ÜÇYÜZYEDİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, mevlânâ Abdülvâhid-i Lâhorîye yazılmışdır. (Sübhânallahi ve bi-hamdihi) güzel kelimesini açıklamakdadır:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberine bizden düâlar ve selâmlar olsun. Bir kul, ibâdet ederken, bu ibâdetde bulunan her güzelliği ve iyiliği Allahü teâlâdan bilmelidir! Çünki, Onun güzel terbiye etmesinden ve ihsânındandır. İbâdetde kusûr ve aşağılık bulunursa, bunların hepsi kuldan gelmekdedir. Kulun özünde bulunan kötülükden hâsıl olmakdadır. Hiçbir kusûru, aşağılığı Hak teâlâdan bilmemelidir. O makâmda, yalnız iyilik, güzellik ve kemâl vardır. Bunun gibi, bu âlemde bulunan her güzellik ve üstünlük Allahü teâlâdandır. Her kötülük ve aşağılık da, mahlûklardandır. Çünki mahlûkların aslı, özü ademdir. (Adem) de, her kötülüğün ve aşağılığın başlangıcıdır. [(Adem), yokluk demekdir.]
(Sübhânallahi ve bi-hamdihi) güzel kelimesi, bu iki şeyi açıkca bildirmekdedir. Hak teâlânın tenzîhini ve takdîsini ya’nî Ona yakışmayan aşağılıklardan ve kötülüklerden uzak olduğunu çok güzel bildirmekdedir.
Bu güzel kelime, şükr yapmağı, hamd etmekle bildirmekdedir. Çünki hamd, her şükrün başıdır. Hak teâlânın güzel sıfatlarına ve işlerine ve bütün ni’metlerine ve büyük ihsânlarına hamd kelimesi ile şükr edilmekdedir. Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, bu güzel kelimeyi gündüz veyâ gece, yüz kerre söylerse, o gün veyâ o gece, hiç kimse onun kadar sevâb kazanamaz. Ancak onun gibi söyliyen kazanır) buyuruldu. Başkalarının ibâdeti, onunla nasıl bir olabilir ki, o kimse, bu güzel kelimenin son parçası ile, bütün iyiliklerin ve ibâdetlerin şükrünü yapmış olmakdadır. Bu güzel kelimenin baş tarafı ise, ayrıca Hak teâlâyı kötülüklerden ve aşağılıklardan tenzîh ve takdîs etmekdedir. O hâlde, bu güzel kelimeyi her gün ve her gece yüz kerre okumalıyız! İnsanları iyi işleri yapmağa, ancak Allahü teâlâ kavuşdurur.
Süâl: Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Sübhânallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdâe nefsihi ve zinete Arşihi ve midâde kelimâtihi) ve ayrıca, (Sübhânallahi mil-el mîzân) buyuruldu ve ayrıca, (Elhamdülillâhi ed’âfe mâ hamidehu cemî’u halkıhi) buyuruldu. Bunların hiçbirinde sayı bildirilmedi. Bir kişiden başka sayı bildiren olmadı. Adede halkıhi hangi bakımdan söylenmişdir? Rıdâe nefsihi ne demekdir? Ve zinete Arşihi nasıl olur? Kelimelerin mürekkebi nasıl doğru olur? Terâzîyi nasıl doldurur? Bütün insanların yapdığı hamddan katkat fazla ne demekdir?
Cevâb: İnsanda, hem (Âlem-i halk) vardır, hem de (Âlem-i emr) vardır. Âlem-i halkda ve Âlem-i emrde bulunan herşey, insanda vardır. Bundan başka, insanda (Hey’et-i vahdânî) denilen bir topluluk da vardır. Bu topluluk, Âlem-i halk ile Âlem-i emrin birleşmesinden meydâna gelmişdir. Bu hey’et-i vahdânî, insandan başka hiç bir mahlûkda yokdur. Bu topluluk şaşılacak bir şeydir. İşitilmemiş bir eserdir. Bunun içindir ki, insanın yapdığı hamd, bütün mahlûkların yapdıkları hamdlerden katkat çok olur. Diğer süâller de, bundan anlaşılabilir. Bütün mahlûklar demek, insandan başka olan şeyler demekdir. Buna insanı da katarsak, kâmil bir insan, her mahlûku kendinin bir zerresi bulduğu gibi, insanları da, kendinin bir zerresi görür. Kendini her mahlûkun bütünü bilir. Bunun için, kâmil insanın yapdığı hamd, bütün insanların yapdığı hamdlerden de katkat çok olur. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ”!
308
ÜÇYÜZSEKİZİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, Feydullah-i Pânî Pütîye arabî olarak yazılmışdır. Bir hadîs-i şerîfi açıklamakdadır:
İyi dinle! Allahü teâlâ anlayışını artdırsın! Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, (İki kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terâzîde çok ağır gelirler. Allahü teâlâ, bu iki kelimeyi çok sever. Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm) buyurdu. Çok kısa olduğu için, bunu söylemenin çok kolay olduğu meydândadır. Fekat, terâzîde çok ağır olmaları ve Allahü teâlâya çok sevgili olmaları şöyledir ki, birinci kelimesi, Allahü teâlâyı, Ona yakışmıyan herşeyden ve mahlûkların alâmetlerinden ve yok olmakdan tenzîh ve takdîs etmekdedir. Uzaklaşdırmakdadır. Son kelimesi, bütün kemâl sıfatlarının ve güzel şü’ûnların Onda bulunduğunu bildirmekdedir. Üstünlükler ve ihsânlar sâhibi olduğu gösterilmekdedir. Birinci ve sonuncu kelimeler, istigrâk ile, [ya’nî herşeyi içine alarak] birbirine izâfet edilmiş, bağlanmışdır. Bu iki kelimenin böyle sağlanması, bütün tenzîhlerin ve takdîslerin ve bütün kemâllerin ve cemâllerin Onda bulunduğunu göstermekdedir. Başdaki iki kelime, bütün tenzîhleri ve takdîsleri Ona getirmekde, bütün kemâl ve cemâl sıfatlarının Onda olduğunu bildirmekdedir. Sondaki iki kelime de, bütün tenzîhlerin ve takdîslerin ve azametin ve kibriyânın Onda olduğunu bildirmekdedir. Bu kelimenin bütünü Onda hiçbir noksânlığın bulunmaması, ancak azametinden ve kibriyâsından ileri geldiğini göstermekdedir. Bundan dolayı, bu iki kelime terâzîde çok ağır gelmekde ve Rahmâna çok sevgili olmakdadır.
Bundan başka, tesbîh, ya’nî (Sübhânallah) demek, tevbenin anahtarıdır, hattâ özüdür. Böyle olduğunu, birkaç mektûbumda açıklamışdım. Bunun için, tesbîh etmek günâhların yok olmasına ve kötülüklerin afv olmasına sebeb olur. Bundan dolayı da, terâzîde çok ağır gelir. Hasenât kefesini doldurur. Rahmâna da sevgili olur. Çünki Allahü teâlâ, afv etmeği sever. Bundan başka, tesbîh eden ve hamd eden bir müslimân, Hak teâlâyı, Ona yakışmayan şeylerden uzaklaşdırınca ve kemâl ve cemâl sıfatlarının ancak Onda olduğunu bildirince, kerîm olan, ihsân sâhibi olan Allahü teâlânın da, o kulu uygunsuz şeylerden uzaklaşdırması ve ona kemâl sıfatlarını ihsân etmesi umulur. Errahmân sûresi altmışıncı âyetinde meâlen, (İhsân edene yapılacak karşılık, ancak ihsândır) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme de, bu ümmîdi kuvvetlendirmekdedir. Bunun için, bu iki kelime çok okundukca, günâhları yok etmekde, mîzânda çok ağır gelmekdedir. Güzel huyları getirdiği için de, Rahmâna çok sevgili olmakdadır. Vesselâm.