Mısır'da, Kahire'de bir kıtlık ve kuraklık olmuş. Hiç yağmur yağmıyormuş. Bir mübarek zâtın da bir işi varmış, Kahireye gitmiş. İnsanlar yalvarıyor yakarıyor; ama yağmur yokmuş. O mübarek zât da, ya rabbi, bunun formülünü biliyorum. Söylesem sırrım meydana çıkacak; söylemesem, millet kırılıyor, günah. Hadi senin kullarına acıyayım, ben feda olayım deyip, caminin ortasına çıkmış, ey cemaat-i müslimin, yağmurun nasıl yağacağının formülü bende var. Ben biliyorum, diye bağırmış. Allah aşkına söyle, demişler. Kolay mı, onun bir şekli şemali var. Bu camiden çıkarken hepiniz ıslanacaksınız, Allahın izniyle yağmur yağacak, demiş. Aman söyle, demişler. Cübbesini çıkarıp caminin ortasına atmış, pamuk eller cebe, demiş. Ceketini çıkaran, gömleğini çıkaran, cebindekini çıkaran.. Herkes bir şey çıkarıp vermiş. Şimdi iki-üç kişi gelsin, bütün bunları fakire fukaraya dağıtıp gelsin, demiş. Hemen çıkmışlar, bütün toplananların hepsini fakir fukaraya dağıtmışlar ve dağıtıldı efendim, demişler. Şimdi açın ellerinizi deyip, ya rabbi, senin kullarını sevindirdikten sonra yapılan duayı kabul edeceğini buyuruyorsun. Biz senin fakir kullarını sevindirdik. Ya rabbi, yağmur yağdır, diye dua etmiş. Masmavi gök, simsiyah bulutlarla dolmuş ve şakır şakır yağmur yağmış. Dolayısıyla, eğer dualarımızın kabul olmasını istiyorsak, evvela birinin duasını almamız lazımdır. Bir mübarek zâta gitmişler, efendim, kızımız çok hasta, dua buyurun, demişler. Mübareğin bir tane hırkası varmış. Onu da çıkarmış, falan yerde bir fakir var, gidin bunu verin, onu sevindirin, sonra gelin, demiş. Gidip o fakiri sevindirmişler, dua etmiş ve çocuk iyileşmiş. Allahı sevindirmek isteyen, Onun kullarını sevindirsin. Üzen, üzülür..