Selamun Aleyküm,
Konuya katkısı olabileceğini düşündüğüm bir yazıyı aktarmak istiyorum...
Hz.Şuayb’ın (a.s) Namazı ve Adalet Çağrısı
Hz. Şuayb (a.s), halim-selim, yumuşak huylu, tatlı dilli, olgun, aklı başında bir peygamberdi. "Hatibü’l-enbiyâ: Peygamberler hatibi" olarak adlandırılan Hz. Şuayb (a.s) etkili ve ikna edici bir konuşma yeteneğine sahipti. Onun seçkin şahsiyeti ve etkin hitabet gücü ilahi sözle birleşince, Medyen ve Eykelilerin onun çağrısından etkilenmemeleri düşünülemezdi. Onları Tevhîd inancına ve ölçü-denge-adalet (mikyâl-mîzân-qıst) esaslarına riayete çağıran Hz. Şuayb’ın (a.s), hayatlarında köklü bir değişimi öngördüğünü, bu durumun ise egemen sınıfın çıkarlarını zedeleyeceğini hemen anladılar. Kur’ân-ı Kerîm, onun çağrısını şöyle özetler:
“Ey milletim, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a itaat edin! Ölçüyü ve tartıyı noksan tutarak insanların haklarını yemeyin. Yoksa sahip olduğunuz zenginlikleri yitirirsiniz. Başınıza da büyük bir azabın gelmesinden korkarım. Sözlerimi iyi dinleyin ve bana uyun.” (A’râf 7/85-86; Hûd 11/84-86)
Hz. Şuayb’ın (a.s) bu etkili çağrısına Medyen ve Eyke halkı ciddiyetle kulak verince, kabile reislerini bir telaştır aldı. Bastıkları yerin kaymakta olduğunu sanan çıkarcı çevreler, Şuayb’ın telkin ettiği güzel ahlâk kuralları, dürüstlük ve temiz alışveriş gibi şeylerin halk tarafından benimsenmesi halinde iktidarlarının ortadan kaybolacağını düşündüler. Böyle bir durumda hileye ve sahtekârlığa dayalı işleri ve ticaretleri nasıl yürüyebilirdi? Sattıkları mallara karıştırdıkları hile durdurulursa ve mallarını satarken eksik tartmaz iseler, nasıl bol bol kâr elde edebilirlerdi? Mısır ve Irak gibi büyük medeniyetlerin sınırında ve dünyanın belli başlı ticaret yolları üzerinde bulunurken ticaret kafilelerinin yollarını kesmez, tüccarları soymazlarsa, nasıl büyük servet ve siyasi nüfuz temin edebilirlerdi? Medyen ve Eyke zorbalarını derin derin düşündüren işte bunlardı.
Ve Medyen-Eyke’nin zorba egemenleri, Hz. Şuayb’a (a.s) çok anlamlı ve manidar bir itirazda bulundular:
“Dediler ki: ‘Ey Şuayb! Senin namazın mı; bizim atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımız(ı kazanma) hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana emrediyor?” (Hûd, 87)
Evet, Medyen ve Eyke ekâbirinin ilk itirazi sorularının hemen başında ve merkezinde Hz. Şuayb’ın namazı yer alıyordu: “Senin namazın mı emrediyor bunları?!.” İşte bu çok önemli, anlamlı ve hayati bir soru idi!
Peki, Medyen-Eyke zorbaları, neden öncelikle Hz. Şuayb’ın (a.s) namazını boy hedefi haline getirmişlerdi? Niçin onun Tevhid çağrısı ile kendi yaşam biçimlerine müdahale girişimini hemen namaza fatura etmişlerdi?
Besbelli ki; Medyen ve Eyke’nin ileri gelenleri, Hz. Şuayb’ın (a.s) bu çarpıcı daveti karşısında adeta şaşkına döndüler. Tertemiz hayatını, sağlam ve üstün karakterini, dürüst kişiliğini, yumuşak huyunu ve etkin hitabet yeteneğini çok iyi bildikleri Şuayb’a ne olmuştu da, birden bire hayatlarına karışmaya başlamış ve temel yanlışlarını, halîm bir üslûpla ve açık yüreklilikle yüzlerine vurarak, kendilerini bu yanlış uygulamalarından vazgeçmeye çağırır olmuştu? Halim-selim bir insan olarak tanıdıkları Şuayb (a.s), neden şimdi böyle bir davranış sergilemeye başlamış olabilirdi?.. Onlar, hemen Hz. Şuayb’ın (a.s) davranışındaki bu ani değişikliğin nedenlerini kendi aralarında konuşup tartışmaya ve araştırmaya koyuldular...
Anlaşılan o ki, Medyen ve Eyke’nin elebaşları, yaptıkları araştırmalar sonunda, Şuayb’ın (a.s) kendi başına veya bir grup arkadaşıyla birlikte bir şeyler mırıldanarak birtakım ilginç hareketler yaptığını; kıyam, rükû ve sücûd’da bulunduğunu yani namaz kılmakta olduğunu gördüler... Evet, onların Hz. Şuayb’ın hayatında (a.s) gördükleri tek dikkat çekici farklılık, huşû içinde kıldığı namazdan başka bir şey değildi... Demek ki; onu, kavmine karşı böyle davranmaya iten, işte bu namazıydı. Bu yüzden, Hz. Şuayb’ın hayatında bir süredir gözlemledikleri bu çok önemli değişiklikle, onun açık daveti ve uyarıları arasında doğrudan bir bağlantı kurmakta gecikmediler. Sözlerine, “E-salâtü-ke: Senin namazın mı?” diye başlamaları bu yüzdendi...
Gerçekten de Hz. Şuayb’ın (a.s), yoldan çıkmış olan kavmine karşı verdiği mücadelede, yegâne heyecan ve güç kaynağı namazıydı. O, namazla tebliğe hazırlanıyor, namazla dinamizmini artırıyor, güç ve enerjisini tazeliyordu. Kavminin tepkilerine ve hatta onu taşlamaya kadar varan taşkınlıklarına, sabır ve namazla direniyordu. Kavminin; ‘Oysa sen yumuşak huylu ve akıllı bir insansın’ diyerek alttan almalarına, yahut ‘Cemaatin olmasaydı seni mutlaka taşlardık!’ gibi tehditlerine rağmen, bıkmadan, usanmadan, namazından güç alarak mücadelesine devam ediyordu… Bugünün mümin öncüleri de, sürekli ve huşû içinde kılacakları namazdan güç alarak Tevhid mücadelesini yürütecek; böylece Allah’ın rahmet ve inayetine nail olacaklardır.
Hz.Şuayb’ın hayata müdahale eden namazını ikame etme duasıyla.
Abdullah Yıldız
Ayrıca dikkat etmek gerekir ki; Oruçtan önce, Zekâttan önce, Hacdan çok önce namaz! Tesettürden önce namaz! İçki ve faiz yasağından önce yine namaz! Demek; insanlar önce imanın tadına erecek, Tevhîd’in hakikatini kavrayıp hayatlarının merkezine Allah’ı koyacaklar, hemen ardından Tevhîdin pratiği olan namazla Tevhid şuurunu sürekli zinde tutacak ve İslam’ın hukuk ilkelerini peyderpey, aşama aşama yaşayacaklar. Böylece, müminlerin bütün iş ve ilişkilerinin merkezine Kur’ân ve namaz yerleşecek ve halka halka zekâtla, oruçla, hacla ve bir bütün olarak ifade etmek gerkirse cihad ile tüm hayatlarını İslam’ın güzellikleri şekillendirecektir.
Allah'a emanet olun...