Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dua Adabı ve Makbul Olduğu Zamanlar (1 Kullanıcı)

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Paylaştığınız bu kıymetli bilgilerden ötürü çok teşekkür ederiz.Allah celle celalüh razı olsun...

Estağfirullah kıymetli abicim.Biz teşekkür ederiz.Cenab-ı Hak cümlemizden razı olsun.
Arabî mısra’ tercemesi:

Her kabdan, içinde olan, dışarı sızar!

Fârisî beyt tercemesi:

Vücûdümün her kılı, dile gelse de,
şükr etmiş olamam, ni’metlerine!
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Farzları yapmayanın, mesela namaz kılmayanın duası kabul olmaz.
Haramlardan sakınmayanın duası kabul olmaz. Ebülleys-i Semerkandi hazretleri, (Haram yiyenin, gıybet edenin ve haset edenin duası kabul olmaz) buyuruyor. Hadis-i şerifte de, (Duanın kabul olması için, yenilen ve giyilen helal olmalıdır) buyuruluyor. (Tergib-üs-salât)
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
İhlaslı ve salih olmaya çalışmalı. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İhlaslı olarak dua edin!) [Mümin 14, 65]

(Allahü teâlâ, ancak takva sahiplerinin [salihlerin amellerini, dualarını] kabul eder.) [Maide 27]
 

medahms

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
1,989
Tepki puanı
3
Puanları
0
Abdest duaları

Abdest duaları

ABDEST DUALARI



ABDESTE BAŞLARKEN;

"Bismillâhilazim velhamdülillâhi alâ dinil islâm."
Allah'ın (cc) ismini zikrederek başlarım. İslam dini üzere kıldığı için; hamd Allah'a (cc) mahsustur. O'na hamdederim.


AĞIZA SU VERİRKEN;

"Allahümme enni alâ tilâveti'l Kur'ân-i ve zikrike ve şükrüke ve hüsnü ibadetike."
Allah'ım, Kur'an-ı Kerim'i okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana en güzel şekilde kulluk etmede inayetini istirham ederim.


BURUNA SU VERİRKEN;

"Allahümme erihnî rayihate'l cenneti ve'r-zükni min neimihâ."
Allah'ım, Beni cennetin rahiyası ile rahiyalandır, ve cennet nimetlerinden beni rızıklandır.


YÜZÜ YIKARKEN;

"Allahümme beyyız vechî binûrike yevme tebyezzu vücûhûn ve tesveddü vücûh."
Allah'ım. Bir kısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, bir kısım yüzlerin ise karardığı gün; benim yüzümü nurlandır. ağart.


SAĞ ELİ YIKARKEN;

"Allahümme a'tınî kitabî biyemini ve hâsibni hasâben yesira."
Allah'ım. Kitabımı (amel defterimi) sağ elime ver ve benim hesabımı kolaylaştır.


SOL ELİ YIKARKEN;

"Allahümme lâ tu'tunî kitabî bişimâli velâ min verâl zahri."
Allah'ım. Kitabımı (amel defterimi) sol elime verme. Ve arkamdan da verme.


BAŞI MESHEDERKEN;

"Allahümmec'alni minellezine yestemlûnel kavle feyettebiûne ahseneh."
Allah'ım. Beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline tabi olanlardan eyle.


BOYUN MESHEDİLİRKEN;

"Allahümme a'tik unukî rakabetî mine'n nâri."
Allah'ım. Boynumu cehennem ateşinden azad buyur.

AYAKLARI YIKARKEN;

"Allahümme sebbit kademeyye ale's sırâtı yevme tezillu fîhi'l-akdâm."
Allah'ım. Sırat Köprüsü'nden ayakların kaydığı günde, benim ayaklarımı kaydırma; sabit eyle.


ABDESTTEN SONRA;

"Allahümmec'alnî mine-t-tevvâbîne vec'alnî minel-mütetahhirîn."
Allah'ım beni tevbe eden ve günahlardan temizlenen kullarından eyle.
 

tunahan_koruyucu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
23
çok güzel bir iletiydi ben de bu sayede ödevimi yaptım bu iletiyi koyana çok teşekkür ediyorum ve hepinizin geçmiş bayramını kutluyorum
 

gülkoksam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2008
Mesajlar
969
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Duadaki ince sır nedir? Her dua kabul olur mu?

Duadaki ince sır nedir? Her dua kabul olur mu?

Duadaki ince sır nedir? Her dua kabul olur mu? İstidat, fıtri ihtiyaç, ızdırari ve ha Mumine.com konu Duadaki ince sır nedir? Her dua kabul olur mu? İstidat, fıtri ihtiyaç, ızdırari ve ha Mumineler


Duadaki ince sır nedir? Her dua kabul olur mu? İstidat, fıtri ihtiyaç, ızdırari ve hal dilleriyle yapılan dua ne demektir?

Dua, kulun Rabbine yönelip O'ndan yardım dilemesidir. İnsan, gücünün yetmediği ihtiyaçlarını elde etmek, kendi kudretiyle erişemediği arzularına erişmek için Allah'a sığınır. Çünkü Allah'tan başka hiç kimse yoktur ki, onun en gizli arzularını duyup yerine getirsin, ihtiyaçlarını karşılasın.

Dua bir ibadettir. Hattâ ibadetin ruhudur.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir. Yoksa bir sinekten korkan haylaz bir çocuk gibi, “Bu insanları kendi gücümle emrimde çalıştırıyorum” deyip nankörlük etmek, insanın yaratılışına aykırı olduğu gibi, üstelik âhirette şiddetli bir azabı da hak eder.

İnsan dua vasıtasıyla Cenab-ı Hakka yaklaşır. Bu itibarla başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlaması cihetiyle rahmettir. Çünkü insan bilhassa böyle vakitlerde ne kadar âciz ve çaresiz olduğunu anlayıp sığınacak bir yer bulmaya muhtaç durumdadır. Dua bunun en güzel vesilesidir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır. O Yaratıcı sonsuz bir kudret, bir rahmet ve bir hikmet sahibidir. Bütün kâinat Onun eseridir ve Onun izni olmadan yaprak bile kıpırdayamaz. Bütün kemal sıfatların sahibi olan Cenab-ı Hak, buna karşılık bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yarattığı canlı-cansız bütün varlıkları sayısız nimetlerle donatmış, onların üstünde insanı en yüksek bir mevki ile şereflendirmiştir. Bunun için Cenab-ı Hak sonsuz hamd ve senâya layıktır. Zaten varlıkların yaratılış maksadı da hamd, tesbih, tekbirle Ona kulluk etmek değil midir? İşte dua bundan dolayı ehemmiyet taşımaktadır.

Her dua kabul olur mu?

Her ettiğimiz dua kabul olunmuyor. Oysa âyet-i kerimede “Bana dua edin, size cevap vereyim” buyuruluyor? Bunun sebebi nedir?

Dua meselesinde iki ifade vardır; biri cevap, diğeri de kabul. Yani ettiğimiz her duaya Cenab-ı Hakk'ın cevap vermesi ayrıdır, kabul etmesi ayrıdır. Allah her duaya cevap verir. Fakat her zaman istenen şeyin aynısını vermez. Çünkü hikmeti bunu gerektirmektedir.

Bu durum, doktor çocuk misaline benzer. Şöyle ki: Doktora götürülen çocuk muayenehanede bir ilâç görür, hemen onu ister. O ilâcın hastalığına iyi geleceğini sanır. Doktor muayene eder. Hastalığı teşhis ettikten sonra, ya çocuğun istediği ilâcı verir, ya başka bir ilâç verir, yahut gerek görmez, hiç ilâç yazmaz.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

Bunun gibi, insanın birtakım belâ ve musibetlere uğraması, hastalanması, bazı duaların vakitleri sayılır. İnsan böyle zamanlarda çaresizliğini, güçsüzlüğünü anlar, dua ve niyazla İlâhî dergâha iltica eder. İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir. Şayet Cenab-ı Hak, edilen duanın aynısını verse, belayı kaldırsa, işte o zaman duanın vakti sona ermiş olur.

Başka bir misâl:

İnsan duasında Allah'tan erkek çocuğu ister, Hazret-i Meryem'in annesinin duasında olduğu gibi Cenab-ı Hak ona Hazret-i Meryem gibi bir kız çocuğu verir. Bu insan, “Duam kabul olunmadı” diyemez, belki “Daha güzel bir şekilde kabul edildi” der.

Diğer taraftan, bazan insan dünyevî bir ihtiyacı için dua eder. Fakat Cenab-ı Hak duasını âhireti için kabul eder. Yani ettiği bu duası sayesinde ya Cehennem azabından kurtulur veya Cennetteki makamı yükselir. Bu insan, “Duam reddedildi” diyemez, “belki daha faydalı bir şekilde kabul edildi” diyebilir.

“Duanın en güzel, en lâtif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:

“Dua eden adam bilir ki, Birisi var ki, onun sesini dinler, derdine derman yetişir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn der.

“Dua ubudiyetin (kulluğun) ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.”1

Duanın çeşitleri

1. İstidat diliyle dua:

Bitki ve hayvanların duasıdır. Bütün tohumlar, çekirdekler hal ve istidat dilleriyle Cenab-ı Hakka şöyle dua ederler:

“Ya Rab! Senin isimlerinin nakışlarını tafsilatlı olarak göstermek için bizi geliştir. Küçük hakikatlerimizi sümbül ve ağaçla büyük hakikata çevir. Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün her tarafında kendi türümüzün bayrağını dikelim. Yeryüzü mescidinin herbir köşesinde Sana ibadet etmek için bize yardım et. Dünya sergisinde Senin güzel sanatlarını kendi dilimizle sergilemek için güç ver.”

Bitkilerin bu duasının kabulü için sebepler biraraya gelir. Meselâ, güneş, su ve toprak çekirdeğin etrafında bir vaziyet alarak şöyle derler:

“Yâ Rab! Bu çekirdeği ağaç yap!” Çekirdek ağaç olur. İşte sebeplerin biraraya gelmesi bir çeşit duadır. Çünkü o ağacı şuursuz sebepler yapmıyor, onu yeşerten Cenab-ı Hak'tır. Ayrıca bitkilerin tohumları da rüzgâr vasıtasıyla dünyanın dört bir tarafına ulaşır ve kendi türünün bayrağını dalgalandırır.2

Her şey Bismillah der

Bismillah güzel bir duadır. Bu duayı sadece insan yapmaz. Bitkiler ve hayvanlar da yapar. Şöyle ki:

Her şey Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder. Zerre kadar tohum ve çekirdekler başlarında koca ağaçları taşır, dağ gibi yükleri kaldırır. Demek ki, her bir ağaç “Bismillah” der, rahmet hazinesi meyvelerinden ellerini doldurur, bizlere tablacılık eder. Her bir bostan “Bismillah” der, kudret mutfağından bir kazan olur, çeşit çeşit pek çok leziz yiyecekler beraber içinde pişirilir. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillah” der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk namına en lâtif, en nazif âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim eder. Her bitki ve ağaçların ipek gibi yumuşak kökleri “Bismillah” der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey onun emrine girer.

Evet, havada dalların yayılması ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kolaylıkla yayılması ve yer altında yemiş vermesi, kavurucu sıcağa karşı aylarca nazik, yeşil yapraklarının yaş kalması, tabiatçıların ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:

“En güvendiğin sertlik ve sıcaklık dahi emir altında hareket ediyorlar; o ipek gibi yumuşak damarlar birer Asa-yı Musa gibi “Asanı taşa vur demiştik” emrine uyarak taşları şak eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince yapraklar İbrahim Aleyhisselâmın birer azası gibi ateş saçan hararete karşı “İbrahim için serin ve selametli ol” meâlindeki âyeti okuyorlar.3

Değişme ve gelişme halinde olan her varlığın istidat diliyle yaptıkları dua da bu kısma girmektedir. Her şey kendine has diliyle Cenab-ı Hakkı tesbih ettiği gibi, ihtiyacıyla da Allah'a dua etmektedir.4

Diğer bazı varlıkların kendi dilleriyle yaptıkları dua Sözler'de şöyle ifade edilir:

“Eğer o yüksek hakikatleri yakından temaşa etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor, 'Ne diyorsunuz?' de. Elbette 'Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbar' dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor, 'Ne diyorsunuz?' de. Elbette, 'Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm' diyecekler. Semâyı dinle. Nasıl 'Yâ Celîl-i Zülcemâl' diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl, 'Yâ Cemîl-i Zülcelâl' diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl 'Yâ Rahmân, yâ Rezzâk' diyorlar. Bahardan sor. Bak, nasıl, 'Yâ Hannan, yâ Rahman, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Lâtif, yâ Atûf, yâ Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin' gibi çok esmayı işiteceksin.”5

Bediüzzaman, kedilerin hırhır ve mırmırlarıyla “Yâ Rahîm, yâ Rahîm!” dediklerini hem kendisinin, hem de talebelerinin fark ettiğini söylemektedir.

2. Fıtrî ihtiyaç diliyle dua:

İnsan ve hayvan bütün canlılar, iktidar ve iradeleri ile elde edemedikleri zaruri ihtiyaçlarını Cenab-ı Hak'tan isterler. Her bir varlık o ihtiyaç diliyle hayatlarını devam ettirmek için Cenab-ı Hak'tan rızık hükmünde ihtiyaçlarını isterler. Bu duaları kabul olunur, ihtiyaçları münasip vakitte ummadıkları yerden gönderilir.

3. Iztırar diliyle yapılan dua:

Muztar durumda kalan her insan Yüce Allah'a iltica ederek dua eder, göremediği bir hâmisine sığınır, Rabbine yönelir. Tarih boyu insanlığın yapmış olduğu keşif ve icatlar da bu duaya dahildir.

Muztar olan bir insanın yaptığı duanın büyük bir tesiri vardır. Bazan böyle duaların hürmetine en büyük bir şey en küçük bir şey kadar insanın emrine girer. “Evet, kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası hürmetine denizin fırtınası, şiddeti, hiddeti inmeye başlar. Demek dualara cevap veren Zat mahlukata hâkimdir. Öyle ise mahlukata dahi Hâlık'tır (yaratıcıdır).”6

Bu üç çeşit dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.

4. Her zaman yaptığımız meşhur dua

Bu da iki kısımdır:

a. Fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk'ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

b. Kavlî dua: Dil ve kalble yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

“Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Hayvanların acıktıkları zaman kendilerine has dilleriyle çıkardıkları sesler de kavlî duaya girmektedir.7

Duada elleri ters çevirmenin sünnetteki yeri

Bu hususta Peygamberimizin (a.s.m.) tatbikatı belli ve açıktır. Sahabilerin ifadesine göre, Peygamberimiz (a.s.m.) ellerini göğüs hizasına getirip, avuç içlerini yüzüne meyilli olarak açar, dua buyururlardı. Hattâ yağmur duası esnasında ellerini iyice yukarı kaldırdığını ve koltuk altlarının beyazlıkları görülünceye kadar dua ettiğini on yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes bin Mâlik bildirmektedir.(8)

Peygamberimizin (a.s.m.) yağmur duası dışındaki dualarında da ellerini fazla kaldırdığı rivayet edilmektedir.
 

gülkoksam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2008
Mesajlar
969
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Allah'tan birşey isterken veya arzu etmediğimiz bir şeyden korunmak için dua ettiğimizde, ifadelerimizde değişiklikler olduğu gibi, duruşunda da farklılık vardır.

Nitekim, Hallad bin Sâibi'l-Ensarî, Peygamberimizin (a.s.m.) dua ederken ellerini nasıl tuttuğunu şöyle anlatmaktadır:

“Peygamber (a.s.m.) Allah'tan birşey istediği zaman avuçlarının içini semâya kaldırır, bir şeyden Allah'a sığındığı zaman da avuçlarının dışını, ellerinin tersini semâya çevirirdi.”(9)

Yine Peygamberimizin (a.s.m.) yağmur duası esnasında ellerinin dışını çevirdiğini rivayet eden Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle demektedir:

“Peygamber (a.s.m.) yağmur duası yaptı ve avuçlarının sırtı ile semaya işaret etti.”(10)

Çünkü yağmurun kesilmesi ve uzun bir süre yağmaması bir musibettir. Bu belânın def'i için yağmur duası yapılmaktadır. Kıtlığın, yağmursuzluğun gidip, bereketin ve bolluğun gelmesi istenmektedir. İşte bu susuzluğun gitmesi için dua esnasında elin tersi döndürülmektedir.

Sahih-i Müslim'in Şârihi ve Şafiî mezhebinin büyük âlimlerinden İmam-ı Nevevî Hazretleri bu hadisi açıklarken şöyle demektedir:

“Bizim âlimlerimizden bir cemaat ve diğer bazı âlimler kıtlık ve benzeri belâların def'i için edilen dualarda elleri kaldırıp avuçların sırtlarını semaya çevirmiş, Allah'tan bir şey isterken de avuçların içini semâya kaldırmanın sünnet olduğunu, bu hadisi delil getirerek söylemişlerdir.”(11)

Enbiya Suresinin 90. âyetinin, duanın âdâbını bildirdiğini söyleyen müfessirler, bu âyete göre dua esnasında yerine göre ellerin bazan içi, bazan da tersi çevrilir demektedir. Âyetin meali şöyledir:

“Gerçekten onlar daima hayırlı işlere koşar ve rahmetimizi umup azabımızdan korkarak Bize dua ederlerdi. Onlar Bize karşı derin bir hürmet ve tevazu içindeydiler.”

Âyette geçen “rağaben” rağbet ve ümit mânâsına gelirken, “rahaben” kelimesi de korku hâli demektir. İşte bazı müfessirler bu âyetten murad, “Allah'tan birşey istenildiği zaman avuçların içi, korku ânında Allah'a sığınırken avuçların dışı semaya kaldırılır.” demektedirler.(12)

İşte Allah'tan sıhhat, âfiyet, huzur, sükûn, bereket ve bolluk dilerken ellerin iç kısmını; kötülük, kıtlık, kuraklık, belâ, musibet, maişet darlığı, ihtilaf ve düşmanlıklardan sakınmak için Allah'a iltica ederken de ellerin dış kısmı çevrilir. Namaz tesbihatında “ecirna (bizi muhafaza et)” derken de fitne ve belâlardan sığınma vardır. Bu anda da ellerin tersi çevrilir.

Dipnotlar:

1. Mektubat, s. 280; Sözler, 295.

2. Mektubat, s. 280.

3. Sözler , s. 6-7.

4. Mesnevî-i Nûriye, s. 216.

5. Sözler, 310.

6. Mesnevî-i Nûriye, s. 70.

7. Mesnevî-i Nûriye, s. 216.

8. Müslim, İstiska: 5.

9. Müsned, 4:56.

10. Müslim, İstiska: 6.

11. Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, 5:190.

12. Buluğu'l-Merâm Tercümesi, 2:230.

Mehmed Paksu
 

Mutlu Kul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Şub 2007
Mesajlar
1,006
Tepki puanı
0
Puanları
0
allah razı olsun ne güzel açıklamışsınız çok teşekkür ederim...
 

gülkoksam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2008
Mesajlar
969
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
allah razı olsun çok güzel bir paylaşımdı arkadaşlar burda ne demek isteniyor Esma-i Hüsna, salih ameller, peygamberler ve diğer büyük zatlar ile tevessül edilerek yapılan dualar.
 

turan1313

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 May 2009
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah(c.c) razi olsun emeğine sağlik kardeşim
 

berry

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ara 2009
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
allah razı olsun emeğinize sağlık
 

fatoss

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
103
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
allah razı olsun kardeşim çok güzel bi paylaşım
benimde çok ihtaiyaçım vardı okuyuncu rahatladım bazen insan nefsine yenik düşüp yazdığın gibi neden diye soruyo kendine...
rabbim bize her daim hayırlılarını nasip etsin
bu dünyadada ahirette de yardımcımız olsun
 

semabrk

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ara 2009
Mesajlar
321
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Keşke dünyada hiçbir duam kabul olmasaydıda ahirete kalsaydı hep
 

El_Şihab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2010
Mesajlar
150
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Duam Niçin Kabul Olmuyor? diyene....

Duam Niçin Kabul Olmuyor? diyene....

Duamız Niçin Kabul Olmuyor?

Bir gün İbrahim b. Edhem k.s.’a:
– Dua ediyoruz ama neden kabul olmuyor, diye sorduklarında şu cevabı verdi:
– Şu sebeplerden dolayı duanız kabul olmuyor:
• Cenab-ı Hakk’ı bilirsiniz, fakat emir ve yasaklarını yerine getirmezsiniz.
• Peygamber s.a.v.’i bilirsiniz ama O’na uymazsınız.
• Kur’an’ı okursunuz ama onunla amel etmezsiniz.
• Allah Tealâ’nın nimetlerini yersiniz
ama şükretmezsiniz.
• Cenneti bilirsiniz, onu istemezsiniz.
• Cehennem var dersiniz, ondan korkmazsınız.
• Ölüm var dersiniz, hazırlanmazsınız.
• Anne-baba ve ölülerinizi kendi elinizle kabre koyarsınız,
fakat ibret almazsınız.
Peki nasıl duanız kabul olunsun?

Hikmet Damlaları

• Her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.
• Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.
• İman hem nur hem kuvvettir. Evet; hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.
• Nefsine güvenen ve nefsine itimat eden bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören ise bahtiyardır.

Fetih Müjdesi

II. Murad Han (Fatih Sultan Mehmed’in babası, 6. Osmanlı padişahı), oğlu Fatih’in doğumu yaklaşınca sabaha kadar uyumamış, gece boyunca Kur’an-ı Kerim
okumuş ve doğacak çocuğun müjdesini beklemişti. Tam Sure-i Feth’i okuyordu ki beklediği müjde geldi:

– Sultanım! Müjdeler olsun, bir oğlunuz oldu, dediler.
Sultan Murad Han, gayr-i ihtiyari:
– Elhamdülillah, ravza-i Murad’da gül-i Muhammedî açtı. dedi.

(Allah’a hamd ve senalar olsun, Murad’ın bahçesinde Hz. Peygamber Efendimiz’e mensup bir gül açtı.)

Ve adını Mehmed koydu.

Sultan II. Murad Han’ın devrin mânâ sultanlarından olan Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri k.s. ile görüşmeleri rivayetlere göre şöyle olmuştur:

Hak dostlarından Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin feyizli ve bereketli irşatları neticesinde etrafında toplanan müritleri hayli çoğalmıştı. Hazreti pirin ismi Ankara dışına taşmış, bütün memlekete yayılmıştı. Kendisine haset eden kimseler Hacı Bayram-ı Veli hakkında Sultan Murad Han’a yanlış malumatlar verdiler. Bu hezeyanlara kapılmayan Sultan, devrin mânâ sultanını sevenlerin olumlu malumatlarını göz önünde bulundurarak hareket etti:

– Sakın hürmette kusur etmeyin, diyerek Hacı Bayram-ı Veli’ye iki elçi gönderdi ve onu Edirne’ye davet etti.

Hacı Bayram-ı Veli, Sultan Murad Han’ın davetini kabul etti. Akşemseddin ile birlikte Edirne’ye gittiğinde de, Sultan tarafından büyük bir tazimle karşılandı.

Sultan II. Murad Han ve Hacı Bayram-ı Veli görüşürken içeriye bir beşik getirdiler. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, herkesin işiteceği bir sesle Fetih Suresi’ni okumaya başladı. Herkes hayret etti. Henüz beşikte kimin bulunduğuna bakılmadan Fetih Suresi’nin okunmasına bir mânâ veremediler. Sureyi bitirdikten sonra Sultan Murad Han’a dönen Hacı Bayram-ı Veli:

– Siz bir zat-ı kâmilsiniz. Şehzadeniz için okuduğunuz o güzel mısrayı tekrar okur musunuz, dedi.

II. Murad, bu mısrayı kimseye okumadığı halde Hacı Bayram-ı Veli’nin ona işaret etmesindeki mânâyı kavramaya çalışarak oğlunun doğumunda gönlünden kopan o mısrayı okudu:

“Elhamdülillah, ravza-i Murad’da bir gül-i Muhammedî açtı!..”

Bu mısrayı söyledikten sonra susan sultan, büyük bir veli ile sohbet ettiğini ve onun âli derecesini düşünerek gönülden Cenab-ı Hakk’a şükretti. Hacı Bayram Hazretleri, mütebessim bir çehre ile başını manidar bir şekilde salladı ve gözlerini bir noktaya dikerek konuşmaya başladı:

– Sultanım! Beyazıd han ve sizin İstanbul’u muhasaranız (kuşatmanız) zamanında elden gelen her şey yapılmıştır. Buna rağmen fetih nasip olmayışı, onun vaktinin henüz gelmemiş bulunmasındandır. Çünkü her şey Allah’ın takdiriyle belli bir zamana bırakılmıştır, dedi.

Sultan Murad Han:

– Acaba takdir-i ilâhi, feth-i mübin hususunda kime yar olacak? Acaba bu şeref bana nasip olur mu, diye sordu.

Hacı Bayram-ı Veli k.s. konuşmasına şöyle devam etti:

– Sultanım! İstanbul’u fethetmek size nasip olmayacak. Evet, o mübarek belde fetholunacak, fakat bunu ben dahi göremeyeceğim. O belde-i tayyibenin fethi, sizin şu beşikteki gül-i Muhammedî ile bizim Köse Akşemseddin’e nasip olacaktır, dedi.


Osman Nuri Topbaş, Osmanlı, Altınoluk Yay.
Abdullah S. DEMİRTAŞ • 102. Sayı / HÂL DİLİ
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt