Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dünya'da her istediğimiz niçin olmaz? (8 Kullanıcı)

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Dünyayı terk ne demek?


Dört şey için dünyayı terk etmek gerekir:


1- Dünyanın lezzet ve zevkleri zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde

elemi ve sancısı vardır.


2- Dünyanın ömrü kısadır. Süratle yokluğa doğru gitmektedir. Ayrılma

veya yok olma düşüncesinin verdiği elem, beraberlikten hasıl olan

lezzeti acılaştırıyor.


3- İnsanı bekleyen ve insanın da süratle kendisine doğru yol aldığı

kabir, dünyanın ziynetli eşyasını hediye olarak kabul etmez. Çünkü

dünyada nefsin hoşuna giden şeylerin çoğu kabirde çirkin ve
geçersizdir.

4- Peygamberler, sıddıklar, şehitler, Salihler ve hakiki dostların

ekseriyeti kabir memleketine gitmişlerdir. Burada kalan bir ikisi de

gitmek üzeredir. Öyle ise o dostların yanına gitmeye hazırlanmak

gerekir. Ahirette o dostlarla beraber olmanın yolu ise, onların hâlleri

ile hâllenmek, açtıkları yolda yürümek ve onlar gibi yaşamaktan

geçer.
 

safiye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Eki 2006
Mesajlar
1,584
Tepki puanı
0
Puanları
0
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ NEDEN OLMAZ ???
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ OLMAZ ÇÜNKÜ ;
  • İNSANIZ
  • DOYMAYI BİLMİYORUZ
  • ELİMİZDEKİLERLER YETİNMİYORUZ
  • GÖZÜMÜZ GÖNLÜMÜZ AKLIMIZ FİKRİMİZ HEP DAHA ÇOKLARDA
  • DAHA İYİ BİR İŞ, DAHA BÜYÜK EV, DAHA ÇOK DAHA ÇOK DAHA ÇOK .....
burdaki kasıtlı bir kişiden bahsetmedim kimseyi kırmak yada incitmek değil amacım kimse üzerine alınmasın genelde ömyleyiz hırslıyız doyumsusuz bir istediğimiz olsa arkasından hemen başka bir istek sanki hazırda bekliyor
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
Rabbim sabredenleri cennetle müjdelediğine göre,bizlere de sabretmek,yetinmek,kanaat etmek kalıyor..
NEFSİYLE MÜCADELE İÇİNDE OLUP,KAZANANLARLA BERABER DİRİLMEK DUALARIMLA
paylaşım için :T
esselamunaleykümverahmetullahi veberekatuhu
 
G

gülderen özdemir

allah c.c. razı olsun güzel bir paylaşım olmuş a.e.o selam ve dua ile
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ NEDEN OLMAZ ???
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ OLMAZ ÇÜNKÜ ;
  • İNSANIZ
  • DOYMAYI BİLMİYORUZ
  • ELİMİZDEKİLERLER YETİNMİYORUZ
  • GÖZÜMÜZ GÖNLÜMÜZ AKLIMIZ FİKRİMİZ HEP DAHA ÇOKLARDA
  • DAHA İYİ BİR İŞ, DAHA BÜYÜK EV, DAHA ÇOK DAHA ÇOK DAHA ÇOK .....
burdaki kasıtlı bir kişiden bahsetmedim kimseyi kırmak yada incitmek değil amacım kimse üzerine alınmasın genelde ömyleyiz hırslıyız doyumsusuz bir istediğimiz olsa arkasından hemen başka bir istek sanki hazırda bekliyor

Rabbul alemin cümlemizin yardımcısı olsun kardeşim..
yorumunuz için teşekkür ederim..selametle..
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Rabbim sabredenleri cennetle müjdelediğine göre,bizlere de sabretmek,yetinmek,kanaat etmek kalıyor..




NEFSİYLE MÜCADELE İÇİNDE OLUP,KAZANANLARLA BERABER DİRİLMEK DUALARIMLA
paylaşım için :T

esselamunaleykümverahmetullahi veberekatuhu

ve aleyna aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatuhu firdes kardeşim
Allah razı olsun yorumunuz için..ben teşekkür ederim..
dualarınıza amin diyorum kardeşim..ecmain inşaAllah..selam ve dua ile..B)
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ NEDEN OLMAZ ???
DÜNYADA HER İSTEDİĞİMİZ OLMAZ ÇÜNKÜ ;
  • İNSANIZ
  • DOYMAYI BİLMİYORUZ
  • ELİMİZDEKİLERLER YETİNMİYORUZ
  • GÖZÜMÜZ GÖNLÜMÜZ AKLIMIZ FİKRİMİZ HEP DAHA ÇOKLARDA
  • DAHA İYİ BİR İŞ, DAHA BÜYÜK EV, DAHA ÇOK DAHA ÇOK DAHA ÇOK .....
burdaki kasıtlı bir kişiden bahsetmedim kimseyi kırmak yada incitmek değil amacım kimse üzerine alınmasın genelde ömyleyiz hırslıyız doyumsusuz bir istediğimiz olsa arkasından hemen başka bir istek sanki hazırda bekliyor

bir h.kudside şöyle okudum: ''dünyada istediğimi, ahirette ise istediğinizi veririm'' buyurdu Allahü Teala. Çünkü insanoğlu dünyaya imtihan için gelmiştir.
arayış içerisinde olduğumuz için (farketmesek de) gözümüz doymuyor.ama zikirle tatmin olabiliyoruz.
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
“Rabbini bilen; O'nu sever,
Dünyayı bilen; ondan yüz çevirir.”

Hasan-ı Basri (r.a) Hz.
 

nurus

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ocak 2008
Mesajlar
1,079
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
selamunaleyküm

selamunaleyküm

cok güzel bir konuya deginmissin arkadasim allah razi olsun cok güzel bir paylasim..selam ve dua ile..hayirli aksamlar..
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
İnsanın Asıl Maksadı

İnsanın maksadı, yani hep arzu ettiği şeyler, onun mabudu olur. “Maksudun, mabudundur” sözü meşhurdur. Câsiye suresinin yirmi üçüncü âyetinde mealen; (Nefsinin arzularını ilâh edinen kimseyi gördün mü?) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimleri, insanın maksudu, yani hep arzu ettiği şeyler, onun mabudu olur buyurdular.

Allahü teâlâ, insanları başı boş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına taşkın ve şaşkın olarak tâbi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için arzularını ve zevklerini kullanma yollarını gösterdi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyan kul, mesut ve rahat olur. Nefsinin isteklerine, arzularına uyan ise, zelil olur. Çünkü nefs, Cenâb-ı Hakka düşmandır. Zira bir hadis-i kudside, Allahü teâlâ; (Nefslerinizi, kendinize düşman biliniz! Çünkü, nefsleriniz, bana düşmandırlar!) buyurmuştur.

Ebu Bekr Kettani hazretleri, sevdiklerine nasihat ederken; "Hakiki mümin; nefsi istediği halde dünyadan yüz çeviren, Resulullah efendimizin yolunda ve izinde yürüyen, gayesi ahiret olan, cömert olup, Rabbine yönelendir" buyururdu.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Bir insanın maksudu, arzusu, özendiği, sağ kaldıkça ele geçirmek istediği ve ele geçirmek için, her zillete, alçalmaya katlandığı, hiç vazgeçmediği şey ise, bu maksudu, mabudu olur ve bu hâli ibadet olur. Bunun için, bir kimse, maksadına kavuşmak için, Allah göstermesin İslamiyet’in dışına çıkarsa, farzlardan birini bırakır, bir haram işlerse, namazı, orucu bırakırsa, bu maksudu, onun mabudu olur, ilâhı olur.”

Süfyân bin Uyeyne hazretleri insanların kendisini övmelerine, yermelerine aldırmaz ve onlara; "Bir kimse ibadetlerini yapar, hep Allahü teâlâyı hatırlarsa, dünya yani insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler, ondan uzaklaşır. Allahü teâlâyı hatırlamaktan gafil oldukça da dünya ona yaklaşır. İbadetlerden ve Allahü teâlâyı hatırlamaktan maksat, dünyayı kendinden uzaklaştırmak içindir” buyururdu.

Ahmed Gazâli hazretleri, insanlara sık sık vakitlerini boş geçirmemeleri için şöyle nasihat ederdi:
“İnsanlar bu âlemde yolculuk halindedirler. Onların ilk konakları beşik, sonuncusu ise kabirdir. Hakiki vatan, ya Cennet veya Cehennemdir. İnsan için, ömrünün en kıymetli sermayesi vakitleridir. Şehveti ve şehevi arzuları, yolunu kesen eşkıyadır. Kazancı ve kârı; Cenneti ve oradaki ebedi nimetleri elde etmek, Allahü teâlânın rızâsına ve cemâline mazhar olmaktır. Zarar ise; Cehennemde çeşitli azaplara mâruz kalmak, Allahü teâlânın rahmet ve cemâlinden uzaklaşmaktır. Kim Cennete girmek isterse, vakitlerini Allahü teâlânın beğendiği şeylerle geçirsin.”

Din büyüklerinden Ahmed Sârban hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı. Bu hanım kocasını ziyarete gelenlere;
-Siz bu heriften ne medet umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok mu? diyerek bağırırdı.

Bir gün bu zatın talebeleri hem bu durumu düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı:
-Acaba nasıl oluyor da hocamız böyle bir hanımla yaşayabiliyor, bir arada geçinebiliyor? Onların bu düşüncelerini anlayan Ahmed Sârban hazretleri şu cevabı verdi:
-Dostlarım! Mesele sizin zannettiğiniz gibi değildir. Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsâni bir hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın bana öyle gelin. İşte bu kadar.

İnsanlar zor zamanlarda, bir zorlukla karşılaştıklarında müdara yapamazlar yani insanları idare etmezler. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu problemli zamanlar bir imtihandır. Böyle durumlarda, insanın maksadı, gayesi ne ise, o meydana çıkar.

İlim tahsilinde maksat, niyet bozuksa, netice felakettir. Maksat ve niyet düzgünse, netice izzettir, selamettir. İnsanın ilmi arttıkça, Allah’a sevgisi arttıkça, nefsinden soğumaya, nefret etmeye başlar. Bu hâle kavuşmak, Allahü teâlânın, o kuluna lütuf ve ihsanıdır. O kulunu sevdiğinin alametidir. Rüveym bin Ahmed hazretleri: “İnsanın okumaktan gayesi kalbini kötü huylardan temizleyip, faziletlerle süslemek, gelecekte ise Allahü teâlâya yakın olmak ve yakınlık mertebesine kavuşmak olmalıdır. Bilgisiyle; riyaset, servet, makam, cahillerle münakaşa ve akranlarına üstünlük gayesi göstermemelidir" buyurmuştur.

İslamiyet, bir ağaç gibidir. Kökü iman, gövdesi ibadet, meyvesi ise, ihlâstır. Kalb, dünya arzularından, nefsin isteklerinden birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, ahireti sevemez, oraya hazırlanamaz. Bunun için asıl marifet, asıl maksat, çok para, mevki, makam kazanmak değil, kul olmak ve çok sevap kazanmaktır.


Alıntıdır
Osman Ünlü - Makaleler
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
cok güzel bir konuya deginmissin arkadasim allah razi olsun cok güzel bir paylasim..selam ve dua ile..hayirli aksamlar..


ve aleyna aleyküm selam..
amin, cümlemizden inşaAllah kardeşim..Selametle kalın. hayırlı akşamlar..
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
İnsanın Asıl Maksadı

İnsanın maksadı, yani hep arzu ettiği şeyler, onun mabudu olur. “Maksudun, mabudundur” sözü meşhurdur. Câsiye suresinin yirmi üçüncü âyetinde mealen; (Nefsinin arzularını ilâh edinen kimseyi gördün mü?) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimleri, insanın maksudu, yani hep arzu ettiği şeyler, onun mabudu olur buyurdular.

Allahü teâlâ, insanları başı boş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına taşkın ve şaşkın olarak tâbi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için arzularını ve zevklerini kullanma yollarını gösterdi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyan kul, mesut ve rahat olur. Nefsinin isteklerine, arzularına uyan ise, zelil olur. Çünkü nefs, Cenâb-ı Hakka düşmandır. Zira bir hadis-i kudside, Allahü teâlâ; (Nefslerinizi, kendinize düşman biliniz! Çünkü, nefsleriniz, bana düşmandırlar!) buyurmuştur.

Ebu Bekr Kettani hazretleri, sevdiklerine nasihat ederken; "Hakiki mümin; nefsi istediği halde dünyadan yüz çeviren, Resulullah efendimizin yolunda ve izinde yürüyen, gayesi ahiret olan, cömert olup, Rabbine yönelendir" buyururdu.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Bir insanın maksudu, arzusu, özendiği, sağ kaldıkça ele geçirmek istediği ve ele geçirmek için, her zillete, alçalmaya katlandığı, hiç vazgeçmediği şey ise, bu maksudu, mabudu olur ve bu hâli ibadet olur. Bunun için, bir kimse, maksadına kavuşmak için, Allah göstermesin İslamiyet’in dışına çıkarsa, farzlardan birini bırakır, bir haram işlerse, namazı, orucu bırakırsa, bu maksudu, onun mabudu olur, ilâhı olur.”

Süfyân bin Uyeyne hazretleri insanların kendisini övmelerine, yermelerine aldırmaz ve onlara; "Bir kimse ibadetlerini yapar, hep Allahü teâlâyı hatırlarsa, dünya yani insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler, ondan uzaklaşır. Allahü teâlâyı hatırlamaktan gafil oldukça da dünya ona yaklaşır. İbadetlerden ve Allahü teâlâyı hatırlamaktan maksat, dünyayı kendinden uzaklaştırmak içindir” buyururdu.

Ahmed Gazâli hazretleri, insanlara sık sık vakitlerini boş geçirmemeleri için şöyle nasihat ederdi:
“İnsanlar bu âlemde yolculuk halindedirler. Onların ilk konakları beşik, sonuncusu ise kabirdir. Hakiki vatan, ya Cennet veya Cehennemdir. İnsan için, ömrünün en kıymetli sermayesi vakitleridir. Şehveti ve şehevi arzuları, yolunu kesen eşkıyadır. Kazancı ve kârı; Cenneti ve oradaki ebedi nimetleri elde etmek, Allahü teâlânın rızâsına ve cemâline mazhar olmaktır. Zarar ise; Cehennemde çeşitli azaplara mâruz kalmak, Allahü teâlânın rahmet ve cemâlinden uzaklaşmaktır. Kim Cennete girmek isterse, vakitlerini Allahü teâlânın beğendiği şeylerle geçirsin.”

Din büyüklerinden Ahmed Sârban hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı. Bu hanım kocasını ziyarete gelenlere;
-Siz bu heriften ne medet umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok mu? diyerek bağırırdı.

Bir gün bu zatın talebeleri hem bu durumu düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı:
-Acaba nasıl oluyor da hocamız böyle bir hanımla yaşayabiliyor, bir arada geçinebiliyor? Onların bu düşüncelerini anlayan Ahmed Sârban hazretleri şu cevabı verdi:
-Dostlarım! Mesele sizin zannettiğiniz gibi değildir. Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsâni bir hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın bana öyle gelin. İşte bu kadar.

İnsanlar zor zamanlarda, bir zorlukla karşılaştıklarında müdara yapamazlar yani insanları idare etmezler. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu problemli zamanlar bir imtihandır. Böyle durumlarda, insanın maksadı, gayesi ne ise, o meydana çıkar.

İlim tahsilinde maksat, niyet bozuksa, netice felakettir. Maksat ve niyet düzgünse, netice izzettir, selamettir. İnsanın ilmi arttıkça, Allah’a sevgisi arttıkça, nefsinden soğumaya, nefret etmeye başlar. Bu hâle kavuşmak, Allahü teâlânın, o kuluna lütuf ve ihsanıdır. O kulunu sevdiğinin alametidir. Rüveym bin Ahmed hazretleri: “İnsanın okumaktan gayesi kalbini kötü huylardan temizleyip, faziletlerle süslemek, gelecekte ise Allahü teâlâya yakın olmak ve yakınlık mertebesine kavuşmak olmalıdır. Bilgisiyle; riyaset, servet, makam, cahillerle münakaşa ve akranlarına üstünlük gayesi göstermemelidir" buyurmuştur.

İslamiyet, bir ağaç gibidir. Kökü iman, gövdesi ibadet, meyvesi ise, ihlâstır. Kalb, dünya arzularından, nefsin isteklerinden birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, ahireti sevemez, oraya hazırlanamaz. Bunun için asıl marifet, asıl maksat, çok para, mevki, makam kazanmak değil, kul olmak ve çok sevap kazanmaktır.

Alıntıdır
Osman Ünlü - Makaleler


Esselamu Aleyküm kardeşim. Rahman c.c razı olsun. Katkınız çok güzeldi.. Emeğinize sağlık, teşekkür ediyorum..
Tesirli olması duası ile inşaAllah.. Selametle kalın..
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
ALLAH RAZI olsun kardeşim
Rabbim hakkımızda hayırlısını versin inş...
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ALLAH RAZI olsun kardeşim
Rabbim hakkımızda hayırlısını versin inş...

Mevla Teala cümlemizden razı olsun, tüm mü'minlerin hakkında hayırlar ve güzellikler versin inşaAllah.
yorumunuz için teşekkür ederim..selametle inşaAllah kardeşim..B)
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
*İSYAN VE TESLİMİYET KAVŞAĞINDA*


Bütün varlığı evirip çeviren, öldürüp dirilten, aç bırakıp doyuran, hasta edip şifa veren yalnızca Cenab-ı Mevlâ’dır. Mülkün yegâne sahibi O’dur ve mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Saniyenin milyonda, milyarda biri kadar zaman diliminde bile, âlemde O’nun isimleri tecelli eder. “O her an yeni bir tecellidedir.” (Rahman, 29).

O, sonsuz ilmi, kudreti ve güzelliğiyle her şeyin en mükemmelini ve en güzelini murad eder. Ve yarattığı her işte muhakkak gizli açık hikmetler, maslahatlar vardır. O, lüzumsuz şeylerle uğraşmaz.

O’nun irade edip yarattığı şeyler, hakkımızda şer gibi görünse de içerisinde bilemediğimiz nice hayır ve maslahatlar mevcuttur. Ayet-i kerimede buyurulmuştur ki:

“Olur ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve yine olur ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” (Bakara, 216)

İnsan bu dünyada acı tatlı her şeyi yaşayarak tekâmül ediyor, öğreniyor, olgunlaşıyor. İyiyi kötüyle, tatlıyı acıyla, aydınlığı karanlıkla, yazı kışla anlıyor, ayırt edip kıymet biliyor. Böyle olmasaydı, insanlık hayır ve güzellik adına bir adım mesafe alamazdı.

Dert ve ıstıraplarımızın içinde kim bilir ruhumuza şifa bahşeden, bizi olgunlaştıran nice hayırlar gizlidir. Başımıza gelenlerin acı da olsa ne kadar öğretici, vicdanları aydınlatıp Hakk’a yönlendirici olduğunu herkes tecrübe etmiştir. Sabredip şikayet etmemek kaydıyla mümine isabet eden elem ve kederlerde büyük hayırlar gizlidir.

Eğer insan sabreder isyan etmez ise, musibetin her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler sabredenleri şöyle müjdelemektedir:

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)

“Mümin erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Ta ki, hatasız olarak Allah’a kavuşsun.” (Muvatta)

“Mümin kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak bir tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle günahlarının bir bölümünü mağfiret eder.” (Buharî, Müslim)

“Allah bir kuluna hayır murad etti mi, onun cezasını öne alıp dünyada verir. Bir kulu hakkında da şer murad etti mi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir.” (Tirmizî)

Dert ve musibetler sadece hataları temizlemekle kalmayıp, insanın Allah katındaki değerini de artırmaktadır. Kıyamet günü afiyet ehli kimselerin, bela ehline sevapları verilince onlara çok gıbta edecekleri bildirilmiştir.

Rabbimizin, nefsimize acı gelenleri de dahil olmak üzere bütün fiillerinden hoşnut olmak, takdir ve kazasını memnuniyetle karşılamak, başa gelen hadiselere katlanıp sarsılmamak rızadır. Bir ifadeyle “Lütfun da hoş, kahrın da hoş!” diyebilmektir. Bu durum, başlangıç itibariyle iradî ve kesbî olmakla birlikte, nihayeti itibariyle Cenab-ı Hakk’ın sevdiklerine ihsan eylediği bir hal ve makam olarak tarif edilir. “Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.” (Beyyine,

İnsan ibadeti, kulluğu ciddiye alarak muhabbeti nispetinde ilerler, tevekkül, teslimiyet ve ihsanı elde ettikten sonra rızaya ulaşır. Bu, her müminin ulaşmaya çalışması gereken bir hedeftir. O yüzden tasavvuf yolunda “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî: Ya Rabbi maksadım sensin ve senin rızanı talep ediyorum.” ibaresi sıkça tekrar edilir. Bunun gerçekleşmesi için önce kulun Rabbinden razı olması gerekir.

Süfyan-ı Servî Hazretleri k.s. bir gün Hz. Rabia Hatun’un yanında “Ey Allahım bizden razı ol” diye dua eder. Bunun üzerine Hz. Rabia k.s. şöyle der: “Sen Allah’tan razı olmadığın halde O’nun rızasını istemekten utanmıyor musun?” Süfyan-ı Servî mahcup bir edayla sorar: “Kul Allah’tan nasıl razı olur?” Rabia Hatun şöyle cevap verir: “Kulun musibete sevinmesi, nimete sevinmesi gibi olduğunda Allah’tan razı olur.”

Seven, sevdiğinin bütün işlerinden hoşnuttur. Sevgisi uğruna katlandığı acıları hissetmez. Mısır’ın ileri gelen kadınlarının Hz. Yusuf Aleyhisselam’a hayran olarak farkında olmadan ellerini kesip acı duymamaları gibi.

Kulun Allah’tan rızasının da muhtelif dereceleri vardır. Bunların ilk mertebesi olan Cenab-ı Hakk’ın rabliğini rıza ile karşılayıp başka arayışlara girmemek herkese farzdır. “De ki: O her şeyin rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rabb mi arayacağım?” (En’âm, 164). Böyle bir rıza tevhidin esası ve aynı zamanda imanın da şartıdır.

Bunun dışında Allah sevgisinin kalbe hakim olması, O’ndan başka sevgililerin gönüle sokulmaması, Hakk’ın dışındaki varlıkları da Hakk adına sevmek gerekir. O’nun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek kulun Rabbinden rızasının en belirgin özelliğidir.

Yine rızayı isteyen müminlerin, haklarındaki ilâhi takdir ve kazaya itiraz etmeleri, şikayetçi olmaları da düşünülemez. Kaza ve kadere itiraz anlamı taşıyan sözler, şikayet etmeler bir nevi kaderi tenkittir. Kaderi tenkit etmek ise büyük bir hatadır.

Her şeyde bir hayır olduğunu ve Allah Tealâ’nın rahmetiyle kuşatıldığını bilmek ve zor zamanlarda sabırlı olmak gerekir. Şükür daha çok lütufa yol açarken, şikayet musibeti artırır ve merhamet yollarını kapatır.
Yüce Mevlâmız bir kudsî hadiste şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ben, ibadete layık olan bir Allah’ım, benden başka mabud yoktur. Kim ki belama sabretmez, kazama rıza göstermez ve verdiğim nimete şükretmezse benden başka Rab arasın.” (Taberanî)

Hacı Bayram-ı Veli k.s. Hazretleri’nin söylediği gibi, hiçbir şey O’ndan izinsiz, takdiri olmaksızın meydana gelmez. Ve O’nun her işi bir hikmetledir. Bize düşen biraz sabır ve teslimiyet...

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.

Rabbimizin tevfik ve inayeti ile...

Mübarek EROL
Semerkand Dergisi - Mart 2007
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Allah razı olsun kardeşim paylaşımınız için




Esas hayat, ahiret hayatıdır. Muhteşem bir hayat sürülse de, dünya geçicidir. Akıllı, ahiretini düşünüp, (Ya Rabbi evlilik hakkımda hayırlı ise nasip et) diye dua eder. Kur'an-ı kerimde, (Dua edin, duanızı kabul ederim), hadis-i şerifte ise (Rabbiniz kerimdir, kendine açılan eli boş çevirmekten haya eder) buyuruldu. (Tirmizi)

(Duam kabul olmadı) demek yanlıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dua edenin ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, yahut ahirette mükafatını bulur.) [Deylemi]

Allahü teâlâ, Kıyamette, duası dünyada kabul edilmeyen kula (Dünyada ettiğin duana karşılık şu sevapları veriyorum) buyuracak, o kadar çok sevap verecek ki, o kimse, (Keşke dünyada hiçbir duam kabul edilmeseydi) diyecektir. (T.Gafilin)



Ayrıca yapılacak işlerden bazıları şöyledir:

Önce günahlara tevbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, iki diz üzerine kıbleye karşı oturup, duaya başlarken, Sübhane Rabbiyel aliyyil a’lel vehhab demeli, euzü besmele çekip hamd ve salevat okumalı, duayı üçten fazla söylemeli! Kabul olmadı diyerek ümit kesmemeli, kabul olana kadar uzun zaman tekrar etmelidir! (Feraid)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Siz, kabul edileceğine yakînen inanarak, Allah’a dua ediniz. Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen dua kabul olmaz.) [Tirmizi]

(Emr-i marufu bırakırsanız dualarınız kabul olmaz.) [Bezzar]

(Bid'at ehlinin duası ve ibadetleri kabul olmaz.) [Deylemi]

(Kızını fasıkla evlendirenin duası kabul olmaz.) [Şir’a]

Farzları yapmayanın, mesela namaz kılmayanın duası kabul olmaz.
Haramlardan sakınmayanın duası kabul olmaz. Ebülleys-i Semerkandi hazretleri, (Haram yiyenin, gıybet edenin ve haset edenin duası kabul olmaz) buyuruyor. Hadis-i şerifte de, (Duanın kabul olması için, yenilen ve giyilen helal olmalıdır) buyuruluyor. (Tergib-üs-salât)

İhlaslı ve salih olmaya çalışmalı. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İhlaslı olarak dua edin!) [Mümin 14, 65]

(Allahü teâlâ, ancak takva sahiplerinin [salihlerin amellerini, dualarını] kabul eder.) [Maide 27]
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt