Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

efendi hz.'nden (2 Kullanıcı)

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze





Kur'an da büyük haber var. Rabbimiz buyuruyor: "De ki: Bu büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz." (38/67–6 Mevla'mızın buyruğu doğrultusunda Kur'an okuyor muyuz? Kur'an okuduğumuzda, "bu okuduğumuz ayet–i kerimeler bize ne haber veriyor, verilen haberlerin gereğini nasıl yaparız" diyen yok denecek kadar az. Bir haber gelse yarın ekmek çıkmayacak, insanlar bu habere itibar ederek ekmek tedarikinin peşine koşarlar.
Unutmayın, aklınızdan bir an dahi çıkarmayın. ALLAH celle celaluhu ahiret hayatına, imansız olarak adım atan için çare yoktur, ebedi olarak cehennemde kalacak. Bu Mevla Teala'nın kesin hükmüdür. Mevla'mız gönderdiği kitaplarında bunu böyle bildirdi. Rabbimizin gönderdiği bütün peygamberler bunu böyle vaaz etti.
Kim ki; ahiret hayatına imasız gider, ebedi cehennemdedir. Kimki ahiret hayatına iman ile gider ebedi cennettedir.
Ölüm cennet ile cehennem arasına getirilecek. Ölüm burada öldürülecek, yani yok edilecek, bundan sonra ölüm olmayacak. Orada şöye nida edilecek:
"Ey cennetlikler! Bundan sonra ölüm yok. Sizler cennetlerde ebedi kalacaksınız.
Ey cehennemlikler! Artık ölüm yok sizlerde cehennemde ebedi kalacaksınız........".Herkes istisnasız peygamberimizin haber verdiklerine inanmak, iman etmek zorundadır. Yaşlı–genç, fakir–zengin, kadın–erkek, güçlü–zayıf kısaca herkes sorumluluk altındadır.
Peygamberimizi beğenmeyen insanlar var. Bunlar yaptıkları ile kimseye bir zarar vermiş değiller, kendi kendilerini büyük nimetten mahrum bırakmışlar.
Böyle bir peygambere sahibiz, bunun kıymeti bilelim, bu rahmetten mahrum olmak olacak iş değil. Bizim peygamberimiz çok büyük peygamberdir. O'nun büyüklüğü ümmetine de sirayet etmiştir. Mademki, ondan bize sirayet etmiştir, eksiksiz onun yolundan gitmeliyiz. Efendimiz SallALLAHu Aleyhi ve Sellem buyurdular:
"Bir ayet olsa, benden tebliğ ediniz."
Saliha bir kadın, her gece bin rekât namaz kılmaya gayret ediyordu. Yakınları kadına "sıhhatin müsaade etmiyor, biraz azaltsan" dediklerinde, "Resulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem 'benim ümmetimden her gece bin rekât namaz kılan kardeşlerim var' deyip sevinmesi için gayret ediyorum" demiş. Kadın ne kadar hassas düşünüyor değil mi?
Ümmet olarak O büyük peygamberi sevindirmeli miyiz, yoksa üzmeli mi? Rabbimizin rızasını mı kazanalım, yoksa gazabını mı?

(Efendi h.z k.s ..)
 

koyunlulu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2007
Mesajlar
69
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
selamün aleyküm

Allah sizden razı olsun kardeşim. Mevla, kendilerine (k.s) sağlık, sıhhat versin.

Bu güzel dostları hürmetine bizleri kulluğuna kabul eylesin inşaallah.

selamün aleyküm
 

Mekarim-i Ahlak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
515
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamünaleyküm kardeşim ishakyakup.

paylaşımınızdan mevlam razı olsun.


(küçük bir rica yada hatırlatma:konu ve paylaşımlarımızda bir hatamız yada kusurumuz olur ise aman kardeşim önce bir uyar sonra baktın anlamıyoruz es gürle.:evet)

selam ve saygılarımla kardeşim mevlama emanet olunuz.
 

keltepe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2007
Mesajlar
2,305
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
BuR$A
selamun Aleyküm Kardeşim..

Rabbim Razi Olsun Sizden Inşaallah...

Hayirli Geceler...
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
selamünaleyküm kardeşim ishakyakup.

paylaşımınızdan mevlam razı olsun.


(küçük bir rica yada hatırlatma:konu ve paylaşımlarımızda bir hatamız yada kusurumuz olur ise aman kardeşim önce bir uyar sonra baktın anlamıyoruz es gürle.:evet)

selam ve saygılarımla kardeşim mevlama emanet olunuz.


ve aleyküm selam..

mevla cümlemizden razı olsun..

ricanıza gelince;

biz hata ve kusurları mümkün olduğunca güzellikle gidermeye gayret ediyoruz.
fakat iş islamın temellerine saldırıya gelince; hiç hoşgörü ve saygı gösteremem ..dün ömer angut'a yazmıştım, bugün hürol nickli herife, daha önce sapık humeyniye.. bu adamların yaptığı hata değildir..küfürdür. ve islamda kaidedir ki ; küfr'e rızada küfr'dür..bu itibar ile iman ile alakalı her mevzuda kasıtlı olarak hakaret ederek yazı yazıyorum..

yanlış anlamayın; sinirlerime hakim olamadığımdan ne dediğimi bilemediğimden değil.. kasten bu sapık adamları veya fikirleri aşağılamak tahkir etmek için...salak, gerizekalı, beyinsiz,, gibi kelimeleri özellikle kullanıyorum...

yinede hata ve kusurdan beri değiliz...

halis müslüman kardeşlerimden haklarını helal etmelerini istiyoruz..
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
selamun Aleyküm Kardeşim..

Rabbim Razi Olsun Sizden Inşaallah...

Hayirli Geceler...

selamün aleyküm

Allah sizden razı olsun kardeşim. Mevla, kendilerine (k.s) sağlık, sıhhat versin.

Bu güzel dostları hürmetine bizleri kulluğuna kabul eylesin inşaallah.

selamün aleyküm

aleyküm selam mevla teala ikinizdende razı olsun...

koyunlulu kardeşim güzel dularına amin'den başka ne denir...
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
نعىمة;577951' Alıntı:
selamün aleyküm efendi hz.leri denen zat kim?

aleyküm selam ;

efendi hz. nakşibendi şeyhlerindendir...adı mahmud ustaosmanoğlu'dur..

ismailağa cemaatinin lideridir...

acizane layık olamamamla beraber benim mürşid'imdir...
 

cennet yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
1,177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
نعىمة;577951' Alıntı:
selamün aleyküm efendi hz.leri denen zat kim?
1931 yılında Of'da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babası Ali Efendiyle yaptı. Hafızlığını Of'ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri'de Arapça okudu.Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendi de tamamlayarak ondan icazet aldı.

Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah(c.c.)' a yalvarıyordu. Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler. Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler.

Efendi Hazretleri (K.S.), çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor. Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum. Bu çocuk, ya yaşamayacak veya yaşarsa çok büyük bir kimse olacak diyor. Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar. Birliğine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur'ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar. Namazdan sonra tanışıyorlar...

Kendileri anlatıyor:

Halil Efendi isimli takva bir zat vardı. Buralarda şeyh yok mu diye sordum. Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin İstanbul'da olduğunu söyledi. Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim. Bir fırsatını bulup İstanbul'a nasıl gideceğimi düşünüyordum.

Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namazından sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm. Cuma namazını kıldım, camiden çıkarken sağ tarafta Ali Haydar Efendi' yi gördüm. Bana padişah gibi heybetli göründü. Cemaate kim olduğunu sordum, tanımadıklarını söylediler. Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca' ya camide gördüğüm zatı sordum. Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istediğin Ali Haydar Efendi Hazretleridir dedi. Yanına gittim ve görüşmek istedim. O bana: Gece gel, görüşelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi. Akşam olunca Halil Efendi'nin evine gittim. Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüşemedim. Sabah olunca gittim, yine görüşemedim. Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi'nin evinde görüşebildim. Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim. Gizlice benim hoca olduğumu ona söylediler. İçeri girerken Ali Haydar Efendi ayağa kalktı " İşte emaneti teslim alacak kişi geliyor. " buyurdu. Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı. Tam sofraya oturduğumuzda bana soru sormaya başladı. ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya başladı. Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi. Sorduğu sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum...


Ali Haydar Efendi Hazretleri İnegöl'e kayınpederine gitti. Benim de askerliğim devam ediyordu. Efendi Babam: " İstanbul'a nasıl sevk olursun oğlum" demişti. Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, İstanbul dediler. çok sevinmiştim. Selimiye Kışlası, oradan da Gebze' ye yolladılar. Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu. Efendi Babama çok uzak olmuştum. Sevkimi istedim. Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim. O da bana: " Lâzımsın " dedi. Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim. Bunun üzerine beni Sirkeci'ye yolladılar. Efendi Babama çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı... Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim. Bana: " Oğlum seninle ilk görüşmemden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: " Bunu al, bizimdir "demiştir. Oğlum seni bana kim verdi" ; "50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudum dan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar" derdi.

Büyük Veli anlatıyor: " İstanbul' da iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört - beş kişi olduğu halde hatm-i hace okurduk. O' nu sürekli takip ederlerdi. O devirde Arapça okuyup-okutmak müşkildi. Bu ilimleri okuyabilmek için çok zorluklar çektim. Derdi ki: " Oğlum Mahmud! Ben seni, bir şey emretsem ve sen de hemen onu yapsan arzusunda olduğunu görüyorum. Ateşin içinde yandıkça ateşin rengini alan demir gibi" Büyük Veli de seyr-i sülukte mesafe aldıkça Şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin muşahhaslaştırdığı hakikatin içinde kayboldu. Öyle ki mürşidinin bütün ifadelerini emir kabul ediyor ve onları hiç yüksünmeden yapıyordu. Gerçek oluş ve hakikati buluş sırrına ermiş bir mürid vardı İsmet Efendi Tekkesi'nde. Artık emanet teslim edilebilirdi. Ali Haydar Efendi, halefine velayeti, takati nisbetinde ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar anlattı. Bu anlatış birkaç yıl devam etti.


Ali Haydar Efendinin oğlu anlatıyor; "Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş başa kalırdı. Derdi ki; "Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi ona aktarıyorum. Fakat bunu tedricen yapıyorum ki onu sürekli müşahede altında tutayım. Manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez." Zira Babama sekr halinde şeyhler gelirdi. Onlara yedi gün evrad-ı bahaiye okur ve Allah(c.c.)'ın izniyle iyileşirlerdi."

Beni babamdan istediğinde, " Mahmudumu bana verdin mi? " dediğinde babam: " Parası benim kendisi senin..." demesine çok gülmüştü. Ve kendisine sorulduğunda: " Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi?" Ali Haydar Efendi Hazretleri, İsmailağaya imam olacaksın diyor...


Ali Haydar Efendi, Mahmud Efendi'yi hususi sohbetlerinin yanı sıra Mesnevi, Mektubat, Reşahat, Risale-i Kudsiye gibi sadırlardan satırlara aktarılan ve temelinde irfan olan kitaplarla da istikbale hazırladı. Onu, gece geç saatlere kadar kitap mutalaa ederken gördüklerinde "Oğlum Mahmud şimdi çok çalış ileride kitap okumaya vakit bulamayacaksın" diyerek teşvik ederdi. İmam Rabbani Hazretleri'nin Mektubat'ının büyüklüğünü idrak etmesi için derdi ki; " Mektubat o kadar büyüktür ki, Reşahat ona ancak elif-ba olabilir." Muhterem Mahmud Efendi naklediyor: " Ali Haydar Efendi buyurdu ki; "Mahmud' un elinden tutan benim elimden tutmuş olur. Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin elinden tutmuş olur. Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimiz' e (s.a.v.) dayanır. İşte buna Sahih Yed diyoruz." Yine derdi ki; " Dağda bulunan bir su membaının köye kadar gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su künkleri gerekir. Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde Feyz-i İlahi de kişinin kalbine ulaşmaz."

Risale-i Kudsiye'nin sahibi meseleye dair şunları söylüyor:
Sahih yed yok ise nisbet olur sed
Sahih yed ile Aziz Hakk'a gidelim
Cemali ba kemale seyredelim.

Ali Rıza Bezzaz Hazretleri, Ali Haydar Efendi' yi bağlılarına emanet ederken şöyle demişti: " Söz veriyorum size, kim bunun elinden tutarsa hiçbir kitaptan okuyamayacağı, hiçbir kimseden duyamayacağı şeyleri bundan duyacak ve öğrenecektir." Ali Haydar Efendi, ihvanlarına söze dökülmeyen, satırlara aktarılamayan hakikati tanımayı, idrak ölçülerine göre yaşamayı öğretti. Has odada, kuşluk vaktine kadar da Yusufa33;um dediği talebesiyle yüksek perdeden konuştu. Şimdi ise Ali Haydar Efendi'nin konuştuğu frekanstan aynı hakikati Büyük Veli anlatmaya devam ediyor. Yirmi birinci yüz yılda bir " sahih yed " dünyamıza sağanak sağanak feyz-i ilahi taşıyor. Nur akıyor, çünkü künkler ta Mişkatu'n-Nübüvve'ye kadar kesintisiz yerli yerinde duruyor. Mevlana Halid' den İmam Rabbani'ye, Şah-ı Nakşibend'den, Abdulhalık Gücdüvani'ye nur arkının kol başları, akışı sürekli murakabe ediyorlar. Allah(c.c.) Resulü'ne (s.a.v.) kadar uzanan sahih el, rektörü, dekanı, öğretim üyesi olmayan amfisiz, sınıfsız, diplomasız bir üniversite gibi çağın müminlerini eğitmeyi sürdürüyor. Aşk laboratuarında aklın ve ruhun takıldığı problemleri çözüyor.

MAHMUD EFENDİ KUTUBDUR

Seyyid Mâlikî Hazretleri zâhirî ilimlerde üstad olduğu gibi, bâtınî ilimlerde de söz sahibiydi, pek çok mürîdânı vardı. Soyu, ilmî kariyeri, Dinî hizmetleri ve geniş nüfûzu hasebiyle pek çok makam ve mevki sahibi kişiler, hatta krallar ve prensler onun duasını almak için ziyaretinde bulunurlardı. İstanbul'a geçtiğimiz Haziran ayında yaptığı ziyareti sırasında, misafir edildiği Efendi Hazretlerimizin odasında elini öpmek ve duasını almak bize de nasip olmuştu. İstanbul'da birkaç gün daha kalıp Mekke'ye dönecekti. O henüz İstanbul'dayken bizler o mukaddes topraklara umre yapmak üzere hareket ettik. Tabi ki, arzumuz Seyyid Mâlikî Hazretleri'ni İstanbul'dan Mekke'ye döndüğünde yerinde de ziyaret etmekti. Ve öyle de oldu. Biz Mekke-i Mükerreme'ye gittikten birkaç gün sonra onun Mekke'ye döndüğünü haber aldık. Efendi Hazretlerimizin hulefâsından Mustafa Efendi Hocamız başımızda olmak üzere, bu fakirle beraber ayrıca iki hoca efendi kardeşimiz de dâhil olmak üzere, dört kişi, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin ziyaretine gittik. Daha geçen hafta Türkiye'de ziyaret etmiştik, elhamdülillâh şimdi de Mekke'de ziyaret nasip oluyordu. Bizden başka o mübareğin ziyaretine gelmiş pek çok misafir vardı. Herkes sırayla ziyaretinde bulunuyordu. Sıra bize geldiğinde önce Mustafa Efendi Hocamız görüştü. Seyyid Mâlikî Hazretleri Mustafa Efendi'yi görünce çok sevindi, memnun oldu, sarıldı. Diğer misafirlere göstermediği çok özel bir ilgi gösterdi. Ve birkaç gün önce Efendi Hazretleri ile beraber olduğu ânı orada kısaca dile getirdi. Daha sonra bu fakir, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin elini öperken kendimi ona takdim edecektim ki, tatlı bir tebessümle "Araftü" tanıdım buyurdu. Bu beni öylesine memnun etti ki, anlatamam. Demek unutmamıştı. Gerçi Türkiye'deki ziyaretimizin üzerinden henüz bir hafta gibi kısa bir zaman geçmişti, ama yine de hatırlayamayabilirdi. Çünkü o kadar çok ziyaret edeni vardı ki. O akşam yaptıkları derste bizleri kendi yanına oturttu. İhtiram ve ikrâmda bulundu. Tabiî bizlere yapılan bu güzel karşılama ve alâka, hiç şüphesiz Efendi Hazretlerimizin yüce hatırı içindi. Ona olan sevgisi, saygısı ve muhabbeti sebebiyle bizlerle böylesine ilgileniyordu. Üstelik başımızda az önce ifade ettiğim gibi Efendi Hazretlerimizin hulefâsından olan Mustafa Efendi Hocamız bulunuyordu. Seyyid Mâlikî, Üstadımız Mahmud Efendi Hazretleri'ni gerçekten de çok sever, mümkün oldukça Türkiye'ye ziyaretine gelirdi. Yani geçen Haziran ayındaki İstanbul'a gelişi, ilk değildi. Daha önceleri de defalarca ülkemize gelmiş ve her gelişinde de mutlaka Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Kuddise Sırruhu Hazretleri'nin ziyaretinde bulunmuşlardı. Bu ziyaretlerinden birinde bizzat Cübbeli Hoca'mıza "Mahmud Efendi kutuplardandır." demişti. Dünya çapındaki bir allâmenin bu sözü ve ifadesi, bir anlık hislerle söylenen bir söz değil, defalarca yapılan ziyaretlerin sonucunda, Efendi Hazretleri'nin etrafına, etbâına hâllerine bakıp, bunları kendi ilim süzgecinden geçirerek yaptığı tahlilden sonraki tesbitidir. Nitekim "O kutuplardandır." buyurduktan sonra "çünkü" diyerek şunları ilâve etmişti. "Bir kimsenin bu kadar seveni, bu kadar etbâı olacak, etrafında bu kadar âlim bulunacak, ama o kimse buna rağmen nefsini âdeta paspas edip, tevazuyla hareket edecek ve kendisinde nokta kadar dahi enaniyet kokusu olmayacak.Ancak Kutup olan bir zat böyle olabilir."

Mahmud Efendi Hazretleri, büyük âlim, evliyâ, Bütün dâvası onun, Kurr17;an ve Sünneti ihyâ. Gece gündüz, durmadan, dinlenmeden çalışır,
Hak yolunda yarışır. Çeçenistan için, hep gece gündüz duâda, Kendisi burada ama, kalbi Çeçenistanr17;da... Çeçen Mücahidler, çarpışırken Ruslarla; Efendi Hazretleri, sanki savaşıyor onlarla. Bir defasında, Çeçenr17;li bir mücahid, Efendiyi Ziyaret etmek için gelmişti İstanbulr17;a, Camide bekliyordu, Efendi Hazretlerini, Ama görünce birden, kaybetmişti kendini. Kendine gelince dediler; "neden ki sen bayıldın?" Dedi ki, Çeçenr17;li Mücahid:" Hayretimden şaşırdım. Bu Mahmut Efendi ki, daima bizlerledir, Çeçenistanr17; da bizlerle, hep cihad etmektedir." Hatta geçen gün, çarpışırken cepher17;de, Yaralandı ayağından, biz varmıştık mendille; Baktılar ki o mendil, ayağında sarılı, Efendi Hazretleri ayağından yaralı. Gâzi olmuştu o, Çeçen cephesinde, Savaşırdı, gelirdi, Allah(c.c.)r17;ın sayesinde. Yine o günlerde, herkesi hep arardı, Çeçenistan cephesinden haberleri sorardı. Bir gün de; Yavuz Selimr17;de, bir sohbet esnasında, Çeçenistan cihadını anlattı, bir defasında; Buyurdu ki: " Bu Çeçen kardeşlerimizin sayıları çok azdır, Belki 15 bin mücahid, ya yokturlar, ya vardır. Peki nasıl oluyor ki, yeniyorlar Ruslarr17; ı? Ruslarr17; ın sayıları, geçiyor milyonları. Çünkü Rabbımr17; ın yardımı yağar, Çeçenistanr17; a, Görünmeyen ordular, saldırırlar Ruslarr17; a. Melekler, şehîdler, evliyâlar, hep birden; Akın ederler sanki, dağlar oynar yerinden. " Gene bir gün mübarek, kürsüden anlatmıştı, O gün Yavuz Selimr17;de, herkesi ağlatmıştı. " Bir Rus pilotu, bir gün havalandı üssünden, Mücahidleri bombalayıp, öldürecek hep birden... Tam düğmeye basıp ta, bombalar yağdıracak; Yüzlerce mücahid, hep bombayla yok olacak. Tam o sırada, birden pilotun sağ yanında, Yeşil sarıklı bir zât, belirmişti o anda... Elindeki kılıcı, Rus pilota uzattı, Sonra dağları çınlatan bir nâra attı. Dedi ki: Bombaları atarsan mücahidlere, Bu kılıçla gövdeni, parçalarım ikiye. Rus pilotun o anda, aklı gitmişti baştan, Uçağı indirmişti, vazgeçmişti savaştan. Çeçenistanr17;lı mücahidlere dedi ki: Sizinleyim, Müslüman oluyorum, cephede beraberim. İşte böyle, Allah(c.c.)r17;tan yardımlar geliyordu. Çeçenistanr17;a, görünmez ordular iniyordu. " Bu olayı, kürsüden anlatırken o mürşid, Sanki bu olanlara, hep oluyordu şahit... Kalp âleminde, sanki cepheyi seyrediyor, Çeçen cihadını, ümmete haber veriyor. O Mahmud-u Rabbanî, bir mürşid-i kâmildir, Hem Çeçen cephesinde, bir büyük mücahittir. Yine bir gün Beykozr17;da, bir sohbette, Nur yağıyor camiye, kalplar hep muhabbette. O günler Çeçenistan, çok zor durumda idi, Ruslar her cepheden, hain saldırıda idi.Gazeteler yazardı, Çeçenistan bitmiştir, Ruslar gâlip gelecek, mür17;minler yenilmiştir. Gerçekten mücahidler, sarılmış her cepheden, Ruslar, zâlimce saldırıyor hep birden. Artık yenildik diye, Müslümanlar çok mahzun, Yürekler kan ağlıyor, diller üzgün ve suskun. İşte o haldeyken, Müslümanlar Beykozr17;da; Efendi Hazretleri, sohbetteydi Beykozr17;da... Buyurdu: " Ben bilmem, gaybı sadece Allah(c.c.) bilir, Ama bu âyetler! hepinize müjdedir.Bu ayetlerle müjde veriyor Yüce Allah(c.c.), Çeçenistan gâlip gelecek, çok yakında İnşâAllah(c.c.). " Mür17;minler tekbirlerle, camiyi inlettiler, Gözlerden yaş akıtıp, çok dualar ettiler. Nihayet, bir kaç gün geçmişti ki aradan, Çeçenistanr17; a yardımı, yetiştirdi Yaradan...Şamil Basayev komutasında, hep Çeçenler, Hepsi bir aslan oldu da, Ruslara kükrediler! Ve bir mucize daha gerçekleşmişti, Çeçenler galip gelmiş, Ruslar pes etmişti.Çeçenr17; li Müslümanlar, hep gâlip gelecektir,Melekler, şehîdler ve velîler, onlarla beraberdir. Yâ Rabbi! mücahidlere dâima yardım eyle, Rusları sen kahreyle! Rusları sen kahreyle!
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
1931 yılında Of'da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babası Ali Efendiyle yaptı. Hafızlığını Of'ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri'de Arapça okudu.Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendi de tamamlayarak ondan icazet aldı.


selamün aleyküm cennet yolcusu kardeşim

sayende bir kere daha okudum mürşid'imin hayatından satırları.... allah razı olsun
 

cennet yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
1,177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
selamün aleyküm cennet yolcusu kardeşim

sayende bir kere daha okudum mürşid'imin hayatından satırları.... allah razı olsun
ALEYKÜM SELAM DİN KARDEŞİM RABBİM BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN HAKİKİ BİR MÜRİD OLMANIZ DUASIYLA AMİN İNŞALLAH RABBİM SİZDENDE RAZI OLSUN
 

Mekarim-i Ahlak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
515
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamünaleyküm kardeşim.

mevlam razı olsun.en azından çarşamba,perşembe'leri bu sağnak sağnak rahmet yağan çatılar altına gitmek nasip oluyor.

selam ve saygılarımla.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
Selam İshakyakup,
Bana da salak demen için,
bana da gerizekalı demen için,
bana de beyinsiz "herif"demen için,
GELDİM.
BURADAYIM.

İslamın şartlarını bende uyguluyorum(namaz kılıyor,oruç tutuyor,zekat vermeye çalışıyor imanın şartlarının hepsini tasdik ediyorum,inşallah hacca da gideceğim henüz gidemedim...)
ama senin islamın şartlarına inanma biçiminle benimkisinin alakası yok!

merak eden varsa görüşlerimi bana mail atar,google'dan efendiçocuk yazar yazılarımı bulur,yada msn'de görüşür


HADİ BEKLİYORUM BANA DA EDECEĞİN KÜFÜRLERİ,
KENDİNE YAKIŞANI YAP YİNE!!!

anlaşılan salyanı her sayfaya bulaştırmadan gitmeyecen bu siteden ...

istediğini yaz...nasılsa yarın kovulmuş olacaksın,,ve bütün salyaların temizlenecek...

bu arada; aşıların tamammı senin...
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
Sevgili dostlar,
İşte amacım buydu.
Bu kişileri iyi tanıyın.
Kimin peşinden gideceğinize şu yazılara bakarak karar verin.yapma yaww
Bunların bildiği ancak böyle hakaretlerdir kimlere hakaret ettiğimi harkes bilir
Teknik bilgileri yoktur.ciddimisin
Kuran bilgileri yoktur
Kuranı "Oku"mazlar.bari bu deme kurandan bi haber olan sensin..okuduğun üç-beş meali kur'an sanıyorsun...
Varsa yoksa kendinden olmayanlara küfrederler.
Hakaret ederler
Yada öldürürler.

Lütfen bakın kararınızı verin.
Bu arada bugün burada tanışıp bana mail atan arkadaşlara çok teşekkür ederim
Demek ki amacıma ulaşmışım.yalanında bu kadarına pes...versene isimlerini kimmiş bu arkadaşlar..
Onlarla güzel bir dostluğa ve fiklir paylaşımına başlacağız inşallah.sana uyanda seninle ateştedir..

İshakyakup buraya vaktim oldukça geleceğim.
Çünkü bir mü'mine yapılan hakaret o mü'minin günahlarını alır.
ve o günahları da hakaret edene yükler evet ama mü'min'in günahlarını..senin gibi dinsiz zındıkların değil..Allah'ın sistemi böyle çalışır.
Bu yüzden bana çok büyük bir fayda sağlıyorsun.
Teşekkür ederim kardeşim. senin kâr ve zararın diye bi şey yok. bu fikirlerinden vazgeçmediğin sürüce sana hiçbir şeyden fayda yok.
Her gün geleceğim senin hakaretlerini duymaya.
ki günahlarım azalsın...
bir nimetsin benim için.

Saygılarımla...
sahetkarlık yapma..! bana gerçekten saygı mı duyuyorsun..
 

sehidan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
25
Tepki puanı
0
Puanları
0
İshakyukup efendi konuşma üslubunuz hiç bir müslümanın konuşmasına benzemiyor ilk önce bir müslüman olarak konuşma üslubunuzu düzeltmelisiniz..
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
İshakyukup efendi konuşma üslubunuz hiç bir müslümanın konuşmasına benzemiyor ilk önce bir müslüman olarak konuşma üslubunuzu düzeltmelisiniz..


sizde benim uslubumdan müslüman olmadığımı mı çıkardınız.? bravo size

şehidan efendi karşımdaki adamın görüşlerine,islam'a ve allah cc.ya olan fikirlerine bi göz..at

ondan sonra görüşelim...olurmu..
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
1931 yılında Of'da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babası Ali Efendiyle yaptı. Hafızlığını Of'ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri'de Arapça okudu.Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendi de tamamlayarak ondan icazet aldı.

Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah(c.c.)' a yalvarıyordu. Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler. Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler.

Efendi Hazretleri (K.S.), çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor. Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum. Bu çocuk, ya yaşamayacak veya yaşarsa çok büyük bir kimse olacak diyor. Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar. Birliğine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur'ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar. Namazdan sonra tanışıyorlar...

Kendileri anlatıyor:

Halil Efendi isimli takva bir zat vardı. Buralarda şeyh yok mu diye sordum. Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin İstanbul'da olduğunu söyledi. Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim. Bir fırsatını bulup İstanbul'a nasıl gideceğimi düşünüyordum.

Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namazından sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm. Cuma namazını kıldım, camiden çıkarken sağ tarafta Ali Haydar Efendi' yi gördüm. Bana padişah gibi heybetli göründü. Cemaate kim olduğunu sordum, tanımadıklarını söylediler. Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca' ya camide gördüğüm zatı sordum. Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istediğin Ali Haydar Efendi Hazretleridir dedi. Yanına gittim ve görüşmek istedim. O bana: Gece gel, görüşelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi. Akşam olunca Halil Efendi'nin evine gittim. Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüşemedim. Sabah olunca gittim, yine görüşemedim. Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi'nin evinde görüşebildim. Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim. Gizlice benim hoca olduğumu ona söylediler. İçeri girerken Ali Haydar Efendi ayağa kalktı " İşte emaneti teslim alacak kişi geliyor. " buyurdu. Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı. Tam sofraya oturduğumuzda bana soru sormaya başladı. ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya başladı. Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi. Sorduğu sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum...


Ali Haydar Efendi Hazretleri İnegöl'e kayınpederine gitti. Benim de askerliğim devam ediyordu. Efendi Babam: " İstanbul'a nasıl sevk olursun oğlum" demişti. Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, İstanbul dediler. çok sevinmiştim. Selimiye Kışlası, oradan da Gebze' ye yolladılar. Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu. Efendi Babama çok uzak olmuştum. Sevkimi istedim. Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim. O da bana: " Lâzımsın " dedi. Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim. Bunun üzerine beni Sirkeci'ye yolladılar. Efendi Babama çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı... Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim. Bana: " Oğlum seninle ilk görüşmemden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: " Bunu al, bizimdir "demiştir. Oğlum seni bana kim verdi" ; "50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudum dan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar" derdi.

Büyük Veli anlatıyor: " İstanbul' da iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört - beş kişi olduğu halde hatm-i hace okurduk. O' nu sürekli takip ederlerdi. O devirde Arapça okuyup-okutmak müşkildi. Bu ilimleri okuyabilmek için çok zorluklar çektim. Derdi ki: " Oğlum Mahmud! Ben seni, bir şey emretsem ve sen de hemen onu yapsan arzusunda olduğunu görüyorum. Ateşin içinde yandıkça ateşin rengini alan demir gibi" Büyük Veli de seyr-i sülukte mesafe aldıkça Şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin muşahhaslaştırdığı hakikatin içinde kayboldu. Öyle ki mürşidinin bütün ifadelerini emir kabul ediyor ve onları hiç yüksünmeden yapıyordu. Gerçek oluş ve hakikati buluş sırrına ermiş bir mürid vardı İsmet Efendi Tekkesi'nde. Artık emanet teslim edilebilirdi. Ali Haydar Efendi, halefine velayeti, takati nisbetinde ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar anlattı. Bu anlatış birkaç yıl devam etti.


Ali Haydar Efendinin oğlu anlatıyor; "Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş başa kalırdı. Derdi ki; "Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi ona aktarıyorum. Fakat bunu tedricen yapıyorum ki onu sürekli müşahede altında tutayım. Manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez." Zira Babama sekr halinde şeyhler gelirdi. Onlara yedi gün evrad-ı bahaiye okur ve Allah(c.c.)'ın izniyle iyileşirlerdi."

Beni babamdan istediğinde, " Mahmudumu bana verdin mi? " dediğinde babam: " Parası benim kendisi senin..." demesine çok gülmüştü. Ve kendisine sorulduğunda: " Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi?" Ali Haydar Efendi Hazretleri, İsmailağaya imam olacaksın diyor...


Ali Haydar Efendi, Mahmud Efendi'yi hususi sohbetlerinin yanı sıra Mesnevi, Mektubat, Reşahat, Risale-i Kudsiye gibi sadırlardan satırlara aktarılan ve temelinde irfan olan kitaplarla da istikbale hazırladı. Onu, gece geç saatlere kadar kitap mutalaa ederken gördüklerinde "Oğlum Mahmud şimdi çok çalış ileride kitap okumaya vakit bulamayacaksın" diyerek teşvik ederdi. İmam Rabbani Hazretleri'nin Mektubat'ının büyüklüğünü idrak etmesi için derdi ki; " Mektubat o kadar büyüktür ki, Reşahat ona ancak elif-ba olabilir." Muhterem Mahmud Efendi naklediyor: " Ali Haydar Efendi buyurdu ki; "Mahmud' un elinden tutan benim elimden tutmuş olur. Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin elinden tutmuş olur. Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimiz' e (s.a.v.) dayanır. İşte buna Sahih Yed diyoruz." Yine derdi ki; " Dağda bulunan bir su membaının köye kadar gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su künkleri gerekir. Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde Feyz-i İlahi de kişinin kalbine ulaşmaz."

Risale-i Kudsiye'nin sahibi meseleye dair şunları söylüyor:
Sahih yed yok ise nisbet olur sed
Sahih yed ile Aziz Hakk'a gidelim
Cemali ba kemale seyredelim.

Ali Rıza Bezzaz Hazretleri, Ali Haydar Efendi' yi bağlılarına emanet ederken şöyle demişti: " Söz veriyorum size, kim bunun elinden tutarsa hiçbir kitaptan okuyamayacağı, hiçbir kimseden duyamayacağı şeyleri bundan duyacak ve öğrenecektir." Ali Haydar Efendi, ihvanlarına söze dökülmeyen, satırlara aktarılamayan hakikati tanımayı, idrak ölçülerine göre yaşamayı öğretti. Has odada, kuşluk vaktine kadar da Yusufa33;um dediği talebesiyle yüksek perdeden konuştu. Şimdi ise Ali Haydar Efendi'nin konuştuğu frekanstan aynı hakikati Büyük Veli anlatmaya devam ediyor. Yirmi birinci yüz yılda bir " sahih yed " dünyamıza sağanak sağanak feyz-i ilahi taşıyor. Nur akıyor, çünkü künkler ta Mişkatu'n-Nübüvve'ye kadar kesintisiz yerli yerinde duruyor. Mevlana Halid' den İmam Rabbani'ye, Şah-ı Nakşibend'den, Abdulhalık Gücdüvani'ye nur arkının kol başları, akışı sürekli murakabe ediyorlar. Allah(c.c.) Resulü'ne (s.a.v.) kadar uzanan sahih el, rektörü, dekanı, öğretim üyesi olmayan amfisiz, sınıfsız, diplomasız bir üniversite gibi çağın müminlerini eğitmeyi sürdürüyor. Aşk laboratuarında aklın ve ruhun takıldığı problemleri çözüyor.

MAHMUD EFENDİ KUTUBDUR

Seyyid Mâlikî Hazretleri zâhirî ilimlerde üstad olduğu gibi, bâtınî ilimlerde de söz sahibiydi, pek çok mürîdânı vardı. Soyu, ilmî kariyeri, Dinî hizmetleri ve geniş nüfûzu hasebiyle pek çok makam ve mevki sahibi kişiler, hatta krallar ve prensler onun duasını almak için ziyaretinde bulunurlardı. İstanbul'a geçtiğimiz Haziran ayında yaptığı ziyareti sırasında, misafir edildiği Efendi Hazretlerimizin odasında elini öpmek ve duasını almak bize de nasip olmuştu. İstanbul'da birkaç gün daha kalıp Mekke'ye dönecekti. O henüz İstanbul'dayken bizler o mukaddes topraklara umre yapmak üzere hareket ettik. Tabi ki, arzumuz Seyyid Mâlikî Hazretleri'ni İstanbul'dan Mekke'ye döndüğünde yerinde de ziyaret etmekti. Ve öyle de oldu. Biz Mekke-i Mükerreme'ye gittikten birkaç gün sonra onun Mekke'ye döndüğünü haber aldık. Efendi Hazretlerimizin hulefâsından Mustafa Efendi Hocamız başımızda olmak üzere, bu fakirle beraber ayrıca iki hoca efendi kardeşimiz de dâhil olmak üzere, dört kişi, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin ziyaretine gittik. Daha geçen hafta Türkiye'de ziyaret etmiştik, elhamdülillâh şimdi de Mekke'de ziyaret nasip oluyordu. Bizden başka o mübareğin ziyaretine gelmiş pek çok misafir vardı. Herkes sırayla ziyaretinde bulunuyordu. Sıra bize geldiğinde önce Mustafa Efendi Hocamız görüştü. Seyyid Mâlikî Hazretleri Mustafa Efendi'yi görünce çok sevindi, memnun oldu, sarıldı. Diğer misafirlere göstermediği çok özel bir ilgi gösterdi. Ve birkaç gün önce Efendi Hazretleri ile beraber olduğu ânı orada kısaca dile getirdi. Daha sonra bu fakir, Seyyid Mâlikî Hazretleri'nin elini öperken kendimi ona takdim edecektim ki, tatlı bir tebessümle "Araftü" tanıdım buyurdu. Bu beni öylesine memnun etti ki, anlatamam. Demek unutmamıştı. Gerçi Türkiye'deki ziyaretimizin üzerinden henüz bir hafta gibi kısa bir zaman geçmişti, ama yine de hatırlayamayabilirdi. Çünkü o kadar çok ziyaret edeni vardı ki. O akşam yaptıkları derste bizleri kendi yanına oturttu. İhtiram ve ikrâmda bulundu. Tabiî bizlere yapılan bu güzel karşılama ve alâka, hiç şüphesiz Efendi Hazretlerimizin yüce hatırı içindi. Ona olan sevgisi, saygısı ve muhabbeti sebebiyle bizlerle böylesine ilgileniyordu. Üstelik başımızda az önce ifade ettiğim gibi Efendi Hazretlerimizin hulefâsından olan Mustafa Efendi Hocamız bulunuyordu. Seyyid Mâlikî, Üstadımız Mahmud Efendi Hazretleri'ni gerçekten de çok sever, mümkün oldukça Türkiye'ye ziyaretine gelirdi. Yani geçen Haziran ayındaki İstanbul'a gelişi, ilk değildi. Daha önceleri de defalarca ülkemize gelmiş ve her gelişinde de mutlaka Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Kuddise Sırruhu Hazretleri'nin ziyaretinde bulunmuşlardı. Bu ziyaretlerinden birinde bizzat Cübbeli Hoca'mıza "Mahmud Efendi kutuplardandır." demişti. Dünya çapındaki bir allâmenin bu sözü ve ifadesi, bir anlık hislerle söylenen bir söz değil, defalarca yapılan ziyaretlerin sonucunda, Efendi Hazretleri'nin etrafına, etbâına hâllerine bakıp, bunları kendi ilim süzgecinden geçirerek yaptığı tahlilden sonraki tesbitidir. Nitekim "O kutuplardandır." buyurduktan sonra "çünkü" diyerek şunları ilâve etmişti. "Bir kimsenin bu kadar seveni, bu kadar etbâı olacak, etrafında bu kadar âlim bulunacak, ama o kimse buna rağmen nefsini âdeta paspas edip, tevazuyla hareket edecek ve kendisinde nokta kadar dahi enaniyet kokusu olmayacak.Ancak Kutup olan bir zat böyle olabilir."
ALINTININ DEVAMINI ÖNGÖRÜLEN KARAKTER SAYISINDAN FAZLA ÇIKTIĞI İÇİN GÜNCELLEYEMEDİK..LÜTFEN ORJİNALİNE BAKINIZ..YANLIŞ ALGILANMASIN.. [


ESSELAMU ALEYKUM..

ALİ HAYDAR EFENDİ KS..MEHMED EMİN EFENDİNİN RA.. OĞLUMU?MEHMED ŞERİF R.A NIN MI OĞLU?

DİĞER BİLGİLER İÇİN DE HERKESE MÜTEŞEKKİRİM..RABBİM CC RAZI OLSUN İNŞAALLAH..

SELAMETLE..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt