Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Hilâfet:
İslâm şeriatının hükümlerini hakim kılması ve İslâm davetinin tüm dünyaya taşınması için tüm Müslümanların yöneticiliğidir. İmametle aynı anlamı taşır. "İmamet" ve "Hilâfet" kavramlarının anlamları birdir. Zira sahih hadislerde bu iki kelime aynı anlamlarda kullanılmıştır. Hiç bir şer’î nassta yani Kur'an ve sünnette bu iki kelimeden birinin anlamı diğerine muhalif olarak kullanılmamıştır.
Bu yüzden bu kavramları kullanırken "İmamet" ya da "Hilâfet" kelimelerini birbirine tercih için zorlamaya gerek yoktur. Asıl gerekli olan bu kelimelerin ihtiva ettiği içeriktir.
Hilâfet’in yeniden kurulması dünyanın dört bir köşesindeki Müslümanlar için farzdır. Tıpkı ALLAHu Teâla’nın Müslümanlara farz kıldığı diğer farzlar gibi kesin bir emirdir. Müslümanların Hilâfet’in ikamesi konusunda seçme ve ruhsat kullanma hakkı da yoktur. Bu nedenle Hilâfet’in kurulması noktasında gösterilecek ihmal büyük bir günah ve isyandır. ALLAH bu isyanı işleyenleri şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır.
Tüm Müslümanların Hilâfet’in ikamesi için çalışmalarının farziyetinin delili sünnet ve icma-ı sahabedir. Sünnetteki delillerden biri Nafi'den rivayet edilmiştir. Rivayet şöyledir: "Abdullah b. Ömer bana dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle derken işittim:
" Kim itaatten elini çekerse, kıyamet gününde lehine hiç bir delil bulunmaksızın ALLAHu Teâla’nın karşısına çıkacaktır. Kim de boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.”(1)
Bu rivayetle Rasulullah (s.a.v.) Bütün Müslümanlara bir Halife’ye biat etmesini (boynunda biat halkası bulunmasını) farz kılmış, boynunda biat halkası olmadan ölenin ölümünü "Cahiliye Ölümü" ile vasıflandırmıştır. Biat bir başkasına değil ancak devlet otoritesinin başı olan Halife’ye yapılır. Rasulullah bu sözü ile her Müslümanın boynunda bir halifeye biatın bulunmasını farz kılmıştır.
Her Müslümanın Halife’ye biat etmesini değil. İfadeyi biraz daha açacak olursak burada farz olan, varlığı ile her Müslümanın boynunda biatın bulunmasını sağlayacak bir Halife’nin var olmasıdır. Halife’nin bulunması ister bilfiil biat etsin isterse etmesin her Müslümanın boynunda biatın bulunduğu anlamına gelir. Bu nedenle bu hadis bir Halife’nin nasbının farziyetine delildir yoksa biatın farziyetine değil.
Zira Rasulullah'ın yerdiği şey ölünceye dek bir Müslümanın boynunda biatın bulunmayışıdır. Dolayısı ile Rasulullah hadiste Müslümanların biat etmemesini değil, boynunda biatın (ALLAH’ın hükümleri ile hükmedecek bir Halife’nin) bulunmamasını yermiştir. Müslim’in rivayetine göre A’rac, Ebu Hüreyre'den şu hadisi rivayet eder: “Nebî (s.a.v.) şöyle dedi:
"İmam bir kalkandır. onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”(2)
Yine Müslim, Ebu Hazim'den şu hadisi rivayet eder: "Hişam b. Urve ve Ebu Salih, Ebu Hureyre'den o da Rasulullah'tan şunu rivayet etmiştir: "Ebu Hüreyre ile beş sene beraber bulundum. Bana Rasulullah (s.a.v.)'den şunu işittiğini söyledi: "İsrail oğulları Nebîler tarafından siyaset (idare) edilirdi. Bir Nebî öldüğünde onu bir diğeri takip ederdi. Benden sonra artık Nebî yoktur. Ancak bir çok Halifeler olacaktır.” Oradakiler dediler ki: “Bu durumda bize ne emredersin?” Dedi ki:
“İlk biat edilene vefakar olun ve ona karşı olan görevlerinizi yerine getirin. Muhakkak ki ALLAH size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır.”(3)
İbni Abbas Rasulullah (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet eder:
"Emirinden hoşlanmadığı bir şeyi gören kimse sabretsin. Zira insanlardan, kim otoriteden bir karış ayrılırsa cahiliye ölümü üzere ölür.”(4)
Bu hadislerde, Rasulullah (s.a.v.) Müslümanların bir takım idarecilerinin olacağını haber verdiği gibi Halife’nin "kalkan" yani ümmet için koruyucu vasfını da beyan etmiştir. Rasulullah’ın imamı "kalkan" olarak tanımlaması, bir imamın bulunmasının faydalarına işaret eden bir taleptir.
Zira ALLAH ve Rasulünün bir şeyi bildirişi yerme ifadesi içeriyorsa o şeyi terk etmeyi (nehyi) gerektiren bir talep demektir. Eğer bildirim bir övgü ifadesi taşıyorsa o fiilin yapılmasını gerektiren. bir talep demektir.
Eğer ALLAH ve Rasulünce talep edilen fiilin yapılması şer’î bir hükmün yerine getirilmesini gerektiriyorsa ya da söz konusu fiilin terki herhangi bir şer’î hükmün uygulanmamasına sebep oluyorsa bu talep kesinlik ifade eder.
Rasulullah'ın yukarıdaki hadislerinde; hem Müslümanları idare edecek kişilerin Halifeler olduğuna hem Müslümanların başında her zaman için bir halifenin bulunmasının farz olduğuna hem de Müslümanların sultadan, yönetim otoritesinden, dışarı çıkmalarının haram olduğuna dair bir bildirim vardır. Bu da Müslümanların yönetilmeleri için bir otorite tesis etmelerinin farziyetine işaret eder.
Ayrıca Rasul (s.a.v.) Müslümanlara, Halife’ye itaatı ve Halife’yle mücadele edenlerle savaşmayı da emretti. Bu talep, bir Halife seçmek ve onunla mücadele eden herkesle savaşıp Hilâfet müessesini korumakla ilgili bir emirdir. Nitekim Müslim'in Rivayetine göre Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir imama biat edip elini sıkarsa ve kalbinin meyvesini ona verirse (rıza gösterirse) gücü yettiğince itaatte bulunsun. Eğer (yönetimi ele geçirmek için) onunla savaşacak birisi ortaya çıkarsa o kişinin boynunu vurun.”(5)
İmama itaatle ilgili emir, aynı zamanda bir Halife’nin seçilmesi ile de ilgili bir emirdir. İlaveten Halife ile çekişen kişi ile savaşmaya dair emir tek bir Halife’nin bulunması ilgili kesin bir emrin varlığına işarettir.
Sahabenin icmaına gelince: Sahabeler (r.anhum) Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından hemen sonra bir Halife seçilmesinin gerekliliği hususunda icma etmişlerdir. Sahabelerin (r. anhum); Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.) Osman (r.a.) ve Ali (r.a.)’yi Halife seçip onlara bizzat biat etmeleri ile de bu icma tekerrür etmiştir Sahabelerin bir Halife’nin seçimi ve ona biat noktasındaki icmalarını daha açık olarak ortaya koyan asıl olay şudur:
Sahabeler Rasulullah (s.a.v.)'ın vefatından sonra onun gömülmesi işini erteleyerek Halife seçilmesi işi ile ilgilenmişlerdir. Halbuki ölünün en kısa zamanda defnedilmesi farz olduğu gibi ölünün defnedilmesinin kendilerine farz olduğu kişilerin bir başka işle meşgul olmaları ve defni ertelemeleri de haramdır.
Rasulullah'ın cenazesinin techizi ve defni üzerlerine farz olan bir kısım sahabenin Halife’nin seçimi ile uğraştığı sırada diğer sahabelerin itiraz hakları olduğu halde sükut ederek defnin iki gece ertelenmesine taraftar olmaları icmaya en iyi delildir.
Peygamber'in cenazesinin defni ile değil de Halife’nin seçilmesi işi ile meşgul olmak üzerinde gerçekleşen bu icma, Halife seçiminin cenaze defninden (bu cenaze insanların en hayırlısına ait olsa da) daha önemli bir farz olduğunu göstermektedir.
Bu konudaki icma sahabelerin hayatları boyu süren bir icma olmuştur. Sahabeler yeri geldiğinde hangi şahsın Halife olacağı konusunda ihtilaf etmelerine rağmen ne Rasulullah (s.a.v.)'in ne de Raşit Halifelerin vefatlarından sonra bir Halife’nin seçilmesi gerekliliğinde kesinlikle ihtilaf etmemişlerdir. Dolayısıyla sahabelerin halife nasbetmenin farziyeti meselesindeki icmaları, kuvvetli, açık ve net bir delildir.
Dinin hakim kılınması, dünya ve ahiretle ilgili şeriat hükümlerinin tümünün uygulanması subutu ve delaleti kesin delille Müslümanlara farz kılınmıştır. Bu hedefin gerçekleşmesi de ancak sulta sahibi bir idareci ile yani Halife’nin varlığı ile mümkündür. Bu konu ile alakalı şer’î kaide şudur: “Bir farzı yerine getirmek için gerekenler de farzdır." Bu kaide gereği dinin tüm hükümlerinin uygulanabilmesinin şartı olan Halife’nin seçilmesi de farzdır.