Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ebu Talib'in İman Durumu... (1 Kullanıcı)

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ebû Talib (535-619)



Peygamber Efendimizin (asm) amcası ve Hazreti Ali'nin babası olan Ebu Talib, 535 yılında doğdu. Abdülmuttalib ve Fatıma bint Amr bin Aiz el-Mahzumiyye'nin evladı olarak dünyaya geldi. Asıl adı Abdülmenaf olup, Talib adlı oğlundan ötürü, Talib'in babası anlamına gelen "Ebu Talib" lakabıyla tanınmaktadır. Künyesi Ebu Talib Abdülmenaf bin Abdülmuttalib bin Haşim el-Kureyşi el-Haşimi şeklindedir.

Bilindiği gibi Peygamber Efendimizin (asm) önce babası ve daha sonra annesi de vefat edince dedesi tarafından yetiştirildi. Abdülmuttalib, hastalanıp ölümünün yaklaştığını hissedince oğullarını ve Hazreti Muhammed'i (asm) çağırarak, kendisinden sonra mübarek torununa bakacak kimseyi tespit etmek istedi. "Vefatımdan sonra hangi amcanın himayesinde kalmak istiyorsun?" sorusu üzerine Hazreti Muhammed amcası Ebu Talib'in boynuna sarılarak onun yanında kalmak istediğini belirtti. Bu seçim Abdülmuttalib'in hoşuna gitti ve oğluna şu vasiyette bulundu:

"Onu sana emanet ediyorum. O, İlahi bir emanettir. Onu her şeye rağmen, canın ve başın pahasına da olsa koruyacağına dair bana açıkça söz ver ki, gözlerim arkada kalmadan gönlüm rahat etsin". Bunun üzerine Ebu Talib; "Sen hiç merak etme babacığım. Onu öz çocuklarıma, hatta kendi canıma bile tercih edeceğimden emin olabilirsin. Hayatta bulunduğum müddetçe ona hiç kimsenin zarar vermesine müsaade etmeyeceğime söz veriyorum", diye karşılık verdi ve hayatı boyunca da verdiği bu söze sadık kaldı (Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, I. C. s. 102-103).

Kainatın Efendisini himayesine alan Ebu Talib, hem son derece fakir hem de ailesi kalabalık idi. Dolayısıyla geçim sıkıntısı çekiyordu. Çok merhametli ve dürüstlüğüyle tanındığından Kureyşliler tarafından çok fazla sevilip hürmet görüyordu. Üstün vasıfları ve değerli şahsiyetinden dolayı da yörenin ileri gelenlerindendi. Oysa, o zamana kadar fakir olup da büyük olarak kabul ve saygı gören pek kimse gelmemiş ve böyle birisi kavminin başına geçmemişti. Ebu Talib adeta bir istisna idi.

Ebu Talib, Peygamber Efendimiz'e çok yakın alaka göstererek gittiği her yere onu da götürür, kendisiyle bir arkadaş gibi sohbet eder, yetişmesine de özel önem verirdi. Evinde de benzer hava hakimdi. O olmadan sofra kurulmaz, sofrada olmadığı zaman Ebu Talib, "Muhammedim nerede, çağırın gelsin" demek suretiyle hassasiyetini hemen belirtirdi. Peygamber Efendimiz de aynı sevgi ve saygıyı göstererek büyükleri sofraya oturmadan ve yemeğe başlamadan yemek yemezdi. Onun bulunduğu her sofra bereketlenir ve herkes doymuş bir vaziyette kalkardı. O olmadığı zaman aksi olurdu.

Ebu Talib'in önemli özelliklerinden birisi de cahilliye döneminin çirkinliklerine bulaşmamış ve böyle bir yaşantıyı ömrü boyunca yaşamamış olmasıdır. Hiçbir zaman içki içmezdi, Kainatın Efendisini himaye etmeye layık bir hayat tarzı vardı. Mekke'de Kabe'nin perdedarlığı ve hac mevsiminde hacılara su içirme hizmetinde bulunuyordu. Ancak, bu hizmetler önemli masraf gerektirdiğinden ve imkanlarının da elvermemesinden dolayı kardeşi Hazreti Abbas'a devretmek zorunda kaldı.

Ebu Talib, ticaret kervanıyla Suriye'ye gitmeye karar verdikten sonra Hazreti Muhammed'i de yanında götürmeye karar verdi ve böylece yine yanından ayırmamış oluyordu. Bu Suriye seferi sırasında Busra'da konakladıkları sırada meşhur bir rahip olan Bahira tarafından misafir edilmişlerdi. Bahira Peygamber Efendimizi görüp, onun ilerde geleceği kutsal kitaplar tarafından müjdelenen peygamber olduğunu anlayınca hemen Ebu Talib'i yanına çağırarak şu tavsiyelerde bulundu:

"Yeğenini hemen memleketine geri götür. Onu hasetçi Yahudilerden koru. Vallahi, Yahudiler çocuğu görüp de, benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse ona kötülükte bulunurlar. Çünkü, senin bu yeğenin ileride büyük şan ve nam kazanacaktır. Durma, onu hemen geri götür" (Salih Suruç, s. 119). Bu tavsiye üzerine Ebu Talib Şam'a gitmekten vazgeçip hemen geri döndü.

İslam güneşinin doğuşu ve insanların İslam'a davet edilmeleriyle beraber bu şerefe nail olan ilklerden biri de Hazreti Ali'dir. Ebu Talib, günün birinde yeğeni ve oğlunun beraber namaz kıldıklarını öğrendikten sonra, atalarının dinine bağlı kalacağını beyan etmekle beraber onlara ilişmediği gibi, Peygamber Efendimizi ömrünün sonuna kadar savunmaya devam etti. İnsanların açıkça İslam'a davet edilmelerine paralel olarak müşriklerin tazyik ve baskıları arttı. Müslümanları her açıdan ablukaya almaları üzerine, Ebu Talib Haşim ve Muttalib oğullarını yardıma çağırdı. Kardeşi Ebu Leheb hariç diğerleri Ebu Talib'in etrafında toplanarak boykot ve ambargolardan etkilenme pahasına da olsa sıkıntıya katlanarak bir bakıma Müslümanlar safına geçmiş oldular.

Ebu Talib'in desteğinden dolayı Peygamber Efendimize istedikleri zararı veremeyen müşrikler O'nu kendilerine teslim etmesini istediler. O teklifi kabul etmediği gibi, iman etmemiş olmasına rağmen korumaktan vazgeçmedi.

Ebu Talib'in yaşı epey ilerlemiş olup hastalığı şiddetlendi. Peygamber Efendimiz (asm), kendisini küçük yaşından beri bağrına basıp şefkatini esirgemeyen, himayesinde büyüten, kendisini koruma adına her türlü tehlikeyi göze alan sevgili amcasını kaybedeceğine son derece üzülüyordu. Diğer yandan Müslüman olup ebedi saadete ulaşmasını sağlamak için elinden gayreti gösteriyordu. Amcasının hastalığı ilerleyince tekrar kelime-i şehadet getirmesini ve böylece kendisine ahrette şefaatçi olabileceğini söyledi. Bu teklif üzerine Ebu Talib;

"Yeğenim, vallahi, benden sonra sana ve atalarının oğluna, çok yaşlanmaktan dolayı bunaklık atfetmeleri korkusu olmasaydı, istediğin şeyi söyleyip sana tabi olurdum. Kureyş, o istediğin sözü ölümden korkarak söylediğimi zannedecekleri için söyleyemeyeceğim" diye karşılık verdi. Böylece Peygamber Efendimizin (asm) beklediği cevabı vermesi tekrar nasip olmadı. Görüş birliği olmamakla beraber, İslam ulemasının ekseriyetine göre, iman etmeden son nefesini vererek vefat etti (619).

Herkesin Peygamber Efendimize sırtını döndüğü, Müslümanların binbir eziyet ve işkencelere maruz kaldığı bir dönemde Ebu Talib'in desteği elbette ki çok büyük önem taşır. Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere tüm Müminlerin gönlünden geçen arzu, Ebu Talib'in Müslüman olarak ebedi aleme geçmesi idi. Ancak, bu gerçekleşmedi. Oysaki kainatta en büyük hak ve hakikat imandır. Bediüzzaman Hazretlerinin, II. Dünya Savaşı ile ilgilenmediğini görenler, bu olaydan daha büyük ve önemli bir dava mı var, ilgilenmiyorsun diye soranlara; her bir insanın başında ebedi hayatı kazanıp-kaybetme davası var. " ...eğer İngiliz, Alman kadar serveti ve kuvveti olsa ve aklı da varsa, yalnız o dâvâyı kazanmak için bütününü sarf edecek... Eğer iman vesikası olmazsa ve berâtı ve senedi olan itikadı sağlam bir surette elde etmezse, o dâvâyı kaybeder. Acaba bu kaybettiği şeyin yerini hangi şey doldurabilir?" (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 168-169), şeklinde cevap vermiştir.

Ebu Talib'in iman edip etmediği sorusu Bediüzzaman Hazretlerine de sorulmuştur.
Risale-i Nur'un bu konuda verdiği cevap, net ve çok önemli bir konuya işaret etmesi bakımından orijinal bir tespittir.
Ebu Talib'in, Hazreti Muhammed Aleyhisselam'a gösterdiği muhabbetin peygamberliği cihetiyle değil de, şahsı ve zatına olan bir sevgi olduğuna işaret edilmektedir.
"Ebu Talib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın risaletini değil, şahsını, zâtını gayet ciddî severdi.
Onun o gayet ciddî, o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zayie gitmeyecektir.
Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib'in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten hâlk edebilir.
Kışta bazı yerde baharı hâlk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir" (Mektubat s. 375-376).

Bu tespit, kendisine iman edilmediği halde kullarından zuhur eden güzel haslet ve amelleri karşılıksız bırakmayan Cenabı Hakkın merhametinin azametine çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Alıntı...
 

nurani

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
101
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah razi olsun,emegine sağlik
 

nurani

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
101
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nurani Kardeşim Allah CC. razı olsun...
Anlayana sivrisinek saz...Anlamayana davul zurna az...

'BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ HUSUMETE VAKTİMİZ YOK' bir sarayın 100 kapısı olsa 99'u açık 1 kapalı olsa o saraya giremeyiz denilmez.O kapıyı görmez diğer kapılardan gireriz,işte müminde bu şekilde 99 hayrı 1 yanlışı olsa o bizim kardeşimizdir herzaman, biz anlamayana anlatmassak işte böyle yanlış eller devreye girer,ahmedi, mehmede vurdururlar.BÜTÜN MÜMİNLER KARDEŞTİR (Allah şeytanımızı zayıf etsin)
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
...

...

'BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ HUSUMETE VAKTİMİZ YOK' bir sarayın 100 kapısı olsa 99'u açık 1 kapalı olsa o saraya giremeyiz denilmez.O kapıyı görmez diğer kapılardan gireriz,işte müminde bu şekilde 99 hayrı 1 yanlışı olsa o bizim kardeşimizdir herzaman, biz anlamayana anlatmassak işte böyle yanlış eller devreye girer,ahmedi, mehmede vurdururlar.BÜTÜN MÜMİNLER KARDEŞTİR (Allah şeytanımızı zayıf etsin)

Allah CC. razı olsun kardeşim...
Açıklamanız için teşekkürler...
100 kapıdan 99'u kapalı, 1'i açık bile olsa aynı...
O açık kapıdan girebiliriz yani...
Neden 99 tanesi kapalı diyemeyiz...
 

nurani

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
101
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah CC. razı olsun kardeşim...
Açıklamanız için teşekkürler...
100 kapıdan 99'u kapalı, 1'i açık bile olsa aynı...
O açık kapıdan girebiliriz yani...
Neden 99 tanesi kapalı diyemeyiz...

aslı senin dedigin gibi, bende 1 imla hatası olmuş afedersin
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
...

...

Ulema-i İslâm ortasında "İslâm" ve "iman"ın farkları çok medar-ı bahis olmuş.
Bir kısmı "İkisi birdir," diğer kısmı "İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz" demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler.
Ben şöyle bir fark anladım ki:

İslâmiyet iltizamdır; İmân iz'andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; İmân ise, hakkı kabul ve tasdiktir.

Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı.
Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi.
Sonra bazı mü'minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ı müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap:
İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz İmân da medar-ı necat olamaz.
Felillâhi'l-hamdü ve'l-minne Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur'âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil.
Hem İmân ve İslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde İmân eder.
Alıntı: Mektubat-9.Mektup
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
41
Konum
sakarya
Selamun aleykum mavcı abi.Ebu talip gururu yüzünden iman etmemiştir.Gerçi bunla ilgili ihtilaflar yok değil genede


İmanı olmayanların, iyiliklerinin hiç kıymeti yoktur. Müslümanın yaptığı iyi işler, ibadet olduğu halde, gayri müslimlerin yaptıkları bütün hizmetler boşunadır. Çünkü onun imanı yoktur. İmanı olan müslüman da, çok günahkâr olsa da, yine er-geç Cennete girecektir. (Tefsir-i Kurtubi)

.
İmanlı olmak bu kadar mühim olduğu gibi, imansız olmak da o nispette kötüdür. Kâfir, imansızlığı sebebiyle, Cennete hiç giremeyecek, sonsuz olarak Cehennemde kalacaktır. Kâfir, dünyada sonsuz yaşasaydı, sonsuz kâfir kalmak niyetinde olduğu için cezası sonsuzdur. Allahü teâlâ, her şeyin yaratıcısı, sahibidir. Mülkünde dilediğini yapması hakkıdır. Ona hiç kimse, hesap soramaz. Sormaya da hakkı yoktur. Çünkü Allahü teâlâ layüseldir. (Berika)

[Layüsel, yaptığı işlerden hesap sorulmayan, hükmü elinde olan, istediği gibi hareket eden demektir. Yalnız Allahü teâlâ layüseldir. İnsanlar layüsel değildir.]

Allahü teâlâ, Hud suresi 16. ve Tevbe suresi 17.âyet-i kerimelerinde, gayri müslimlerin iyi amellerinin hiç fayda vermeyeceğini, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkları için Cehennemde sonsuz kalacaklarını bildirmektedir. İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için düzgün iman sahibi, yani Ehl-i sünnet olmak gerekir. (Kitab-üt-tevhid)

Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib'in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten hâlk edebilir.
Kışta bazı yerde baharı hâlk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir" (Mektubat s. 375-376).

Bu tespit, kendisine iman edilmediği halde kullarından zuhur eden güzel haslet ve amelleri karşılıksız bırakmayan Cenabı Hakkın merhametinin azametine çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Sizce hangisine inanmalı yukardakilerden?Yada imansız bir kişinin cehennemdeki cenneti nasıl olur?Yada burda ne demek istenmiştir.Çünkü açıklamalarda herhangi bir ayet,hadis,tefsir göremedim..Selametle....
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

Selamun aleykum mavcı abi.Ebu talip gururu yüzünden iman etmemiştir.Gerçi bunla ilgili ihtilaflar yok değil genede


İmanı olmayanların, iyiliklerinin hiç kıymeti yoktur. Müslümanın yaptığı iyi işler, ibadet olduğu halde, gayri müslimlerin yaptıkları bütün hizmetler boşunadır. Çünkü onun imanı yoktur. İmanı olan müslüman da, çok günahkâr olsa da, yine er-geç Cennete girecektir. (Tefsir-i Kurtubi)

.
İmanlı olmak bu kadar mühim olduğu gibi, imansız olmak da o nispette kötüdür. Kâfir, imansızlığı sebebiyle, Cennete hiç giremeyecek, sonsuz olarak Cehennemde kalacaktır. Kâfir, dünyada sonsuz yaşasaydı, sonsuz kâfir kalmak niyetinde olduğu için cezası sonsuzdur. Allahü teâlâ, her şeyin yaratıcısı, sahibidir. Mülkünde dilediğini yapması hakkıdır. Ona hiç kimse, hesap soramaz. Sormaya da hakkı yoktur. Çünkü Allahü teâlâ layüseldir. (Berika)

[Layüsel, yaptığı işlerden hesap sorulmayan, hükmü elinde olan, istediği gibi hareket eden demektir. Yalnız Allahü teâlâ layüseldir. İnsanlar layüsel değildir.]

Allahü teâlâ, Hud suresi 16. ve Tevbe suresi 17.âyet-i kerimelerinde, gayri müslimlerin iyi amellerinin hiç fayda vermeyeceğini, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkları için Cehennemde sonsuz kalacaklarını bildirmektedir. İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için düzgün iman sahibi, yani Ehl-i sünnet olmak gerekir. (Kitab-üt-tevhid)

Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib'in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten hâlk edebilir.
Kışta bazı yerde baharı hâlk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir" (Mektubat s. 375-376).

Bu tespit, kendisine iman edilmediği halde kullarından zuhur eden güzel haslet ve amelleri karşılıksız bırakmayan Cenabı Hakkın merhametinin azametine çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Sizce hangisine inanmalı yukardakilerden?Yada imansız bir kişinin cehennemdeki cenneti nasıl olur?Yada burda ne demek istenmiştir.Çünkü açıklamalarda herhangi bir ayet,hadis,tefsir göremedim..Selametle....

Teşekkür ederim Nevin kardeşim...
Risale-i Nur da geçen konular mutlaka ayet ya da hadislere dayanmaktadır.
Ve bir nevi İMAN-İ TEFSİR dir Risale-i Nur...

Sizin sorunuza gelince...:

Bir yeri gezmeye, bakmaya gelen kişi binlerce olsa...Herkes aynı zevki ve aynı sonucu alabilir mi?

Veya...Gözü olmayan bir kişi ile gözü olanın, kulağı duymayan bir kişi ile kulağı duyanın, burnu koku almayan bir kişi ile koku alan bir kişininin.....vs...aynı yerde aynı zevki ya da aynı heyacanı ya da aynı lezzeti alabilmesi mümkün mü?

Veya...Cezaevlerinde bir sürü mahkum var...Herkesin cezası aynı şekilde mi?...

Bu nedenle;
Yüce Allah CC., adil olduğundan...O(CC.) Rahman ve Rahim olduğundan...
Cehennem içinde hususi bir cennet yapması mümkündür...
İbrahim AS.'ı ateş içinde ateşin yakmaması gibi...


Hayırlı Akşamlar...
Allaha emanet olunuz kardeşim...
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
41
Konum
sakarya
Teşekkür ederim Nevin kardeşim...

Risale-i Nur da geçen konular mutlaka ayet ya da hadislere dayanmaktadır.
Ve bir nevi İMAN-İ TEFSİR dir Risale-i Nur...

Sizin sorunuza gelince...:


Bir yeri gezmeye, bakmaya gelen kişi binlerce olsa...Herkes aynı zevki ve aynı sonucu alabilir mi?

Veya...Gözü olmayan bir kişi ile gözü olanın, kulağı duymayan bir kişi ile kulağı duyanın, burnu koku almayan bir kişi ile koku alan bir kişininin.....vs...aynı yerde aynı zevki ya da aynı heyacanı ya da aynı lezzeti alabilmesi mümkün mü?

Veya...Cezaevlerinde bir sürü mahkum var...Herkesin cezası aynı şekilde mi?...

Bu nedenle;
Yüce Allah CC., adil olduğundan...O(CC.) Rahman ve Rahim olduğundan...
Cehennem içinde hususi bir cennet yapması mümkündür...
İbrahim AS.'ı ateş içinde ateşin yakmaması gibi...

Hayırlı Akşamlar...

Allaha emanet olunuz kardeşim...

Evet bencede öyle herkes aynı cezayı görmeyecek.Yani düşünsenize cehennemdesiniz sonsuza kadar yanacaksınız....Nasıl bir cennet hasıl olabilirki?Hz ibrahim örneğide çok komik bir örnek olmuş yani kusura bakma mavcı abi:).O iman sahibi bir insandı vede peygamberdi.vede dünyada olmuş bir olay.Zanla hareket etmeyelim.Sonuçta öle kişiler cenneti haketselerdi rabbim onlara ilk önce iman verirdi..Yukarıdaki yazılanları ne beynim ve vicdanım kabul edebiliyor.Bukadarınıda bilmiyordum.Ben ikna olmadım.Selametle kardeşimB)
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49
Selamun Aleykum Arkadaslar
bir hadis i serif var sanirim bu konuyla ilgili

Abdullah b. Amr b. As anlatıyor:

Resulullah (a.s.m), elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" diye sordu.

Cevaben, "Hayır, ey Allah'ın Resûlü, bilmiyoruz ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik.

Bunun üzerine sağ elindekini gösterdi, "Bu Alemlerin Rabbinden gelmiş olan bir kitaptır. İçerisinde Cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimleri de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır ne onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır" buyurdular.

Sonra sol elindekini gösterdi, "Bu da Alemlerin Rabbinden bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır ne eksiltmeye yer verilir!" buyurdular.

Sahabiler sordu: "Öyleyse ey Allah'ın Resûlü, niye amel ediliyor? Mademki her şey önceden olmuş, bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?"

Resulullah şu cevabı verdi: "Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, zira Cennetlik olan kimsenin ameli, Cennet ehlinin ameliyle sonlanır; daha önce ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Aynı şekilde Cehennemlik olanın ameli de Cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!"

Resulullah (a.s.m.) sonra elindeki kitapları bırakıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:

"Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, bir kısmı Cennetlik, bir kısmı da Cehennemliktir."1 tirmizi (kader)

Allaha emanet olunuz..
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
...

...

Evet bencede öyle herkes aynı cezayı görmeyecek.Yani düşünsenize cehennemdesiniz sonsuza kadar yanacaksınız....Nasıl bir cennet hasıl olabilirki?Hz ibrahim örneğide çok komik bir örnek olmuş yani kusura bakma mavcı abi:).O iman sahibi bir insandı vede peygamberdi.vede dünyada olmuş bir olay.Zanla hareket etmeyelim.Sonuçta öle kişiler cenneti haketselerdi rabbim onlara ilk önce iman verirdi..Yukarıdaki yazılanları ne beynim ve vicdanım kabul edebiliyor.Bukadarınıda bilmiyordum.Ben ikna olmadım.Selametle kardeşimB)

Ben Hz.İbrahim örneğini sadece kolaylıkla anlaşılsın diye verdim...
Tabi ki ikisini kıyaslayamayız...
Allah CC. hakkımızda hayırlı olanı nasip etsin kardeşim...
Zorla kimseyi ikna edemeyiz zaten...
Bunlar sadece benim düşüncem...

Hakkınızı helal edin...
HAyırlı Akşamlar kardeşim...
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
Nevin kardeşime...

Sevgili nevin kardeşim reklendirilmiş bölümde alıntı yaptığınız bölümde elbette ayet hadis olmaya bilir ancak konu sayfalar dahilindedir ...

neyse üstad bir söz sanatı yapmıştır bunu ortaokula giden herkes algılayabilir...

mesela burası kadıköy burdan çıkış yok diye bağıran f.bliler aslında ne demek istemiştir uzun uzun anlatmaya gerek yoktur...

ancak birileri hala hey emniyet görevlileri nerde bu stadtan çıkamayacakmışız falan yorumlarına kalkışırsa vay halimize ...

unutmayınız s. nursi çevirebilir diyor...

şimdi burada bir ayrıntı vardır ...(yakalayana)

ha çeviremez diyorsanız o başka...biz yine ara konulara girmeden düşünelim ...unutmayınız cehennem katlardan oluşur ve bu katlarda azap farklı farklıdır...

yani golü lcd izlemek farklıdır.. 37 ekranda izlemek farklıdır... stadta izlemek farklıdır..

aynı şekilde tek hücrede ceza çekmek farklıdır...e tipinde çekmek farklıdır...açık ceza evinde çekmek farklıdır..hakim sizi daha çok memnun olacağınız cezaya mahkum ederse çektiğiniz< ceza diğer cezaya göre cennet gibi hükmünde olacaktır...

bu konuyla ilgili ayetler ve hadisler vardır...konuyu ayet ve hadis ışığında izlemek isterseniz hayhay..

yok ben bu söze takıldım diyorsanız..yukardaki açıklamar size bir bakış açısı olacaktır umarım..selametle..
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
41
Konum
sakarya
selamun aleykum.Evet biliyorum daha öncede söylemiştim.Tersini söylemekde allahın adl sıfatıyla bağdaşmaz şengül kardeşim.Ki benim demek istediğim Cehennemin içinde cennetten bahsedilmesi.Rivayetlere göre ebu talinin cezası kızgın zemin üzerinde durup beyninin fokurdaması!!...(CENNETİ)İşte bu durum allahın adil olduğunu bir göstergesidir merhametli değil..

Özellikle aşağıda yorum çok yanlış..İnsanı farklı algılamasını fazlasıyla sebebiyet veriyor.Keşke insanlar yaptıkları günahları şeklince cehennemde kademelendirilcekler seklinde söylenseydi.Ki zaten cennette öledir.Selametle kardeşimB)
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,422
Tepki puanı
7,773
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

Cennet ucuz değil,
Cehennem lüzumsuz değil...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt