Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çeşitleme (2 Kullanıcı)

Ahmet Levent

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
ÇEŞİTLEME 1

Selamun Aleykum !!... Umuyorum ki tüm dostlar iyidir… Bugün izin verirseniz bir çeşitleme yapmak istiyorum… Ara sıra ruhları dinlendirmek gerekir kabilinden… Bakalım beğenecek misiniz ?...

KALB İLMİ :

19. Yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’ın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Hunt’un “Kainatın Işığı” adını verdiği bu tabloda geceleyin elindeki fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu. Adam, serbest kalan eliyle bir kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu. Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni Hunt’a dönerek:
“Güzel bir tablo doğrusu, ama mânâsını bir türlü kavrayamadım” dedi, “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı ? Ona tokmak takmasını unutmuşsunuz da...”
Hunt gülümsedi: “Adam alelâde bir kapıya vurmuyor ki...” dedi.
“Bu kapı, insan kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında tokmağa ihtiyaç yoktur.” (Kemal Ural, Küçük Şey Yoktur Kitabından)

GÜNÜN SÖZÜ:

Düşünüyorum da; düşüncelerin en güzeli, senin beni düşünüp düşünmediğini düşünürken, düşündüğünü düşünmek olsa gerek diye düşünüyorum.

TARİHTEN DAMLALAR:

Osmanlı'nın ünlü tiplerinden birisi de Öküz Mehmet Paşa'dır.
Bu ilginç lakabı taşıyan paşayla ilgili birçok fıkra anlatılır.
Bunlardan birisi şöyle:
Paşa bir gün karargah çadırında komutanlarıyla birlikte oturuyor, harp planları üzerinde çalışıyormuş.
O sırada, bir sığır sürüsünün oradan geçeceği tutmuş. Sürü çadırın yanından geçip giderken bir öküz, çadırın kapısından içeri kafasını uzatmış, içerdekilere bakmış bakmış, "Möööö!" diye seslenmiş, sonra yoluna devam etmiş.
Komutanları almış bir gülme!
Kıkır kıkır gülüyor, sessizlikte ve hiç gülünmemesi gereken durumlarda, bulaşıcı bir hastalık gibi insanları saran krizi zor bastırıyorlarmış.
Öküz Mehmet Paşa da durumun farkına varmış elbette ama bilmezlikten gelip sormuş.
"Niye gülüyorsunuz?"
Komutanlar,
"Kusura bakmayın paşam," demişler. "Siz bu öküzün lisanından anlarsınız. Acaba ne dedi?"
Paşa istifini hiç bozmamış:
"Öküz dedi ki," diye tercüme etmiş."Seni biliyoruz, bizdensin... ama bu kadar eşeğin arasında ne işin var ?..." [Bir gazeteden alıntı]

SİYASET BİLİMİ:

Derler ki;
“Devlet adamı ile siyaset adamı arasındaki fark; ilkinin gelecek nesilleri, diğerinin de gelecek seçimleri düşünmesidir”
[Benim siyaset bilimi terminolojisinde yer almadığını düşündüğüm bir kavram var. NEFSANİYET !! Yani içimizdeki KÖTÜLÜK MERKEZİ !!!...
Bir işin başarıya ulaşıp ulaşamıyacağını anlamak için onun gerçekte ne için ve kim için yapıldığına bakmak lazımdır... Gerisi mi.... Laf-u güzaf....]

HİKMET/FELSEFE:

“Tüm felsefe, bizim için bir saatlik tartışmaya değmez...” Üstad Necip Fazıl böyle diyor. Batı’da felsefe, birinin doğru budur dediğini diğerinin gerçekte onun yanlış olduğunu ortaya koyması sanatıdır.
[Bizde felsefe yok, hikmet var. Hikmeti arama, bulma ve ona ulaşma çabası var... Bizde doğru, altın tepside sunulmuş.... Onu yudum yudum içmek ve özümsemek var...]


GÜNÜN ANEKDOTU:

Zamanında Gül Ahmed Paşa adında bir vezir varmış.
Lakabı gül de olsa gülün inceliğinden, zarafetinden, netice olarak sanattan nasipsiz bu Paşa, konağında, bir gün ihtimal başka konaklara özendiği için, zarif adamlarla sohbet ediyormuş. Birileri bir şiirin güzelliğinden, mecaz ve teşbihlerinden, mazmunlarından, çok manalılığından dem vurmuşlar. Bir beyit üzerinde sözün bu kadar uzamasından canı sıkılan Paşa "Canım, çok manalı da ne demek, demiş, şair sözü yaş deriye benzer, nereye çeksen oraya uzar." Mecliste bulunan bir şairin de bu söz çok ağrına gitmiş ve altında kalmamayı kafasına koymuş.
Gel zaman, git zaman Paşa nasılsa sevabına bir çeşme yaptıracak olmuş. Adet olduğu için de çeşmeye manzum bir tarih kitabesi gerekmiş. Birçok şair arasından, o talihsiz sohbetten beri fırsat bekleyen şairin yazdığı manzume uygun bulunmuş. Şairin de tavsiyesiyle manzume talik bir hatla çeşmenin taşına hakkedilmiş. Paşa'nın çok hoşuna giden şu son mısraı imiş:
"Gel Gül Ahmed çeşmesinden iç gülab-asa suyu."
Yani "Gel, Gül Ahmed çeşmesinden gül suyu gibi sudan iç."
Çeşme tamamlanmış, merasimle açılmıs. Bir taraftan lülelerinden şerbet akıtılıyor, bir yandan meraklıları kitabesinin önüne yığılmış, okuyorlar. Avam-ı nasdan birkaç kişi kelimeleri hecelemeye çalışıyor. Paşa da büyük bir zevkle, etrafında birkaç dostu ve şair de bulunduğu halde, büyük bir zevkle seyretmeye ve dinlemeye koyulmuş. Yazı talik (hat sanatında bir yazı türü) olduğu için harekeleri olmayan ibareleri farklı okuyan halktan bazı kişilerin ağzından şu kelimeler dökülüyormuş:
"Gel Kel Ahmed çeşmesinden iç gilab-asa suyu."
Yani "Kel Ahmed'in çeşmesinden killi, çamurlu suyu iç."
Başka biri "kilâb-asa suyu" yani “köpek suyu” diye okurmuş.
Yaptırdığı hayırdan ve hakkındaki medihkar mısralardan tam keyif duymaya hazırlanan Paşa'nın fena halde canı sıkılmış, yanında duran şaire "Bre ne halt etmişsin" diyecek olmuş.
Fırsatı bekleyen şair de taşı gediğine koymuş:
"Aman efendimiz, ben size takdim ettiğim şiiri okumuştum, biliyorsunuz ki böyle değildi. Fakat ne yapalım ki şair sözü yaş deriye benzer, nereye çekseniz o tarafa uzar." [Bir gazeteden alıntı]

SAĞLIK:

İbn-i Sina şöyle söylüyor:
“Size tüm tıbbı iki cümlede özetleyeyim mi ?...
Yediğin zaman az yiyeceksin... Velev ki bir lokma da olsa, bir kez yeme işlemini tamamladıktan sonra 3-4 saat geçmeden başka hiç bir şey yemiyeceksin. Bütün mesele sindirim olayındadır.”
[Bugün modern tıp da göstermiştir ki, midenin gereğinden fazla dolması, beyin hücrelerine gitmesi gereken kanın bir kısmının mide bölgesinde yoğunlaşmasına sebebiyet vermektedir. Yani beyin hücrelerine daha az kan gitmekte ve dolayısıyle bu hücreler yeterince beslenememektedir. Ayrıca dolu mide kalbin yükünü de artırmaktadır.
Mutluluğa giden yolun mideden geçtiğini söyleyenleri bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. : ))) ]

MUTFAK KÜLTÜRÜ:

İyi bir yemek için mükemmel bir maddi karışım ve işçilik yetmez....
Tuzun, etin sertleşmemesi için pişme anına yakın bir zaman atılması gerekir.
Doğru....
Dere otunu da kabağa pişme anına yakın atmanız gerekir.
Doğru...
Ya da sucuğun zarını kolay soyabilmek için onu önce ıslatmanız gerekir.
Bu da doğru....
Buna karşılık, domatesin kabuğunu rahat soyabilmeniz için onu hafif ateşe tutmalısınız.
Bu da doğru...
Ama bütün bu ve buna benzer çabalar o yemeğin vücutta bir dert olma ihtimalini ortadan kaldırmaz.... Şu şartla ki,
Aşk ve muhabbetle pişirilmeyen bir yemek, vücutta şifa değil ancak zulmet olur...
İşte asıl doğru....

(Devamı aşağıdadır)
 

Ahmet Levent

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
GÜNÜN ŞİİRİ:

SEVMEK
“Sevmek" dedim.
”Yoluna ölmek" dedi.
“Yol" dedim.
”Alıp başını gitmek" dedi.
“Gitmek" dedim.
Bir "ahh" çekip "dostlardan ayrılmak" dedi.
“Dost" dedim.
Durdu. Bana baktı. "Dost" diye mırıldandı.
"Yüreğime nasıl koysam bilemediğim" dedi.
“Yürek" dedim.
”Dünyaları içine sığdıramadığım" dedi.
“Dünya" dedim.
”Hayatın bir yüzü" dedi.
“Yüz" dedim.
”Ardında ne gizli bilemediğim" dedi.
“Giz" dedim.
”Hep çözmeye çalıştığım" dedi.
“Çalışmak" dedim.
”Bitmeyecek öykü" dedi.
“Öykü" dedim.
”Binlercesini içimde gizliyorum" dedi.
“Gizlemek" dedim.
”İşte her şeyin bitimi" dedi.
“Şey" dedim.
”Sevda" dedi.
“Sevda" dedim.
”Peşinden koştuğum" dedi.
“Koşmak" dedim.
”Hayat bir maraton" dedi.
“Hayat" dedim.
”Öyle kısa ki!." dedi.
“Niçin kısa?" diye sordum.
”Yaşanacak çok şey var, zaman yok" dedi.
“Yaşanması gereken ne var?" diye sordum.
”Aşk" dedi.
“Kaç kere?" diye sordum.
”Bin kere" dedi, "milyon kere"
“Neden bir kere değil?" diye sordum.
“Bütün aşkların toplamı, en yüce ve tek aşk" dedi.
“Önce ona varsan olmaz mı?" diye sordum.
”Keşke olsa" dedi, "ama önce yoğrulmak gerek"
“Acı çekmek mi?" diye sordum.
”Evet, aşk acısında yok olmak" dedi.
“Yok olunca!." dedim.
”İşte gerçek aşkta o zaman yaşamaya başlarsın" dedi.
“Gerçek aşk!." dedim.
”Büyük o!" dedi.
Durdum. Durdum. Ve sustum!
“Neden sustun?" diye sordu.
”Yüreğim titredi sanki" dedim.
“Neden?" diye sordu.
”Bilmiyorum" dedim. "Büyük o!"
“Evet." dedi, "büyük o!"
“Nerede?" diye sordum.
”Her yerde" dedi.
“Nasıl?" diye sordum.
”Yüreğini aç" dedi.
“Yüreğimi açmak!." dedim.
”Bir tebessümle bak her şeye" dedi.
“Tebessüm" dedim.
”Her kapının anahtarı" dedi.
“Kapı" dedim.
”Girmeden bilemezsin" dedi.
“Ya korku!" dedim.
”Bilinmeyenden korkar insan" dedi.
“Ben bilmiyorum" dedim.
”Neyi?" diye sordu.
”Ben'i" dedim.
“Sen kimsin?" diye sordu.
”Ben kimim?" diye sordum.
”Sevgiyle beslenensin" dedi.
“Kimin sevgisiyle?" diye sordum.
”Büyük o'nun." dedi.
Durdum. Durdum. Yine sustum.
“Kimsin?" diye sordum.
”SEN'im" dedi. [Sahibi kim ise, güzel yazmış vesselam…]

Ahmet Levent, 24.09.2007

AŞKINIZ CEMAL, CEMALİNİZ NUR, NURUNUZ AYN OLSUN !!!...
 

kardelenims

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2008
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Çok güzeldi allah razı olsun kardeşim.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt