Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

CUMA TEFSİRLERİMİZ... (2 Kullanıcı)

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: CUMA TEFSİRLERİMİZ...

mtekik yazdı:
mtekik yazdı:
mtekik yazdı:
S.A. ARKADAŞLAR,
BU GÜN SİZLERLE YENİ BİR KONUYU PAYLAŞMAK İSTİYORUM. HEDEFİM CUMA HUTBESİNDE DİNLEDİKLERİMİ SİZ ARKADAŞLARIMLA PAYLAŞARAK DAHA ÇOK MÜSLÜMANIN FAYDALANMASINI SAĞLAMAKLA BİRLİKTE, PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED S.A.V. EFENDİMİZİN VEDA HUTBESİNDE BUYURDUĞU GİBİ, BURADA OLANLAR OLMAYANLARA BİLDİRSİN. UMULURKİ ONLARIN İÇİNDE SİZDEN DAHA İYİ ANLAYAN OLUR DÜSTURUNCA, BENDE SİZLERLE PAYLAŞACIĞIM.
HER HAFTA BEN DİNLEDİĞİMİ YADA ÖĞRENDİĞİMİ BURAYA YAZACAĞIM, SİZLERDENDE KONU İLE İLGİLİ EKLEME YAPCAKLAR BU SİTEYE YAPAR VE HEP BİRLİKTE BU DAVAYA BİR HİZMETTE BULUNMUŞ OLURUZ İNŞALLAH.

ALLAH C.C. NUN İZNİ İLE BUGÜNKÜ KONUMUZA BAŞLAYALIM.
BUGÜNKÜ HUTBE KONUMUZ YASİN SURESİNİN TEFSİRİ. BU HAFTA BAŞLADIK. BEN CAMİİDE DİNLEDİĞİMİ OLURAY YANLIŞ AKTARIRIM ENDİŞESİNDEN DOLAYI, SİZLERE FİZİLALİL KURAN TEFSİRİNDE YAZACAĞIM. HEMDE KAYNAĞIM BU OLMUŞ OLUYOR.
BU GÜN SADECE İLK İKİ AYET .

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHİM,
1- Yasin. ·

2- Hikmetli Kur'an'a andolsun. ·

"Yasin" yüce Allah bu iki harf üstüne yemin etmekte... Tıpkı hikmetli Kur'an üstüne yemin ettiği gibi... Arap alfabesinin bu iki harfi ile Kur'an'a beraberce yemin edilmesi, bazı surelerin başında yer alan bu gibi harflerin tefsirinde, çeşitli yorumlar arasından bizim benimsediğimiz görüşün anlamca daha tutarlı olduğunu göstermektedir. Bizim görüşümüze göre, bu harflerle Kur'an'ın birlikte, bir arada söylenmesi arasında bir ilişki vardır: Kur'an'ın yüce Allah'ın katından geldiğine dair delillerden, hem de onların düşünemediği delillerden biri de buradadır. Bunun için Kur'an onların dikkatlerini bu harflere çekmekte ve Kur'an'ın kendilerinin kullandıkları şu harflerden örüldüğünü belirtmektedir. Ancak Kur'an'ın düşünce ve ifade bütünlüğü onların bu harflerle yapabileceklerinin çok üstündedir.

Yüce Allah Kur'an üstüne yemin ederken, onu "Hakim Kur'an" diye nitelemekte... Oysa hikmet, akıllı varlıkların niteliğidir. Fakat ifade Kur'an'a, hayat, canlılık, amaç ve irade nitelikleri kazandırmakta... Bunlar da, bu nitelikler de, Kur'an'ın hakim olmasının gerektirdiği şeylerdir... Gerçi bu ifade mecaz olarak söylenmiştir, ama bir gerçeği de çağrıştırmakta ve ifade etmektedir. Gerçekten bu Kur'an'ın bir ruhu vardır. Ve çünkü, eğer kalbin ona karşı saf olur, ruhun ona kulak verirse, duygu alış-verişinde bulunduğun canlılarda olan nitelikler bulursun onda... Ve çünkü kalbini ona açtığın ve gönlünü bütün benliğinle ona verdiğinde, Kur'an penceresinden ne sırlar ve ne hazineler görürsün. Ve sen, onun güzelliğini ve havasını özlersin. Tıpkı bir süre arkadaşlık edip de kendisine alıştığın ve yanında huzur duyduğun bir arkadaşının yüzünü ve havasını özlediğin gibi... Resulullah başkalarından Kur'an dinlemeyi severdi. Yoldan geçerken, bir kimsenin içinden bu Kur'an'ın okunduğunu duyarsa, onu dinler ve hatta kapıların önünde dururdu. Bir aşığın, heyecanla sevgilisinin hayatını dinlediği gibi.

Evet Kur'an hakimdir. Herkese gücüne göre hitab eder. Herkesin kalbindeki o hassas tele dokunmasını bilir. Her insana bir ölçüye göre hitab eder ve ona yararına uygun olan ve onu yönlendiren bir hikmetle seslenir...

Kur'an hakimdir. Dosdoğru akli ve ruhi bir sistem uyarınca hikmetle eğitir insanı... İnsanın tüm enerjisini doğru ve faydalı yöne kanalize ederek serbest bırakan bir sistemdir bu... Hayata düzen veren ve böylece insanın bütün faaliyetlerine bu hikmetli sistemin çizgisinde kalmak koşulu ile izin veren bir sistemdir...

k.s.e.o.

S.A. ARKADAŞLAR,
SON 3-4 GÜNDÜR BİRAZ YOĞUNDUM O YÜZDEN DÜNKÜ CUMA HUTBEMİZİ YAZAMADIM. ŞİMDİ TELAFİ EDİYORUM. HAKKINIZI HELAL EDİN.

3- Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin. ·

4- Dosdoğru bir yol üzerinde. ·

"Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin."

Bu türlü bir ifade, insanlara peygamberler göndermenin yüce Allah için kararlaştırılmış bir yasa olduğunu ve bunun daha önce örnekleri bulunduğunu ima etmektedir. Aslında kanıtlanmak istenen şey bu değildir. İspat edilmek istenen Hz. Muhammed'in bu gönderilenlerden biri olduğudur. Yüce Allah'ın bu yeminle Hz. Muhammed'e hitab edip sözünü inkârcılara yöneltmeyişi, hem yemini, hem peygamberi ve hem de peygamberliği tartışma ve polemik konusu yapmaktan uzak tutmak içindir. Onun için bu ilâhi ifade peygambere, yüce Allah'dan aracısız olarak haber vermek için gelmiştir.

"Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin." "Dosdoğru bir yol üzerinde"

Yüce Allah peygamberin gerçek olduğunu açıkladıktan sonra, peygamberliğin asıl niteliğini açıklıyor. Bu peygamberliğin asıl niteliği sadakattir, doğruluktur. İstikamet kılıcın ağzı gibidir, onda ne eğrilik, ne sapma vardır, ne bükülme ve ne de eğilme vardır. İstikamette hak apaçıktır, ne kapalılığı vardır ne de karışıklığı. Bu hak herhangi bir arzu karşısında eğilmediği gibi bir çıkar karşısında da sapmaz. Bu hakkı arayan herkes, kolayca ve içtenlikle bulur onu.

Peygamberlik karakteri doğruluk olduğundan, sadedir, kapalılık ve karışıklık yoktur... İşleri içinden çıkılmaz hale getirmez. Konuları, düşünceleri ve tartışmaları çıkmaza sokmaz. Ve gerçeği en basit şekli ile, en yalın halı ile her türlü şüphe ve karışıklıktan arınmış olarak ortaya koyar. Hakki ifade biçimi, açıklamaya, sözü yaldızlamaya ve gevelemeye asla gereksinim duymaz. Bunun için eğri-büğrü ve dar yollara sapmaz. Onunla köylüsü ile kentlisi, ümmisi ile alimi, kulübede yaşayanı ile apartmanda oturanı uyuşup anlaşabilir. Onda her aradığını bulabilir. Hayatın ı, düzenini ve ilişkilerini kolayca ve basitçe düzenleyebileceği esasları elde edebilir ondan. Peygamberlik kainatın yaratılışına, varlığın kanununa, eşyanın, insanın ve diğer tüm canlıların yapılarına uygun bir kurumdur. Eşyanın karakteri ile çelişmez peygamberlik... İnsana da böyle bir çelişkiye girmesini teklif etmez. Kısacası peygamberlik, kendi hak yolunda dosdoğru ve ahenklidir. Şu varlık alemi ile, içinde bulunan eşya ve canlılara hükmeden diğer ilkeler ile işbirliği halinde yoluna devam eder. Dolayısı ile peygamberlik, yüce Allah'a giden yolu tutmuş olduğundan Allah'a ulaşır ve ulaştırır. Peygamberliğin izinden giden kişi yaratıcımı kaybederim diye, O'na giden yoldan saparım diye asla korkmaz. Aksine bu kişi dosdoğru yolu, yüce yaratıcının hoşnut olduğu yolu tutmuştur.

Kur'an bu doğru yolun tek rehberidir. İnsan bu Kur'an ile birlikte yürürse, Kur'anın hakkı canlandırmasında, doğruya yönlendirmesinde, değerler konusunda ayırd edici hükümlerinde ve her değeri titizce yerine oturtmasında bu doğruluğu görür.

HATA BİZDEN , MAĞFİRET ALLAH C.C. 'TAN

KSEO


S.A. ARKADAŞLAR

GEÇEN HAFTA İLE BİRLİKTE BU HAFTANIN DERSLERİNİ BİRLKİKTE AKTARDIM. İNŞALLAH FAYDALI OLUR.

5- Bu Kur'an üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

6- O Kitap, sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

7- Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.

8- Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.

9- Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.

10- Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

"Bu Kur'an üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir." "O Kitap sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir."

Yüce Allah bu gibi yerlerde kullarına kendisini tanıtır ki, kulları kendilerine parça parça indirilen kitabın özünü kavrayabilsinler... Yüce Allah, dilediğini yapan güçlü ve azizdir. Yaptıklarında onlar için rahmet diler. Bu Kur'an'ın indirilmesinin hikmeti, uyarıcı bir öğreti olmasıdır.

"O Kitap sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir."

Gaflet kalpleri karartan bir haslettir. Gafil olan bir kalp görevini savsaklar. Algıdan, etkilenmekten ve hakkı kabul etmekten çok uzaktır. Böyle birinin karşısına hidayetin delilleri çıkar veya kendisi ona rastlarsa onları algılayıp kavrayamaz. Bu deliller karşısında kılı kıpırdamaz ve onları kabul etmez. Bundan dolayı, Hz. İsmail'in soyundan gelen, onun arkasından hiçbir peygamber görmeyen ve nesiller boyu bir uyarıcı ile karşılaşmayan böyle bir topluluk için en uygun olan ikazdır. O halde kendilerine ve atalarına bir önder gelmemiş gözleri kapalı gafilleri ancak ikaz uyandırabilir.

Sonra yüce Allah, bu gafillerin akıbetleri ile, Allah'ın kaderi gereği başlarına gelen belaları açıklamakta ve bunların Allah'ın ilminden gizlenemeyen yaptıkları ve yapacakları kötü hareket ve kalplerindeki bozuk niyetlerine bir ceza olarak verildiğini açıklamaktadır.

"Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir. Bunun için artık inanmazlar."

Yüce Allah onların hakkında hükmünü vermiştir. Kendilerinin içyüzünü ve içlerindeki duyguların yapısını çok iyi bilen yüce Allah'ın hükmü onların çoğu hakkında kesinleşmiştir ve artık onlar iman etmezler. Onların çoğunluğu için son akıbet budur. Çünkü onların kalpleri hidayetten engellenmiş, hidayetin delillerini görmek veya hissetmekten yoksun bırakılmıştır.

Daha sonra yüce Allah onların iç dünyalarını yansıtan somut bir tablo çizmekte ve bu tabloda onları şöyle canlandırmaktadır: Sanki onlar, kelepçelenmiş, bakmaları zorla engellenmiştir. Kendileri ile hidayet ve iman arasına engeller konulmuştur. Gözleri perdelenmiştir, artık göremezler.

"Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır."

"Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler."

Elleri çenelerinin altında, boyunlarına kelepçelenmiştir onların. Bundan dolayı, onların başları zorla yukarıya dikilmiştir, önlerini göremezler artık. Bu sebepten bu çarpıcı tablo içinde bakma ve görme özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Ve üstelik, önlerine bir set, arkalarına bir set çekilerek kendileri hak ve hidayetin arasıda engellenmiştir. Artık bu kelepçeler çözülüp de bakmak isteseler, gözleri bu setlerden dolayı hak yolu göremez. Çünkü görme yetenekleri yok edilmiş, gözleri zayıflatılarak perdelenmiştir.

Bu somut tablonun çarpıcılığı ve canlılığı ile birlikte, insan bu tipten insanlarla karşılaşmaktadır. Onlar apaçık hakkı görmeyip algılamayınca gerçekten insanda, kendileri ile hak arasında yukardaki gibi çarpıcı bir engel çekilmiş olduğu kanaati uyanmaktadır. Her ne kadar bu kelepçeler ellerine vurulmuş olmasa da, başları zorla yukarı kaldırılmış olmasa da, kalplerinin ve gözlerinin böyle olduğu kararını vermektedir bu insanlar... Kalpleri hidayete ermekten zorla engellenmiş, gözleri hakkı görmekten çevrilmiştir bunların. Kalpleri ve gözleri ile hidayetin delilleri arasında; bir set burada bir set de orada vardır. İşte Kur'an'ın karşısına bu tür bir inkârcılık ve yüz çevirme ile dikilen o yaratıklar da aynen böyle idiler. Oysa Kur'an delille konuşur, konuları dayanaklarıyla açıklar. Zaten Kur'an'ın kendisi insanın karşısında duramayacağı çok güçlü bir delildir. "Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar." Onların gönüllerine iman işlemez. Kalplerinin yapısını bilen yüce Allah, onlar hakkında hükmünü vermiştir. İmana hazır olamayan kilitlenmiş, imanla arasına setler çekilmiş kalplere uyarı yarar sağlamaz. Çünkü uyarı kararmış kalplere nüfuz edemez, algılamaya hazır diri kalpleri uyandırabilir.

SADAKALLAHULAZİM

HATA BİZDEN, MAŞFİRET ALLAH C.C. DANDIR.

K.S.E.O.


s.a. arkadaşlar,
bu haftada "YASİN" suresinin fizilalil kurandan tefsirini aktarmaya devam edelim inşallah.

11- Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir marifet ve güzel bir mükâfatla müjdele.

12- Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her şeyi, apaçık bir Kitab'a yazmışızdır.

"Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini, mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele."

Bu ayetteki "Zikir"den-tercih edilen görüşe göre kastedilen Kur'an'dır. Kur'an'a uyan, görmediği halde Rahman'dan korkan kimsedir ikazdan yararlanacak olan... Sanki yalnız ona yöneltilmiştir ikaz. Ve sanki Resulullah her ne kadar sözünü ve sünnetini genellemiş ise de ona yöneltmiştir hitabını. Ancak onların algılama yetenekleri ile kendileri arasına engel olduğundan peygamberin hitabı sadece zikre uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseye özgü olmuştur. İşte bu kimseler öğretiden yararlanmış ve müjdeyi hak etmiştir. "İşte öylesini, mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele" "Bağışlama" devamlı olmayan günahların "şerefli mükafat" ise görmediği halde Rahman'dan korkmanın ve Rahman'ın indirdiği Kur'an'a uymanın karşılığıdır. Korkma ve Kur'an'a uyma, birbirlerinden ayrılmayan iki duygudur. Çünkü bir kalbe Allah korkusu girer-girmez peygamberin direktifleri uyarınca amel edip onun istemiş olduğu sistem üzere yol tutmak ister.

Burada yüce Allah öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini ve hiçbir şeyin göz ardı edilmediği inceden-inceye hesaba çekilmenin olacağını vurgulamaktadır.

"Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her şeyi, apaçık bir kitaba yazmışızdır."

Ölülerin yeniden diriltilmesi uzun tartışmalara yol açan konulardan biri olmuştur. Bu surede konuyla ilgili çeşitli örnekler yer alacaktır. Yüce Allah onları ikaz etmekte ve elleriyle yaptıkları her ameli ve amellerin geriye kalan iyi ve kötü sonuçlarının hepsinin yazılacağını, hiçbir şeyin hatırdan kaçırılıp unutulmayacağını beyan ediyor. Ölüleri yeniden diriltecek olan yüce Allah'tır. Onların yaptıklarını ve amellerinin geriye kalan iyi ve kötü sonuçlarını yazacak olanda O'dur. O'dur her şeyi sayıp tesbih edecek olan. O halde bütün bunların yüce Allah'ın kudret elinin üstlendiği her şeye uygun bir biçimde gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

Ayette geçen (El İmamu'l-Mübin) ve başka yerlerde geçen (levh-i mahfuz) ve benzeri deyimlerin doğruya en yakın açıklaması, bunların yüce Allah'ın başlangıcı olmayan kadim ilim olmasıdır. Yüce Allah ilmi ile her şeyi kuşatandır.

İfadenin akışı, vahy, peygamberlik, yeniden dirilme ve hesaba çekilme konularını böyle bir açıklama üslubuyla sunduktan sonra, bir de dönüp bu iki konuyu (vahy ve peygamberlik ile yeniden dirilme ve hesaba çekilme) hikaye tarzında sunmaktadır. Bu hikâye, yalanlama ve iman tabloları ile bunların akıbetlerini gözler önüne sererek kalplerin derinliklerine işleyecektir.

Sadakallahulâzim,

k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: CUMA TEFSİRLERİMİZ...

s.a. arkadaşlar,
Cuma tefsirimize kaldığımız yerden devam edelim inşallah
YASİN suresi 1. ayette kalmıştık.

13- İnsanlara, elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat.

14- Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de elçileri üçüncü biriyle destekledik. Onlar "biz size gönderilen elçileriz" dediler.

15- Kentliler dediler ki; "siz de bizim gibi insansınız. Rahman'da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz. "

Kur'an kasaba sakinlerinin kimler olduğunu ve o kasabanın nasıl bir yer olduğunu belirtmiyor. Bu konudaki rivayetler birbiri ile aynı değildir. Dolayısı ile bu rivayetlerin arkasına takılıp da koşmanın bir yararı yoktur.

Kur'an'ın o kasabayı açıklamayışı, kasabanın adını ve yerini belirtmeyişi, bunun vereceği derse ve mesaja bir güç katmayacağına delildir. Bundan dolayı kasabanın adı ve yeri belirtilmemiş, doğrudan ibretin özüne ve esasına geçilmiştir. Yüce Allah bu kasabaya iki elçi gönderir. Tıpkı Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun'u -selâm üzerlerine olsun- Firavun ve onun burjuvasına gönderdiği gibi, bu kasaba halkı gelen elçileri yalanlarlar. Bunun üzerine yüce Allah, bu iki elçiyi bir üçüncüsünü göndererek takviye etti. O da kendisinin ve o iki elçinin yüce Allah'ın katından gelen elçiler olduklarını vurgular. Ve üç elçi de davalarını sunarak çağrılarını yenilerler:

"Onlar; `Biz size gönderilen elçileriz' derler."

Burada kasaba halkı; onlara peygamberler ve peygamberlik tarihinde tekrarlana gelen itirazların aynısı ile karşı gelirler..

"Kentliler dediler ki; siz de bizim gibi insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

Peygamberlerin insan olmasına karşı tekrarlanıp duran bu itirazda peygamberin görevini bilmemenin yanında, düşünce ve algılamanın da ne kadar sığ ve basit olduğu apaçık görülmektedir. İnsanlar daima öteden beri peygamberin kişiliğinde gizemli bir sır olduğunu onun ve yaşantısının mitolojilerin ardında gizli olacağını tahmin ediyorlardı. O kişi göğün yeryüzüne gönderdiği peygamber değil midir? O halde onu ütopik efsanevi perdeler nasıl olur da perdelemez? Bir peygamber nasıl olur da, sade, açık, sır ve gizemden uzak bir kişilik sahibi olur? Çarşılarda, pazarlarda ve evlerde benzerlerine hep rastlanabilen normal kişilik sahibi bir insan, nasıl olur da peygamber olabilir?

İşte düşünce basitliği ve sığlığı buna denir. Sır ve muammalar peygamberlik ve elçiliğin ayrılmaz niteliği değildir ki. Peygamberlik gerçeği böylesine basit ve çocukça değildir. Ortada büyük ve dehşet dolu bir gerçek vardır. Fakat bu korkunç gerçek, yalın ve yaşanılan hayat içinde canlanmaktadır. Bu gizemli gerçek şu insanlar arasından birine -Yüce Allah kendisini bu hayret verici vahyi alması için seçtiği zaman- göğün vahyini alabilecek ilâhi yeteneğin verilmesidir. Bu bir peygamberin onların teklifi gibi melek olmasından çok daha ilginçtir.

Peygamberlik, insanların yaşayacağı ilâhi bir sistemdir. Peygamberin hayatı, bu ilâhi sistem uyarınca yaşanacak bir hayatın somut örneğidir. Peygamberin, içinde yaşadığı insanları uymaya çağırdığı örnek... Bunlar insandır. O halde bu peygamberlerin, onlara uyacakları örnek bir hayatı sunabilmesi için, insan olmaları kaçınılmazdır. Bundan dolayı Resulullah'ın hayatı ümmetinin gözleri önüne sergilenmiş bulunuyordu. Yüce Allah'ın ebedi Kitabı Kur'an bu hayatın belli başlı özelliklerini en küçük ayrıntıları ve olayları ile kaydeder. Çünkü onun hayatı yüzyıllar ve çağlar boyu ümmetinin gözleri önüne serilmiş bir sayfa niteliğindedir. Resulullah'ın kişisel ve aile yaşantısı sözünü ettiğimiz ayrıntılara birer örnektir. Hatta Kur'an, zaman zaman onun kalbinden geçirdiği bazı duygu ve düşüncelere bile yer verir. Ki, bunları gelecek nesiller öğrensinler ve bu örneklerde kendileri gibi bir insan olan şu Peygamber'in kalbini görsünler...

Fakat işin tuhafı açık aynı zamanda insanın kavramasına ve mantığına uygun olan bu gerçek insanoğlu tarafından itiraza konu olmuştur.

Şu kasaba halkı kendilerine gönderilen üç elçiye "Siz de bizim gibi insansınız." derler. Yani siz Allah elçisi değilsiniz demek istemektedirler. "Rahman da bir şey indirmemiştir." Yani size indirdiğini iddia ettiğiniz vahyin ve bizi çağırdığınız davanın asli yoktur. "Siz sadece yalan söylüyorsunuz" Yalan söylüyor ve peygamber olduğunu iddia ediyorsunuz. Doğru olduğuna gönülden inanan ve görevinin sınırlarını bilen peygamberlerin onlara verdiği cevap:

devam edecek inşallah......

k.s.e.o.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: CUMA TEFSİRLERİMİZ...

S.A. ARKADAŞLAR,
TEFSİRİMİZE KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM İNŞALLAH, ALLAH C.C. YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN.

YASİN SURESİ
16- Elçiler dediler ki; "Rabb'imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz. "

17- Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır.

18- Kentliler dediler ki; "doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur. "

19- Elçiler dediler ki; "uğursuzluk kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi oldu? Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz."

"Elçiler dediler ki; Rabb'imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz." "Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır."

Şüphesiz Allah biliyor... Ve bu yeterlidir. Peygamberlerin görevi bildirmektir. Onu da yerine getirmişlerdir. Artık bundan sonra insanlar kendi davranışlarını diledikleri gibi belirlemede ve davranışlarıyla istedikleri kadar günahı yüklenmekte serbesttirler. Peygamberlerle insanlar arasındaki ilişki sadece yüce Allah'ın emrini bildirmekten ibarettir. Bildirme işlemi gerçekleşince, bundan sonrası tümüyle yüce Allah'a aittir.

Fakat yolunu sapıtmış ve peygamberi yalanlayan kişiler konuya böylesine açık, sade ve kolayca yaklaşmazlar. Hidayete davet edenlerin varlığına bile katlanamazlar. Gururları kendilerini günah işlemeye teşvik eder. Hakk'ın karşısına ona karşı koymak için kaba ve sert yöntemlere çıkarlar. Çünkü batıl dayanıksızdır ve çok kabadır.

"Kentliler dediler ki; "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur."

Diyorlar ki: Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Sizin çağrınızdan dolayı kötülüğün isabet edeceğini zannediyoruz. Eğer bu davanızdan vazgeçmezseniz, bizde susmayacağız ve davetinize engel olmak için her şeyi yapacağız. "Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur."

İşte batıla saplananlar zulümlerini böyle açığa vurmuşlar, davetçilere tehdit savurmuşlar, güvenle sunulan bu hak çağrısına karşı böylesine azmışlar, söz ve düşüncelerinde böyle kaba olmuşlardır.

Fakat peygamberlerin omuzlarına yüklenen görev yollarına devam etmelerini gerektiriyordu.

"Elçiler dediler ki; uğursuzluk kendinizdendir."

Herhangi bir çağrının veya konunun uğursuz olduğunu söylemek cahiliye safsatalarından biridir. Peygamberler ise gönderildikleri topluma bu anlayışın hurafe olduğunu, başlarına gelen iyilik veya kötülüğün dışlarından gelmediğini aksine bunun kaynağının içlerinde olduğunu, kendi düşüncelerinin ve davranışlarının bir sonucu olduğunu, bu sebeple uğradıkları iyilik veya kötülüğün kendi ellerinde olduğunu ifade etmektedirler. Çünkü yüce Allah'ın bu konudaki iradesi kulun kendisinin, tutumunun ve davranışlarının kanalından geçer ve bu yolla gerçekleşir. Şu halde kul kendi bedbahtlılığını kendisi ile birlikte taşır. İşte değişmez ve sağlam temele oturan gerçek budur. Bazı insanları veya birtakım yerleri, ya da sözleri uğursuz saymak... Bütün bunlar anlaşılabilir bir temele dayanmayan birer hurafeden ibarettir.

Peygamberler kasaba halkına "Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi oldu?"

Yani bizi taşa tutmanız ve bize işkence etmek isteyişiniz, size öğüt ve nasihatte bulunduğumuz için midir? Uyarmanın karşılığı bu mudur?

"Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz."

Siz düşüncenizde ve olayları değerlendirmenizde ölçüyü kaçırıyorsunuz. Bunun için de öğüt ve uyarıya tehditle karşılık veriyor, hak yola çağrıya taşa tutma ve işkence ile cevap veriyorsunuz.

DAVETTEN KESİTLER

Buraya kadar olan kesitler, kalpleri kapalı olanların peygamberlerin davetine karşı tutumlarını sergiliyordu. Bu sergilenen tutumlar, surenin ilk bölümünde sözünü ettiği kalplerin canlı bir örneği ve orada çizilen insan tipinin bir görüntüsüdür.

Kur'an'à uyup, görmediği halde Rahman'dan korkan öbür insan tipine gelince, onun başka bir tutumu ve bunların davranışlarından ayrı bir davranışı vardır.

K.S.E.O.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: CUMA TEFSİRLERİMİZ...

s.a. arkadaşlar
anlaşılan konumuz pek ilgi çekmedi. Neden bu mektuplara kayıtsız kalıyorsunuz anlamıyorum.
Yaa bir insana en sevdiğinden mektup geldiğinde o mektubu okumak için acele etmezmi, onu hep ertelermi. Aksine onu hemencecik okumak için tüm işlerini iptal eder değilmi. Hatta aynı mektubu defalarca okur, döner döner okur, gece uyanır okur, sabah kalkar okur değilmi. Hele birde sonunda buluşma varsa tüm dünya durur değilmi.
ARkadaşlar bu ayetlerde ALLAH c.c. dan yani en çok sevdiğimizden, sevgisinden en ufak bile şüphemizin olmadığından geliyor, neden sevgililerimizden gelen mektuplara gösterdiğimiz ilgi ve alakayı bunlara göstermiyoruz.
Şimdi içinizden birileri çıkıp diyecek ki , abi biz yazıyı sğrekli takip ediyoruz okuyoruz da yorum yazmıyoruz.
Arkadaşalar bende diyorum ki evet okumak güzel, takip etmek güzel ama katılımcı olmalısınız, mutlaka bu konularla ilgili bir birikiminiz vardır, neden bilgilerinizi satmakta cimri davranıyorsunuz.
k.s.eo.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: CUMA TEFSİRLERİMİZ...

mtekik yazdı:
s.a. arkadaşlar
anlaşılan konumuz pek ilgi çekmedi. Neden bu mektuplara kayıtsız kalıyorsunuz anlamıyorum.
Yaa bir insana en sevdiğinden mektup geldiğinde o mektubu okumak için acele etmezmi, onu hep ertelermi. Aksine onu hemencecik okumak için tüm işlerini iptal eder değilmi. Hatta aynı mektubu defalarca okur, döner döner okur, gece uyanır okur, sabah kalkar okur değilmi. Hele birde sonunda buluşma varsa tüm dünya durur değilmi.
ARkadaşlar bu ayetlerde ALLAH c.c. dan yani en çok sevdiğimizden, sevgisinden en ufak bile şüphemizin olmadığından geliyor, neden sevgililerimizden gelen mektuplara gösterdiğimiz ilgi ve alakayı bunlara göstermiyoruz.
Şimdi içinizden birileri çıkıp diyecek ki , abi biz yazıyı sğrekli takip ediyoruz okuyoruz da yorum yazmıyoruz.
Arkadaşalar bende diyorum ki evet okumak güzel, takip etmek güzel ama katılımcı olmalısınız, mutlaka bu konularla ilgili bir birikiminiz vardır, neden bilgilerinizi satmakta cimri davranıyorsunuz.
k.s.eo.
B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt