Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...Dağbaşını Duman Almış.....!! (6 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
GAFLET..İHANET.. DELALET.

Birinci Cihan Harbinde Anadoluda ne işleri olduğunun cevabını asla veremeyen işgalcilerin silahla ve zorbalıkla alamadıkları bu topraklara yaptıkları en büyük ihanetlerden biridir Arap ihaneti (!) siyonist ve batı kaynaklı bu iddialar İslam alemini çok derinden sarsmıştır.


Birinci Cihan Harbinde Arapların Türkleri arkadan vurduğu, İngilizlerle bir olup Müslüman kardeşlerini sattığı, anlatılıyor bu ülkede yıllardır. Okullara bile giren bu iddia zaten her geçen gün maneviyattan yoksun bırakılan bu ülke evlatlarını, iyice uzaklaştırıyor kardeşlik duygusundan. Efendimizin (s.a.v) irtihali ile Arabistan coğrafyasında başlayan ifsat ve ayrılıklar nasıl İslam´a zarar vermişse bugünkü iddialarda aynı derece islamı zedeleyici bir fitnedir.

GEÇİLEMİYEN SET: İMAN.

Birinci Cihan Harbinde bütün imkanlarını kullanarak hain emellerine ulaşamayan güçler şunu anlamışlardı ki; bu millette onlarda olmayan bir şey var ve bu millet topla tüfekle yenilemiyor. Ve yüzyıllardır değişmeyen politikaları olarak, akıllarında muhafaza ettikleri; "kaleyi içten yıkma politikası" üzerinde bir kez daha birleşmişlerdi.

Bu İslam alemini birbirine düşürme politikasından başka bir şey değildi& Tanzimattan beri sürdürdüğü batı temayülünü Cumhuriyeti kurduktan sonra esas gayesi olarak kabul eden zihniyet; İslam dünyası ile ilişkilerini de koparma noktasına getirdi. O günlerden beri sürdürdükleri "Arap ihaneti" vaveylasını daha da yüksek sesle söyleyip uçurumun derinleşmesini sağladılar...

Ve o sadık kardeşlerine haksızlık ederek hain emeller peşinde koşanların emellerine alet oldullar. Bu gibi fitneleri içimize atanların amaçları İslam kardeşliğinin bir işe yaramadığı hissini vererek hilafetin ilgasına teşvik etmekti. Çünkü hilafet tüm Müslümanları bir kılan, temeli sağlam bir bina idi. İslama zaten her çağda nefretle bakan batı hala bu tutumundan taviz vermiş değildir.

Nitekim geçenlerde Vatikandan yapılan, İslamı ve Hz. Muhammedi (s.a.v) hedef alan çirkin sözler batının kininin ne kadar taze olduğunun ispatıdır. Karikatür krizi ile kendine güveni artan batı, basiretsiz İslam ülkelerinin suskunluğu karşısında iyice galeyana gelmiş ve bu bir haçlı seferidir deme cesaretini kendinde bulmuştur. Eğer dinler arası diyalog ve hoşgörü peşinde beyhude koşanlar batıya olan teveccühlerinin yarısını İslam alemine gösterselerdi durum çok daha farklı olacaktı.

YIKIM YADA İNŞA.

Bu toprakların insanlarına, Arapları bir tehdit olarak göstermek isteyen zihniyetin hala bu emel peşinde koştuğunu bilmeyen yoktur. Hatırlamışken söylemekte fayda var. Türkiye de her geçen gün artan ahlaksızlık ve ifsada karşı ahlaklı ve imanlı bir gençlik yetiştirmeyi kendine şiar edinen ve 30 yıldır bunun mücadelesini veren Milli Gençlik Vakfının kapatılma sebebi şöyle tarif edilmişti: "Demokratik ve laik Türk gençliğine Arapçı bir hayat benimsetme suçu" Evet adı konulmuş ama tarifi asla yapılmamış bir başka manifestodur Arapçılık.


Bizleri böyle yıpratanlar aynı stratejiyi Araplar üzerinde de uygulamaktadır. Bizleri "Araplar sizi arkanızdan vurdu" diyerek kandırmaya çalışan müstemlekeciler, Arapları da: "Osmanlı size zulmetti ve sizi sömürdü" diyerek kandırmaktadır.

Birinci dünya savaşında Lübnanda başarılı olamayan emperyalistler, bir Fransız ajanı göndererek Cemal Paşayı kandırmışlardır. Müslüman kılığına giren bu ajan, Cemal Paşaya bölgesindeki ulemanın hain olduklarını söylemiş ve onların idamına sebep olmuştur. Bu yüzden Osmanlı o bölgede zalim olarak adlandırılırsa, halkın bunda ne kabahati vardır?

BELGELERLE ÇÖKEN İHANET YALANI

Kadir Mısıroğlunun tespitlerine göz atalım: "Birinci Cihan Harbi´nde Arapların cihad-ı ekber fetvasını dinlemedikleri iddiası ise menfi bir propaganda maksadına bağlı olarak büyütülmüş bir meseleden ibarettir. Evvela şunu unutmamak gerekir.

bu fetva hilafeti, İslam dünyasında cidden nafiz bir kudret haline getiren 2.Abdülhamid Han hazretleri gibi mübarek bir hükümdara karşı her tarafta derin akisler uyandıran bir ihtilal yaparak iş başına gelen ittihatçı güruhun elinde iradesiz bir oyuncak mevkiine düşen sultan Reşad tarafından ilan edilmiştir.

Üstelik hilafetten ziyade Alman menfaatini temsil etmekte olduğu aşikardı. Ayrıca 400 sene Osmanlı hoşgörüsü altında yaşayan Araplara Türkçe konuşma mecburiyeti getirmek gibi saçmalıklarla dolu İttihatçı idaresinin incelenmesi de Arap aksülamelinin keşfi için zaruridir."

MÜSLÜMAN DÜNYASI ÜZERİNDEKİ PROPAGANDALAR

Söylenenlere inat, mezkur zamanda yaşananlara bir bakalım. İngilizler 4 Haziran 1915te Arabistan halkına şu beyannameyi dağıtıyordu: "Sizin mükerrem dininize karşı bizim niyetlerimizi biliyorsunuz. O da şudur ki: İngilizler İslam dinine her suretle ihtiram ve onun büyüklüğü ile tebcil eder. Arabistana hububat gönderiyorduk ancak Türk ve Alman subayları bunlara el koyup aleyhimizde savaşan askerlerini beslediler.


Bu kötü niyete karşı İngiltere hükümeti Bilad-ı Arabiyyede oturanların ve hacıların erzak ve yiyecek azlığından dolayı sıkıntıya düştüklerini işitmekte bütün şefkat ve sadakat duyguları harekete gelerek deniz yolu ile Cidde ye yiyecek getirilmesine karar vermiştir." (Bayur, Türk İnk.Tarihi sy.339-340) İşte yalanlar böyle açıkça söylenmişti. O gün dinimize bu kadar saygı gösterdiğini söyleyen İngilizler, haçlı seferinin neresinde duruyorlardı?

31 Ekim 1914 tarihli bir beyannamede Lord Kitcher Şerif Abdullahı şöyle bilgilendirmişti: "Almanya Osmanlı Devletini altınla satın almıştır. Fakat böyle olmasına rağmen Türkiyenin savaşta tarafsız kalması durumunda İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlının güvenliğini garanti etmiştir. Şayet Araplar da İngiltere ve müttefiklerine destek verirlerse toprak bütünlükleri korunacaktır. Her türlü saldırıda yardım edilecektir." (N.ZEİNE, Arap-Turkish relations and the emergence of Arap nationalizm,beirut 195

İSLAM ALEMİNDEN CİHADA KATILIM

İran, Osmanlının tarih boyu diş geçiremediği ender devletlerden olmasına ve Osmanlıyla çetin mücadelelere girmiş olmasına rağmen İran ülkesinde şu fetvayı yayınlatarak Sünni- Şii ayrımcılığı yapanlara adeta tokat vurmuştur: "Sünni, İmamı, İsmailli, Zeydi, Vehhabi, Şia, mezhepleri ile bu mezheplerin bütün uleması şu yönde ittifak ve içtima ederler ki:

kafirlerin İslam beldelerine saldırısı ve onların insanları öldürmeye, malları yağma etmeye, küfür kelimesini yükseltmeye İslam kelimesini alçaltmaya koyulmaları üzerine kudreti olan her Müslüman için "kafirler ve müşrikleri def" ve din düşmanlarının saldırısını kırmak uğrunda kudreti yettiği ölçüde cihat etmek farzdır." (Başbakanlık Osmanlı arşivi dâhiliye şifre kalemi numara 48/173)

Mezheplerin bir araya gelerek verdikleri bu fetva, bugünkü Müslüman ülkelere örnek olmalıdır. Ahmedinejatlı İranın bugün yapmış olduğu destansı başkaldırı ve meydan okuma; az önce tebeyyün ettiğimiz fetvayı verenlerinkiyle aynı değil mi?

Ayrıca "Müçtehitlerin cihat hakkında fetva ve emirlerine ait telgraflar Necef ve Kerbeladan meccanen çekilecek ücretleri İçişleri Bakanlığı tarafından karşılanacaktır" (Başbakanlık Osmanlı arşivleri meclis-i vükela numara 198/57 şevval 33) diye fetva veren İranlıların yeri neresidir bu ihanette?

SURİYELİ ASKERLER

Irak da bu savaşta Müslüman Türk halkının yanında yer almıştı. Osmanlı ordusunun 23, 25, 26, 27, 42, 43 ve 44. tümenlerinin tümü ve 21, 22, 23, 39, 40 ve 41. tümenlerinin yarısı Suriyeli askerlerden oluşmuştu. 35 ve 36. tümenlerin tamamı ise Irak ve Mezopotamya bölgesindeki Arap askerlerinden oluşuyordu.

Osmanlı ordusunda genel toplam olarak 100 binden fazla Arap asker yer almıştı. Iraktaki Şiiler Osmanlı halifesi lehinde propaganda yapmışlardı. Irak aşiretlerinden Uceymi Sadun Paşa bütün harp boyunca Osmanlı Devletine sadık kalmış ve gayretleri ile tüm Irak halkı savaşa iştirak etmiştir.


Savaşa girildikten sonra İstanbuldan Mekke Emiri Şerif Hüseyine de cihada katılması için bir çok telgraf yollanmıştı. Zayıf karakterli Mekke Emiri Şerif Hüseyin çeşitli düşünceler içinde idi ve merkezden gelen baskıyı biraz olsun azaltıp zaman kazanmak için Medine kadısı ile beraber cihada katıldığını ilan etti.

Hiçbir zaman savaşacak güçte olmayan 1.500 asker sağlamış ve karşılığında Cemal Paşadan tam 60.000 Osmanlı altını almıştı. Osmanlı´nın savaştan yenik ayrılacağı kanaatine varan Şerif Hüseyin itibarını İngilizlere garanti ettirmekle beraber saf değiştirdi. Yaptığı anlaşmalara göre savaş bitince İngilizler, kurulan yeni Hicazda Şerif Hüseyinin itibarını koruyacaktı. Aslında bu isyanda İttihatçıların tutumu Şerif Hüseyine koz vermişti.

Çünkü şerif Hüseyin İttihatçılara güvenmiyor, onları dinsiz sayıyordu. Nitekim yayımladığı isyan beyannamesine besmele ile başlayan Şerif Hüseyin kendisini dindar olarak addetmesine rağmen bir siyonist tuzağa düştüğünü fark edememişti.

ŞEYH AHMED SUNİSİ VE MUSTAFA KEMAL

Arap Şeyh Ahmet Sunisi Afrikadaki en büyük tarikat olan Sunisi tarikatının şeyhi ve Libyanın reisidir. İlan edilen cihad fetvasını duyar duymaz mücadeleye girişen Ahmet Sunisi, Libyada tüm Müslümanları örgütlemişti. Fizanda Muhammed El Abd, Azcarlarda Sultan Umud Kasım, Nalutta Halife Beni Asker, Trablusgarbda Ahmed El Sunisi, Mısratada Ramazan Süheyli ve daha bir çok isim cihada iştirak etmişti. Bingazi dolaylarından binlerce mücahit Mısıra doğru hareket ederek ilan edilen cihada katılmıştı.

Bunların içinde ayrı bir yeri olan Şeyh Ahmet Sunisiye savaştan sonra Mustafa Kemal şu telgrafı yollamıştır: "Kendileri şimdi Afrikada olsalardı orada belki düşmana vurulacak darbe daha yıkıcı olacaktı.

Fakat aramızda bulunmak sureti ile bize kattıkları manevi değer orada bulunmaktan pek fazladır. Sunisi tarikatının büyük müessislerinden olan büyük din adamı Sunisi hazretleri ve pederleri İslam dünyasında büyük bir teşkilatın en mühim simaları olarak tarihe geçmiştir.Türkiye Büyük Millet Meclisi adına sizi hürmetle selamlar ve kendilerine gösterdikleri gayretten dolayı şükranlarımı sunarım." Mustafa Kemal.

VE.... GİZLENEN GERÇEK

İşte böylesine mücadelelerle Türk halkının yanında yer alan Müslüman Arapları hainlikle itham edenler elbette bu gerçekleri bilmiyor değiller. Fakat onlar ayrılıkçı bir politika izlediklerinden bunu saklıyorlar. Halbuki Allah Kuran-ı Kerimde; "Bildikleri hakkı saklayanları" lanetlemişti. Allah böyle suistimallerin önüne geçilmesi için bizi Kur´an´da "Mümin kullarıma söyle konuştukları zaman sözün en güzelini söylesinler zira şeytan aralarını açmak ister. Şüphesiz o apaçık düşmandır " (İsra,53) diyerek uyarmıştı.

En nihayetinde tamamen siyonist ve emperyalistlerin uydurması olarak ortaya atılan Arap ihaneti iddiası tamamen Muhammed-i ümmeti birbirinden ayırmak için uydurulmuştur.

Şimdi Müslümanlara düşen son görev ise bu yalanlarla zaman kaybetmeden yeni bir dünyanın kurulması için var gücü ile çalışmaktır. Arap- Türk gibi ırkçı sözleri bırakıp, Allahın boyası ile boyanma vaktidir. Bir millet vardır o da Kur´an´da belirtilen; millet-i İbrahimdir.



YAHUDİ İHANETİ VE T.C DEVLETİ

Bilindiği gibi, Lozan Antlaşması ile Rum, Ermeni ve Musevilere azınlık hakları tanınmış, Türkiye de bunu kabul etmiştir. Fakat Museviler, 1926 yılında, Medeni Kanunun kabulü arifesinde, şahıs hukuku alanındaki azınlık haklarından feragat etmişlerdir. Ayrıca, Türk Musevilerin, Cumhuriyet devrimlerini, inkılâplarını, kısacası reformları desteklediklerini biliyoruz. Yazar birisi kuvvetle desteklemişlerdir diyor.

Yine, Mustafa Kemal Atatürk, 1933 yılında, Almanya,nın ünlü Musevi profesörlerini Türkiyeye davet eder ve davete icap eden 103 öğretim üyesi ülkemize gelir. Bu profesörler uzun yıllar üniversitelerimizde hocalık yapıp yeni nesillerin yetişmesine, şekillenmesine katkı sağlarlar.
Ben Musevilerin, Çanakkale savaşına gönüllü olarak katılıp Osmanlıya karşı İngilizlerle beraber savaştıkları bilinen bir gercek.

General Allenby komutasındaki İngilizlerin Filistine taarruzları sırasında, Birinci Musevi ALAYININDA Osmanlı birliklerine saldırdığını

Musevilerin verdiği bilgiler sayesinde, İngilizlerin Osmanlının her şeyini ezbere bildiklerini!

Osmanlı ordusundaki Musevilere silah verilmeyip geri hizmete alındıklarını!

Osmanlının, ihanet ettikleri gerekçesiyle savaş bölgelerindeki Musevileri iç bölgelere çekme çabalarını!

DAHA NELER NELER......!!

dönme yahudilerin (sebataycilarin)ovundukleri kendi cemaatlarina mensup m. kemaldan biraz bahsetsek fena olmaz söyleki: trablusgarp savasina giderken filistinde kaldigi otelin lobisinde
yahudi yazar ITER BEN le yaptigi soyleside cocuklugumda babam bana bir (KARAY HOCA sunni yahudi demek) tutmustu ondan ogrendigim ibranice su duayi okumadan yataga yatmam(sema israel yeremnahu elahaynu yeremnahu ehad.)

anlami, bak dinle israel senin rabbin birdir duasini okuyan
3 e bölunmus olan sebataycilari(gizli yahudilik dinine bagli olan israil kokenli yahudiler) birlestirmek icin fevziye mektebini acan SIMON ZWI takma adli (semsi efendi) de inanmayanlar uskudardaki bulbul deresindeki sebatayci lar mezarligina bir bakabilir.


kurtulus savasindan sonra 1 bucuk milyon ileri gelen muslumani istiklal mahkemeleri bahanesiyle asip kesen vahdeddini ingilizlerle uzlasan diye suclayan hem hanedanlik ailesine ihanet eden hemde 600 kusur sene bu milleti yoneten aileye mensup saraylarda gununu gun eden ingilizin amerikanin vesaire kafir devlet lerin basaramayacagi HILAFETI ISLAM BIRLIGINI dagitip islam ummetini bir nevi yetim birakan kisiyi sevmeyiz ve muslumanlar olarak onada küffarin destegiyle ayakta duran zorba sebatayci REJIMINEDE! KENDINEDE !.. SON DERECE DÜŞMANIZ.

Biz KELİME-İ TEVHİDİN geregini yerine getirmekle mükellefiz. müslümanlıgımızın geregi budur. !!!​
 

fidanras

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
126
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
"Delalet" : Delil,delillik.

"Dalalet" : Yoldan çıkış , azma.
 

Regenbogen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2008
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Biz KELİME-İ TEVHİDİN geregini yerine getirmekle mükellefiz. müslümanlıgımızın geregi budur. !!!




selamünaleyküm
hayırlı cumalar..
selam ve dua ile..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Tek İstisna İstiklal Mahkemeleri!

im-798011.jpg

11 Şubat 2010
Meclis Başkanlığı, 12 milyon adet tarihi belgeyi kamuoyunun kullanımına açıyor. Açıklanması şimdilik uygun görülmeyen tek istisna ise İstiklal Mahkemeleri'ne ait dosyalar.
Son bir yıla damgasını vuran 'açılım' rüzgarına TBMM de uydu. TBMM Başkanlığı, Osmanlı döneminde 1876 yılında kurulan Meclis-i Ayan ve 1877 yılında kurulan Meclis-i Mebusan kararları ile Milli Birlik Komitesi, Cumhuriyet Senatosu, Temsilciler Meclisi, Milli Güvenlik Konseyi ve TBMM'nin kurulduğu tarihte verilen kritik kararların da aralarında yer aldığı, orijinal 12 milyon resmi belgeyi kamuoyu ile paylaşma kararı verdi. Açıklanması şimdilik uygun görülmeyen tek istisnayı ise İstiklal Mahkemeleri'ne ait dosyalar oluşturuyor.

962 DOSYAYA VİZE YOK

Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in onayı ile TBMM'nin resmi internet sitesinden yayınlanacak olan belgeler arasında, döneme özgü gizlilik dereceli binlerce karar da bulunuyor. Meclis Başkanı Şahin, Cumhuriyet'in ilanından önce 29 Nisan 1920 tarihinde kurulan ve 1927 yılına kadar görev yapan İstiklal Mahkemeleri'ne ait 962 dosyadaki belgelerin açıklanmasına ise şimdilik vize vermedi.

'ŞİMDİLİK BEKLESİN'

İfşa edilecek belgeler arasında İstiklal Mahkemeleri'ne ait 962 dosyanın olup olmayacağı konusunda son sözü Meclis Başkanı Şahin söyledi ve bu belgelerin şimdilik açıklanmasını onaylamadı.

Meclis arşivlerindeki kozmik odada saklanan İstiklal Mahkemesi dosyalarının açıklanıp açıklanmaması konusunda Şahin'in bilgisine başvuran ve bir rapor sunan Meclis bürokratları, 'Şimdilik beklesin' yanıtı aldılar.
Yaklaşık 90 yıldır tartışılan İstiklal Mahkemesi kararlarına ait dosyalarla ilgili AKŞAM'ın sorusunu yanıtlayan Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, 'Bu dosyaları otomasyon projesinin dışında tutuk. Bugün itibarıyla bu dosyaların projeye dahil edilmesini düşünmüyorum' yanıtını verdi. TBMM'nin kurulduğu 23 Nisan 1920 tarihinden birkaç gün sonra, 29 Nisan 1920 tarihinde kabul edilen yasa ile kurulan İstiklal Mahkemeleri, Cumhuriyet'in ilanından sonra da 1927 yılına kadar görevini sürdürmüştü.

YETKİ ŞAHİN'İN

Meclis Yönetmeliği'ne göre, 'İstiklal Mahkemeleri'ne ait dosyalarda her türlü inceleme Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın oluru ile yapılabilir.'
Bu konuda son kararı verme yetkisine sahip olan ve şimdilik 'hayır' diyen Meclis Başkanı Şahin, ilerleyen zamanlarda 'olur' verirse, İstiklal Mahkemeleri'nin çok tartışmalı kararlarına dayanak teşkil eden 962 dosya kamuoyunun bilgisine sunulacak ve Türkiye geçmişi ile yüzleşecek.

ÖNCE ARAŞTIRMACILARA...

50605.jpg


TBMM arşivlerinde saklanan ve iki yıl önce kurum içi incelemeye açılan 12 milyon orijinal belge, Meclis tarafından yürütülen 'Otomasyon Projesi' çerçevesinde açıklanacak. Meclis Başkanı Şahin, bu belgelerin sadece kurum içi otomasyonla sınırlı kalmaması ve kamuoyuna açıklanması konusunda gerekli talimatları verdi. Belgeler, kurumsal otomasyon ağına tümüyle yüklendikten sonra sırasıyla akademisyenlerin, araştırmacıların ve ardından tüm kamuoyunun bilgisine açık hale gelecek.
Meclis'in otomasyon sistemine geçirilecek 12 milyon belge arasında Meclis-i Ayan, Meclis-i Mebusan dönemlerine ait belgeler de bulunuyor. Yine TBMM'nin kurulduğu 23 Nisan 1920 tarihinden bugüne kadar geçen süreçte verilen kritik kararlara ilişkin orjinal belgeler ile Milli Birlik Komitesi, Cumhuriyet Senatosu, Temsilciler Meclisi, Milli Güvenlik Konseyi dönemlerine ait kararlar, komisyon raporları, görüşme tutanakları da incelemeye açılacak. Kamuoyu ile paylaşılacak dosyalar arasında, Meclis Başkanlık Divanı karar ve tutanakları gibi yasama evrakları ile üyelerin özlük dosyaları, evrak kayıtları gibi belgeler de yer alıyor.

İstİklal Mahkemesi'nce idam cezasına çarptırılan isimler arasında, Doğu Anadolu'da isyan çıkarmakla suçlanan Şeyh Sait de bulunuyor. Şeyh Sait, çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu çerçevesinde yakalanıp Doğu İstiklal Mahkemesi'nce ölüm cezasına çarptırıldı ve 29 Haziran 1925'te idam edildi.


(Kaynak: Akşam Gazetesi)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt