Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

DECCAL Dahi Kendini Bilmiyor! (2 Kullanıcı)

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
naratma.jpg


İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz.
Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz.

Tâ ki, Ebu Bekir'ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil'ler esfel-i sâfilîne düşsünler.
İhtiyar kalmazsa teklif olamaz.
Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mucizeler seyrek ve nâdir verilir.

Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrât-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur'âniye gibi kapalı ve tevilli oluyor.
Yalnız, güneşin mağripten çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve İmân makbul olmaz.

Çünkü, Ebu Bekir'ler Ebu Cehil'ler ile tasdikte beraber olurlar.

Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzûlü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.

Hattâ Deccal ve Süfyan gibi eşhâs-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.

(Şualar | Beşinci Şuâ)
Bediüzzaman Said Nursi



SÖZLÜK:

TEKLİF : Vazifelendirme, sorumlu tutma.
İHTİYÂR : İrâde, kendi isteğiyle seçme ve hareket etme, isteme; arzu etme.
MÜSÂBAKA : Yarışma.
NAZARÎ : Nazara ve düşünceye âit, yalnız görüş ve düşünce hâlinde bulunan ve tatbik edilmemiş halde bulunan bilgi.
BEDİHÎ : Ap açık, belli.
ZARÛRÎ : Mecburî, vazgeçilmez, karşılanması zorunlu ihtiyaç.
ÂLÂ-YI İLLİYYÎN : Yüceler yücesi, en yüksek mertebe.
ESFEL-İ SÂFİLÎN : Aşağıların en aşağısı; Cehennemin en aşağı tabakası.
DÂR-I TEKLİF : Allah'ın teklif ve emirleri ile vazifeli olunan yer, dünya.
ALÂMET-İ KIYÂMET : Kıyâmet işareti.
EŞRÂT-I SAAT : Kıyâmet alâmetleri, şartları.
MÜTEŞABİHÂT-I KUR'ANİYE : Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.
TEVİL : Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme.
MAĞRİB : Akşam; batı, günbatısı.
BEDÂHET : Açıklık. Belli, açık.
NÜZÛL : İnmek, iniş.
EŞHÂS-I MÜTHİŞE : Müdhiş, dehşetli şahıslar.
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Esselamu Aleyküm değerli abimiz...
Rahman c.c. ebeden razı olsun İnşallah..
Kıymetli paylaşımınız için teşekkürler...
Emeğinize ve yüreğinize sağlık..
Selam ve duayla..
Rahman c.c. emanet olun...​
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
...

...

cid05a001c6ec53e7d89790nf1.jpg


BEŞİNCİ MES'ELE:

Rivayette vardır ki:
"Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar, uluhiyet dava edecekler ve kendilerine secde ettirecekler."

Allahu a'lem, bunun bir tevili şudur ki:
Nasılki padişahı inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve başka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padişahlık tasavvur eder.

Aynen öyle de:
Tabiiyyun ve maddiyyun mezhebinin başına geçen o eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rububiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubudiyetkârane serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler demektir.

Beşinci Nokta:

Hem her iki Deccal'ın asırlarına ait olan hârikaları, onların bahsiyle ve münasebetiyle rivayet edildiğinden onların şahıslarından sudûr edeceği telakki ve tevehhüm edilmesinden, o rivayet müteşabih olmuş, manası gizlenmiş.
Meselâ, tayyare ve şimendiferle gezmesi...

Hem meselâ, meşhur olmuş ki;
İslâm Deccalı öldüğü vakit ona hizmet eden şeytan, İstanbul'da Dikili Taş'ta bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek ki: "O öldü."
Yani pek acib ve şeytanları dahi hayrette bırakan radyo ile bağırılacak, haber verilecek.

Hem Deccal'ın rejimine ve teşkil ettiği komitesine ve hükûmetine ait garib halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manası gizlenmiş.
Meselâ:
"O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hazret-i İsa (A.S.) onu öldürebilir, başka çare olamaz." rivayet edilmiş.
Yani, onun mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve ulvî, hâlis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ı Kur'aniyeye iktida ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur ölür.
Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir.

Hem bir kısım râvîlerin kabil-i hata içtihadlarıyla olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karışıp hadîs zannedilir, mana gizlenir.
Vakıa mutabakatı görünmez, müteşabih hükmüne geçer.

Hem eski zamanda, bu zaman gibi cemaatin ve cem'iyetin şahs-ı manevîsi inkişaf etmediğinden ve fikr-i infiradî galib olduğundan, cemaatin sıfat-ı azîmesi ve büyük harekâtı o cemaatın başında bulunan şahıslara verildiği cihetiyle; o şahıslar, hârika ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olmak için yüz derece cisminden ve kuvvetinden büyük bir acûbe cisim ve müdhiş bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar bulunmak lâzım geldiğinden öyle tasvir edilmiş. Vakıa mutabakatı görünmüyor ve o rivayet müteşabih olur.

Hem iki Deccal'ın sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir.
Hem "Büyük Mehdi"nin halleri sâbık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer.
İmam-ı Ali (R.A.) yalnız İslâm Deccalından bahseder.

Risale-i NUR- 5.ŞUA
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

Esselamu Aleyküm değerli abimiz...
Rahman c.c. ebeden razı olsun İnşallah..
Kıymetli paylaşımınız için teşekkürler...
Emeğinize ve yüreğinize sağlık..
Selam ve duayla..
Rahman c.c. emanet olun...​

Allah CC. cümlemizden razı olsun inşallah...
Rabbim bizleri emrine göre yaşayanlardan eylesin...
Allaha emanet olun...
 

yun_us25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2007
Mesajlar
1,454
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
KOCAELİ
Web Sitesi
cid-be16d7dad725ce0d.spaces.live.com
selamun aleykum ..
burada anladığım kadarıyla deccalin çıktğını mı anlatmaya çalişiyorsunuz..
ben birz okudum.. Said Nursı Hazretleri şahsı ismen belirtmemişsede alametlerini çok açıkça söylemiş ve burada kafama takılan bi soru var bu küçük deccal mı yoksa nebileyim bıraz daha açıklayıcı bilgiler var mı..
yad a ben mi yanlış anlıyorum..?
interneti bile deccal diye söyleyenler var..?
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

selamun aleykum ..
burada anladığım kadarıyla deccalin çıktğını mı anlatmaya çalişiyorsunuz..
ben birz okudum.. Said Nursı Hazretleri şahsı ismen belirtmemişsede alametlerini çok açıkça söylemiş ve burada kafama takılan bi soru var bu küçük deccal mı yoksa nebileyim bıraz daha açıklayıcı bilgiler var mı..
yad a ben mi yanlış anlıyorum..?
interneti bile deccal diye söyleyenler var..?

Bediüzzaman hadisleri, rivayetleri açıklarken;
" Allahu a'lem, bunun bir tevili şudur ki:... " diyor...
Yani gaybı ancak Allah CC. bilir...Bediüzzaman Hz.leri de sadece kendi tevilini aktarıyor...
Küçük deccal, büyük deccal meselesi ise;
Böyle birşey olmayıp, sadece İslam içinde yani müslümanlar içinde çıkacak deccale SÜFYAN deniyor...
Ve hakeza...
Daha fazla bilgi için 5.Şua yı okumanızı tavsiye ederim kardeşim...
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Üçüncü esas:

Sabık mahkememizde bir müddeiumumînin yanlış bir mânâ ile Beşinci Şuaya dair suallerinde kanun hesabına değil, belki bir ölmüş şahsın dostluğu taassubu hesabına mânâsız ve lüzumsuz itirazları sebebiyle bu gelecek uzunca tafsilâtı vermeye mecbur oldum.

Evvelâ:
Bu Beşinci Şuayı hükümetin eline geçmeden evvel biz mahrem tutuyorduk. Hem bütün taharrilerde bende bulunmadı.
Hem maksadı yalnız avâmın imanlarını şüphelerden ve müteşabih hadisleri inkârdan kurtarmaktır.
Dünya cihetine üçüncü, dördüncü derecede, dolayısıyla bakar.
Hem verdiği haberler doğrudur.
Hem ehl-i siyaset ve dünya ile mübareze etmiyor, yalnız ihbar eder.
Hem şahısları tayin etmiyor.
Küllî bir surette, bir hakikat-i hadîsiyeyi beyan eder.
Fakat, o küllî hakikati bu asırdaki dehşetli bir şahsa tam tatbik etmişler.
Onun için bu senelerde yeni telif edilmiş zannıyla itiraz ettiler.
Hem o risalenin aslı, Dârü'l-Hikmetten daha eskidir.
Yalnız bir zaman sonra tanzim edildi, Risale-i Nur'a girdi.
Şöyle ki:
Bundan kırk sene evvel ve Hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim.
O zaman Japonya'nın Başkumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu.
Onları İstanbul hocaları benden sordular.
Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler.

Ezcümle, bir hadiste, "âhir zamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında 'Hâzâ kâfirün' yazılmış bulunur" diye hadis var deyip benden sordular.
Dedim: "Bir acîp şahıs bu milletin başına geçer ve sabah kalkar, başına şapka giyer ve giydirir."
Bu cevaptan sonra bunu sordular:
"Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?"
Dedim:
"Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat, baştaki İmân o şapkayı da secdeye getirecek, inşaallah Müslüman edecek."

Sonra dediler:
"Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hadise ile 'Süfyan' olduğu bilinecek."
Ben de cevaben dedim:
"Bir darb-ı mesel var. Çok israflı adama eli deliktir denilir.
Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zâyi oluyor deniliyor.
İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya müptelâ olup, onunla hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak."

Sonra birisi sordu ki:
"O öldüğü zaman İstanbul'da dikili taşta şeytan dünyaya bağıracak ki, filân öldü."
O vakit ben dedim:
"Telgrafla haber verilecek."
Fakat bir zaman sonra, radyo çıkmış işittim.
Eski cevabım tam değilmiş bildim.
Sekiz sene sonra Dârü'l-Hikmette iken dedim:
"Şeytan gibi radyoyla dünyaya işittirecek."

Sonra sedd-i Zülkarneyn ve Ye'cüc ve Me'cüc ve dâbbetü'l-arz ve Deccal ve nüzûl-ü İsa (a.s.) hakkında sualler sormuşlardı.
Ben de cevap vermiştim.
Hattâ eski risalelerimde onlar kısmen yazılmışlar.
Bir zaman sonra Mustafa Kemal iki defa şifre ile Van vilâyetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Beyin vasıtasıyla beni, neşredilen Hutuvât-ı Sitte'ye mükâfaten taltif için Ankara'ya celb etti, gittim.
Şeyh Sinusî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla vilâyât-ı şarkıye vâiz-i umumîsi, hem meb'us, hem Diyanet Riyaseti dairesinde, Dârü'l-Hikmet âzâlarıyla beraber, eski vazifemle memnun etmek ve benim Van'da temelini attığım Medresetü'z-Zehrâ ve şark dârülfünunuma Sultan Reşad'ın verdiği on dokuz bin altın lira, iki yüz mebus içinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla yüz elli bin banknota iblâğ edilerek kabul edildiği halde, ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım.
Ve "Bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez" diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim. Fakat bazı zâlim ve insafsız memurlar, bana dünyaya bakacak iki üç risaleyi yazdırdılar.
Sonra bazı zâtlar, âhirzaman hâdisatını haber veren müteşabih hadîsleri suâl etmek münasebetiyle, o eski risalenin aslını tanzim ettim.
Risale-i Nur'un Beşinci Şuası namını aldı.
Risale-i Nur'un numaraları, telif tertibiyle değil.
Meselâ, Otuz Üçüncü Mektup, Birinci Mektuptan daha evvel telif edilmiş ve bu Beşinci Şuanın aslı ve Risale-i Nur'un bir kısım eczaları, Risale-i Nur'dan evvel telif edilmiş.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Esselamûaleykum...

Esselamûaleykum...

Deccal adileşir vaziyeti muhafazaya çalışır

On İkinci Mesele

Rivayetlerde var ki,
"Deccalın birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür."
(Müslim, Fiten: 110; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Tirmizi, Fiten: 59; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 4:181.)

Bunun iki tevili vardır:

Birisi:
Büyük Deccalın kutb-u şimâlî dairesinde ve şimal tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir.
Çünkü kutb-u şimâlînin mevkiinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür.
Bir gün şimendiferle bu tarafa gelse, yaz mevsiminde bir ay mütemadiyen güneş gurub etmez.
Daha bir gün otomobil ile gelse, bir haftada daima güneş görünür.
Ben Rusya'daki esaretimde bu mevkie yakın bulunuyordum.
Demek Büyük Deccal, şimalden bu tarafa tecavüz edeceğini mucizâne bir ihbardır.

İkinci tevili ise:
Hem Büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç devre-i istibdatları mânâsında üç eyyam var.

"Bir günü, bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz sene yapılmaz.

İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede, otuz senede yapılmayan işleri yaptırır.

Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz.

Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır"
diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş.
(Şualar. S, 506)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

BELÂGAT : Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek.
DECCAL : Kıyâmet kopmadan önce gelen, İslamiyeti ortadan kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan, yalancı, aldatıcı, hilekâr kimse.
DEVRE-İ İSTİBDAT : Diktatörlük dönemi; Sultanlık dönemi,baskı dönemi.
EYYÂM : Günler.
GURÛB : Batma, batış, batıda görünmez olmak.
KUTB-U ŞİMALÎ : Kuzey kutbu.
MÜTEMÂDİYEN : Aralıksız, durmadan, devamlı sûrette.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
ŞİMENDİFER : Demiryolu katarı, tren.
TEBDİL : Değiştirme, yenileme.
TEVİL : Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme.
 

MollaAhmed

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2010
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Web Sitesi
www.istikamet.eu
Selamun aleykum
5.Şua çok mühimdir,yalnız 5.şuanın her yerde okunmaması gerek,tedbirli bir şekilde davranmak gerekir,zira hizmet namaz ise tedbirde onun abdestidir.Bu yüzden hizmette tedbir alınmalıdır.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Üstad Bediüzzaman Put mustafa kemal için.İslam içinde çıkmış bir deccaldir diyor.O konuda güzel bir risalesi var lakin şuan latince külliyatlarda bulamazsınız.Çünkü demokrat müşrikler putlarını korumak adına bu külliyatları latinceye çevirirken bazı çıkarma ve eklemeler yaptılar.Osmanlıcadakinden bakınız ins.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Ve Aleykumselam...

Ve Aleykumselam...

Selamun aleykum
5.Şua çok mühimdir,yalnız 5.şuanın her yerde okunmaması gerek,tedbirli bir şekilde davranmak gerekir,zira hizmet namaz ise tedbirde onun abdestidir.Bu yüzden hizmette tedbir alınmalıdır.

İnşallah bu eserlerin tümü BERAAT etmiştir tüm mahkemelerden...
Ve artık...
TÜM DÜNYA OKUYOR...
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,255
Tepki puanı
7,607
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Üstad Bediüzzaman Put mustafa kemal için.İslam içinde çıkmış bir deccaldir diyor.O konuda güzel bir risalesi var lakin şuan latince külliyatlarda bulamazsınız.Çünkü demokrat müşrikler putlarını korumak adına bu külliyatları latinceye çevirirken bazı çıkarma ve eklemeler yaptılar.Osmanlıcadakinden bakınız ins.

Bediüzzaman hiçbir eserinde Mustafa Kemal için İslam Deccali dememiştir...
İslam deccalinin tanımını yapmıştır...
Bazıları bu tanıma göre onu söylemiştir....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt