunumle kabul ettim...

bir evlilik yaptım bir arapla,yapamadık anlasamadık ve bosandık,iki tane kızım var ve 4 ay once yani nisan ayinda turkeyde evlendim,bir bey efendin ikinci es olmaya kabul ettim...
onun evinde baze seyler bitmis ama kesinlikle bosanması istemedim cunki onun ilk esini yalnız kalması istemedim en azında basında bir erkek olsun dusundum,dul kaldım icin zamanlarda ve iki cocukla birlikte ne demeki olduguna cok iyi biliyorum ve o kadına acıdım...beyim baze seyler anlattı ve ikinci hanım almak icin inanınki cok buyuk sebeplerı var tabiki bunları burda aciklamam...simdi ailesıne tanıstırdı beni yani beni hic saklamadı bir ese nasıl davranılırsa ainedavraniyor,allhamdullilALLAH...

bu konuyu nedem actım?cunki istanbula yasamaya baslıyinca fark ettimki genelde turk toplumda islam birsey kalmadı yani yeri geldı zaman QURAN diyorlar yeri geldı zaman KANU diyorlar...icten hersey kabul etmisler degil...ilk zamanlarda insanlar tarafında cok elestırdım ve bana kotu gozle bakıyorlardı genelde kadınlar,evimde cikmaz oldum,komuslarımla hic biriyle konusmiyorum cunki yeminımki beni kıracaklar,bastan cok zor oldu ama allhamdulliALLAH alıstım cunki eşim durmadan diyor...(Senin sayende yuvamı kurtAriyorum ve unutmaki yanlıs birsey yapmiyoruz kendini icin yasa insanları icin degil) ve evet hesap gunu gelecek zaman herkes kendi gunahları icin hesap verecekler onun icin inanın artık insanları dediklerı hic kafama takmiyorum cok dogru yoldayim...

SİZDEN cok ozur dillerım ama sizin yorumları okudum zaman bazen kisiler imamin zayiflı eksikligı ortaya cikiyor genelde hanımların...size cok seyler yazmak isterdım ama benim turkce ancak bu kadar ve inshALLAH ne demeki istediğime anlamıstınız...

size kırdıysam cok ozur dillerım,bilerek degil ...

size hayirlı sabahlar diliyorum simdi ve sabah namazı 3 sat kaldı icin inshALLAH ALLAH size sabah namazı kıldırmaya nasip etsın...

selamun aleikum
as.şimdi sizin imanınız tam ama bizim yarım öylemi.güzel kardeşim siz konuyu öyle bir başlık atmışınız ki herkes muallakta kaldı.acaba ne demek istiyor,ortalığımı karıştırıp gitti,yoksa ..........vs.ama imanları eksik lafını söylemekle en büyük günaha siz giriyorsunuz?ayrıca yaşadığınız şeylere çok üzüldüm.Allah yardımcınız olsun.
 

AzraMeryem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Ağu 2008
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
as.şimdi sizin imanınız tam ama bizim yarım öylemi.güzel kardeşim siz konuyu öyle bir başlık atmışınız ki herkes muallakta kaldı.acaba ne demek istiyor,ortalığımı karıştırıp gitti,yoksa ..........vs.ama imanları eksik lafını söylemekle en büyük günaha siz giriyorsunuz?ayrıca yaşadığınız şeylere çok üzüldüm.Allah yardımcınız olsun.


estrafullah oyle birsey demeki istemedim ama sizde butun yorumları okursaniz ister istemez bunu anlarsınız ve kusuruma bakmayin ben konuyu acarken ancak bu sekilde yazdım cunki benim turkcem okadar...yoksa kotu bir niyetım yok,yasadıgım seyler soyelerken ne demeki istiyorsunuz?inanınki ben halimde cok mutluyum sadece insanlarla soru yasiyorum yoksa baska birseyim yok,yakındada annemde gelecek yanımda ve tek umitım onu musulman etmek...

ALLAH yardımcı oluyor merak etmeyin...ALLAHa teslim oldun zaman hersey daha kolay oluyor...ve herkese bunu tavsiye ederım...ALLAHa teslim olun,kaderinız kabul ettın intamdayiz cunki ve kendimiz nefisimizle savasmakdayiz...
 

eslem 2

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
S.A. AzraMeryem kardeşime söylemek istediğim şeyler var.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki sen nasıl ikinci eş olmayı kabul ederek çevreden bir tepki görmüşsen, aynı tepkiyi ben birinci eş olup bu durumu kabullenen bir kişi olarak gördüm. Çevremdeki insanlar (özellikle hanımlar) bu durumu kabullenip eşimi terk etmemem yada ondan boşanmamış olduğum için ortamlarından, toplumdan, arkadaşlıklarından, görüşmelerinden kısıtlayarak hatta tamamen keserek bana tepkilerini gösterdirler. Ama Allahu Teala'nın eşime hak gördüğü birşeyi kısıtlama hakkını bana vermemişken benim bu konuda elbette ne konuşma ne yargılama hakkım vardı. Bir kadın için (ki kadınların yaradılışı malum hassas ve kıskanç mizaçlı varlıklarız bizler) eşini paylaşmak kolay bir mevzu değil elbette ama beni/bizi yaradan elbette hayırlı olanı bizden daha iyi biliyordur öyle değil mi? Hepimiz Bakara Suresinin son iki ayetini elbette biliyoruzdur (inşallah); hanımlara bir kez daha okumalarını tavsiye ederim. Özellikle bu konuyu düşünerek. Çünkü Yaradan kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Kuran ile ilgili bir hükmü tartışmak bu iyidir yada değildir yada bana uyar yada uymaz, yada o zaman vardı bu gün gerek yok deme lüksü verilmemiş bizlere. Yukarıda kardeşlerin delilleri ile belirttikleri üzere biz yanlış üzerinde değiliz elhamdülillah. Bu tepkileri alıyorsak bu bizim yanlış olduğumuzdan değil cahiliyye toplumunda yaşamamızdan kaynaklıdır. İnsanlar bazı yargılara varırken Kuran ve sünnet ışığında yargı vermeyip heva ve heveslerinden kaynaklı yargılara varmaları bizi yanlış yapmaz kaldı ki Allah katında doğruya isabet etmek en önemlisi. O, bu, şu nezdinde değil. bu hassasiyeti gösteremeyen insanlara bu doğruları gözüne soksan da onlar görmezler, bu yüzden lütfen bu seni üzmesin. Rabbim sabredenlerle beraberdir ve onları muhakkak selamete erdirir. Allah ecrini versin ve ayaklarını, kalbini sabit kılsın. Henüz göremedim ama sitede özel mesaJ şansı varsa özel mesaJ atmaya çalışacağım.

Selamun Aleykum
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
70
Konum
BURSA
Yuva yıkanın yuvası olmaz diye bir laf var. Yuva yıkmanın hükmü nedir?

Yuva yıkanın yuvası olmaz diye bir laf var. Yuva yıkmanın hükmü nedir?

Sözüm meclisten dışarı kimseyi kınamak amacı ile yazmadım :a41:


Soru
Yuva yıkanın yuvası olmaz diye bir laf var. Yuva yıkmanın hükmü nedir ? Cezası dünya hayatında tecelli eder mi? Bununla ilgili kuranda bilgi yada peygamber efendimizin hadisleri var mı? Ben kendimce araştırdım bulamadım. Yardım ederseniz sevinirim.


Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;


- Kur’an’da, sihir gibi bazen küfrü de içinde barındıran bir suç mekanizmasından söz edilirken, onun çok çirkin bir vizyonu “sihirbazlar, Harut ve Maruttan koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı”(Bakara, 2/102) mealindeki ifadeyle ortaya konmuştur. Kur’an’ın bu ifadesinden yuva yıkmanın ne kadar büyük bir günah olduğunu anlamak mümkündür.

- Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Üç kişiye Allah lanet etmiştir: Ana-babasından yüz çeviren, karı-kocanın arasına girip onları ayırmaya çalışan, bir de müslüman toplumun arasına nifak sokmak için dedi-kodu yapmaya çalışan kimse”(bk. Kenzu’l-Ummal, h. No:43930).


Selam ve dua ile...

Sorularla İslamiyet Editör
 

melegim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Haz 2007
Mesajlar
162
Tepki puanı
0
Puanları
0
merhabalar adım azra ve istanbulda yasiyorum sizin web sitenize bu aksam uye oldum...özelikle bu konu üzerinde konusmak istiyorum.
Esiniz ikinci hata ucuncu hanım alırsa nasıl karsılarsınız?

evlenmek bana kizmet olmadi ama
insan tek bir kişiyle hayatini paylaşa bilir bence ..
Hayir mecbur kalmadikca adamin 2. Yada 3. Eş getirmesi bence doğru değil
 

_-yolcu-_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
155
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
böylesine önemli bir konuda yorum yapmak haddim değil ama

bende bir şey sormak istiyorum.Beyefendi kardeşlerimiz 2. bir hanm için ilk hanımından mutlak surette izin almalı ve onun rızası olmdan böyle bir işe hakkı olmadığını biliyorum.(eğer yanlışsa yada hatalıysa düzeltin)

ee ilk hanımın rızasın gerektirdiğine göre şahsen ben böyle bir şeye asla razı olmazdım

(böyle bir konuya yorum yazmak çok acayibime gidiyor.bigün böyle bir konuya yorum yazacağım hiç aklıma gelmezdi.)

neyse herkese hürmetler

selam ve dua ile...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
böyle konular duygusallıkla konuşulmaz,eğer bir insan maddi- manevi olarak kaldırabiliyorsa ( sadece maddi veya manevi yetmez yani, ikisi birarada olacak ) buna hakkı vardır. bir kere İslamda , zor yoktur, zorla evlenmek yoktur, heves için evlenmek hiç yoktur, hevesle yola çıkan bir insanın hakkına riayet etmekten acizdir, nerde kaldı ki birden iki insanın hakkına riayet etsin.

İslamın esası şu : biz Allahtan ve Ona dönüyoruz, bu dünyaya kalu belada verdiğimiz sözü yerine getirmek için, gece gündüz Hakkı zikretmek için geldik ..

onun için kiminle evleneceğine çok dikkat etmeli, Allahtan korkmayan bir insan zalimdir, kendine zalimdir, başkalarına da zalimdir.

*not : ilk önce ittikada dikkat etmelidir.

bir insan eğer manevi ve maddi açısından buna güç yetirebiliyorsa, Allahın huzuruna çıkacağını hatırlıyorsa, bunda bir sorun yoktur, kabul etmemek için bir sebeb yoktur.

kabul etmek de zorunlu değildir. kaldı ki bu da belli sartlara bağlıdır. durup durken olmaz .
insanda en üstün vasıf takvadır.
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,266
Tepki puanı
3,644
Puanları
163
Yaş
47
نعىمة;741409' Alıntı:
böyle konularda duygusallıkla konuşulmaz,eğer bir insan maddi- manevi olarak kaldırabiliyorsa buna hakkı vardır. bir kere İslamda zorla evlenmek yoktur, heves için evlenmek hiç yoktur, hevesle yola çıkan bir insanın hakkına riayet etmekten acizdir, nerde kaldı ki birden iki insanın hakkına riayet etsin.
İslamın esası şu : biz Allahtan ve Ona dönüyoruz, bu dünyaya kalu belada verdiğimiz sözü yerine getirmek için, gece gündüz Hakkı zikretmek için geldik ..

onun için kiminle evleneceğine çok dikkat etmeli, Allahtan korkmayan bir insan zalimdir.

bir insan eğer manevi ve maddi açısından buna güç yetirebiliyorsa, Allahın huzuruna çıkacağını hatırlıyorsa, bunda bir sorun yoktur, kabul etmemek için bir sebeb yoktur.
selamün aleyküm kardeşim.maddi manevi erkek kendini hazır hissederse erkekler 4 e kadar evlenebilir.haşa Allah'ın ayetini asla tartışmam.bilmediğim için soruyorum.şimdiki erkekler bizim hakkımız var peygamberimizde birçok evlilik yapmıştır diye (sanki bütün farzları yerine getiyorlar gibi.getirenler hariç)bunu örnek gösteriyorlar.hakbuki benim bildiğim yanlışsa uyarın peyagamber efendimiz hiçbir evliliğini kendi isteğiyle yapmamıştır.(böyle duymuştum)erkeklerin 4 kadın almaları farz değildir demi.Kuran da tek evlilik tavsiye ediliyor.ilk hanımına sormadan evlenebilir mi?farz olmadığına göre karı-koca arasında bu konu halledilmeye çalışılsa yani nasıl diyeyim kadının kocasına bu bir farz değildir bunu yerine getirmezsen günaha girmezsin demesi kadına günah sayılırmı.çok merak ediyorum.biraz kafam karıştı açıkçası.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
selamün aleyküm kardeşim.maddi manevi erkek kendini hazır hissederse erkekler 4 e kadar evlenebilir.haşa Allah'ın ayetini asla tartışmam.bilmediğim için soruyorum.şimdiki erkekler bizim hakkımız var peygamberimizde birçok evlilik yapmıştır diye (sanki bütün farzları yerine getiyorlar gibi.getirenler hariç)bunu örnek gösteriyorlar.hakbuki benim bildiğim yanlışsa uyarın peyagamber efendimiz hiçbir evliliğini kendi isteğiyle yapmamıştır.(böyle duymuştum)erkeklerin 4 kadın almaları farz değildir demi.Kuran da tek evlilik tavsiye ediliyor.ilk hanımına sormadan evlenebilir mi?farz olmadığına göre karı-koca arasında bu konu halledilmeye çalışılsa yani nasıl diyeyim kadının kocasına bu bir farz değildir bunu yerine getirmezsen günaha girmezsin demesi kadına günah sayılırmı.çok merak ediyorum.biraz kafam karıştı açıkçası.

evet Peygamberimizin konuştuğu her kelime vahiydir "O keninden konuşmaz"
her adımı Allahın emri idi.

farz değildir , hatta bir tanesi daha iyi takva bakımından diyor Kuranda

farz olan Allahtan korkmaktır, Allahı zikretmektir, kıyamette ne yüzle hesab vereceğini düşünmektir , ibadet etmektir.

bugün bu konuda olsun ,başka konularda olsun sorun aynı : BOZUK İTTİKADTIR

böylelerine sınır yoktur, böyleler baştan sapıklık içindeler..ve böylelerin sonu hayır değildir.

zaten bu şartları ( maddi - manevi) yerine getirebilecek insan kolay kolay bulunmaz, bir insanın haklarını yerine getiremiyen iki insanın haklarını nasıl yerine getirsin

şehvetle hevesle olmaz bu işler, bu durumların belli şartları vardır, daha detaylı ilmi hal kitablarında yazıyordur.

hanımı razı olmadan ikinci kes evlenipte hayatını kabusa döndürmek isteyen var mı
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,266
Tepki puanı
3,644
Puanları
163
Yaş
47
نعىمة;741417' Alıntı:
evet Peygamberimizin konuştuğu her kelime vahiydir "O keninden konuşmaz"
her adımı Allahın emri idi.

farz değildir , hatta bir tanesi daha iyi takva bakımından diyor Kuranda

farz olan Allahtan korkmaktır, Allahı zikretmektir, kıyamette ne yüzle hesab vereceğini düşünmektir , ibadet etmektir.

bugün bu konuda olsun ,başka konularda olsun sorun aynı : BOZUK İTTİKADTIR

böylelerine sınır yoktur, böyleler baştan sapıklık içindeler..ve böylelerin sonu hayır değildir.

zaten bu şartları ( maddi - manevi) yerine getirebilecek insan kolay kolay bulunmaz, bir insanın haklarını yerine getiremiyen iki insanın haklarını nasıl yerine getirsin

şehvetle hevesle olmaz bu işler, bu durumların belli şartları vardır, daha detaylı ilmi hal kitablarında yazıyordur.

hanımı razı olmadan ikinci kes evlenipte hayatını kabusa döndürmek isteyen var mı

hanımı razı olmadan ikinci kez evlenipte hayatını kabusa döndürmek isteyen var mı?


Allah razı olsun.burda öğrendiğim her konuyu eşime anlatırdım.ama bu konuyu anlatmadım.hakkım varda 2.alırım der diye:a16:şimdi gönül rahatlığıyla anlatabilirim.:a16:Allah razı olsun.çok aydınlatıcı oldu.selam ve dua ile kalın.
sa
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
ve aleykum selam, Allah cümlemizden razı olsun , Allaha layık kul Peygamberimize layık ümmet olmayı nasib eylesin, son nefeste imanla gitmeyi , "eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne muhammedurresulullah " demeyi nasib eylesin.
 

eslem 2

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
S.A.
Bir erkek ikinci eş için ilk eşten izin almak gibi bir zorunlulğu sahip değildir. Fakat ilk evlilik yapılırken hanım ben ikinci eşi istemiyorum diyerek bir şart koşarsa ancak erkek o durumda ikinci evlilği yapamaz. Seyyid Kutubun konu ile ilgili ayetin (Nisa Suresi 3. Ayet) tefsirinde şöyle der diyip konu ile ilgili bir daha yorum yapmayacağım inşallah. çünkü söylediğin söz karşındakinin anladığı kadardır. Fazlası boş laftır.

Selam ve Dua ile

BİRDEN ÇÖK KADINLA EVLİLİK

Veliler himayelerindeki yetim kızlar konusunda adaleti gözetmede kendilerine güvenemiyorlarsa başka kadınlar vardır. Kulun bundan şüphe edip kaçınması için geniş imkanlar vardır.

"Eğer gözetiminiz altındaki yetim kızlarla evlendiğiniz takdirde onların haklarını gerektiği gibi gözetemeyeceğinizden korkarsanız size nikahı düşen kadınlardan ikisi, üçü ya da dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek tadınla evleniniz, ya da eliniz altındaki cariye ile yetininiz. Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

Bu, adaleti gözetmeme endişesinden dolayı sakıncalı ve böyle bir durumda bir taneyle ya da elleri altındaki cariyelerle yetinmeyi tavsiye etmekle beraber birden fazla kadınla evlenmeye izindir.

Bu iznin hikmetini ve yararını açıklamak yararlı olacaktır. Bir zamanlar insanlar bu konuda kendilerini yaratan Rabblerine karşı bilgiçlik taslıyorlardı. İnsan hayatı fıtratı ve çıkarı konusunda yüce yaratıcılarından daha isabetli bir buluşa sahip olduklarını iddia ediyorlardı. Bu ve diğer konularda heva, şehvet, bilgisizlik ve körlüğe dayanarak konuşuyorlardı. Sanki kendilerinin algılayıp güç yetirdikleri günümüz koşul ve zorunluluklarını, insanlar için bu kanunları koyduğu gün yüce Allah hesaba katmamış ve takdir buyurmamış gibi...

Bu, küstahça ve edepsizce, kafirce ve sapıkça bir iddia olduğu kadar cahilce ve körce bir iddiadır da. Buna rağmen söylenip duruyorlar.

Küfür ve sapıklıklarında küstahlaşıp utanmaz hale gelen cahil ve körlerin bundan vazgeçtiğini göremezsin. Bu dine karşı komplolar hazırlamaya önem veren odaklar tarafından kiralanan bu kişiler kendilerinden emir alarak, korkmadan fırsatını buldukça Allah'ın dinine karşı küstahlık yapmakta, Allah'a ve O'nun büyüklüğüne karşı gelmekte ve O'nun sistemine utanmazca saldırmaktadırlar.

Bu sorunun -İslâm'ın belirttiği birden fazla kadınla evlenme sorununun- kolaylık, açıklık ve kesinlikle ele alınması ve çevresindeki pratik ve gerçek koşulların bilinmesi gerekir.

Buhari -kendi isnadiyle- şöyle rivayet ediyor: Gıylan b. Selem es-Sekafi müslüman olduğu zaman on tane kanısı vardı. Peygamber (salât ve selâm üzerine olsun) ona "İçlerinden dört tanesini seç" dedi.

Ebu Davut -kendi isnadiyle- Umeyri el-Esedi'nin şöyle dediğini rivayet ediyor: Müslüman olduğumda sekiz tane karım vardı. Bunu Peygamber'e söyleyince "İçlerinden dört tanesini seç" dedi.

Şafii Müsnedinde şöyle diyor: Ebu Ziyad'ı dinleyen biri şöyle dediğini haber verdi: Bana Abdulmecid, İbn-i Sehl b. Abdurrahman'dan o da Avf b. Haris'ten o da Nevfel b. Muaviye ed-Deylemi'nin şöyle dediğini haber verdi: "Müslüman olurken beş tane karım vardı. Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) "İstediğin dört tanesini seç diğerini bırak" dedi.

O halde İslam bir adamın -hiçbir sınırlama ve kayda uymadan- on tane, daha çok ya da az kadınla evlenebildiği bir dönemde gelmiş ve erkeklere şunu bildirmiştir: Müslümanın aşmaması gereken bir sınır vardır o da "dörttür".. Bir kayıt vardır o da adaleti gözetme imkanıdır. Aksi takdirde bir taneyle veya eliniz altındaki cariyelerle yetineceksiniz.

İslâm büsbütün serbest bırakmak için gelmemiştir. Daha çok sınırlandırmak için gelmiştir. İşi erkeğin hevasına bırakmamıştır. Birden fazla kadınla evlenmeye bir sınırlandırma getirmiştir. Yoksa verilen izni kaldırırdı.

O halde İslâm neden bu izni vermiştir?

Çünkü İslâm düzeni insan içindir. Realist ve pratik bir düzendir. İnsan fıtratı ve yapısıyla uyum içindedir. İnsanın gerçeklerine ve zorunluluklarına uygundur. Farklı bölge ve zamanlarda ve farklı durumlarda değişen hayat koşullarıyla da uyuşmaktadır.

İslâm, gerçekçi ve pratik bir düzendir. İnsanı, daha yüksek bir düzeye ve üstünlüğün doruklarına yükseltmek için onu içinde bulunduğu durumdan, işgal ettiği konumdan ele almaktadır. Fıtratını inkâr etmeden, bozmadan... Olguyu değiştirmeden, ihmal etmeden... Yönlendirirken baskı ve haksızlığa yeltenmeden.

İslâm, boş bir bilgiçliğe, cıvık bir ukalâlığa, saçma bir idealizme ve insan fıtratı, onun pratiği ve hayat şartlarıyla çarpışıp sonradan toz duman eden düşsel güvencelere dayanan düzen değildir.

O, insan ahlâkını ve toplumun temizliğini gözeten bir düzendir. Bu yüzden, insanın pratiği ile çarpışan zaruretlerin tokmağı altında ahlâkın bozulmasına ve toplumun kirlenmesine neden olabilecek maddi bir olgunun oluşmasına müsamaha göstermez. Daha çok fert ve toplumu, az bir çaba sarf ederek ahlâkın korunmasına ve toplumun temizliğine yardımcı bir ortam oluşturmaya yöneltmektedir.

İslâm düzeninin bu temel özelliklerinin anlamını bu şekilde kavrayıp birden fazla kadınla evlenme sorununa baktığımızda neler görürüz acaba? Öncelikle.. -gerek tarihte gerekse çağımızda- birçok topluma baktığımızda evlenme çağına gelmiş kadınların sayısının evlenme çağına gelmiş erkeklerin sayısından fazla olduklarını bir olgu olarak görmemiz mümkündür. Ancak aradaki boşluk oranının tarihsel olarak hiçbir toplumda dörtte bir oranını aştığı görülmemiştir. Hep bu sınırlar içinde kalmıştır.

O halde değişik uluslarda sürekli tekrarlanan bu olguyu nasıl tedavi edeceğiz? Çünkü bu olguyu görmezlikten gelmenin hiçbir yararı yoktur.

Omuz silkerek mi tedavi edeceğiz? Yoksa şartların ve tesadüflerin gelişine göre kendi kendine tedavi olmasını mı bekleyeceğiz?

Omuz silkmekle sorun çözümlenmez. Toplumun bu olguyu rast gele tedavi etmesi de hoş karşılanmaz. Kendine ve insan türüne saygısı bulunan hiçbir ciddi insan bunu kabul edemez. O halde bir düzen gereklidir. Bir uygulama kaçınılmazdır.

Bu durumda kendimizi üç ihtimalin karşısında buluyoruz:

1- Evlenme çağına gelmiş her erkek evlenme çağına gelmiş bir kadınla evlenecek geri kalan bir veya daha fazla -aradaki farkın derecesine göre- kadın evlenmeden kalacaktır. Hayatını -veya hayatlarını- erkek nedir bilmeden geçireceklerdir.

2- Evlenme çağına gelmiş her erkek sadece evlenme çağına gelmiş bir kadınla temiz ve yasal bir evlilik yapacak sonra da toplumda eşi bulunmayan kadınlardan bir veya daha fazla dost veya metres edinecektir. Bunlar da erkeği haram ve karanlık bir ortamda dost veya metres olarak tanıyacaklardır.

3- Evlenme çağına gelmiş erkekler -tümü ya da bazısı- birden fazla kadınla evlenecektir. Diğer kadın da erkeği aydınlık bir ortamda onurlu bir eş bilecektir, haram ve karanlık bir ortamda dost veya metres değil.

Hayatı boyunca erkek nedir bilmeyen kadının durumu göz önünde bulundurulduğunda, birinci ihtimalin fıtrat ve insan gücünün dışında olduğu anlaşılır. İş ve kazanç bakımından kadının erkekten bağımsızlığını savunan palavracıların çığırtkanlığı bu gerçeği değiştiremez. Çünkü sorun, insan fıtratından habersiz yüzeysel görüşle, palavracı ve ukalâ kişilerin sandığından daha derindir. Bin tane iş, bin tane kazanç, kadını tabii hayata olan fıtri ihtiyacından müstağni kılamaz. Bu, ister bedenin veya içgüdünün istekleri olsun, hayat arkadaşı ve eşle yakınlık gibi ruhun ve aklın istekleri olsun durum değişmez. Erkek çalışır, kazanır, ancak bu ona yetmez. Bir iş edinmeye çalışır. Bu noktada kadın da erkek gibidir. Çünkü ikisi de bir nefisten meydana gelmişlerdir.

İkinci ihtimal, İslâm'ın tertemiz çizgisine, iffetli İslâm toplumunun temeline ve kadının insanlık şerefine zıt bir durumdur. Toplumda fuhşun yaygınlaşmasına aldırış etmeyenler, Allah'a karşı bilgiçlik taslayan ve O'nun şeriatına karşı büyüklenenlerdir. Çünkü onlar, kendilerini bu büyüklenmeden vazgeçirecek kimseyi bulamadıkları gibi üstelik bu dine komplo düzenleyenlerin teşvik ve takdirini buluyorlar yanlarında.

Üçüncü ihtimal İslâm'ın seçtiği ihtimaldir. Bunu, omuz silkmenin ve palavra iddiaların yarar sağlayamadığı bir olguyu karşılamak için şartlı bir durum olarak seçmiştir İslâm, insanı -fıtratı ve hayat şartlarıyla birlikte- ele alırken karşılaştığı pratik bir olgudan dolayı bunu seçiyor. Bunu seçerken de, ahlâkın güzelliğini ve toplumun temizliğini göz önünde bulundurarak kolaylık, yumuşaklık ve pratiklikle insanı düşkünlükten tutup yücelere, üstünlüğün zirvesine çıkaracak metodu takip ediyor.

İkinci olarak, eski-yeni, dün, bugün, yarın ve kıyamete kadarki insan topluluklarına baktığımızda, insan hayatında görmezlikten gelinmesi mümkün olmayan bir olgu göreceğiz.

Verimlilik çağının erkeklerde yetmiş yaşına veya daha yukarı yaşlara kadar sürdüğü halde bu çağın kadınlarda elli yaşın dolaylarında olduğunu görürüz. Burada erkeğin hayatında kadın tarafından karşılık görmediği ortalama olarak yirmi senelik bir verimlilik çağı vardır. Şüphesiz iki türün farklılığı birleşmesinin hedeflerinden ve de verimlilik ve nesille hayatın devam etmesi ve çoğalıp yayılmakla yeryüzünün imarıdır. O halde hayatı erkekteki artık verimlilikten yararlanmaktan engellememiz genel fıtrat kanununa uymayacaktır. Ancak bu fıtri olguya uygun olanı -tüm toplumlar, çağlar ve durumları kapsayacak- bir şekilde -bu iznin- kanunlaşmasıdır. Ancak bireysel zorlamaya başvurmadan, bu fıtri olguya cevap verecek genel bir imkan hazırlamak suretiyle gerektiğinde yararlanması için hayata müsamaha göstermekle olmalıdır. İşte bu, fıtratın pratiği ile ilahi sürekli gözetlenen kanun koyma hikmetine uygun düşmektedir. Beşeri kanunların sayısı fazla değildir. Çünkü insanların gözlemi sınırlıdır, herşeye dikkat edemez, uzak-yakın tüm koşulları kavrayamaz. Olaya her açıdan bakamaz, her ihtimali göz önünde bulunduramaz.

Açıkladığımız gerçeklerle ilişkili olarak, erkeğin fıtri görevini yerine getirmeyi istemesine rağmen -yaşlılık veya hastalıktan dolayı- kadının isteksizliği, buna rağmen her ikisinin de evliliği sürdürmeyi istemeleri ve ayrılıktan dolayı nefret etmeleri zaman zaman gördüğümüz pratik durumlardır. Peki bu gibi durumları nasıl karşılayacağız?

Omuz silkerek, eşlerden her birini kafalarını duvarlara vurmaya terk etmekle mi karşılayacağız? Yoksa boş bir palavracılık ve bilgiçlik insan hayatının ciddiyetine ve sorunlarıyla uyuşmamaktadır.

Bu durumda -yine- kendimizi üç ihtimalin önünde buluruz:

1- Kanun ve otorite gücüyle erkeği, fıtri isteklerini yerine getirmesine engel olacağız. Ona "ayıp be adam, bu yaptığın sana yakışmaz. Yanındaki kadının hak ve şerefiyle de uyuşmaz" diyeceğiz.

2- Bu adamı dilediği kadını dost ve metres edinmesi için serbest bırakacağız. 3- Durumun gereği olarak bu adamın birden fazla kadınla evlenmesine izin vereceğiz ve birinci eşini de boşamasına engel olacağız.

Birinci ihtimal fıtrata aykırıdır ve beşer gücünün üstündedir. Bir erkeğin sinirsel ve ruhsal olarak dayanma gücüne zıttır. Şayet onu kanun ve otorite gücüyle engelleyecek olursak bunun doğuracağı en yakın sonuç, kendisine bunca sıkıntıyı ve Cehennem gibi bir hayatı yükleyen evlilikten nefret etmesidir. İşte evi huzur yeri, eşi de arkadaş ve örtü kabul eden İslâm bundan hoşlanmaz.

İkinci ihtimal İslâm'ın ahlâk prensiplerine aykırıdır. Ayrıca insan hayatının ilerlemesi, yükselmesi, arınması, böylece yüce Allah'ın hayvandan üstün kıldığı insana yakışır bir hayat olması için İslâm'ın uyguladığı metoda da uymamaktadır.

Fıtratın gerçek zaruretlerine ve İslâm'ın ahlâk sistemine cevap veren birinci eşi evlilik olayı gözeterek koruyan, karı-koca arkadaşlıklarını ve hatıralarını sürdürme isteklerini gerçekleştiren ve insanın kolay, rahat ve pratik olarak daha fazla yol almasını kolaylaştıran sadece üçüncü ihtimaldir.
 

eslem 2

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Böyle bir durum, erkeğin fıtri olarak neslin devamını istemesine rağmen kadının kısır olmasıyla da meydana gelebilir. Bu durumda erkeğin önünde bir üçüncüsü bulunmayan iki yol vardır:

1- İnsanın neslin devamına olan fıtri arzusuna cevap vermek için başka bir kadınla evlenmek amacıyla eşini boşayacaktır.

2- Birinci eşiyle olan beraberliğini sürdürmekle beraber başka biriyle evlenecektir.

Bazı bilgiç erkek ve kadınlar birinci yolun tercih edilmesini savunabilirler. Ancak en az yüzde doksan dokuz kadın erkeğe bu yolu gösterenleri lanetleyecektir. Bu hiçbir karşılık göstermeksizin yuvalarını dağıtmaktır çünkü. Kısır olduğu halde evlenme anında kısırlığını açıklayan çok az kadın bulunur. Çoğu kere kısır kadın, diğer kadının kocasından doğurduğu küçük çocuklarda bir cinsiyet, bir huzur bulur. Çünkü kendi çocukları olmadığına üzülse de bu çocuklar evi hareket ve neşeyle doldururlar.

Gerçek hayatı pratik koşullarıyla birlikte düşündüğümüzde durum böyledir. Burada palavraya kulak verilmez, gevezeliğe de cevap verilmez. Ciddi konularda kâmilliğin ve sululuğun yeri yoktur.

Aşağıdaki ayette olduğu gibi sınırlandırma getiren bu izinde yüksek hikmetler bulduk:

"Size nikahı düşen kadınlardan ikisi, üçü, dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek kadınla evleniniz..."

İzin, fıtri bir gerçeğe, hayati bir olguya cevap vermekte ve toplumu -fıtri zaruretlerin ve değişik olguların baskısı altında- dağılmaktan, çözülmekten ve bunalımdan korumaktadır.

Sınırlandırma da evlilik hayatını aşırılıktan ve kaçınılmaz bir zaruret ve tam bir ihtiyat olmaksızın sırf küçük düşürmek amacına yönelik saldırılardan kadının şerefini korumaktadır. Nitekim sonucu acı zaruretleri barındıran adaleti de içermektedir.

İslâm'ın ruhunu ve direktiflerini kavrayan biri birden fazla kadınla evliliğin teşvik edildiğini, fıtri ya da toplumsal bir zorunluluk olmaksızın serbest bırakıldığını, hayvani zevkten başka bir nedenin olmadığını ve bunun erkeğin, ikide bir dost değiştirmesi gibi eş değiştirmesinden başka birşey olmadığını söyleyemez. Bu bir zorunluluğu karşılayan bir zorunluluktur. Bir sorunun çözümüdür. Hayatın tüm olgularını karşılayan İslâm düzeninde bir sınırlandırma getirilmeksizin hevaya bırakılmış değildir.

Herhangi bir ulus bu izni amacından saptırırsa... Erkekler bu izinden yola çıkarak evlilik hayatını hayvansal zevklerini tatmin ettikleri bir ortama dönüştürürse... Ve bu kuşkulu haliyle "haram" oluşturursa... İşte bu, İslâm'ın öngördüğü birşey değildir. Bunlar da İslâm'ı temsil edemezler. Bunlar İslâm'dan uzaklaştıkları için bu aşağılık duruma düşmüşlerdir. Çünkü onlar İslâm'ın temiz ve şerefli ruhunu kavramamışlardır. Nedeni de İslâm'ın hükmetmediği İslâm şeriatının egemen olmadığı ve İslâm ve şeriatına boyun eğen insanları İslâm'ın direktifleri, kanunları ve gelenekleriyle idare eden müslüman bir otoritenin idare etmediği bir toplumda yaşamalarıdır.

İslâm'a karşı olan, onun şeriat ve kanunundan uzaklaşan toplum bu aşırılığın birinci sorumlusudur. Bu bozuk ve bu aşağılık haliyle "harem" hayatının oluşmasına birinci derecede sorumlu bu toplumdur. Evlilik hayatının hayvansal zevklerin tatmin edildiği bir ortama dönüşmesinin sorumlusu odur. Bu durumu düzeltmek isteyen, insanları İslâm'a, onun şeriatına ve hayat metoduna döndürmelidir. Ancak bu şekilde onları temiz, arınmış doğru ve dengeli bir hayata döndürebilir, çünkü. Bu durumu düzeltmek isteyen insanları İslâm'a çağırmalıdır, ancak sadece bu kısmına değil, hayat metodunun tümüne çağırmalıdır.

Çünkü İslâm düzeni bir bütündür. Tam ve kapsamlı bir şekilde uygulanmadığı sürece işlevini yerine getiremez.

Yerine getirilmesi istenen adalet, davranışlarda, nafakada geçinme ve cinsel ilişkidedir. Kalplerin arzularında ve ruhsal duygularda hiçbir insandan adil olması beklenemez. Çünkü bu insanın iradesi dışındaki bir olaydır. Yüce Allah'ın bu suredeki diğer bir ayette sözünü ettiği adalet budur:

"Ne kadar özen gösterseniz de eşleriniz arasında adaleti sağlayamayacaksınız. O halde birine iyice tutulup öbürünü ortada bırakmayınız. Eğer barışır, Allah'tan korkarsanız, hiç kuşkusuz Allah affedicidir ve merhametlidir." (Nisa suresi; 129)

Bazı insanların birden fazla kadınla evliliğin haramlığına delil göstermeye çalıştıkları, bu ayettir. Oysa iş böyle değildir. Allah'ın şeriatı sağdan verip soldan alır gibi, bir ayette emrettiğini diğer ayette yasaklayacak kadar komik değildir. Birinci ayette istenen ve gerçekleşmesinden korkulduğunda birden fazla kadınla evliliğin olmamasını gerektiren adalet davranış nafaka, beraberlik cinsel ilişki ve diğer görünür durumlarda gözetilmesi gereken adalettir. Beşeriyetin tanıdığı en üstün insan olan Resulullah'ın (salât ve selâm üzerine olsun) yaptığı gibi hiçbir eşi bu durumların hiç birinde yoksun bırakmamak veya öncelik tanımamak... Bu arada çevresinde bulunanlar ve eşlerinden Resulullah'ın Aişe'yi sevdiğini ona özel kalbî bir ilgi gösterdiğini ve bu sevgiyi diğerleriyle paylaşmadığını bilmeyen yoktu. Çünkü kalpler sahiplerinin egemenliğinde değildir. Onlar Rahman'ın parmaklarından iki parmağının arasındadırlar ve onları dilediği tarafa çevirir. Dinini ve kalbini bilen Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle diyordu: "Allah'ım, bu benim kontrolümde olan kısımdır. Senin kontrolünde olup benim gücümün yetmediği bir konuda beni kırma." (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

Bu noktaya geçmeden önce yine tekrarlıyoruz. Birden fazla kadınla evliliği İslâm ortaya çıkarmamış, ona sınırlama getirmiştir.

Bu noktaya geçmeden önce yine tekrarlıyoruz. Birden fazla kadınla evliliği emretmemiş, sadece izin vermiş ve çeşitli bağlarla bağlı kılmıştır. İnsan hayatının gerçeklerini ve insan fıtratının zaruretlerini karşılamak için bu izni vermiştir. Şimdiye kadar algılayabildiğimiz bu gerçekleri ve zaruretleri anlatmıştık. Ancak, bunların ötesinde başka nesillerde başka zorunluluklar da olacaktır kuşkusuz.

Rabbani metodun öngördüğü her hüküm ve direktifin arkasındaki hikmet ve iyiliğin insanlar tarafından tarihin herhangi bir döneminde tam anlamıyle algılanmaması gibi... İnsanlar, sınırlı idrakleri aracılığıyla kısa tarihlerinin herhangi bir döneminde algılasalar da algılamasalar da hikmet ve iyilik her ilahi hükmün arkasında birer zorunluluk ve birer olgu olarak varolmuşlardır.

Ardından, adaletin gerçekleşmesinden korkulduğu zaman ayet-i kerimenin öngördüğü ikinci uygulamaya geçiyoruz:

"...Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek kadınla evleniniz, ya da elinizin altındaki cariye ile yetininiz."

Yani birden fazla kadınla evlenildiğinde adaletin gözetilmeyeceğinden korkulursa bir taneyle yetinilmelidir. Bu sınırı aşmak doğru değildir. Ya da "sahip olduğunuz" kadın esirlerden evlenmek ya da cariye edinmek suretiyle seçebilirsiniz.

Burada ayet herhangi bir sınırlama getirmiyor. Fi Zılâl'in ikinci cüzünde kölelik sorunu üzerinde özetleyerek kısaca durmuştuk. Burada da özel olarak cariyeden yararlanma sorununu iyice açıklamakta yarar vardır.

Cariye ile evlilik, onun insanlık itibar ve şerefinin iadesidir. Bu, kendisinin ve soyunun efendisinden özgürlüğünü kazandığı meziyetlerden biridir. Efendisi evlenme anında azat etmese bile, doğum yaptığında "çocuk anası" olarak adlandırılır ve efendisinin onu satması yasaklanır. Efendisinin ölümünden sonra da özgür olur. Çocuk ise doğduğu günden itibaren özgürdür.

Evlenmeksizin cariyeyle birlikte olma halinde de durum böyledir. Doğurduğu zaman "çocuk anası" sıfatını kazanır ve satılması yasaklanır. Efendisinin ölümünden sonra da özgür olur. Efendisinden doğurduğu çocuk efendisi tarafından nesebi olarak kabul edilirse o da özgür olur. Bu da geleneklerin ortaya çıkardığı bir şeydir.

Evlilik ve birlikte olma, İslâm'ın öngördüğü birçok özgürlük yollarından iki tanesidir. Bununla beraber evlenmeksizin cariyelerle birlikte olma olayı ile ilgili olarak nefiste bir kuşku söz konusu olabilir. Bu yüzden -orada da açıkladığımız gibi- kölelik sorununun bütünüyle zorunlulukların ortaya çıkardığı bir sorun olduğunu hatırlamamız yerinde olacaktır. Allah'ın şeriatını uygulayan müslümanların önderinin ilan ettiği savaşta köle edinmeyi doğuran zorunluluk cariyelerle birlikte olmayı da doğurmuştur. Çünkü öte tarafta hür ve iffetli müslüman kadınların esir düşmeleri bundan çok daha kötü bir durumdur.

Esir düşmüş bu cariyelerin hayatlarında göz önünde bulundurulması gereken birtakım fıtri isteklerinin olduğunu da unutmamamız gerekmektedir. Gerçek anlamda insan fıtratını gözeten pratik bir düzende bu durumun ihmal edilmesi düşünülemez. Kölelik düzeni sürdükçe bu istekler ya evlilik yoluyla çözümlenecek ya da efendisinin evlenmeksizin birlikte olmasıyla çözümlenecektir. Bu da cahiliyede olduğu gibi fıtri ihtiyaçlarını fuhuş veya metres hayatıyla karşılamak suretiyle toplumda ahlâki çöküntünün ve önü alınmaz cinsel taşkınlığın yayılmasını önlemek amacına yöneliktir.

Ancak bazı asırlarda cariyelerin, satın alma, kaçırma ve köle ticareti yoluyla çoğaltılıp saraylarda toplatılmaları, hayvansal cinsi arzuların tatmini için bir araç edinilmeleri, içki, dans ve müzik eşliğinde cariyeler arasında eğlence gecelerinin düzenlenmesi...

Ve bize aktarılan doğru haberlerde veya abartmalarda aktarılan daha nicesi... Bunlara gelince, bunların tümü de İslâmî değildir. Bunlar İslâm'ın işi değildir. İslâm'ın işaretiyle de olmuş değildir. İslâm düzenine mal edilmesi ve onun tarihsel olgusuna eklenmesi doğru değildir.

İslâm'ın tarihsel olgusu, onun temelleri, düşüncesi, şeriat ve ölçüleri uyarınca oluşanıdır. İslâm'ın tarihsel olgusu yalnızca budur. Kendilerini İslâm'a dayandıran toplumların hayatlarında meydana gelen İslâm'ın temellerine ve ölçülerine aykırı uygulamalara gelince onları İslâm'dan saymak yanlıştır. Çünkü bu İslâm'dan sapmadır.

İslâm herhangi bir müslüman ulusun pratiği dışında bağımsız bir yapıya sahiptir. İslâm'ı müslümanlar meydana getirmiş değildir. Fakat müslümanların varlığı İslâm sayesindedir. İslâm köktür, müslümanlarsa dal konumundadırlar, onun ürünü durumundadırlar. Bu yüzden insanların yaptığı ya da anladığı şeyler İslâm düzeninin temelini veya İslâm kavramının esasını sınırlandıramaz. Ancak insanların pratiğinden ve anlayışından bağımsız İslâm'ın değişmez temeline uygun olması müstesna. İslâm'ın değişmez temel kuralları, uygun olanı veya olmayanı bilmeleri için her nesilden insanların pratik yaşayışlarını ve anlayışlarını ölçtükleri ölçüt konumundadırlar.

İnsan öncelikle İslâm düşüncesinden ve kendileri için düzenledikleri görüşlerden kaynaklanan yeryüzü düzenlerinde durum böyle değildir. Böyle bir durum, mümin olduklarını iddia etseler de Allah'ı inkar edip cahiliyeye döndüklerinde söz konusudur. Çünkü Allah'a imanın başta gelen belirtisi, hayat düzenini O'nun metodundan ve şeriatından almaktır. Bu büyük temel olmaksızın imandan söz edilemez. Böyle bir durumda insanların kendileri için koştukları sonra da kendi kendilerine uyguladıkları prensiplerin anlamını sınırlandıran onların değişken anlayış ve hayat düzenlerindeki gelişen durumlardır.

İnsanların kendi kendilerine meydana getirmedikleri ancak, insanların Rabbi, onların yaratıcısı; razıkı ve sahibi olan Allah'ın insanlar için meydana getirdiği İslâm düzenine gelince... Evet, insanlar bu düzende ya ona tabi olacaklar ve durumlarını ona uyduracaklar bu durumda da pratikleri İslâm'ın tarihsel pratiği olacak ya da ondan sapacak veya büsbütün ayrılacaklar bu da İslâm'ın tarihsel pratiği sayılmayacaktır. Çünkü bu durum İslâmdan sapmadır.

İslâm tarihine bakarken bu değerlendirmeyi göz önünde bulundurmak zorunludur. Çünkü İslâm'ın tarih tezi bu değerlendirmeye dayanmaktadır. Bu da toplumun fiili duygusunu kuram ya da pratik yorumu olarak kabul eden, görüş ve ekollerin gelişmesini toplumun bu görüşe ilişkin değişken anlayışlarında araştıran diğer tarih tezlerinden ayrılmaktadır. Bu görüşü İslâm'a uygulamak onun kendine özgü tabiatına ters düştüğü gibi gerçek İslâm anlayışının kavranmasında da büyük tehlikelere neden olur.

Son olarak ayet-i kerime bu uygulamaların tümünün hikmetini açıklamakta ve bunun zulümden kaçınma ve adaleti gerçekleştirme olduğunu bildirmektedir.

"Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

İşte bu... -Haklarında adaleti yerine getirmeyeceğinden korktuğunuzda- yetim kızlarla evlenmekten uzak durmanız. Onların dışındaki kadınlardan -ikişer, üçer, dörder evlenmeniz adaleti yerine getiremeyeceğinizden korktuğunuzda- bir tanesiyle evlenmeniz veya sahip olduğunuz cariyelerle yetinmeniz.. "Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

Yani bu durum haksızlık ve zulüm yapmamamıza daha elverişlidir.

Böylece, adalet ve eşitliği araştırmanın bu metodun öngördüğü bir durum olup her parçasının hedefinin de bu olduğu ortaya çıkmış oluyor. Aile yuvasında adaleti gözetmekse en uygun olanıdır. Çünkü aile tüm toplumsal yapının ilk tuğlası ve genel toplumsal hayata atılmanın ilk noktasıdır. Nesiller burada olgunlaşır. Burası şekillenmeye müsait işlenebilir yumuşak bir ortamdır çünkü. Şayet bir toplum adalet, sevgi ve barışa dayanmazsa o toplumun tümünde adalet, sevgi ve barışın yer etmesi mümkün değildir.
 

siyah peçe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
485
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ya ben dayanamam.olmaz.tamam islam izin veriyor fakat hanımımında rızası önemli olmaz ben iizin vermem:D
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt