Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

dünyadan âhirete götüren sevgi (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli,
ya Allah için olmalı,
ya da Allah'a ulaştırmalı;
yoksa yerle bir olmalı.
Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa,
adı batmalı…
Sevgi ki, Allah'ın varlıkları
yaratmasındaki yegâne gayesi.
Sevgi ki Allahu Teâlâ'nın,
kullarına yerleştirdiği en güzel hediye.
O'ndan gelen ve ona dönecek olan
en anlamlı duygu…"



"Saklarım gözümde güzelliğini,
Her nereye baksam sen varsın orada.
Gizlerim kalbimde muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orada"
İnsan içindeki duygularını kimi zaman kelimelere dökemez; ama duyduklarını yaşar, özümser… Ben de çocukluğumdan bugüne dilime doladığım bu dörtlükte ilk okuduğum duyguları yaşarım her zaman. Ulaşmayı hayal ettiğim; fakat ulaşamadığım sevgiliye bu dizelerle yalvarmak, yakarmak gelir içimden hep, en içten yakarışlarla…
Onun güzelliği her şeye öyle güzel yansımış ki, kocaman bir kâinata, taşa, toprağa, ağaçtan yaprağa, kuşlardan güllere, canlı cansız her bir şeye…
Onu kelimelerle anlatmak mümkün değil. Dünyanın en zengin, en güzel kelimelerinde bile öyle yoksun kalır ki cümleler Onu anlatmaya… Ancak diz çöküp huzuruna varmak ellerimizi açarak yüreğimizde kanayan sevgi ile en içten, en saf, dünyadan arınmış duygularla, ruhumuzla O'na seslensek de nafile…
Çünkü O'nu sevmek, sevdikçe sevmek demek… Bu gün bir ise yarın bin olması gereken bir sevgidir O'na duyulan sevgi…
"Sevgi, insanın lezzet aldığı şeye, meyletmesidir. Aşk, bu meylin her geçen gün artarak devam etmesidir. Aşk, insanı maşuk uğrunda her şeyini gözünü kırpmadan feda edecek hâle getirir."
Bir insanın Rabbisini, ilk tanıdığı ve bildiği vakitten sonra, O'nun için nefes almaya, O'nun rıza–i ilâhîsine ulaşma çabalarına mâna katan ne sanırsınız? Elbette ki, O'nu ilk bildiği gün ile, aradan geçen zaman içinde yüce bir sevginin oluşmasıdır. Çünkü O'na yönelen ve O'nu zikreden kalp ve dillerin, alınan her bir nefesin bir anlamı vardır.
Tüm bunlar kişiye haz vermektedir.
Öyle sıradan bir hâl değildir bu…
Abdest almadan önceki hâlimizle; abdest aldıktan sonraki hâlimizin bir olmayışı gibi.
Ya bir de namazı kıldıktan sonraki hâlimiz!...
Hele bir de incelen bir kalp ile, tüm ruhumuzla, O'na yönelip açtıysak elimizi, şükrümüzü, sevgi ve saygımızı sunduysak Rabbimize!.. O insan ne hâle gelir… Ki artık o öyle bir hâle gelmiştir ki, bu dünyada değildir ve ne yerde, ne de göktedir. Ateşler, seller alsa da onu, hissetmez, duymaz; umurunda değildir. Çünkü o Rabbisinin huzurundadır. Yalnız ve yalnız O'nu duymakta, O'na seslenmektedir.

DÜNYADAN ÂHİRETE GÖTÜREN SEVGİ
"Aşk dediğin ya Allah'tan gelmeli, ya Allah için olmalı, ya da Allah'a ulaştırmalı; yoksa yerle bir olmalı. Aşk "sevgi" boyutuna ulaşmıyorsa, adı batmalı… Sevgi ki, Allah'ın varlıkları yaratmasındaki yegâne gayesi. Sevgi ki Allahu Teâlâ'nın kullarına yerleştirdiği en güzel hediye. O'ndan gelen ve O'na dönecek olan en anlamlı duygu…"
Aşk, denince benim aklıma ilâhî aşk gelmekte, sevgi denince de ilâhî sevgi:

DÜNYADAN ÂHİRETE GÖTÜREN
BİR SEVGİ…
Sevgi dediğim, aşk dediğim duygu, beni Rabbim ile buluşturmuyorsa, batsın o sevgi. O kalp taştandır, zindana benzeyen karanlık bir kutu misalidir ya da dipsiz bir kuyudur. Onu hiçbir şey dolduramaz, doldursa bile güzelleştiremez.
"Ben ne yere, ne de arşa sığarım. Ben ancak mü'min kulumun kalbine sığarım." İlâhî aşkın hududu, boyutu, derinliği diye bir şey yoktur. Gittiği yere kadar, uzandığı yere kadar her dem büyüyen, filizlenen bir ağaç gibidir. Artık onu hiçbir güç engelleyemez, durduramaz. Bu aşkın lezzetine varanlar ne dünyadan haz alır, ne de dünyaya ve geçici heveslere meyleder. Onun aradığı başka bir tat, başka bir huzur vardır. O da Rabbisinin sevgisine ulaşmak ile bulabileceği bir huzurdan, tattan başka bir şey değildir.
Bu aşk ateşine düşen, bir daha çıkamaz o ateşin içinden. Öyle yakar ki yürekleri, "ah!" diye inlemek bile zevk verir insana. Hayali ve gerçeği birbirine katmadan, sevdanın coşkusunda yaşar insan. Ne yar vardır artık ne de ana baba... Bir tek sevgili vardır o da: ALLAH. O'nun sevgisi kalpleri sardı mı yakar, âdeta bir nur, ışık olur tüm kalpler. İnsan, nefes almaya bile korkar, içindeki sevginin ateşi söner diye.
Ancak ilâhî aşkı bulmalı, onu tatmalı, yaşamalı ki, bu kalp, kalp olsun ve huzura ersin. Saadete ancak Allah'ı anan kalpler ulaşır.
"Dikkat edin! Kalpler yalnızca Allah'ı zikretmekle tatmin olur, sükûna erer, rahatlar." (Rad sûresi, 28)
Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır bu âyet–i kerimeyi şu şekilde tefsir etmektedir:
"Evet, bilin ki, başkasıyla değil, ancak Allah'ın zikri ile veya Allah'ı anmak ve hatırlamakla kalpler mutmain olur. Gönüller huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah'a bağlıdır. Bütünüyle sebepler zinciri Allah'tan başlar ve yine dönüp dolaşır O'nda son bulur. Mümkün ve muhtemel olan her şeyin akışı Allah'ta kesilir. Allah, daha üstü ve daha ötesi olmayan, sınırdan ve miktardan münezzeh olan yüceler yücesi olduğundan, gerek dış dünyadaki varlıklarda, gerek vicdanda O'ndan ilerisi yoktur ki, fazla bir kalp hareketine imkân ve ihtimal bulunsun. Allah deyince, düşünceler hareket hedefinin son noktasına erişmiş, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına dayanmış bulunur. Gönüller O'nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister. Fakat kalp ilâhî marifetten, Allah'ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün işlerin Allah'a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O'ndan yüksek bir makam ve merciye, O'nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki, Marifetullah'a yükselemeyen ve Allah'ı zikretmeyen kâfir ve gafil kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalp ve gönül huzurunu tadamaz, huzur bulamaz. Çırpınır durur. Üstelik bu çırpınış bir aşk neşesinin uyandırdığı vuslat heyecanı da değildir. Geçici sebeplerin, boş emellerin sarsılıp yıkılışından kaynaklanan bir hicran acısıdır ki, "Allah" demedikçe sürekli olarak devam eder gider."

KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR
… Ve artık kişi sevdiği ile beraberdir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen o ikinci sevgili gelir artık: Hazreti Resûlullah, sevgilinin sevgilisi, Allah dostu, Allah sevgilisi, yoluna canlar feda edilen, her anıldığında "Anam babam sana feda olsun ya Resûlullah!" diye hitap edilen insan: Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem…
İşte aşkın en tatlısı… Yüce Yaratıcımıza tek sevgili olan, gelmiş geçmiş tüm insanların en hayırlısı, en güzeli olan…
"Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azap edecek değildir." (Enfal sûresi, 33)
Özünde Allah sevgisi olan, yüreğinde O'nun ateşi, kulaklarında O'nun sesi ve dilinde de yine O olan Kâinatın Efendisi…

KÂİNATIN VAROLUŞUNDAKİ O GÜÇ
NEREDEN GELİYORDU?
Neydi bu âlemi bu denli güzelleştiren?
İnsanı yeryüzüne sığdıran, onu "en şerefli", "en üstün" varlık durumuna getiren neydi?
Tüm bunların kaynağı nereden geliyor ve bu gücü nereden alıyordu?
Bu güç, Allahu Teâlâ'nın sevgili kuluna bahşettiği Resûlullah, Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sunduğu güzel duyguların tecellisiydi.
Bu güzel duygunun kaynağı ise, SEVGİYDİ…
Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, O'nun en sevgili kuluydu.
Tüm kalpler Allah'ı ararken, Rabbimiz kendisine tek sevgili olarak onu seçmişti.
Gönüller Sultanı, yeryüzünün, gökyüzünün, yaratılanların en güzeli, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in sevgisiydi tüm mahlûkata ve bu âlemlere varlık âleminde mâna katan ve tatlandıran, şereflendiren, güzelleştiren…
O'nun sevgisiydi, Rabbimizin ilim ve kudretinin tecellisini bu kâinata yansıtan.
Oydu…
Gönüllerin Efendisi…
Sultanımız…
Sevgili Peygamberimiz…
Gül kokulu Muhammedimiz…
Yaratılanların en güzeli…
İnsanların en şereflisi…
En merhametlisi…
En şefkatlisi…
Ümmetine önderlik eden, O…
Doğruların doğrusu, "En emin" olan, O…
İnananların en güzel yolcusu, O…
Dünyadan âhirete götüren sevgiyi kendisinde taşıyan, O…
Rabbisinin sevgilisi olan, O…
Ümmetinin sevgilisi olan, O…
O, gül kokulu Muhammedimiz…



O'nun dünyaya gelişiyle bu âlem ve öteki âlemler titredi. Bu dünyadan göçüşü, Rabbine varışı da yürekleri titretti.
O, bu dünyada bize sevgili olduğu gibi mahşerde de sevgimizi, sevgisiyle yoğurarak şefaatine ereceğiz.
Onu sevmek, Ona iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Bir kimse gönlünde Peygamber sevgisini taşımadan, Onun sevgisini yaşamadan ölürse, mahşer günü sıkıntıların hepsine hazır demektir. Ki eğer bir kimse Onun sevgisiyle yaşayıp O'nun sevgisiyle göçerse bu âlemden, mahşer günü tüm sıkıntılar ve zorluklar ondan uzak olur. Çünkü bu sevgi insanı dünyadan âhirete götüren bir sevgidir.
"De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl–i İmran sûresi, 31–32)

RABBİMİZE ULAŞMANIN YOLU İSE
O'NU SEVMEKTEN GEÇER
…ve içimdeki duyguları tarif edememenin acizliği içerisindeyim. Rabbime olan sevgimi anlatamayışımın ezikliğini yaşıyorum. Buna kelimelerin yetmeyeceğini, sayfalara sığmayacağını biliyorum. Mümkünü olmayan bir hâl… Dil ile değil; ancak kalp ile söylenebilecek, duyulabilecek, hissedilebilecek bir hâl…
Allah'a giden yolda, O'na tâbi olmak, kul olmak önde gelir. İşte bundan sonra ilâhi aşk kendiliğinden meydana gelir. Bir kimse, sevdiği için gözünü kırpmadan her şeyi feda edecek duruma geldikten sonra o sevgiliye ulaşmak artık onun için çok kolaydır. Rabbimize ulaşmanın yolu ise, O'nu sevmekten geçer. O'nu sevmedikçe gerçek mü'min olamayız. İnsan, O'nu sevmeyi bilmeden, öğrenmeden nasıl mü'min olabilir? Kalplerimizi, beşerî aşklarla değil; ilâhî aşkla doldurup doyuralım. Zira beşerde olan her şey yok olmaya, sona ermeye mahkûmdur. Rabbimizden gelen ve O'na giden ilâhî aşk ise, bu dünyadan âhirete gidecek bizimle. İşte bu aşk, bizi dünyanın ezasından, cefasından, meşakkatlerinden alıp Cennet–i Âlâya ulaştıracak. Yüce Sevgilimizin huzuruna ve O'nun cemâl–i ilâhîsine ulaştıracak.
O'na âşık olanlar bilir bunun ehemmiyetini, aşk ile yanan gönüller sevgiliye ulaşma arzusuyla nefes alıp verirler… Yeter ki "Sevgiliye ulaşayım!" der, dururlar. Maksuda ulaşmanın arzusuyla yanıp tutuşurlar.
Yüce Mevlâ'mız, bize gönüllerimizde, gözlerimizde, dilimizde kendi sevgisini yaşamayı, yaşatmayı nasip etsin!
Ey Rabbim! Son nefesimiz de dâhil, seni anarak, seni severek, sana ulaşmayı özlemiş bir kulun olarak huzuruna varmayı nasip eyle bize.
Huzuruna vardığımızda alnımız ak, gönlümüz pak olsun. Bir tek Seni koyduğumuz yüreğimizi sevginle dolup taşırıver ve bizleri de huzuruna Sana olan sevgimiz hürmetine kabul buyur. Bizi, sevdiğin mü'min kullarından eyle.
"Allah'ım! Bana Senin sevgini, Seni sevenin sevgisini, Senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et."
Bitimsiz bir yol…
Sana varan bir yol…
Seninle başladı, Sende bitecek olan bir yol…
En küçük şeylerle çok büyük saadetlere ulaştım.
En az olanla yetinmeyi öğrendim.
Nefes alışım anlam kazandı.
Dünyanın büyüklüğüne aldanmadım.
Neleri sığdırdığına ve neyi ifade ettiğine ulaştım.
Çok şeyde anlam buldum
Senin varlığın, varlığıma mâna kattı.
Senin yüceliğinle buldum en saygın yerimi…
Sana inanmakla gördüm,
Yalnız olmadığımı
Ve herkesi yitirsem de
Herkesten başka tek ben kalsam da dünyada,
Yalnız kalmadığımı, yalnız olmadığımı,
Benimle olduğunu, Sana güvenerek öğrendim.
Anaya da, babaya da, yâre de ulaştıran Sensin.
Ve sen her şeyden de öte EN SEVDİĞİMSİN.
Yollarda; adımlarımın başında,
Ve arkamda; dönsem hemen arkamda,
Sağımda, solumda…
Sen, benim ruhumun en engin, en derin köşelerinde,
Her ân ve her hâl ile benimlesin.
Dilimde sen; zikre lâyık olan her daim…
Kalbimde Sen; yürek atışımda olan…
Kulağımda sen; her sözüne inanılan, güvenilen…
Ellerim Sana; her açtığımda Sana yalvaran…
Adımlarımda Sen; her gittiğim yerde Sen olan…
Düşüncelerimde Sen; hiçbir şüpheye yer vermeyen…
Azametini, merhametini, şefkatini,
Tüm âlemlere sahip oluşunu,
Ve tüm âlemlere hükmedişini, Rab oluşunu,
Tüm mahlûkata yer ve zaman verişini
Bir ve eşsiz oluşunu,
Tek dayanak, tek ümit verici oluşunu,
Varlığını, Yüceliğini,
Tüm saydığım ve sayamadığım,
Saymakla da bitiremeyeceğim esmâ–i ilâhîni,
Yani Seni istiyorum Allah'ım!.. Seni… Bir tek Seni…
Sen, beni ve tüm mahlûkatı meydana getirensin.
Ruh ve can veren, tek ve eşsiz olan Rabbim,
Yüce merhametini, şefkatini, rahmetini nasip eyle.
Bu can, varlık âleminde seninle anlam kazandı.
Sana inanarak, kul olmaya çalıştı.
Sana döneceği günün hasretiyle,
Aldığı her nefese şükürler sundu.
Sen… Ey Yüce Rabbim!
Rızana ulaşanlardan eyle bizi.
SANA ULAŞANLARDAN EYLE… (Âmin)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt