nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, insanların zayıflığına ve kuvvetlerinin azlığına göre, bütün ibadetlerde en hafif, en kolay olanları emretmiştir. Nisa suresinin 27. âyetinde mealen; (Allahü teâlâ, size hafif, kolay emretmek istedi. Çünkü insan, zayıf yaratılmıştır) buyuruldu.
Allahü teâlânın, kullarına yapamayacakları şeyi emretmesi, hikmetine yakışmaz. Kullarına, kaldırılamayacak, büyük kayayı kaldırmayı emretmeyip; herkesin çok kolay yapacağı kıyam, rüku, secde, bir kısa sure okumak ile meydana gelen namazı emretmiştir. Namaz kılmak, herkes için çok kolaydır. Ramazan orucu da, pek kolaydır. Zekatı da, çok hafif emretmiş, malın hepsini değil, kırkta birini verin buyurmuştur. Hepsini veya yarısını vermeyi emretseydi, kullarına güç olurdu. Merhameti, pek fazla olduğundan, emri tam yapılamaz ise, daha da hafifletmiştir. Mesela, abdest alamayanlara, teyemmüm etmeye, namazda ayakta duramayanlara, oturarak kılmaya, oturamayanlara da, yatarak kılmaya, rüku ve secde yapamayanlara, ima ile kılmaya, bunlar gibi, daha nice kolaylıklara izin vermiştir.
İslamiyet’in emirlerine dikkatle ve insafla bakan bir kimse, bu kolaylıkları elbette görür. Allahü teâlânın, kullarına ne kadar çok merhametli olduğunu da, pek iyi anlar. Emirlerin kolay olmasının bir şahidi de, çok kimsenin, emir olunan ibadetlerin, daha artmasını istemesidir. Namazın, orucun artmasını isteyen, çok görülmüştür. Evet, ibadet yapmak güç gelen kimseler de, yok değildir. Böyle kimselere, ibadetlerin zor gelmesine sebep, nefslerinin karanlığı ve şehvani arzularının kötülüğüdür. Bu karanlık ve kötülükler, nefslerinden hasıl olmaktadır. Nefs, Allahü teâlânın düşmanıdır. Şura suresinin 13. âyetinde mealen; (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve Bekara suresinin 45. âyetinde mealen; (Namaz kılmak, yalnız müminlere, Allahü teâlâdan korkanlara kolay gelir) buyurulmuştur.
Bedenin hastalığı, ibadetlerin yapılmasını güçleştirdiği gibi, kalbin ve ruhun hasta olması da güçleştirir. Allahü teâlâ, İslamiyet’i, nefs-i emmareyi yani kötülük isteyici arzularından, âdetlerinden vazgeçirmek için gönderdi. Nefsin istekleri ile İslamiyet’in istekleri birbirinin zıddıdır, aksidir. O halde, ibadetleri yapmakta güçlük çekmek, nefsin kötülüğünü gösteren bir alamettir. Nefsin arzularının kuvveti, bu güçlüğün çokluğu ile ölçülür. Nefsin istekleri kalmayınca, güçlük de kalmaz. Ayrıca görünen uzuvların kuvvetten düşmesi, ibadeti güçleştirdiği gibi, kalbde imanın zayıflaması da güçleştirmektedir. Yoksa, İslamiyet’in her emrinde kolaylık vardır. Bekara suresinin 185. âyetinde mealen; (Allahü teâlâ, size kolaylık yapmak istiyor, güçlük çıkarmak istemiyor) buyuruldu.
Dinimizde zaruret olduğu zaman, haram işlemeye ve farzı terk etmeye ruhsat, izin verilmiştir yani azab yapılmaz. Zaruret zamanında da, dinin emirlerini yapmaya azimet denir. Bazen, azimet olanı yapmak daha iyidir. Mesela, ölüm ile korkutulan kimsenin, imanını gizlememesi böyledir. Öldürülürse, şehid olur. Bazen ruhsat olanı yapmak, daha iyi olur. Yolcunun oruç tutmaması böyledir. Yolcu, orucu tutarak hastalanır, ölürse günaha girer. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, emrettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever) buyuruldu.
Hadika’da buyuruluyor ki:
“Bir kimsenin nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azimetleri bırakıp, ruhsatla amel etmesi efdal olur. Fakat ruhsatla amel etmek, ruhsatları araştırmaya yol açmamalıdır. Çünkü nefse, şeytana uyarak, mezheblerin kolay yerlerini araştırıp toplamak yani telfîk etmek haramdır.”
Netice olarak, dinde zorluk yoktur demek, Allahü teâlâ kolay olan emirler bildirmiş, emretmiş demektir. Yoksa, herkes, hoşuna giden şeyleri yapsın, nefsine zor gelen şeyleri yapmasın, ibadetleri rahat, kolay ve keyfine göre değiştirsin demek değildir. Zira dinde ufak bir değişiklik yapmak, küfürdür, dinsizliktir.
Allahü teâlânın, kullarına yapamayacakları şeyi emretmesi, hikmetine yakışmaz. Kullarına, kaldırılamayacak, büyük kayayı kaldırmayı emretmeyip; herkesin çok kolay yapacağı kıyam, rüku, secde, bir kısa sure okumak ile meydana gelen namazı emretmiştir. Namaz kılmak, herkes için çok kolaydır. Ramazan orucu da, pek kolaydır. Zekatı da, çok hafif emretmiş, malın hepsini değil, kırkta birini verin buyurmuştur. Hepsini veya yarısını vermeyi emretseydi, kullarına güç olurdu. Merhameti, pek fazla olduğundan, emri tam yapılamaz ise, daha da hafifletmiştir. Mesela, abdest alamayanlara, teyemmüm etmeye, namazda ayakta duramayanlara, oturarak kılmaya, oturamayanlara da, yatarak kılmaya, rüku ve secde yapamayanlara, ima ile kılmaya, bunlar gibi, daha nice kolaylıklara izin vermiştir.
İslamiyet’in emirlerine dikkatle ve insafla bakan bir kimse, bu kolaylıkları elbette görür. Allahü teâlânın, kullarına ne kadar çok merhametli olduğunu da, pek iyi anlar. Emirlerin kolay olmasının bir şahidi de, çok kimsenin, emir olunan ibadetlerin, daha artmasını istemesidir. Namazın, orucun artmasını isteyen, çok görülmüştür. Evet, ibadet yapmak güç gelen kimseler de, yok değildir. Böyle kimselere, ibadetlerin zor gelmesine sebep, nefslerinin karanlığı ve şehvani arzularının kötülüğüdür. Bu karanlık ve kötülükler, nefslerinden hasıl olmaktadır. Nefs, Allahü teâlânın düşmanıdır. Şura suresinin 13. âyetinde mealen; (İman ve ibadet etmek, müşriklere güç gelir) ve Bekara suresinin 45. âyetinde mealen; (Namaz kılmak, yalnız müminlere, Allahü teâlâdan korkanlara kolay gelir) buyurulmuştur.
Bedenin hastalığı, ibadetlerin yapılmasını güçleştirdiği gibi, kalbin ve ruhun hasta olması da güçleştirir. Allahü teâlâ, İslamiyet’i, nefs-i emmareyi yani kötülük isteyici arzularından, âdetlerinden vazgeçirmek için gönderdi. Nefsin istekleri ile İslamiyet’in istekleri birbirinin zıddıdır, aksidir. O halde, ibadetleri yapmakta güçlük çekmek, nefsin kötülüğünü gösteren bir alamettir. Nefsin arzularının kuvveti, bu güçlüğün çokluğu ile ölçülür. Nefsin istekleri kalmayınca, güçlük de kalmaz. Ayrıca görünen uzuvların kuvvetten düşmesi, ibadeti güçleştirdiği gibi, kalbde imanın zayıflaması da güçleştirmektedir. Yoksa, İslamiyet’in her emrinde kolaylık vardır. Bekara suresinin 185. âyetinde mealen; (Allahü teâlâ, size kolaylık yapmak istiyor, güçlük çıkarmak istemiyor) buyuruldu.
Dinimizde zaruret olduğu zaman, haram işlemeye ve farzı terk etmeye ruhsat, izin verilmiştir yani azab yapılmaz. Zaruret zamanında da, dinin emirlerini yapmaya azimet denir. Bazen, azimet olanı yapmak daha iyidir. Mesela, ölüm ile korkutulan kimsenin, imanını gizlememesi böyledir. Öldürülürse, şehid olur. Bazen ruhsat olanı yapmak, daha iyi olur. Yolcunun oruç tutmaması böyledir. Yolcu, orucu tutarak hastalanır, ölürse günaha girer. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, emrettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever) buyuruldu.
Hadika’da buyuruluyor ki:
“Bir kimsenin nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azimetleri bırakıp, ruhsatla amel etmesi efdal olur. Fakat ruhsatla amel etmek, ruhsatları araştırmaya yol açmamalıdır. Çünkü nefse, şeytana uyarak, mezheblerin kolay yerlerini araştırıp toplamak yani telfîk etmek haramdır.”
Netice olarak, dinde zorluk yoktur demek, Allahü teâlâ kolay olan emirler bildirmiş, emretmiş demektir. Yoksa, herkes, hoşuna giden şeyleri yapsın, nefsine zor gelen şeyleri yapmasın, ibadetleri rahat, kolay ve keyfine göre değiştirsin demek değildir. Zira dinde ufak bir değişiklik yapmak, küfürdür, dinsizliktir.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..