Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Düşünenlere Mesajlar... (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

İnsanlar sevip saydıkları, değer verdikleri kişi her an yanlarındaymış gibi yaşamadıkları sürece, o kişiye karşı olan sevgi ve değer verme sözlerinde samimi olmazlar; ve bu konuda nifaktan arınamazlar!.
Gerçek sevgi, sevdiğin her an yanındaymışçasına, seni seyrediyormuşçasına konuşman, davranman ve yaşamandır.
Gerçek değer verişin, o kişi her an yanındaymış gibi fiilller ortaya koyman ölçüsündedir.
İki yüzlülük kolay affedilir bir suç değildir!.
İki yüzlülükten kurtulmak çok güçtür!.
Yaptıklarınızın ne kadarını çok sevdiğinizi söylediğiniz Allah Rasulü sizi seyrediyormuşçasına ortaya koyuyorsunuz?
Her an Allah Rasulü yanınızda sizi seyrediyormuşçasına hissederek yaşayamıyorsanız, imanınız henüz kemâle ermemiştir!.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

İçinde yaşadığımız Sistem ve Düzenin gerçek kanunlarını okuyamıyorsak, daha çok üzülürüz!.
Bir adam çıkıyor, yanına üç-beş kişi toplayıp gücü eline geçiriyor; ve yüzbinleri, milyonları ölüme götürebiliyor!.. Oysa milyonlarla ölenin hepsi mi suçlu?
Tarihe bir bakın… Dün de öyle, bugün de böyle!.
Toplumlar, bilinçsizce başa geçirdiğinin pahasını çok ağır ödüyor!
Sistemi böyle kurulmuş bir dünyada, insanlar, kendi ebedi geleceklerini düşünerek ona göre tedbir almıyorlarsa, yaşadıkları süreç büyük ızdıraplarla ve hüsranlarla sona ereceği gibi; sonsuzluk yaşamında da bu azap ve hüsranlar son bulmayacaktır!.

Bugün, “ne yapayım elimde değil ki” diyerek toplumun size çizdiğini yaşıyorsunuz ve kendinizi teselli ediyorsunuz; ama ölümötesi boyutta, yalnızca kendi yaşamınızın getirisi sonuçlarını yaşayacaksınız!.
Bu günkü teselliler de o gün geçerli olmayacak… Yaptıklarınızın karşılığından başka bir şeyin, yaşanmadığı o ortamda!.
Kendinizi aldatmayın… Bildiklerinizin gereğini yaşıyor musunuz?
Hesap görücü olarak vicdanınız (nefsiniz) yetecektir”!.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
” sırrıyla, “Besmele”yi tefekkür, insana neler hissettirir?
“B” sırrıyla, “Biiznillah” düşüncesi, insana hangi âlemin seslenişini zâhire çıkartma imkânı verir? Ki, İsa aleyhisselâm bununla ölüyü diriltmişti!.
“Allah” kulunda zâhirdir
; cümlesi ne gibi anlamlar ihtivâ eder?
Bunları biraz olsun düşünüp değerlendirebilecek miyiz acaba?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Zekâ fikirlerle uğraşırken, akıl sistemli düşünceye yönelir!
Zekâ
fikirler arasında çelişkilerden kurtulamazken; akıl tefekkür okyanusuna açılır kapasitesi ve ilmi nispetinde!.
İnsan, evrenselliğe
özünden gelen evrensellik boyutundan açılabilir; dışarıdan bedensellikten değil!.
Özündeki sonsuz ve sınırsızlığı hissedemeyen madde batağında boğulur!
Ne bedbahttır ki, parası ya da bedeni yüzünden madde batağında kaybeder sonsuz geleceğini!…

Ne mutludur ki, parası veya bedensel çıkarları onu maddede kayıtlamamıştır; o bütün bunlar yüzünden sınırsızlığa ulaşmaktan geri kalmamıştır.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

“ALLAH” adıyla işaret edilenin “Mürîd” isminin işaret ettiği “İrade” Sıfatıyla üretilir tüm üretilmiş olanlar.
Üretme, gerçekte, esmâ boyutu seyridir. Efâl boyutu, beyindeki varsayımdır; beynin yapısı dolayısı ile hissedilen!.
Beyin dahi, esmâ terkibi sonucu var kabuledilendir!.
Gerçekte tüm olup bitenler, esmâ mertebesinde olup bitmektedir!.
Gerçekte, efâl boyutu yoktur; esmâ mertebesinde yaşayana göre!
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

Yaşamda, tüm varlıkta, her birimde yaygın olan duygu sevgi ve sevdiğine sahip olma ve onunla “bütünleşme” anlamında “BİR”leşmedir!.
BİR”leşmeninin farkında olmayanların yaptıkları ise “çiftleşme” diye adlandırılır.
Birimler arasındaki manyetik çekim gücü sevginin mekânizmasından başka bir şey değildir; isim, farklı olsa da…
Yaşam sevgi üzerine kurulmuşken, bunu yaşayamayanlar, hayâllerindeki bir tanrıyla meşguldürler…
“Zâhir” olanı bırakıp, ötede sevecek aramak ancak gaflettir!
Neyi seversen sev, gerçekte yanlızca “HU”yu sevmektesin ve zaten yalnızca “O”nu sevmek için varsın!..
Sevgi yaşantısı cennettir; sevgisizlik ise cehennemin bir türü!
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

“HU” her an yeni bir “şe’n”de iken…
Hâlâ, beynimizde kum saatiyle dolaşmak niye?
Beynindeki kum saatiyle, 2000’e girenler; ne zaman, iman ettiklerini hep tekrarladıkları “ALLAH”ın, her an
yeni bir Zâhir oluşta olduğunu kavrayacaklar?
Ne zaman, dünde yaşamaktan ve dünde yaşayan ve yaşananların tekrarını beklemekten vazgeçip
; an içre olanı fark edecekler?
HU her an yeni bir şe’ndedir”; biz, bunun ne demek olduğunu anlayamasak da!…
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kollarınızı iki yana açınız ve sağ ile solun iki ucunu düşününüz, ne kadar uzaklar birbirlerine…
Sonra hatırlayınız, aynı bedende olduklarını ve TEK BİR beyinden yönetildiklerini… Biri başınızı kaşırken diğeri topuğunuzla meşgul!
Öyle ise niye kınamak sol eli?
Eller kendi başlarına mı hareket ediyorlar? Yok mu kendilerine kumanda eden bir beyin?
Değer yargılarımızı yeniden gözden geçirsek nasıl olur acaba?…
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

“Subbûhun Kuddûs Rabbül melâiketi ver Ruh” tesbihi, melekûtun tesbihi imiş...
Bu tesbihi, acaba neredekiler yapar?
Nasıl
yaparlar, bu tesbihi?
Bu tesbihi yapmak, ne demektir?
Bu tesbihin yapılmasıyla, ne hâsıl olur?
Melekût
, afâkta, gök yüzünde, evrenin bir köşesinde; ya da ötesinde midir; yoksa algıladığımız boyutun, algılayamadığımız yanıyla mı alâkalıdır?
Yoksa, varlığımızı oluşturan, evrensel yaygın bir boyut mudur?
Neden, bu zikre devam etmek zorundayız? Bu zikir, bize ne kazandıracaktır?
Anlayışı kıtlar, niçin, orijini hadis olan bu tesbihi, sonradan “rabbina” ekleyerek, “Subbûhun Kuddûs, rabbina ve rabbul melâiketi ver Ruh” hâline sokmuşlar; ve böylece nelerden perdelemişlerdir insanları?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Cuma saati, mubarek bir saattir...
Gecenin son üçte biri mubarek bir saattir...
Güneş doğmadan hemen önceki saat, mubarek bir saattir...
İftar saati, mubarek bir saattir...
Kadir gecesindeki “Kadir süreci”, mubarek bir saattir...
Ve daha nîce, böyle mubarek saatler...
Bu saatler, MEKKE itibariyle midir?
Yoksa, kişiye özel; yani, kişinin yaşadığı yerin saatlerine göre midir?
Mekke’de yaşayan ile Kaliforniya’da, kutuplarda yaşayanların, mubarek saatleri aynı mıdır
? Cuma namazı Tokya ve New York’ta aynı saatte mi edâ edilir?
Öyle ise, ne zaman fark edeceğiz, DİN’in kişiye ÖZEL hitap ettiğini?
Ne zaman fark edeceğiz, bunun daha, pek çok düşündürücü sonuçlarını?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
“ZÂHİR” ismiyle işaret edilen “HÛ”dur; derken, ötelerde aramak niye?
Mükemmeli fark ettirmek için, kâmil olmayanı en mükemmel hâliyle ortaya koyunca, “HU”yu inkâr niye?
Algılama kapasitesine göre zâhir iken; zâhirle kayıtlamak niye
?


Nisa Sûresi, 82. âyet:
“Kurân’ı derin derin tefekkür etmiyorlar mı?..
Eğer O, Allah'tan gayrının İNDİnden olsaydı, içinde bir çok tutarsızlıklar ve çelişkiler bulunurdu..."
Demek oluyor ki, çelişkiler ve tutarsızlıklar ihtiva eden fikirler, Allah İNDİ’nden değil; çeşitli plan(!)larda yaşayan yaratıklardan kaynaklanmaktadır.

Öyle ise, bu tür çelişkili fikirler buna göre değerlendirilmelidir.
Allah indi’nden gelen ilim ise, bir fikrî bütünlük içinde; bir sistem ve düzeni yansıtan ilimdir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

Her topluluk lâyık olduklarını başa geçirir…
İnsanlar lâyık olduklarıyla beraber olurlar!
Dostunu söyle; kim olduğunu söyleyeyim; mesajı önemlidir!.
Değerlendiremediklerinizi alıp atacaksınız; ve sonra da ondan mahrum kalacaksınız!
Ellerinizle yaptıklarınızın ve seçimlerinizin getirisi sonuçlarını yaşayacaksınız!
İsimlere etiketlere aldananlar, müsemmaların sonuçlarını yaşarlar!. Sistemde mâzerete yer yoktur!.
Anlayışı sınırlı veya kıt olanlar, dünden ibret almazlar; günü yaşarlar; isimle uğraşıp, isimlenen kavram veya kişilikten perdelenirler; sonuçlarından da kaçınamazlar!…
Yarın pişman olmak istemiyorsanız, elinizdeki ilmi iyi değerlendirin; Hz. Muhammed aleyhisselamın yolundan ve öğretisinden ayrılmayın; başka cinni veya uzaylı diye tanımlanan planların sesleniş ve saptırmalarından korunun!..
Yanıldığınızı anladığınızda telâfi etme şansınız olmayabilir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ne eski bir yıl bitiyor…
Ne de yeni bir yıl başlıyor!.
Yalnızca, insanlar “kurabiye” imalâtına devam ediyorlar…
Yaşanan “an”lar var bilinçte…
Bir de insanların vehimleri; hayâlleri, umutları…
Oysa, oyunun sonu, başından belli senarist ve yakınlarınca!.
Öyle olmasaydı nereden bilebilirdi geleceği, bilenler!.
Gaybın, algılama sınırına göre varolduğunu anlayamayanlara söylenecek ne söz var ki!.
Yeni 1000 yılınız, gerçekleri fark edip de bu boyuttan ayrılmayı nasip etsin…
Psikiyatrinin alanına giren “Mistik hezeyanlardan” korunanlardan olalım hepimiz.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Meselâ, bu Pazartesi gecesi “Kadir Gecesi” olsa…
Tenezzelül melâiketi ver RUH, fiyha biizni Rabbihim” âyetini acaba nasıl anlayabilir; ya da yaşayabiliriz?..
“Tenezzül”, acaba, enfüsî olarak meydana gelen, bireye özgü bir yaşam boyutu açan, bir olay mı; yoksa âfakta cereyan eden, mekânsal bir olay mı?

Melâike”, kelimesiyle, hangi anlam ve özellik taşıyan melekî yapı anlatılmak isteniyor?
Melek, âfaktan, dışınızdan başınıza mı iniyor? Yoksa, özünüzdeki bir boyuttan bilincinize doğru mi “inzâl” olmada?
“RUH” hakikatınız olan ”Tek”lik boyutu mu acaba?
Bireylerin “RABBI”, onların her birinin “esmâ terkibi” olabilir mi?
Esmâ terkipleri izin verirse, “Kadir süreci” içinde kişiler kendi hakikatları olan melekût boyutunu anlayabilir; ve RUH adı verilen, Vahidiyet mertebesinin izhar oluşunu, hissedip yaşayabilir; ki yaşayan yalnızca KENDİSİ’dir”…
diye yorumlayabilir miyiz bu âyeti.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt