Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Dinimizde ''İnat, Tartışma ve Münakaşa''.... (1 Kullanıcı)

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Amin inşaALLAH...

Rabbim cümlemizden razı olsun gözlerinize sağlık...

selam ve dua ile kalın...
Rabbimiz siz kardeşimizden razı ve hoşnut olsun İnşaAllah.

Yazılarınızın tesirini önce nefsimde sonra site üyesi kardeşimizde

halketsin yüceler yücesi Rabbimiz.

Dua ile kalınız...
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin “tartışmak” olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya bir “belki de” eklemek en iyisi. Ama bu bizi, meseleyi hafife alma hatasına düşürmemeli!

Problem birkaç noktada kendini gösteriyor:

Birincisi: Her şeyi, birkaç aşama sonra tartışmaya dönüşeceği açık olan bir konuşma tarzıyla halletmeyi tercih ediyoruz. İbn Teymiyye’nin tabiriyle “münasaha münazarası” değil, “muhasama münazarası” yapıyoruz. Hepimizin doğruları var ve hepimiz kendimizi o doğruları “batıldaki karşı taraf”a tebliğ etmekle mükellef sayıyoruz. Ama “karşı taraf”ın da tebliğ edilmeyi hak eden doğruları var? İşte bu gerçekle yüzleştiğimizde “konuşma” yerini “tartışma”ya bırakıyor.

İkincisi: Neleri tartışabileceğimizi ve neleri tartışmamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Yani haddimizi, hududumuzu, sınırımızı, kapasitemizi, selahiyetimizi… göz önünde bulundurmadan dalıyoruz tartışma ortamlarına. İnternette, çayhanelerde, sokakta, okulda… Zaman zaman boyumuzu aşan meselelere daldığımızı fark ediyoruz belki, ama “yenilmiş” görüntüsü vermektense “direnme”yi sürdürmeyi tercih ediyoruz…

Hanefî mezhebinin ileri gelen imamlarından el-Hasen b. Ziyâd diyor ki: “Züfer ile münazara eden kimi gördüysem kendisine acıdım.” Bunun sebebi, münazara esnasında kişinin ilzam edilmiş olmayı nefsine yediremeyerek beyhude direnmeyi tercih etmesidir. Zikri geçen İmam Züfer’in şöyle dediği nakledilir: “Ben muhatabıma “hata etmişim” dedirtene kadar değil, muhatabım cinnet geçirene kadar münazaraya devam ederim.” Kendisine bunun nasıl olduğu sorulunca da şu cevabı vermiş: “Öyle bir noktaya gelir ki, hiç kimsenin söylemediği şeyleri söylemeye (yani saçmalamaya) başlar.”

Diyeceksiniz ki, “bu nakiller geçmiş ulemamızın da tartıştığını gösteriyor.” Doğru. Ama onlar, varlıklarına kasdetmiş küresel meydan okumalarla karşı karşıya değildiler. İslamî karakterini sürdüren, topluma, ilim anlayışına, varlık telakkisine, kalkış noktasına ve hedefe ilişkin temel kodların belirlendiği bir sistem içinde yaşıyorlardı. Onların “öteki”ni hem içeriden hem dışarıdan kuşatan küresel bir sisteme karşı varlık-yokluk mücadelesi vermek gibi bir mecburiyetle muhatap değildiler.

Tam tersine, İslam medeniyetinin kuruluş safhalarında, yani devletten medeniyete geçiş aşamasında yaptıkları bütün o tartışmaların devleti, ilmî hayatı, medeniyet ufkunu tahkim etmek gibi bir fonksiyonu da oluyordu. Bizimkiyle kıyası gayri kabil olan ilmî derinlikleri, dindarlıkları ve müktesebatları da ayrı bir bahis.

Biz ise daha kendi Müslümanlığımızın adamakıllı bir tanımını yapabilmiş değiliz. Genelleme yapmayalım, ama pek çoğumuz için durum maalesef böyle. Modern dünyanın görünür-görünmez propaganda mekanizmalarının etkisi altında bilincimizin ne ölçüde kirlenmeye/bulanmaya maruz kaldığını bilmiyoruz. Kanaatlerimizin, malumatımızın, değer yargılarımızın gerçek anlamda ne kadar “İslamî” olduğunu da bu çerçevede net olarak söyleyemiyoruz.

Bu gerçek ortadayken Din’in kaynaklarını dahi sınırsız bir “özgürlük” anlayışı içinde konuşmayı/tartışmayı normal, hatta “gerekli” görenlerimiz az değil. Hangi zeminde, hangi birikimle neyi tartışıyoruz?

Üstelik, üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus “din”! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi? B)B)
Dr. Ebubekir SİFİL

BİRDE BU YAZIYI OKUYUN KARDEŞİM...SELAM VE DUA İLE
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
esselamun aleykum
kardeşim çok güzel bi paylaşım olmuş, ilgil ile okudum.
Tartışmada kazananın olmadığını sadece şeytanın kazandığını gördüm özetle.
ALLAH c.c. razı olsun.
selametle kalın inş
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
51
"Üstelik, üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus “din”! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi?"
kesinlikle amacimiz Hak'ka (Celle celaluhu) tabi olmak dolayisiyla hidayeti bulup kurtulusa ermektir InsALLAH

Allahu Teala razi olsun
Esselamu aleykum
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Rabbim sizdende razı olsun kardeşim...Amin inşaALLAH..gözlerinize sağlık...
Teşekkür ederim katkınız için..Allahım anlayıp idrak edenlerden eylesin...
selam ve dua ile kalın...
2- Hakkı küçük gösterir:
Tartışmacı, kendini üstün görme hastalığından kurtulamaz. Her zaman kendisinin hakim olmasını ister. (Niye hep kendin konuşuyorsun) diyenlere, (Biz böyle davranmakla ilmin izzetini koruyoruz) der. Hasmının bildirdiklerine önem vermez, onun delillerini küçük görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ.Gazali]


degerli paylasim için tesekkur ederim kardesim.. elimizden geldigi kadar tartismalara girmemeye ve munakasalardan uzak durmaya calisiyoruz Rabbim bizleri kalp kirmadan faydali paylasimlarda bulunmayi nasip etsin. Amin
Allah cc razi olsun..
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Kardeşim teşekkür ederim katkı ve katılımınız için...emeğine sağlık...
selam ve dua ile kalın...
Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin “tartışmak” olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya bir “belki de” eklemek en iyisi. Ama bu bizi, meseleyi hafife alma hatasına düşürmemeli!

Problem birkaç noktada kendini gösteriyor:

Birincisi: Her şeyi, birkaç aşama sonra tartışmaya dönüşeceği açık olan bir konuşma tarzıyla halletmeyi tercih ediyoruz. İbn Teymiyye’nin tabiriyle “münasaha münazarası” değil, “muhasama münazarası” yapıyoruz. Hepimizin doğruları var ve hepimiz kendimizi o doğruları “batıldaki karşı taraf”a tebliğ etmekle mükellef sayıyoruz. Ama “karşı taraf”ın da tebliğ edilmeyi hak eden doğruları var? İşte bu gerçekle yüzleştiğimizde “konuşma” yerini “tartışma”ya bırakıyor.

İkincisi: Neleri tartışabileceğimizi ve neleri tartışmamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Yani haddimizi, hududumuzu, sınırımızı, kapasitemizi, selahiyetimizi… göz önünde bulundurmadan dalıyoruz tartışma ortamlarına. İnternette, çayhanelerde, sokakta, okulda… Zaman zaman boyumuzu aşan meselelere daldığımızı fark ediyoruz belki, ama “yenilmiş” görüntüsü vermektense “direnme”yi sürdürmeyi tercih ediyoruz…

Hanefî mezhebinin ileri gelen imamlarından el-Hasen b. Ziyâd diyor ki: “Züfer ile münazara eden kimi gördüysem kendisine acıdım.” Bunun sebebi, münazara esnasında kişinin ilzam edilmiş olmayı nefsine yediremeyerek beyhude direnmeyi tercih etmesidir. Zikri geçen İmam Züfer’in şöyle dediği nakledilir: “Ben muhatabıma “hata etmişim” dedirtene kadar değil, muhatabım cinnet geçirene kadar münazaraya devam ederim.” Kendisine bunun nasıl olduğu sorulunca da şu cevabı vermiş: “Öyle bir noktaya gelir ki, hiç kimsenin söylemediği şeyleri söylemeye (yani saçmalamaya) başlar.”

Diyeceksiniz ki, “bu nakiller geçmiş ulemamızın da tartıştığını gösteriyor.” Doğru. Ama onlar, varlıklarına kasdetmiş küresel meydan okumalarla karşı karşıya değildiler. İslamî karakterini sürdüren, topluma, ilim anlayışına, varlık telakkisine, kalkış noktasına ve hedefe ilişkin temel kodların belirlendiği bir sistem içinde yaşıyorlardı. Onların “öteki”ni hem içeriden hem dışarıdan kuşatan küresel bir sisteme karşı varlık-yokluk mücadelesi vermek gibi bir mecburiyetle muhatap değildiler.

Tam tersine, İslam medeniyetinin kuruluş safhalarında, yani devletten medeniyete geçiş aşamasında yaptıkları bütün o tartışmaların devleti, ilmî hayatı, medeniyet ufkunu tahkim etmek gibi bir fonksiyonu da oluyordu. Bizimkiyle kıyası gayri kabil olan ilmî derinlikleri, dindarlıkları ve müktesebatları da ayrı bir bahis.

Biz ise daha kendi Müslümanlığımızın adamakıllı bir tanımını yapabilmiş değiliz. Genelleme yapmayalım, ama pek çoğumuz için durum maalesef böyle. Modern dünyanın görünür-görünmez propaganda mekanizmalarının etkisi altında bilincimizin ne ölçüde kirlenmeye/bulanmaya maruz kaldığını bilmiyoruz. Kanaatlerimizin, malumatımızın, değer yargılarımızın gerçek anlamda ne kadar “İslamî” olduğunu da bu çerçevede net olarak söyleyemiyoruz.

Bu gerçek ortadayken Din’in kaynaklarını dahi sınırsız bir “özgürlük” anlayışı içinde konuşmayı/tartışmayı normal, hatta “gerekli” görenlerimiz az değil. Hangi zeminde, hangi birikimle neyi tartışıyoruz?

Üstelik, üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus “din”! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi? B)B)
Dr. Ebubekir SİFİL

BİRDE BU YAZIYI OKUYUN KARDEŞİM...SELAM VE DUA İLE
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Esselamu aleyküm ve rahmetullah :)

Allahü teala razı olsun ablacım emeğine sağlık, çok faideli bir paylaşım olmuş. Cümlemize istifadeli olsun inşallahü teala.

Mevlid kandiliniz mübarek olsun, afiyet ve selametle kalın. Kıymetli dualarınız beklerim
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.
Allah razı olsun kardeşim,

Küsmek ya da küstürmek kardeşi zalimin zulmüne terk etmektir.

Bir diğer yönüyle küsmek küstürmek ve barışmamak şeytanın;
"Âdem topraktan ben ise ateşten yaratıldım ve ben üstün olduğum için secde edemem" dediği gibi, şeytanla aynı kategoride yer almaktadırlar.
Bu tür bir yaklaşımdan Allah'a sığınırız kardeşim her zaman.


Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

deleterx2.gif



İyi bir Okçu’nun gücü, yayı ne kadar gerdiği ile değil,
Oku ne zaman atacağı ile ölçülür.
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
ve aleykümselam kardeşlerim Allah razı olsun konuya olan ilgi alaka ve katılımınız için....
Allaha emanet olun...selam ve dua ile kalın...
Esselamu aleyküm ve rahmetullah :)

Allahü teala razı olsun ablacım emeğine sağlık, çok faideli bir paylaşım olmuş. Cümlemize istifadeli olsun inşallahü teala.

Mevlid kandiliniz mübarek olsun, afiyet ve selametle kalın. Kıymetli dualarınız beklerim


Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.
Allah razı olsun kardeşim,

Küsmek ya da küstürmek kardeşi zalimin zulmüne terk etmektir.

Bir diğer yönüyle küsmek küstürmek ve barışmamak şeytanın;
"Âdem topraktan ben ise ateşten yaratıldım ve ben üstün olduğum için secde edemem" dediği gibi, şeytanla aynı kategoride yer almaktadırlar.
Bu tür bir yaklaşımdan Allah'a sığınırız kardeşim her zaman.


Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

deleterx2.gif



İyi bir Okçu’nun gücü, yayı ne kadar gerdiği ile değil,
Oku ne zaman atacağı ile ölçülür.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,159
Tepki puanı
8,250
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

Hadis-i şerifler...

(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.)
[Buhari]

(Mümin vakarlı ve yumuşak olur.)
[Beyheki]

(Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.)
[Buhari]

(Haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennetin ortasında bir köşk verilir.)
[Taberani]

(Mücadelede ısrar edenler hariç, hiç kimse, hidayete kavuştuktan sonra sapıtmaz.)
[Beyheki]

(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.)
[İbni Ebiddünya]
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
ve aleykümselam değerli abim...Allah razı olsun
emeğine sağlık bu güzel paylaşım ve konuya olan katkın için çok teşekkür ederim...
Allaha emanet olun...selam ve dua ile ...
Hadis-i şerifler...

(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.)
[Buhari]

(Mümin vakarlı ve yumuşak olur.)
[Beyheki]

(Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.)
[Buhari]

(Haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennetin ortasında bir köşk verilir.)
[Taberani]

(Mücadelede ısrar edenler hariç, hiç kimse, hidayete kavuştuktan sonra sapıtmaz.)
[Beyheki]

(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.)
[İbni Ebiddünya]
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konuşurken muhalefet etmeyen ve boş söz söylemeyen kimse için, Cennette bir saray yaparlar. Haklı iken susanlara da yine bir saray yaparlar.)

(Haklı olsa bile, münakaşadan vazgeçmedikçe, kişinin imânı tamam olmaz.)

(Dalâlete düşen kavimlerin hepsi, dinde birbirleriyle mücadele ettiklerinden sapıtmışlardır.)

Fitnesinden emin olunmayan mücadeleyi terk ediniz).

(Putperestlik ve içki içmekten sonra Rabbimin yasakladığı şey, insanlarla mücadele etmektir).

(Allahü teâlânın hidayet verdiği kavim, birbirleriyle mücadele ederlerse, ancak o zaman dalâlete düşerler).

(Mücadelenin, cedelleşmenin dinde yeri yoktur. Mücadele kalbleri katılaştırır. Kin ve nefret doğurur).
(Allahü teâlânın en çok buğz ettiği, sevmediği kul, mücadelede, münakaşada şiddet gösterendir).

(Hangi kavme hitabet kuvveti ve mücadele, cedellesme verilmişse, o kavim amel etmekten men edilmiştir).
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt