Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...El Ele... (2 Kullanıcı)

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamünaleyküm KAAN abim. Emeğine sağlık ALLAH razı olsun...
Çok değerli bir paylaşımdı. üzerinde düşünülmesi ve kesinlikle uyulması gereken dersler içermektedir. İnşaallah idrak edenlerden ve istifade edenlerden olmak DUAsıyla..

ALLAHa emanet olunuz...
selam ve dua ile...
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamünaleyküm kaan abi...
yine güzel bir paylaşımdı...yazan kardeşimizin de emeğine, yüreğine sağlık...
teşekkür ediyorum...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
aleykümselam kardeşim.değerli katkılarınız için t.ederim.selametle kalın.

sa kaan kardeşim aile mefhumu günümüzde önemini yitirmek üzere nerdeyse.boşanmalar artmakta.Evlilik akitleri yapılmakta noter önünde.!!!Allah sonumuzu hayreylesin.aşağıdaki yazı bu sitedeki bekar bayanlara armağanım olsun:)kabul buyurursanız tabii....

Bu bir gelenekti,
gelinlik kız kulağını kapıya dayar dinlerdi..
genç kız kalbini kadere dayar beklerdi..

Kapının pervazına dokununca, sivrilmiş bir kıymık elini hafifçe çizdi. Bir kaç kandamlası birikti, karardı ama akmadı. Küçük bir “ah” dedi ve sonra yuttu bu “ah”ı.
İçeride bir dünya kurulduğunu biliyordu ama ya bu dünya kalbinin enkazı üstüne kuruluyorsa? Gittikçe sıkıntı bastı. Holde dolanıyor, biraz sonra bitecek bir mahpusluğun geçmek bilmeyen son dakikalarını yaşıyordu. Kapıların hepsi asi bir gelin gibi, gri kilitleri boyunlarına takınmıştı. Duvardaki resim çerçeveleri bu holün dış âleme açılan tek pencereleriydi sanki. Yarı karanlık bu yer belki altı metrekareydi ama içinde büyüttüğü evhamlar her kareyi doldurmaya yetiyordu.
Bir an ayakkabılara ilişti gözü. Çatlamış betonun üzerine çıkarılmış, birbirinden bağımsız ama birbirinin tamamlayıcısı bir çift ayakkabı… “karı-koca gibi” dedi içinden. Biri nereye giderse öteki de oraya gider; kâh biri öndedir, kâh diğeri… Biri tenden soyununca diğeri de soyunur, biri eskiyince diğeri de eskir ama nedense biri hep diğerinden önce delinir. Arkadan vuranı da çoktur, destek olanı da… “ayakkabı işte” dedi bir çifti tutup düzeltirken… Ayrı duran “iki” yi “bir” ledi, uçlarını aynı yöne çevirdi.
Gelen gencin ayakkabısıydı bunlar, biraz eskiceydi. Demek ki giyecek daha iyi bir ayakkabısı yoktu. Bunlara ihanet etmediğine ve hemen değiştirip atmadığına göre kanaatkâr birisidir diye düşündü… Demek ki bir ucu Hz. İsa’dandı...
Ayakkabı bağlarına takılmış ot tohumları çarptı gözüne birden. İçinden “öndeki yoldan değil arkadaki patikadan gelmiş” dedi. Evin önü asfalttı ve tüm mahalleli bu yolu kullanırdı. Kimse kestirme olan arazi yolunu sevmezdi. Sanki toprak ve çamur kendilerine çok uzakmış gibi kaçarlardı bu patikadan. Oysa o çok severdi bu yolu, yalnızlığını yolun iki tarafına saça saça yürürdü. Saçtığı yalnızlıklar toprağa karışırdı, kendisi felaha. “o yolu kullanmış” dedi. Bu tohumlar benim de eteğime yapışır her seferinde. Toprağı seviyor dedi ve minik bir gülümseme ekledi düşüncelerine. Demek ki bir ucu Hz. Âdem’dendi.
Bir ara kapı aralandı ve ellerini gördü misafirin. İri ve damar damardı elleri. Okumuş diyorlardı ama elleri neden yıpranmış acaba dedi içinden. Bu bir anlık bakışa perçinlenen resim; sanki bünyesinde mücadeleyi besliyordu. “Eller bulutlar gibi hafifse dokunmamıştır demire yahut küreğe; beyazsa ve kararmamışsa, ne mürekkep izinden nasip almıştır, ne de duvarsıvasından. Çalışan o eller sıva karmış, mala tutmuş gibiydi… Demek ki bir ucu Hz. İbrahim’dendi.
Şimdi sesini duyuyordu gencin, ağır ağır konuşuyordu. Kelimeleri; bir kemalat torbasına elini daldırıp seçer gibi alıyor ve dudaklarına yerleştiriyordu. Sesi ahenkliydi.Kaba söz, kaba bir bedenden çığ gibi düşer, düştüğü yeri hayattan koparır. Katı ve sertçe söylenmiş her harf, diğer harflerden zifte batırılarak ayrılmıştır kenara. Serkeş bir dile değdiğine pişman olup ortasından kırılır nazlı elifler… O çok nazikti. Sesi kuşdiline çarpıp dönüyor gibiydi. Demek ki bir ucu Hz. Süleyman’dandı.
Ne güzeldi dilinde en sevgili. Efendimizden bahsediyordu. Kendiyle birlikte efendimizin aşkını da getirmişti. Yastık örtüleri daha da beyazlamış, çiçekli danteller gülümsemişti. Cama meyleden sardunya, bir yaprağını bu tarafa çevirmişti. Sehpadan düşen tespih sanki vecde gelmişti. Efendimiz diline değmişti ya sanki tüm oda aydınlanmış, eşyaların özünde kandiller yanmıştı. Sevindi onun efendisini sevdiğine. Demek ki bir ucu Hz. Muhammed Mustafa’dandı. (sav)
Methini çok duymuştu gencin ama yüzünü hiç görmemişti. “Boyu posu, kaşı gözü bir tavada eritmeli takva ölçeğine dökmeli dedi sessizce. Tüm beşerin gözlerini bir zindana hapsedip, hadi gönül gözlerinizi açın diye bağırmalı.”

Kasları yavaş yavaş gevşiyordu nedense. “çok komik dedi biz şimdi evlenince bir çift ayakkabı mı olacağız?”, gülümsedi. Ben eteklerimi kapı eşiklerine değdirerek geçerken onun bir bakışından anlayacağım acıktığını ve o aynanın karşısında tıraş olurken bir bakışımdan anlayacak sofranın hazırlandığını.
Sonra bir anda açıldı kapı, az önce zindana kilitlediği gözlerin içinden sıyrılan o iki göz esaretten kaçıp çoktan yerleşmişti gencin yüzüne.
Bir an ruhunda yağmurlar başladı, midesinde bir dağ peydahlandı sanki dizleri sağa sola kayan ayaklarına hükmedemez oldu. Kafasını çevirdi, boynunu çevirdi, kaşlarını-ağzını-burnunu çevirdi ama gözlerini bir türlü çeviremiyordu. Kapıyı açan kimdi bilmiyordu, yine o bilinmeyen kişi kapıyı kapattı, gözleri de kapının sarı tahtasına kapandı… Dakikalardır dolanıp duran ayaklar o an sabit kaldı ve içinde yükselen dağın karları ağır ağır çözülmeye başladı… Bir koku vardı içinde… Kardelenler kokar mıydı?
Güzellik;
Hafif, esen bir rüzgâr gibi ferahlatıcı,
Pürüzsüz bir denizde yansıyan ışık gibi sakin…
Ay gibi haledendi…
Ve güzelliği çocukların ellerine bölüştürülen ekmek gibi sıcacıktı. İşte o an anladı gencin demek ki bu hali de Hz. Yusuf’tandı…

Ve yine anladı ki o kıymık elini neden peşinen kanatmıştı!
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
aleykümselam abla.ALLAH cc razı olsun.amin.selametle kalın.

selamün aleyküm
kardeşim hikaye çok güze ve sürükleyiciydi..ellerinize emeğinize sağlık.yazmadan edemedim





selamün aleyküm Kaan kardeşim
yine düşündürücü bir o kadar anlamlı bir yazı hazırlamışsınız.emeğinize sağlık(alıntıda olsa)
Rabbim tüm bekar kardeşlerime hayırlı eşler nasip eylesin inşallah
evli olan kardeşlerime de bir ömür boyu huzur mutluluk saygı tatlı muhabbet içerisinde geçim nasip eylesin

SAYGI SEVGİ DÜSÜRTLÜK KANAATKARLIK SABIR EVLİLİK İÇİN ÇOK ÖNEMLİ MEZİYETLER.İNŞALLAH BİZLER EVLİLİKLERİMİZİ BU SINIRLAR DAHİLİNDE YÜRÜTEBİLİRİZ.

EMEĞİNİZE SAĞLIK TEKRAR.EN GÜZEL'E EMANETSİNİZ
[/center]
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
aleykümselam kıymetli kardeşim.amin.selam ve dua ile kalın selametle.amin.

Selamünaleyküm KAAN abim. Emeğine sağlık ALLAH razı olsun...
Çok değerli bir paylaşımdı. üzerinde düşünülmesi ve kesinlikle uyulması gereken dersler içermektedir. İnşaallah idrak edenlerden ve istifade edenlerden olmak DUAsıyla..

ALLAHa emanet olunuz...
selam ve dua ile...
 

EBRARNISA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ağu 2007
Mesajlar
528
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Selamün Aleyküm. paylaşım için Allah razı olsun.
küçük bir katkıda benden ..........





Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.

Beraberlik - bir ömür boyu...
Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.
"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince.
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün
onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.
Adam buruk bir sesle "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" demiş.
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
aleykümselam.mükemmeldi.t.ederim.iç yakan bir hikaye.selametle kalın kardeşim.


Selamün Aleyküm. paylaşım için Allah razı olsun.
küçük bir katkıda benden ..........




Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.

Beraberlik - bir ömür boyu...
Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.
"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince.
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün
onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.
Adam buruk bir sesle "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" demiş.
 

neslihantozan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Şub 2008
Mesajlar
3,695
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Web Sitesi
pastalar2008.blogcu.com
s.a yine güzel bir konu açmışsın allah razı olsun inşallah evlerimizi cennete çevirebiliriz gerilim duyulan değil huzur duyulan itici değil çekici olan evlerimiz olur allaha emanet olun
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Sevgi ve aile

İNSAN, ekmekle doyar, emekle büyür, sevgiyle yaşar. Sevgi varlığın yaratılış sebebidir. Çünkü varlığı var eden Allah, onu, sevgiyle yaratmış, sevmiş ve sevilmeyi istemiştir.
Aile binasının harcını sevgi ve inançla karınız. Harcı sevgi ve inançla karılan aileler, değil bu dünyada, öte dünyada da çözülmezler.

Ailede sevgi şartsız olmalıdır. Şartsız sevginin illeti yine sevgidir. Şartlı sevgi “şöyle davranırsan seni severim, böyle davranırsan seni sevmem” mesajını verir. Şartsız sevgi “seni, sen olduğun için seviyorum”

der. Kimi tefsirlerin Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib hakkında indirildiğini söyledikleri “Sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir” (28:56 ) âyetinde, Hz. Peygamber’in, birini sevmesi için hidayete ermiş olması şartının dahi koşulmaması, hayli dikkat çekicidir.

Aileyi içerisinde barındıran ev, ya cennet köşelerinden bir köşe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Evi cennetten bir köşe yapan şey sevgi, cehennemden bir çukur yapan şey ise sevgisizliktir.

Sevginin cennetten bir köşeye dönüştürdüğü evlerde yetişen çocuklar, kendisiyle barışık, kendine ve başkalarına güvenen ve güvenilen, sevecen, umutlu, hoşgörülü ve mutlu birer insan olarak hayata atılırlar.

Eşler arası sevginin bir tezahürü de kıskançlıktır, fakat her kıskançlık sevgiden doğmaz, bazı kıskançlıklar nefretten doğarlar. Sevgiden doğan kıskançlık sevgiyi geçerse onu yer bitirir. Sevgiden doğan kıskançlığın sevgiyi yiyip bitirmesine fırsat vermemek gerekir.

Kıskançlığın en kötüsü, kişinin sevdiği bir değeri Allah’tan ve O’nun davasından kıskanmasıdır. Bu durumda iki sonuç kaçınılmazdır: Ya kıskananın kıskandığı kendi başına bela edilir, ya da tamamen elinden alınır.

Ailede sevgiyi, ilgi doğurur. Deyim yerindeyse ilgi, sevginin hem anasıdır hem çocuğu. İlgisiz sevgi, iktidarsız sevgidir. “Seni seviyorum” deyip de sevginin isbatı anlamına gelen ilgi ve emeği göstermeyen biri, sevginin bedelini ödemekten kaçınıyor demektir. Bedeli ödenmemiş sevgi, haksız kazançtır.

Sevgiyle bir arada tutulamayan aileler, aile reisinin baskısı ve zorbalığıyla bir arada tutulmak zorundadırlar. Sevginin değil de, tahakkümün hakim olduğu böylesi ailelerde aile reisi ‘efendi’, geri kalan fertler ‘kul-köle’ mesabesindedir. Küçük bir dikta yönetiminin hakim olduğu bu ailede aile reisi saltanatını yürütebilmek için baskıya ihtiyaç duyar, ailenin diğer bireyleri de aile adlı bu küçük krallıkta ceberut ve baskıcı rejimlerin uysal vatandaşları gibi bastırılmış, sindirilmiş, uysallaştırılmış, özetle nesneleştirilmiş birer unsurdurlar. Aslında, baskıcı ve zalim yöneticilere uysal, uyumlu ve sünepe vatandaşları yetiştiren birer fabrikadır bu tür aileler. Tıpkı, firavunun emri altında köle yapılan İsrailoğulları'nın, Musa gelmezden önceki uysal ve köleliğe razı hâlleri gibi.

Aile bireylerine özgürlük sevgiyle verilir. Çünkü sevgiyle verilen özgürlük parçalayıcı ve ayrıştırıcı değil, yürekten bağlayıcı ve birlikteliği sağlayıcı bir işlev görür. Bu sayede topluma aklı hür, vicdanı hür, satılamaz ve satınalınamaz şahsiyetler kazandırılmış olur.

Sevdiği için evlenenler olabileceği gibi evlendiği için sevenler de olabilir. Aslolan sevginin gerçek bir biçimde dal-budak salması ve üretici, özgürleştirici ve sağaltıcı bir sevgi olmasıdır. Eğer sevgi bunların tersi olan tüketici, tutukdayıcı, kör edici bir tutkuysa (sevgi değil), bu sevginin muhatapları birbirlerini tanıyıncaya kadar ya da kavuşuncaya kadar severler. Oysa ki erdemli insanlar tanıyıncaya kadar değil tanıdıkça seven ve sevilen insanlardır. Bunun tersi ‘şıpsevdilik’tir; şıpsevenler çıtkırılırlar, çünkü sevgilerinin kökleri gelişmemiştir.
alıntı
selamünaleyküm...(sizin forum konunuzla paylaşmayı uygun gördüm ama siz nasıl isterseniz...silebilirim...)
 

Sercee

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 May 2008
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Selamün aleyküm..
RABB'im herkese böyle eşler nasip etsin.. İnsan İnsanın cenneti veya cehennemi olabilirmiş.. RABB'im herkesi cenneti olanlardan nasip etsin...

Selam ve dua ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt