Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Emr-i Bi'l Marûf Ve Nehy-i Ani'l Münker Hükümlerinden (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Emr-i Bi'l Marûf Ve Nehy-i Ani'l Münker Hükümlerinden
- 5 -
Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münker Mefhûmu
- Emir lügatte, üstünlük yoluyla muhâtaptan talebe delâlet eden sîganın kullanımıdır. Nehy de lügatte, fiille veya "içtinap et" gibi kaville bir şeyden men etmektir[1].
- Marûf ve münkerin manasına gelince; Lisân-ul Arap'ta şöyle geçti; "Marûf, fiillerden güzel görülenler ve nefsin bildiği ve ona mutmain olduğu her hayırdır. Münker ise, şeriatın çirkin gördüğü, haram kıldığı ve kerih gördüğü her şeydir."
- İbn-ul Esîr El-Cezerî de En-Nihâye'de şöyle der: "Marûf, Allah'ın itâatından, O'na yakışlaşmaktan, insanlara ihsândan bilinen her şey için ve şeriatın mendûb gördüğü, hakkında nehyettiği bütün hasenler ve kabîhler için câmi bir isimdir. Marûf, üstün sıfatlardandır yani insanlara arasında görüp de inkar etmedikleri marûf olan husustur. Marûf, insaftır, aileyle ve diğer insanlarla hüsn-ü sohbettir. Münker ise, bütün bunların zıddıdır."
- Keza bu ikisinin tarifinde şöyle de dendi: "Marûf, İslâm'ın vâcib kıldıklarıdır, namaz ve oruç gibi yahut mendûb kıldıklarıdır, sadaka ve doyurmak gibi. Münker ise, İslam'ın haram kıldıklarıdır, hamr, zinâ ve ribâ gibi veya mekrûh gördükleridir, kahramanlar meclisine gitmek, aç olanı doyurmak gibi."
- Yine şöyle de dendi: "Marûf, müstehaba şâmildir, Münker ise harama mahsûstur. Allah'ın ve Rasûl'ünün emrettiği her şey, marûftur. Allah ve Rasûl'ünün nehyettiği her şey de münkerdir."
- Şöyle de dendi: "Marûfu emretmek, kurtarıcı mürşitlere irşat etmektir. Münkerden nehyetmek de, şeriata mülayim olmayanlardan men etmektir." Keza şöyle dendi: " Marûfu emretmek, hayra delâlettir, münkerden nehyetmek de, şerden alıkoymaktır." Şöyle de dendi: "Marûfu emretmek, kitâb ve sünnete muvâfık olanı emretmektir. Münkerden nehyetmek de nefsin ve şehvetin meylettiklerinden nehyetmektir." Yine şöyle de dendi: "Marûfu emretmek, Allah'u Teâlâ'nın kulun fiillerinden ve sözlerinden razı olduğunu göstermektir. Münkerden nehyetmek de, şeriatın ve iffetin kendisinden nefret ettiklerini çirkin görmektir. Halbuki bu, Allah'u Teâlâ'nın dininde câiz değildir."[2] Ayrıca şöyle de dendi: "Marûf, şeriatta hasen olan her şeydir, Münker ise, kendisinde Allah'ın rızasının olmadığı bir söz ve bir fiildir."[3]
- Bizim meylettiğimiz ve marûf ve münkerin tarifinde doğru gördüğümüz husus ise şudur; marûf, şeriatın güzel gördüğü ve bir vâcibin işlenmesine ve bir haramın terkine ilişkin farz kıldığı her şeydir. Münker ise, şeriatın çirkin gördüğü ve bir vâcibin terkine veya bir haramın işlenmesine ilişkin haram kıldığı her şeydir. Her ikisini birden veya birini dâhil edenlerin hilâfına müstehab, marûfa, mekrûh da münkere dâhil değildir. Buna göre marûfu emretmek, şeriatın güzel görüp farz kıldığı şeyin fiilinin talebi demektir. Münkerden nehyetmek de, şeriatın çirkin görüp haram kıldığı şeyin terkinin talebi demektir. Buna delil, marûfu emreden ve münkerden nehyeden kimse Allah'u Teâlâ'nın şeriatına ittiba etmekle mülzemdir. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın şeriatından başka hiçbir emir ve nehy yoktur. Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu: فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ "İşte onun için sen dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâlarına uyma."[4] Şâri'n talep ettiği şey, kesin ve kesin olmamak üzere yani kesin fiilin talebi veya kesin olmayan terkin talebi ve kesin olmayan fiilin talebi veya kesin olmayan terkin talebi olmak üzere ikiye ayrılır. Kesin talepte hiçbir ihtilâf yoktur. Ancak ihtilâf, çıkarımı delile muhtaç kesin olmayan taleptedir.
- Müstehab ve mekrûhun Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerden çıkarılmasına delil şudur:
1) Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in muttefikun aleyh olan hadisteki şu sözüdür. Ebu Zeyd Usâme İbn-u Zeyd İbn-u Hârise'den Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'i şöyle derken işittiği dediği rivâyet edildi: يؤتى بالرجل يوم القيامة فيلقى في النار فتندلق أقتاب بطنه فيدور بها كما يدور الحمار بالرحى فيجتمع إليه أهل النار فيقولون يا فلان ما لك؟ ألم تكن تأمر بالمعروف وتنهى عن المنكر؟ فيقول بلى قد كنت آمر بالمعروف ولا آتيه وأنهى عن المنكر وآتيه "Kıyâmet gününde bir adam getirilerek ateşe atılır, karnının bağırsakları çıkar. Onları eşeğin değirmen taşını döndürdüğü gibi döndürür. Derken yanına cehennem ehli toplanır: "Ey filân, sana ne oldu? Sen marûfu emreder, münkerden nehyetmez miydin?" derler. O da: "Evet! Marûfu emrederdim. Ama onu yapmazdım. Münkerden nehyederdım. Ama onu yapmazdım." der." Bunda, marûfun vâcib olduğuna münkerin de haram olduğuna bir delâlet vardır. Çünkü ikâba müstahak olmak, farzın terkiyle ve haramın fiiliyle olur. Bu, cezalandırılanın sözünde vâzıhtır: "Marûfu emrederdim. Ama onu yapmazdım. Münkerden nehyederdım. Ama onu yapmazdım." Yani vâcib fiili emrediyor ama onu kendisi yapmıyordu. Haram terkini emrediyor ama onu kendisi yapmıyordu.
2) Mendûbun vakıası şudur; "Fiiline sevâbın taalluk ettiği ama terkine ikâbın taalluk etmediği şeydir, nafile namazlar, tatavvu sadakalar ve diğer müstehab kurbetler gibi." Mekrûhun vakıası da şöyledir; "Terki fiilinden daha efdal olan şeydir, pislikleri muhâfaza ederek ve sağa sola bakarak namaz kılmak gibi, deve yatağında ve tam sessizliğe bürünerek namaz kılmak gibi, temizlik yönünden haklarında nehyedilenler gibi."[5] Şâri'n, mendûbun terkine veya mekrûhun fiiline ceza terettüp etmediği zarûretle dinin fıkhından malûmdur. Ancak Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerin terkine hem dünyada hem de ahirette bir ceza terettüp etmiştir. Huzeyfe İbn-ul Yemân'dan, Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'den şöyle buyurduğu rivâyet edildi: والذي نفسي بيده لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر أو ليوشكن الله أن يبعث عليكم عقابا منه ثم تدعونه فلا يستجاب لكم "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, mutlaka marûfu emreder ve münkerden nehyedersiniz. Yahut Allah sizin üzerinize katından bir ikâb gönderiverir de sonra O'na dua edersiniz, ama size icâbet edilmez."[6]
- İstidlâl veçhi şöyledir: Şâri'n, terkine bir ceza veya zatında fiiline bir ceza terettüp etmediği hükme, onunla emrin terkine veya ondan nehyin terkine de bir ceza terettüp etmez. Şâri, Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerin terkine kesinlikle ceza vaat ettiğine göre, hakkında kesin hükmetmediği şeyde değil de talebinde veya terkinde kesin hükmettiği şeydeki murâdını biliriz. Bu nedenle müstehab ve mekrûh, Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkere dâhil olmaz.
3) Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerde, bunlara zorlama irâdesi vardır. Marûfu emreden, emredileni kendi emrettiğine zorlamak istiyor. Münkerden nehyeden de, nehyedileni hakkında nehyettiğine zorlamak istiyor. Halbuki bu, teşrîin aslında kendilerine zorlama olduğu bakımından mendûb ve mekrûhun hakikatine muhâliftir.
- Burada şöyle denmez: "Zorlama irâdesi belirlenmiş değildir." Çünkü marûfu emredenin emri ve nehyi, hakikatinde fiili veya terki istenilen şer'î hükümde kesinlik sîgasına bağlıdır. Hükümdeki yani farzdaki ve haramdaki kesinlik sîgası, emredenin irâdesinin zorlamak üzere odaklaştığını tayin edendir. Zira Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerde zorlamak irâdesi olmasaydı, bunların hayatta amelî herhangi bir manası olmazdı.
- Keza bu dediğimize bir başka delil de şudur; marûfu emreden ve münkerden nehyeden kimse, bir şahsa emreder ve nehyeder de o şahısta vazgeçmediğinde, o şahıs münkerden vazgeçmediği sürece o kimsenin onunla birlikte yemesi, içmesi ve beraber oturması kendisine haram olur. Bu hükmü fakihler, İbn-u Mesûd'dan, Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'den rivâyet edilen bir hadisten istinbat ederek kararlaştırdılar: إن أول ما دخل النقص على بني إسرائيل كان الرجل يلقى الرجل فيقول يا هذا اتق الله ودع ما تصنع فإنه لا يحل لك ثم يلقاه من الغد فلا يمنعه ذلك أن يكون أكيله وشريبه وقعيده فلما فعلوا ذلك ضرب الله قلوب بعضهم ببعض ثم قال لعن الذين كفروا من بني إسرائيل على لسان داود وعيسى ابن مريم إلى قوله فاسقون "İsrail oğullarına dâhil olan ilk kusur şudur: Adam, bir adamla karşılaşır ve ona: "Ey adam! Allah'tan kork, yaptığını terk et, çünkü o sana helal olmaz" derdi. Sonra ertesi gün onunla tekrar karşılaşır, fakat bu, onunla birlikte yemesine, içmesine ve oturmasına mani olmazdı. Bunu yaptıklarında Allah onların kalplerini birbirine vurdu" sonra "İsrail oğullarından kafir olanlar; Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın dili ile lanetlendiler" ayetini "Fasıktırlar." Sözüne kadar okudu."[7]
- Ve Ebu Mûsâ'dan Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'den şöyle dediğine ilişkin rivâyet edilen bir hadisten istinbat ederek kararlaştırdılar: إنه من كان قبلكم من بني إسرائيل كان إذا عمل العامل منهم بالخطيئة نهاه الناهي تعذيرا فإذا كان من الغد جالسه وآكله ، وشاربه كأن لم يره على الخطيئة بالأمس فلما رأى الله ذلك منهم ضرب بقلوب بعضهم على بعض ولعنهم على لسان نبيهم داود وعيسى ابن مريم ذلك بما عصوا وكانوا يعتدون والذي نفسي بيده لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر ولتأطرنه على الحق أطرا أو ليضربن الله قلوب بعضكم ببعض ويلعنكم كما لعنهم "Sizden önce Beni İsrâîl'den olan kimseler, içlerinde günah işleyen kimse olduğunda, bir nehyedici onu mazeret olsun diye nehyederdi. Ertesi gün olduğunda sanki onu dün günah üzerinde görmemiş gibi onunla beraber oturur, beraber yer ve beraber içerdi. Allah onlardan bunu görünce, kalplerini birbirine vurdu. Dâvud ve Meryem oğlu Îsâ lisanıyla onlara lanet etti. Bu, âsi olmaları ve haddi aşmaları nedeniyledir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, mutlaka marûfu emreder, münkerden nehyeder ve onu hakka döndürürsünüz yahut Allah bazılarınızın kalplerini bazılarına vurur ve onlara lanet ettiği gibi size de lanet eder."[8] Bunda, Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkere zorlamak irâdesine vâzıh bir delâlet vardır.
- Buna ilâveten hadis, terki sebebiyle Yahudilerin lanete müstahak oldukları terk edilen münkerin vakıasının beyânını ihtiva ediyor. O terk edilen Münker de haramı yapmaktır. İşte bu, Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in şu sözünde açıktır: "Adam, bir adamla karşılaşır ve ona: "Ey adam! Allah'tan kork, yaptığını terk et, çünkü o sana helal olmaz" derdi. Yani sana haramdır. Ve şu sözünde vâzıhtır: "İçlerinde günah işleyen olduğunda" yani haram.
- Binaenaleyh emri vâcib olan marûf, farzdır. Hakkında nehyi vâcib olan Münker de haramdır. Mendûb ve mekrûh bunlara dâhil olmaz. Ancak biz şu iki hususa dikkat çekmek isteriz: Birincisi: Emr-i Bi'l Marûf Ve'n Nehy-i Ani'l Münkerin vucûbiyetine mendûb ve mekrûhu dâhil etmemek, külliyen terk edilmelerini ifâde etmez. Bilakis mendûbu emretmek ve mekrûhtan da nehyetmek mendûbtur. İkincisi: Sünnetlerden bir sünnetten imtina etmek yani Rasûl Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in kendisine teşvik ettiği mendûbtan imtina etmek, böylesi bir durum sünneti çirkin görmek, ondan nefret etmek ve asıl açısından onu örnek edinmeye rağbet göstermemek için olduğunda münkere dâhil olur. Muslim Enes'ten şöyle tahriç etti: أن نفرا من أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم سألوا أزواج النبي صلى الله عليه وسلم عن عمله في السر؟ فقال بعضهم لا أتزوج النساء وقال بعضهم لا آكل اللحم وقال بعضهم لا أنام على فراش فحمد الله وأثنى عليه فقال ما بال أقوام قالوا كذا وكذا؟ لكني أصلي وأنام وأصوم وأفطر وأتزوج النساء فمن رغب عن سنتي فليس مني "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından birkaç kişi, Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in zevcelerine onun gizli amelini sordular. Bunlardan kimileri: "Ben kadınlarla evlenmeyeceğim; kimileri de: "Ben et yemeyeceğim; kimileri de: "Ben döşekte uyumayacağım" dedi. Bunun üzerine Allah'a Iıamdu sena ederek: "Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem iftar ederim. Hem de kadınlarla da evlenirim. Şimdi kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir." buyurdular." En-Nevevî Muslin'in şerhinde şöyle der: "Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in "Şimdi kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir." Sözüne gelince; bunun manası, kim ondan yüz çevirerek vazgeçerse, sünnetin üzerinde bulunduğuna itikat etmemiş olur." Yine Muslim, İyâs İbn-u Seleme İbn-ul Ekva'dan, babasının kendisine şöyle tahdis ettiğini tahriç etti: أن رجلا أكل عند رسول الله صلى الله عليه وسلم بشماله فقال كل بيمينك قال لا أستطيع قال لا استطعت ما منعه إلا الكبر قال فما رفعها إلى فيه "Bir adam Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in yanında sol eliyle yemek yedi de: "Sağ elinle ye!" buyurdular. "Beceremiyorum" dedi. "Beceremeyesin! Onu ancak kibir men etti" buyurdular. Râvi der ki: Bir daha onu ağzına kaldıramadı." El-Menâvî der ki: "Şeytana benzetmesi -Yani hadislerde rivâyet edildiği gibi sol elle yeme fiili-, haramlılığa değil bilakis kerâhete delâlet eder. Adama beddua etmesi ise ancak onun imtisâlı terk etmeye onu hamleden kibrinden dolayıdır. Nitekim bu durun açıktır."[9]
- Dolayısıyla bir nâfileyi yapmamak ve Şevvâl altı gün orucu veya tahiyyet-ul mescid veya selam vermek veya mendûbla sâbit olanlar gibi bir sünneti terk etmek münkerden değildir. Münker ancak bunda ısrarcı olmak ve terkinde esneklik göstermek, bunu âdet edinmektir ki bunlar sünnete rağbet etmemeyi, ondan yüz çevirmeyi, Mustafâ Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in yaptığı, hakkında teşvik ettiği müstehab bir mendûba teessi etmemekte kibirliliği hissettirir. Kimin üzerinde bu durum görülürse ve ondan buna delâlet eden bir emâre belirirse, bunu yapana marûfla emretmek münkerden nehyetmek vâcib olur. İşte böyle, mendûb hakkında söylenen mekrûh hakkında da söylenir.
- Ebu İshâk Eş-Şâtibî'nin meselemizle ilgili olan ve meselemizin şekillerinden bir şeklini keşfeden nefis bir sözü var. Büyük faydasına binaen zikretmeyi istedik. Kitâbında geçtiği gibi naklediyoruz: "(Fasıl) Fiil, cüzü olarak mendûb olduğunda küllü olarak vâcib olur. Camiler, mescitler v.b deki ezan, cemâat namazı, bayram namazları, tatavvu sadakası, nikâh, vitir, sabah namazı, umre ve diğer tertip nâfileleri gibi. Kuşkusuz bunlar, cüzü olarak mendûbtur. Bunların toptan terk edildiği farz edilse, bunları terk eden cerh edilir. Görmüyor musun, ezanda İslam'ın şiarlarını izhâr etmek söz konusudur. Bunun için terk ettiklerinde ısrarcı ehli, savaşa müstahak olur. Keza cemâat namazı da böyledir. Kim terki üzerinde müdavim olursa cerh edilir. Şahitliği kabul edilmez. Çünkü onun terkinde, dinin şiarlarını izhâr etmeye bir zıtlık vardır. Rasûl Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, cemâatin terki üzerinde müdavim olan kimseleri, üzerlerine evlerini yıkmak anlayışıyla tehdit etti. Nitekim Sallallahu Aleyhi Ve Selem sabahlamadıkça bir kavme baskın yapmıyordu. Eğer bir ezan işitirse, geri duruyordu. Aksi takdirde baskın yapıyordu. Nikâhta, Şâri'n maksadı olan nesli çoğaltmak, insanî nevin bekâsı v.b husus gizli değildir. Toptan bunları terk etmek, devamlı olduğunda, dini konumlarına etki eder. Bazı vakitlerde olduğunda ise, dine hiçbir tesiri yoktur. Onun için terkinde bir mahzûr yoktur.
- (Fasıl) Fiil, cüzü olarak mekrûh olduğunda, küllü olarak memnû olur. Satranç oynamak, kumarsız tavla oynamak, mekrûh müzik dinlemek gibi. Zira bu gibi şeyler, mütemadiyen olmaksızın vâki olduklarında adaleti zedelemez. Şayet bunlarda devamlılık arz ederse, adaleti zedelenir. Bu, El-Gazâli'nin aslına binaen yasağa ilişkin bir delildir."[10]
Devam edecek...

________________________________________
[1] Külliyât-ı Ebu-l Bekâ. S. 176-903
[2] El-Curcânî, Et-Tarîfât.s.29
[3] Aynı Kaynak. S.153-163
[4] Şurâ 15
[5] El-Lem'u, Eş-Şîrâzî. S34-35
[6] Et-Tirmizî
[7] Ebu Dâvud, İbn-u Mâce
[8] El-Heysemî Mecmua'da şöyle der: Et-Tabarânî rivayet etti ve adamları güvenilir dedi.
[9] Feyz-ul Kadîr. C. 1 s. 298
[10] El-Muvâkat. c.1. s.86-87
Emr-i Bi'l Marûf Ve Nehy-i Ani'l Münker Hükümlerinden (4)
16.02.'11
Emr-i Bi'l Marûf Ve Nehy-i Ani'l Münker Hükümlerinden (3)
19.01.'11
Emr-i Bi'l Marûf Ve Nehy-i Ani'l Münker Hükümlerinden (2)
21.12.'10
Emr-i Bi'l Marûf, Nehy-i Ani'l Münker Vucûbiyeti
13.12.'10
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt