mustafa_xtar
Kayıtlı Kullanıcı
Gözleri sürmeli lerden kasıt Cenab-ı Hakkın veli kullarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bazı hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir.
Aşık Agâhînin Seher vakti çaldım yârin kapısın diye başlayan şiirini çoğumuz türkülerden herhangi bir türkü bilir, öyle dinler. Oysa tarikatlerdeki seyr ü sülûk erkânını anlatan tasavvufi bir metindir bu. Biraz bizim dikkatsizliğimiz, biraz okuyanların metnin bir bölümünü, çok zaman aslına uymayan değişiklikler ve eklemelerle okuması sebebiyle şiirin bu özelliği pek fark edilmez.
Halbuki şairin yâr dediği, tek ve gerçek sevgili olan Allahtır. Seher vakti sevgilinin kapısını çalmış, sabah namazına durmuş, ama kapıların sürgülü olduğunu, yani açılmadığını görmüştür. Feth-i bâb, yani kapı açmak, sülûkta makamları aşmak yahut bazı ruh müşküllerini halletmek anlamı yanında, Miraçtaki bir hadiseyle bağlantılı olarak daha ziyade namazdır. Nitekim namaz müminin miracıdır ve her rekâtta feth (açmak) kökünden Fâtiha okunur. Kapının sürgülü olması, açılmaması, namazdan feyz alınamadığına, huşûa ulaşılamadığına işarettir. Kalbin değil, cesedin namazı olduğu için huzur-ı ilâhiye varılamamıştır.
İşte kul bu elem ve çaresizlik içindeyken bir gözleri sürmeli çıkagelir. Şiirin devamında, onun yardımıyla kapıyı açtırıp içeri giren sâlikin bundan sonraki macerası anlatılır. Biz meselenin o tarafını bırakıp, kapıyı açtıran gözleri sürmelinin kim olduğuna bakalım.
Gözleri sürmelilerden kasıt Cenab-ı Hakkın veli kullarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bazı hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir. Birincisi, göze sürme çekmek Efendimiz s.a.v.in sünnetidir. Sünnetlere titizlikle ittiba, mürşid-i kâmilin en önemli vasfıdır. Gözleri sürmeli denmekle onların sünnete uygun yaşama titizliklerinin belirginliği vurgulanmış olur. İkincisi, sürme, gözün görüş kuvvetini artıran bir maddedir. Kâmil mürşitler de basiret sahibidir; diğer insanların göremediği sırları, hakikatleri, güzellikleri, incelikleri, uzaklıkları görebilirler.
Sürme, bir çeşit toz, ince bir topraktır. Göze sürüldüğü için Türkçede sürme dediğimiz bu madde, kuhl yahut tûtyâ isimleriyle de bilinir. Sürmenin aslında toz veya toprak olmasından hareketle eskiler çok zarif hayaller geliştirmişlerdir. Mesela sürmenin hâk-i pây, yani sevgilinin ayağının tozu yahut sevgilinin ayağını bastığı toprak olduğu ve bu yüzden aşığın onu yüzüne gözüne sürdüğü düşünülür. Hâk-i pây aynı zamanda toprağa bırakılmış ayak izi demektir. Bunun gözde olması, aşığın sürekli o izleri takip ettiği anlamına gelir. Başka bir deyişle gözleri sürmeli olan birisi, ya sevgilinin ayağının tozunu toprağını gözüne sürerek aşkının şiddetini, ya da hep onun izlerini gözeterek sevgilinin peşinde yol aldığını böylece göstermektedir.
Sevgili Allah Tealâ olunca, hâk-i pây, bize bahşedilen ve Mutlak Sevgiliye ulaşma yolunda istikametimizi bulmamıza yarayan işaret ve alâmetlerdir ki bu Kuran-ı Kerimdir. Nitekim ayetin kelime anlamı iz, işaret, belirti demektir. Bütün bunları toparlayacak olursak, mürşid-i kâmil, Cenab-ı Hakkın ayetlerini adeta gözüne sürme yaparak onlarla gören, her şeye bu çerçeveden nazar kılan, her işinde sadece ayetleri gözeten bir insandır. Yahut hem vuslata giden yolda en doğru istikamet üzere sürekli yürüdüğü, hem de arkasından gelenler için emin bir kılavuz olduğu için gözleri sürmelidir mürşid-i kâmilin.
Emânî mahlaslı bir şairimiz, sürme ile mürşid-i kâmil münasebetine getirdiği farklı fakat yine son derece ince ve zarif yorumunda şöyle diyor:
Erbâb-ı nazar hâk-i rehin sildi süpürdü
Ey bâd-ı sabâ yâr eşiğine yelerek gel.
Yani, nazar sahibi veli kullar sevgiliye giden yoldaki bütün tozu toprağı sildi süpürdü; bu yüzden ey saba rüzgârı, yârin eşiğine hiç zahmetsiz, koşarak gidebilirsin. Bu beyitte açıkça zikredilmese de hâk (toprak) ve nazar kelimeleri sürme anlamını verir. Allaha giden yoldaki tozları gözüne sürme yaptığı için basiret ve nazarla nimetlendirilen mürşid-i kâmil, Asl ına yönelenlerin yolunu böylece açmış, işlerini kolaylaştırmıştır.
Bugün yâr in eşiğine giden yolda yelerek mesafe alanlar bu yürüyüşlerini gözleri sürmeli lere borçlu.
Çok şükür ki, Cenab-ı Hak otağının yapısını gözleri sürmelilerden hâli bırakmıyor.
T.ZİYA ERGÜNEL - SEMERKAND DERGİSİ
www.menzil.net
Aşık Agâhînin Seher vakti çaldım yârin kapısın diye başlayan şiirini çoğumuz türkülerden herhangi bir türkü bilir, öyle dinler. Oysa tarikatlerdeki seyr ü sülûk erkânını anlatan tasavvufi bir metindir bu. Biraz bizim dikkatsizliğimiz, biraz okuyanların metnin bir bölümünü, çok zaman aslına uymayan değişiklikler ve eklemelerle okuması sebebiyle şiirin bu özelliği pek fark edilmez.
Halbuki şairin yâr dediği, tek ve gerçek sevgili olan Allahtır. Seher vakti sevgilinin kapısını çalmış, sabah namazına durmuş, ama kapıların sürgülü olduğunu, yani açılmadığını görmüştür. Feth-i bâb, yani kapı açmak, sülûkta makamları aşmak yahut bazı ruh müşküllerini halletmek anlamı yanında, Miraçtaki bir hadiseyle bağlantılı olarak daha ziyade namazdır. Nitekim namaz müminin miracıdır ve her rekâtta feth (açmak) kökünden Fâtiha okunur. Kapının sürgülü olması, açılmaması, namazdan feyz alınamadığına, huşûa ulaşılamadığına işarettir. Kalbin değil, cesedin namazı olduğu için huzur-ı ilâhiye varılamamıştır.
İşte kul bu elem ve çaresizlik içindeyken bir gözleri sürmeli çıkagelir. Şiirin devamında, onun yardımıyla kapıyı açtırıp içeri giren sâlikin bundan sonraki macerası anlatılır. Biz meselenin o tarafını bırakıp, kapıyı açtıran gözleri sürmelinin kim olduğuna bakalım.
Gözleri sürmelilerden kasıt Cenab-ı Hakkın veli kullarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bazı hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir. Birincisi, göze sürme çekmek Efendimiz s.a.v.in sünnetidir. Sünnetlere titizlikle ittiba, mürşid-i kâmilin en önemli vasfıdır. Gözleri sürmeli denmekle onların sünnete uygun yaşama titizliklerinin belirginliği vurgulanmış olur. İkincisi, sürme, gözün görüş kuvvetini artıran bir maddedir. Kâmil mürşitler de basiret sahibidir; diğer insanların göremediği sırları, hakikatleri, güzellikleri, incelikleri, uzaklıkları görebilirler.
Sürme, bir çeşit toz, ince bir topraktır. Göze sürüldüğü için Türkçede sürme dediğimiz bu madde, kuhl yahut tûtyâ isimleriyle de bilinir. Sürmenin aslında toz veya toprak olmasından hareketle eskiler çok zarif hayaller geliştirmişlerdir. Mesela sürmenin hâk-i pây, yani sevgilinin ayağının tozu yahut sevgilinin ayağını bastığı toprak olduğu ve bu yüzden aşığın onu yüzüne gözüne sürdüğü düşünülür. Hâk-i pây aynı zamanda toprağa bırakılmış ayak izi demektir. Bunun gözde olması, aşığın sürekli o izleri takip ettiği anlamına gelir. Başka bir deyişle gözleri sürmeli olan birisi, ya sevgilinin ayağının tozunu toprağını gözüne sürerek aşkının şiddetini, ya da hep onun izlerini gözeterek sevgilinin peşinde yol aldığını böylece göstermektedir.
Sevgili Allah Tealâ olunca, hâk-i pây, bize bahşedilen ve Mutlak Sevgiliye ulaşma yolunda istikametimizi bulmamıza yarayan işaret ve alâmetlerdir ki bu Kuran-ı Kerimdir. Nitekim ayetin kelime anlamı iz, işaret, belirti demektir. Bütün bunları toparlayacak olursak, mürşid-i kâmil, Cenab-ı Hakkın ayetlerini adeta gözüne sürme yaparak onlarla gören, her şeye bu çerçeveden nazar kılan, her işinde sadece ayetleri gözeten bir insandır. Yahut hem vuslata giden yolda en doğru istikamet üzere sürekli yürüdüğü, hem de arkasından gelenler için emin bir kılavuz olduğu için gözleri sürmelidir mürşid-i kâmilin.
Emânî mahlaslı bir şairimiz, sürme ile mürşid-i kâmil münasebetine getirdiği farklı fakat yine son derece ince ve zarif yorumunda şöyle diyor:
Erbâb-ı nazar hâk-i rehin sildi süpürdü
Ey bâd-ı sabâ yâr eşiğine yelerek gel.
Yani, nazar sahibi veli kullar sevgiliye giden yoldaki bütün tozu toprağı sildi süpürdü; bu yüzden ey saba rüzgârı, yârin eşiğine hiç zahmetsiz, koşarak gidebilirsin. Bu beyitte açıkça zikredilmese de hâk (toprak) ve nazar kelimeleri sürme anlamını verir. Allaha giden yoldaki tozları gözüne sürme yaptığı için basiret ve nazarla nimetlendirilen mürşid-i kâmil, Asl ına yönelenlerin yolunu böylece açmış, işlerini kolaylaştırmıştır.
Bugün yâr in eşiğine giden yolda yelerek mesafe alanlar bu yürüyüşlerini gözleri sürmeli lere borçlu.
Çok şükür ki, Cenab-ı Hak otağının yapısını gözleri sürmelilerden hâli bırakmıyor.
Seher vakti çaldım yârin kapısın
Baktım yârin kapıları sürmeli
Boş bulmadım otağının yapısın
Çıkageldi bir gözleri sürmeli
Açtırdım kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı o peri
Dedim sende buldum hâlis gevheri
Dedi yok yok, bir mehenge sürmeli
Şu kevn ü mekânı tuttu ışığın
Nöbeti bekleyen alır keşiğin
Beklemeli o sultanın eşiğin
Günde yüz bin kerre yüzler sürmeli
Agâhî karıştır kanı yaş ile
Dost bulunmaz hayal ile düş ile
Yetilmez menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli
Baktım yârin kapıları sürmeli
Boş bulmadım otağının yapısın
Çıkageldi bir gözleri sürmeli
Açtırdım kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı o peri
Dedim sende buldum hâlis gevheri
Dedi yok yok, bir mehenge sürmeli
Şu kevn ü mekânı tuttu ışığın
Nöbeti bekleyen alır keşiğin
Beklemeli o sultanın eşiğin
Günde yüz bin kerre yüzler sürmeli
Agâhî karıştır kanı yaş ile
Dost bulunmaz hayal ile düş ile
Yetilmez menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli
T.ZİYA ERGÜNEL - SEMERKAND DERGİSİ
www.menzil.net