Erdemlerin ötelendiği, hatta itelendiği bir zamanı yaşıyoruz. Doğrunun insan sayısı kadar tarifi ortaya çıkıyor bu durumda. Çünkü erdemler olmaksızın doğruyu doğruda tutmak mümkün olmuyor. Çıkar hesaplarının, egoların, çoğu zaman da yalanların ve kötü niyetlerin kurbanı oluyor doğru. Bu hayati bir kayıp kuşkusuz, hayatın mihengi olması gereken ölçü kayboluyor bu durumda. Bugün beynimizi çatlatacak kadar yoran yüksek sesli tartışmaların hiçbir yere varmıyor oluşunun nedeni de bu. Çünkü hiç kimse doğrudan hareket etmiyor, doğruya ulaşmaya çalışmıyor. Aksine herkes kendi doğrusunu, diğer doğruların üstüne çıkarmaya çalışıyor. Buradan bir doğru çıkması elbette mümkün değil!
Bu trajediyi değiştirmek için yapılacak hiç bir şey yok mu? İnsanlığın binlerce yıllık tecrübesiyle elde ettiği tecrübelere geri dönmemiz gerek. Erdemleri geri kazanmalıyız. İnsanlığımızın kayıp parçalarını aramaya çıkmalıyız. Bunu başarabilirsek, doğrunun bizi orada beklediğini de göreceğiz. Çünkü doğru yitip gitmiş değil, biz onu bulamıyoruz sadece. Hayatımızın üstünden çıkar hesaplarının, egoların, yalanların ve kötü niyetlerin kara örtüsünü çekip kaldırsak, doğruya yeniden kavuşacağız. Doğruyu örten bizim insanlık kusurlarımız...
Bu cümleler fazlasıyla teorik gelebilir. Bu da yeni zihinsel alışkanlıklarımızdan biri... Girmeye gönüllü olmadığımız mücadeleleri hep bu bahaneyle uzaklaştırıyoruz kendimizden. "Pratik" kavramı, bizim gündelik yalanlarımızı sürdürmekte kullandığımız bir manivelaya dönüştü. İnsanın ayaklarını insanlık zemininde tutan şey teorik çabasıdır oysa. Anlamamızı sağlayan düşünsel çabadan söz ediyorum, bugün eksik olan işte bu. Yapmakta olduğumuz şeyleri neden yaptığımızı bilmeden yapıyoruz. Üzerinde düşünmeden sokuyoruz birçok şeyi hayatımıza. Doğruluğunu sorgulamadan, yanlışlığının da farkında olmadan... Kendimiz ve hayatımız hakkında hiç kaygılanmadan.
Doğrunun furyalarla hayatımıza girmediğini anlayabilirsek kolay çözeceğiz meseleyi. Ama anlayabilirsek... Doğrunun zamanı aşan, insani imbiklerden damıtılarak bugüne kadar ulaşan ölçüleri var. Yapmamız gereken o ölçüleri yeniden hayatımızın kaidesine yerleştirmek. Günübirlik, gelirgeçer, yanardöner olanı değil, zamana dayananı, insani tecrübeyle sabit olanı arayarak, benimseyerek...
Bugün yüksek sesle yapılan tartışmaların bize doğruyu getirme ihtimali yok. Çünkü tartışanlar doğruyu aramıyorlar. Onu zaten bulduklarını, bildiklerini vehmediyorlar. Yaptıkları kendi yanılgılarını pazarlamaktan ibarettir.
Yarın unutacağımız konu başlıklarını ihtirasla didiklemekten vazgeçelim. Önce kendi sesimizden, sonra doğruyu duyulmaz hale getiren diğer gürültülerden kurtulalım. Bütün bu kargaşadan arınmış bir zihinle yeniden kayıp hazinelerimizi arayalım. Erdemlerimizi geri kazanalım. Doğruyu doğru tutmak için, önce insanlığımızı ayakta tutalım.
Gökhan Özcan
Bu trajediyi değiştirmek için yapılacak hiç bir şey yok mu? İnsanlığın binlerce yıllık tecrübesiyle elde ettiği tecrübelere geri dönmemiz gerek. Erdemleri geri kazanmalıyız. İnsanlığımızın kayıp parçalarını aramaya çıkmalıyız. Bunu başarabilirsek, doğrunun bizi orada beklediğini de göreceğiz. Çünkü doğru yitip gitmiş değil, biz onu bulamıyoruz sadece. Hayatımızın üstünden çıkar hesaplarının, egoların, yalanların ve kötü niyetlerin kara örtüsünü çekip kaldırsak, doğruya yeniden kavuşacağız. Doğruyu örten bizim insanlık kusurlarımız...
Bu cümleler fazlasıyla teorik gelebilir. Bu da yeni zihinsel alışkanlıklarımızdan biri... Girmeye gönüllü olmadığımız mücadeleleri hep bu bahaneyle uzaklaştırıyoruz kendimizden. "Pratik" kavramı, bizim gündelik yalanlarımızı sürdürmekte kullandığımız bir manivelaya dönüştü. İnsanın ayaklarını insanlık zemininde tutan şey teorik çabasıdır oysa. Anlamamızı sağlayan düşünsel çabadan söz ediyorum, bugün eksik olan işte bu. Yapmakta olduğumuz şeyleri neden yaptığımızı bilmeden yapıyoruz. Üzerinde düşünmeden sokuyoruz birçok şeyi hayatımıza. Doğruluğunu sorgulamadan, yanlışlığının da farkında olmadan... Kendimiz ve hayatımız hakkında hiç kaygılanmadan.
Doğrunun furyalarla hayatımıza girmediğini anlayabilirsek kolay çözeceğiz meseleyi. Ama anlayabilirsek... Doğrunun zamanı aşan, insani imbiklerden damıtılarak bugüne kadar ulaşan ölçüleri var. Yapmamız gereken o ölçüleri yeniden hayatımızın kaidesine yerleştirmek. Günübirlik, gelirgeçer, yanardöner olanı değil, zamana dayananı, insani tecrübeyle sabit olanı arayarak, benimseyerek...
Bugün yüksek sesle yapılan tartışmaların bize doğruyu getirme ihtimali yok. Çünkü tartışanlar doğruyu aramıyorlar. Onu zaten bulduklarını, bildiklerini vehmediyorlar. Yaptıkları kendi yanılgılarını pazarlamaktan ibarettir.
Yarın unutacağımız konu başlıklarını ihtirasla didiklemekten vazgeçelim. Önce kendi sesimizden, sonra doğruyu duyulmaz hale getiren diğer gürültülerden kurtulalım. Bütün bu kargaşadan arınmış bir zihinle yeniden kayıp hazinelerimizi arayalım. Erdemlerimizi geri kazanalım. Doğruyu doğru tutmak için, önce insanlığımızı ayakta tutalım.
Gökhan Özcan