Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Demokrasi,
Küfür ve Sonradan Ortaya Konmuş Bir Dindir.
Küfür ve Sonradan Ortaya Konmuş Bir Dindir.
Demokrasinin taraftarlarına göre, “Halkın egemenliği”, demokrasinin en büyük özelliğidir… Bu niteliğine binaen demokrasiyi sürekli överler.
Muvahhid kardeşim! Onların övdükleri bu nitelik; İslam dinini, Tevhid dinini ortadan kaldıran küfür, şirk ve batılın özelliklerinden biridir… Yukarıda aktarmış olduğumuz gibi, insanların yaratılmasındaki, kitapların indirilmesindeki, peygamberlerin gönderilmesindeki en yüce esas ve İslam’daki en sağlam kulp, ibadetlerde Allahu Teala’yı birlemek ve O’ndan başkasına ibadet etmekten kaçınmaktır.
Yasama konusunda itaatin Allah’a has kılınması da, bu yüce esasın kapsamındadır.
Demokrasi taraftarlarının hayallerinde olduğu gibi, halkın egemen olması niteliğinin tam olarak uygulanıyor olması ile, günümüzde olduğu gibi egemenliğin, halkın belli kesimi ya da yönetim kadrosu için sözkonusu olması arasında herhangi bir fark yoktur.Demokrasi, her iki durumda da, göklerin ve yerin Rabbi olan Allahu Teala’ya küfürdür, şirktir, Tevhid dini ve peygamberlerin dinini yok saymaktır…
Bunun nedenlerinden bazıları şunlardır:
Birincisi: Demokrasi, Allahu Teala’nın hükmü değil, çoğunluğun ya da tağutun hükmüdür… Allahu Teala, Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine indirilmiş olan şeriat ile hükmetmesini emretmekte, çoğunluğun hevasına ve indirmiş olduğu bazı hükümleri uygulamaktan, kendisini saptırmaya çalışanlara tabi olmaktan da sakındırmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına da dikkat et.”
‘Demokrasi dini’ ve onun şirk yoluna gelince, ona kulluk yapanlar der ki: “Aralarında, halkın arzusuna göre hükmet, onların isteklerine uy. Onların isteklerini yerine getirmeye mani olacak her türlü şeyden sakın.” Dolayısıyla demokrasi, açık bir küfür ve Allahu Teala’ya açık bir şirktir.
Bununla birlikte daha da hakikate bakıldığında, onların lisan-ı halleri ile şunu söyledikleri görülür: “Onların aralarında tağutun ve tağutun dostlarının istekleriyle hükmet. Tağutun onayladığı ve kabul ettiği kanunları ortaya çıkar…”!!!
Bu açık bir sapıklıktır ve bellidir
Üstelik o, Yaratan’a düşmanca şirktir...
İkincisi: Çünkü demokrasi, Allahu Teala’nın şeriatına değil, anayasalara uygun olan çoğunluğun ve tağutun hükmüdür… Kur’an’dan daha fazla önemsedikleri ve değer verdikleri anayasalarında, kendi hükümlerinin, Allahu Teala’nın hükümlerinin önünde ve kanunlarının da, Allahu Teala’nın kanunlarının üzerinde hakim olduğu açıkca geçmektedir…
Demokrasi’de, anayasalarının metinlerine bağlı kalmadıkça ve maddelerine uygun olmadıkça, halkın isteği ve kanun koyması asla kabul edilmez. Zira onlara göre anayasa, çıkacak olan kanunların temeli ve bu kanunların ‘mukaddes kitabı’dır… Demokrasi dininde, Kur’an ayetlerine ya da Rasul’ün Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadislerine itibar edilmez. Mukaddes kitapları olan anayasaya uygun olmadığı sürece, Kur’an’a ya da hadislere uygun olarak kanun ortaya koymak mümkün değildir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz (Allah’a ve ahirete gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.”
Demokrasi dini ise şöyle der: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, sonradan konulan kanunlara ve anayasaya uygun biçimde, halka, meclise ve krala götürün.”
“Yuh size ve sizin Allah’tan başka taptıklarınıza! Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız?"
Dolayısıyla halk, kanunlar çıkaran şirk meclisi aracılığıyla ve demokrasi yoluyla Allahu Teala’nın şeriatıyla hükmetmeyi istese dahi, bu mümkün olmaz. Halkın isteklerinden de, sadece anayasa maddeleri ve metinlerine uygun olanlar için izin verilir. Çünkü anayasa, demokrasinin mukaddes kitabı, heva ve isteklerine uygun olarak tahrif edilmiş olan Tevrat ve İncil’leridir…
Üçüncüsü: Demokrasi, kokuşmuş laikliğin meyvelerinden biridir. Zira laiklik, dini gündelik hayattan çıkarmak ya da dini, devlet ve hükümden ayırmak için ortaya atılmış olan bir küfür yoludur.
Demokrasi, halkın ya da halkın idaresini ele geçirmiş olan tağutun egemenliğidir… Hiçbir yönü ile Allahu Teala’nın egemenliği değildir. Demokrasi, anayasa maddelerine ve halkın isteklerine uygun olmadığı sürece, Allahu Teala’nın muhkem olan şeriatından herhangi bir hükme asla itibar etmez. Tabi ki gerek anayasa ve gerekse de halkın isteklerinden önce, yönetimdeki baş tağutun ve çevresindekilerinin isteklerine bakılır…
Halkın tamamı, yönetimdeki tağuta ya da demokrasinin efendilerine; “Allah’ın indirdiğiyle hükmedilmek istiyoruz... Ne halkın, ne de onların temsilcilerinin ve yöneticilerinin kanun koyma hakkı yoktur… Mürtedlere karşı Allah’ın hadlerini uygulamak istiyoruz. Zina eden, hırsızlık yapan, içki içen kimse hakkında Allah’ın hükmünü uygulamak istiyoruz… Kadının örtünmesini ve iffetli olmasını istiyoruz…
Fahişeliği, ahlaksızlığı, zinayı ve diğer kötü olan şeyleri yasaklamak istiyoruz…” demiş olsa dahi, derhal şöyle cevap verirler: “Bu talepleriniz, demokrasi dinine ve özgürlüğe aykırıdır…”
Dolayısıyla demokrasinin özgürlük anlayışı, Allahu Teala’nın dini ve şeriatından ayrılmak ve bu şeriatın sınırlarını çiğnemekten ibarettir. Anayasa ve sonradan ortaya koydukları her türlü kokuşmuş kanunlar ise koruma altındadır. Hatta bu anayasa ve kanunlara düşman olan ve karşı gelenler cezalandırılır.
Helak olun, helak olun, helak olun...
Dilim kuruyuncaya kadar helak olun...
Ey muvahhid kardeşim! Demokrasi, Allahu Teala’nın dini dışında bir dindir… Demokrasi, tağutun egemenliğidir, Allahu Teala’nın egemenliği değil… Birbiri ile kavga eden ve ayrılık içerisinde olan farklı ilahların şeriatıdır; tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatı değil…
Halktan bu demokrasiyi kabul eden ve onunla uyum içerisinde olan kişi, yasama hakkını kendisinde görmüş olmaktadır. Ve bu yasaların tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatından önde olduğunu kabul etmiş olur... Kişinin, demokrasi dininin bir gereği olarak yapılan seçimlere katılması halinde, bizzat kanun koyması ile koymaması ya da seçimlerin kazanılması ile kazanılmaması arasında hiçbir fark yoktur.
Demokrasi dini üzere müşriklerle birlikte ilerlemek, egemenliğin ve yasama hakkının insanlara ait olduğunu, insanların egemenliğinin, Allahu Teala’nın, Kitabı’nın ve şeriatının egemenliğinden üstün olduğunu kabul etmek bizzat küfürdür, açık bir dalalettir ve Yaratan’a düşmanca şirk koşmadır.
Demokrasi dininde halk, kendi içinden vekiller seçer. Her topluluk, cemaat ya da kabile, kendi istek ve arzularına uygun hükümler koymaları için birbirinden farklı rabler edinir. Bu seçmenlerden bazıları, fikir ve ideolojisine uygun olarak mabudunu ve kanun koyucusunu seçer. Bazıları, kabile ve milliyetçilik adına bu seçimlere katılır. Bazıları ise, Müslüman olduğunu iddia ettiği ve İslam adına olduğunu öne sürdüğü bir takım efendiler seçer... Halbuki Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan ortakları mı vardır? Eğer ayırdedici söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm olunmuştu bile.”
Aslında bu vekiller, putperest barınaklarında belli bir mevkide bulunan putlar, ibadet edilen mabudlar, kabul edilen sahte ilahlar konumundadırlar. Onlar ve onları seçenler, demokrasi dini ve anayasaya boyun eğmektedirler. Anayasanın maddelerine uygun olarak hüküm için onlara başvurulur ve onlar da anayasaya uygun olarak hüküm ve kanun koyarlar.
Anayasadan da önce, onların bu kanunlarını onaylayan, doğrulayan, reddeden ya da kabul eden büyük putlarına, ilahlarına ve efendilerine başvururlar. Bu putun ismi ise, bazen kral olur bazen de cumhurbaşkanı…
Ey muvahhid kardeşim, demokrasinin ve demokrasi dininin hakikatı budur… Demokrasi; tağutların dinidir, Allahu Teala’nın dini değil… Müşriklerin yoludur, rasullerin ve nebilerin yolu değil… Birbirleriyle çatışma içerisinde olan farklı ilahların ve rablerin şeriatıdır, tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatı değil…
“Darmadağınık bir çok rabler mi hayırlıdır, yoksa bir tek olan ve herşeyi hükmü ve iradesi altında tutan (kahhar olan) Allah mı? Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı bir takım isimlerden başkası değildir. Allah bunlara dair hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
“Allah ile birlikte bir ilah mı var? Allah, koştukları ortaklardan çok yücedir.”
Ey Allah’ın kulu tercih sana ait… Ya Allahu Teala’nın dini, temiz şeriatı, aydınlığı ve dosdoğru yolu; ya da demokrasi dini, demokrasi şirki, küfrü, kapalı ve karışık yolu… Tek olan Allahu Teala’nın hükmü ya da tağutun hükmü…
“Doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tağutu inkar edip Allah’a iman ederse, sağlam kulpa yapışmıştır ki o hiçbir zaman kopmaz.”
“De ki: (O) Rabbinizden gelen haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen kafir olsun. Gerçekten Biz zalimler için etrafını saran duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış bir ateş hazırlamışızdır.”
“Yoksa Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürüleceklerdir.
De ki: Allah’a iman ettik. Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Esbat’a indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere de iman ettik.
Onların hiçbirinin arasında fark gözetmeyiz ve biz O’na teslim olanlarız. Kim İslam’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.”
Selam ve dua ile