Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çelişkili âyet yoktur (Ateistlere cevaplar) (1 Kullanıcı)

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Yer mi önce gökler mi?

Yer mi önce gökler mi?

Ateist diyor ki:
Sual: Bekara suresinde önce yerin yaratıldığı, Naziat suresinde ise göklerin önce yaratıldığı bildiriliyor. Bu çelişki değil mi?

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. (Bekara 29)
Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti. Onu yükseltti, düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. Ondan sonra da yer küreyi döşedi. Yerden suyunu ve otlağını çıkardı. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. (Naziat 27-32)
CEVAP
Bekara suresinde bildirildiği gibi, önce yer küre, sonra gökler yaratıldı. Naziat suresinde de bildirildiği gibi otların, suların, dağların düzenlenmesi, yani yerleşime müsait hale getirilmesi ise göklerden sonra oldu. Yani en ufak bir çelişki yoktur. Her ilmin uzmanı olur. Tefsir ilminin uzmanları da aynı şeyi bildiriyorlar.

Bu uzmanlar diyor ki:
Yer, göklerden önce yaratıldı. Fakat henüz yerleşime, oturmaya müsait değildi. (İmam-ı Razî, Tefsiri Ebüssüûd ve Medârik)

Konu ile az da olsa irtibatı olan şu bilgileri de verelim. Meal yazarlarından Hasan Basri Çantay şöyle diyor:
Müfessirler, bu âyetteki dehâ lâfzının (Allah yeri yerleşime uygun hâle getirdi) anlamına geldiğini bildirmişlerdir. Nitekim başta Beydavi olduğu halde müfessirler de buna ve yerin bu yuvarlaklığına işaret etmişlerdir. Dehâ kelimesi dünyanın oval olduğunu göstermektedir. Dahy ve dahv kelimelerinde yayıp döşemek anlamı da vardır. Çünkü Arapça sözlüklerde görüyoruz ki o kelimenin mekân ismi olan medhâ deve kuşunun yumurtladığı yer demektir. Bundan mekânlık alâmetini alınca aslı olan dahv, dahy kalır ki onun anlamı da deve kuşu yumurtası olur. Nitekim bazı Arap ülkelerinde deve kuşu yumurtasına dahiv denir. Ahterî sözlüğünün müellifi Mustafa bin Şemsettin o eserinin 380. sayfasında der ki:
Dahy, bir nesneyi yayıp döşemek, Naziat suresinin 30. âyeti olan (Hakkın Vel arda ba'de zâlike dehahâ) kavli de bundandır ki döşeyip yaydı demektir. Deve kuşunun yumurtladığı yer de, Medha-n neâme dir. Bu lügat dal harfinde olduğu halde orada Mim harfini ilgilendiren Medhâ’dan, hem o âyeti zikrettikten sonra bahsetmesi kelimenin o asıldan gelmiş olduğunun açık bir delilidir. Okyanus, Sıhâh-ı cevheri gibi sözlüklerde Medhâ, yine aynı manâda olmak üzere, zikredilmiştir. 968 Hicri tarihte ölen Afyonlu Mustafa bin Şemsettin dünyânın bir deve kuşu yumurtası gibi oval olduğunu bildirmiştir. Bunu üç asır önce açıklamıştır. Bu manâya göre âyet-i kerîmenin meali şöyle oluyor:
Cenâb-ı Hak, göklerin kuruluşundan ve tanziminden sonra da yeri bir deve kuşu yumurtası haline yani oval şekle getirdi. (H.B.Ç.)

Bu açıklamadan da anlaşıldığı gibi, yer küre var idi, göklerin tanziminden sonra yer küre oval şekilde tanzim edilmiştir. Hiçbir tenakuz olmadığını bu da göstermektedir.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
En güzel varlık

En güzel varlık

Ateist diyor ki:
Sual: “Kur’anda, biz insanı en güzel şekilde kusursuz yarattık” deniyor. Sakat doğanlar olduğuna göre Kur’an yanlış yazmıyor mu?
CEVAP
Allahü teâlânın yaratması iki türlüdür. Birincisi, “Ol” der hemen o şey oluverir. İkincisi ise sebeplerle yaratır. Bu ikisinin arasındaki farkı elbette ateist bilemez. Her ikisini de Allahü teâlâ yarattığı halde bunlar farklı şeylerdir. Çocuk olması için ana ve babayı sebep kılmıştır. Ama Hazret-i İsa’yı babasız, Hazret-i Âdem’i ise hem anasız, hem de babasız yaratmıştır. Mucize ve kerametlerde sebepler ortadan kaldırılabilir. Allahü teâlâ, çok şeyi de sebeplerle yaratmaktadır. Mesela rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren de Allah’tır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedaviyi ilacı kabul etmeyen hastalıktan ölebilir. Alkol ve zararlı ilaçlar almak, röntgen ışınlarının etkisinde kalmak veya yakın akraba ile evlenmek, iyi beslenememek gibi sebeplerle doğan çocuk kör de, sakat da olabilir. Sebeplerle yaratmak âdetidir.

Bu ön bilgiden sonra sualin cevabına geçelim:
Ateist, önyargılı olarak okuyor, inançsız olarak okuyor, yanlış tercümelerden okuyor, yanlış anlıyor. Suçu da Kur’an-ı kerime buluyor. Âyetin açıklamasından önce tercümesine bakalım:
(Biz insanı ahsen-i takvim üzere [en güzel surette, yani boylu boslu, sureti güzel, organların yeri, sayısı, en iyi kullanmaya müsait tarzda, kâinatın bütün özelliklerini içine alacak şekilde] yarattık.) [Tin 4 Beydavi]
Ahsen-i takvim = en güzel suret ne demektir? Kurtubi tefsirinde diyor ki:
Allahü teâlâ kâinatta büyük âlemde yarattığı her şeyinden küçük âlem olan insanda da örneğini yaratmıştır. Bu âyet buna işaret etmektedir.

Bir âyet meali de şöyledir:
(Gerçeklere inananlar için, yeryüzünde [dağlarda, denizlerde, ağaçlarda, bitkilerde, madenlerde, hayvanlarda, Cenab-ı Hakkın mutlak kudretine, iradesine, rahmetine delalet eden] ve kendi vücudunuzda [Yaratılışınızın başlangıcından sonuna kadar ve insanı hayret içinde bırakan organların ve salgı bezlerinin işleyişinde] Allah'ın varlığına nice deliller vardır; bunları görmez misiniz? [Görüp de bununla bir yaratıcısının bulunduğunu anlamıyor musunuz?]) [Zariyat 20,21]

İnsanın duygu organları, ışık saçan gezegenler gibidir. Kulak ve göz idrak edilebilenleri anlamakta, Güneş ve Ay yerindedir. İnsanın uzuvları çürüdüğünde toprağa karışır, Su, bedende bulunan kan ve rutubettir. Hava, ruh ve nefesidir. Ateşi safrasıdır. Damarları ırmaklar gibidir. Irmaklara kaynak derecesinde olan kara ciğer pınar gibidir. Çünkü damarlar kara ciğerden beslenir. Aynı zamanda deniz gibidir. Çünkü bedenin bütün damarları oraya bağlıdır. Irmakların denize dökülmesi gibidir. Kemikleri dağlara benzer. Dağlar, yerin direkleridir, uzuvlar ağaç gibidir. Nasıl ki ağacın yaprakları ve meyveleri varsa, her uzvun da bir işi ve eseri vardır. Vücuttaki kıllar, yeryüzündeki otlar gibidir. İnsan diliyle her türlü hayvanın ve diğer yaratıkların seslerini çıkarabilir. İşte koca kâinatta bulunan her şeyin bir örneği küçük âlem denilen insanda bulunur. (Kurtubi 4/95)

Demek ki, küçük âlem olan insan, kâinattaki varlıklara benzemektedir. Bu bakımdan en güzel surette yaratıldığı bildirilmiştir. Doğarken her uzvu sağlam doğuyor denmiyor. Hilkat garibesi olarak ne sakatlar doğabiliyor. Bu da yine Allahü teâlânın kudretini göstermektedir.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Affedici olan cezalandırmaz

Affedici olan cezalandırmaz

Misyoner diyor ki:
Sual: “Hac suresinin, (İnkâr edenler için ateşten bir elbise giydirilecek ve başlarına kaynar su dökülecektir) anlamındaki 19. âyeti ile, Haşr suresinin, (Allah rahman rahimdir [esirgeyen, bağışlayandır]) anlamındaki 22. âyeti çelişkilidir. Affedici olan Allah, inkârcıları hiç cezalandırır mı?”
CEVAP
Çelişki bunun neresindedir?
Affedici olmak, mazlumun hakkını zalimden almamak mıdır? Yahut hainleri, canileri cezasız bırakmak mıdır? Suçluları adaletle cezalandırmak, affedici olmaya aykırı olur mu? Dünyada suçluları cezalandırmayan bir nizam var mıdır? Cezasız, hukuksuz nizam olur mu? Bu cezalar, ülkenin kiminde hafif, kiminde ağır olur. Mesela bazı Avrupa ülkelerinde namusla ilgili suçların cezası az, fakat para ile ilgili olan suçlarınki ağırdır. Bu da onların paraya, namustan çok önem verdiğini göstermektedir. Katile ceza verilmiyorsa veya hafif ceza veriliyorsa, insana değer verilmiyor demektir. Ölen insanın bir değeri olsaydı, elbette katilin hak ettiği ceza verilirdi.

Katillerin, canilerin ölümle cezalandırılmalarına da misyoner ateş püskürüp, (Katiller öldürülürse, dünyada insan kalmaz) diyor. Birisi, birisini öldürünce, kendisinin de muhakkak öldürüleceğini bilse, acaba başkasını öldürebilir mi? Buna rağmen öldüren çıksa da, çok az olur. Her suç için caydırıcı ceza vermek misyonere göre yanlışmış. Ceza verilmezse, katillik o zaman daha çok artmaz mı?

Bir cani, çoluk çocuk demeden on kişiyi öldürüyor. Ceza olarak bu da öldürülmeli denince, (İnsanlığa yakışır mı) deniyor. Caninin on kişiyi öldürmesi insanlığa yakışır mı? Katliamlara son vermenin çaresi, öldürenin cezasız kalmamasıdır. Cezaların hafif olması, hapse girince bütün ihtiyaçların karşılanması suçları teşvik olmaz mı?

Her şeyi yoktan yaratan Rabbimizin, emrini dinlemeyenlere ceza verme yetkisi yok mudur? Cezayı suçluların kendisi mi tayin eder?

Demek ki, Kur’an-ı kerimde asla çelişki yoktur. Kendi başına tıp kitabı okumakla doktor, hukuk kitabı okumakla hakim olunamadığı gibi, meal okumakla da din öğrenilemez. Misyoner papaz gibi yanlış anlar. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbin elbette hem bağışlayan, hem de çok acı azap verendir.) [Fussilet 43]
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Mekke'nin Rabbi olur mu?

Mekke'nin Rabbi olur mu?

Misyoner diyor ki:
Sual: Bize üç tanrılı diyorsunuz. Müslümanların ise çok tanrısı yok mu? Her şehrin bir Rabbi mi olur? İşte bir âyet:
Bu beldenin [Mekke’nin] Rabbi. (Neml 91)
CEVAP
Tıp kitabını herkesin kolayca anlayamayacağı gibi, bir ilim tahsil etmeden Allah’ın kitabını, dinden habersiz bir yabancı nasıl anlayabilir ki? Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Âlemlerin Rabbi olan Allah) [Neml 8]

(Her şeyin Rabbi olan Allah) [Enam 164]

(İnsanların Rabbi) [Nas 1]

(Arş’ın Rabbi olan Allah) [Enbiya 22]

Âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâ, cinlerin de, canlı cansız diğer varlıkların da Rabbi olduğu halde, niçin insanların ve Arş’ın Rabbi denmiştir?

Ayrıca Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Rabbike [Senin Rabbin] ifadesi vardır. Senin Rabbin demek, âlemlerin Rabbinden ayrı değildir. Senin Rabbin ile Mekke’nin Rabbi ifadesindeki Rab, farklı değildir. Farklı olmadığı halde niçin ayrı ifade kullanılmıştır? Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Kâbe, kıymetli, şerefli yer olduğu için Beytullah, yani Allah’ın evi denmiştir. Arş da çok kıymetli, şerefli olduğu için Arş’ın Rabbi denmiştir. Allahü teâlâ, Mekke-i mükerremeyi emniyetli kıldı. Orada kan dökülmez. Av hayvanları avlanmaz ve yaş bitkiler koparılmaz. Bunun için bu şerefli beldeden bahsederken, Mekke’nin Rabbi denmiştir.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Sütün meninin oluşumu

Sütün meninin oluşumu

Ateist diyor ki:
Sual: Kur'anda sağmal hayvanların sütünden bahsedilirken, gıdaların toplandığı işkembeden ve sonra kandan süzülerek temiz süt verildiği bildiriliyor. Halbuki bilim, sütün memede oluştuğunu açıklıyor. Yine Kur’anda meninin vücutta imal edildiği, erkeğin arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıktığı bildiriliyor ise de, bilim, meninin testiste oluştuğunu, vücutla hiç ilgisi olmadığını açıklıyor. Kur’andaki bu ifadeler bilime terstir.
CEVAP
Uzman doktorların sütün oluşması ile ilgili verdikleri bilgi şöyledir:
Kadınlarda süt yapımının olduğu yer meme dokusudur. Meme dokusu, hamilelik dönemine kadar süt yapımında bulunmaz. Hamilelikteki hormonal değişikliklere bağlı olarak süt yapımı başlamaktadır. Süt yapımında prolactin ve oksitocin hormonu rol oynamaktadır. Gıdalar ağız yolu ile alındıktan sonra mide, 12 parmak ve ince bağırsaklarda emilmeye hazır hâle getirilir. Vücut için lazım olan amino asitler, yağ asitleri, mineraller, vitaminler, glikoz kana geçer. Kan yolu ile bütün vücudu dolaşır. Her doku, her hücre kendisi için lazım olan maddeleri alır. Hamilelikte meme dokusundaki değişimlere paralel olarak kandan süt yapımı için gerekli maddeler alınmaya başlar. Alınan bu maddeler salgı hücrelerinde süt haline getirilir.

Meme kısmen salgı dokusu, kısmen destek ve yağ dokusundan oluşmuştur. Salgı dokusunda yapılan süt, ufak kanallar ve daha sonra ana toplayıcı kanallar boyunca meme ucuna ilerler. Kanallar, meme ucuna ulaşmadan önce daha da genişleyerek laktiferöz sinüsler şeklini alır. Bu sinüsler, sütün içinde toplanması nedeni ile önemlidir. Meme ucunda pek çok sinir ucu bulunduğu için çok hassas olup bu, sütün akışına yardım eden refleksler yönünden önemlidir. Meme ucunun çevresinde areola adı verilen koyu renkli bir halka olup hafif kabarık durumda bulunabilir. Bu yağlı bir sıvı salgılayan bezlerin varlığı nedeni iledir. Yağlı sıvı, meme ucu derisinin yumuşak ve iyi durumda bulunmasını sağlar. Süt yapımı, hormonlar ve reflekslerin sonucu olur. Gebelik süresince, salgı bezleri süt yapımına hazırlanırlar. Doğumdan hemen sonra değişen hormonal değişiklikler ile süt yapımı başlar. Bebek beslenmeye başlayınca, iki refleks sonucu yeterli özelliklere sahip süt tam zamanında gelmeye başlar.

Sağmal hayvanlarda sütün meydana gelişi Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
(Süt veren hayvanlarda da size ibretler vardır. İşkembedeki pislik ile [necis] kandan [iki pislik arasından] meydana gelen, [içinde faydalı maddeler bulunan] temiz bir süt içirmekteyiz.) [Nahl 66]

Mide kanalından gelen yarı sindirilmiş besinlerle damarlardan gelen kan birleşerek vücuda dağılır. Bu karışımın bir kısmı kaslara ve diğer vücut dokularına dağılırken, bir kısmı da süt bezlerine süt olarak salgılanmak üzere ulaşır.

Süt bezleri de, diğer vücut dokuları gibi kan yoluyla kendilerine getirilen sindirilmiş gıdalarla beslenir. Kan, besinlerden gelen gıdaların toplanıp iletilmesinde çok önemli bir rol oynar. Süt de tüm bu aşamalardan sonra süt bezleri tarafından salgılanır ve sindirilmiş besinin kan dolaşımıyla taşınması sonucunda oluştuğu için besin değeri oldukça yüksektir.

Sütün memeden, meninin de testis yolu ile çıktığını en ilkel bir insan bile bilir. Bunların oluşmasını meydana getiren sebepleri ise ancak ilim ehli bilir. Cahiller, musluktan akan suyun depoda oluşup, oradan geldiğini iddia edebilir, ama gerçek öyle değildir.

Kur’an-ı kerimin hiçbir âyeti bilime aykırı olamaz. Hatta bilimin yeni yeni görmeye çalıştığı bazı gerçekleri 1400 sene öncesinden bildirmiştir.

Ürolog uzmanlarının bu konuda verdikleri bilgi de şöyledir:
Erkeklerde [anne karnında iken] testisler (yumurtalar) gebeliğin 3. haftasında karın arka duvarında oluşmaya başlar. Gebeliğin 28. haftasında skrotuma (torbaya) inmeye başlar. 4 haftada bu iniş tamamlanır.

Sperm hücreleri beyindeki hipofiz bezinden salgılanan LH ve FSH hormonlarının ve testislerdeki Leydig hücrelerinden salgılanan Testosteron hormonunun etkisi ile testislerdeki Seminifer Tübullerde oluşur. Prostat ve Veziküla Seminalis denilen bezlerin sıvıları ile karışır ve penis yoluyla meni olarak dışarı atılır.

Kur’an-ı kerimde insanın yaratılışı hakkında mealen şöyle bildiriliyor:
(İnsan neden yaratıldığına bir baksın, [düşünsün], o, [rahme] dökülen bir sudan [meniden] yaratıldı. O su, [erkeğin], bel kemiği ile, [kadının] göğüs kemikleri arasından çıkar.) [Tarık 5, 6, 7]

Bu âyet-i kerime de, süt ile ilgili âyet-i kerime de bilime aykırı değildir.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Müteşabihat nedir

Müteşabihat nedir

Ateist diyor ki:
Sual: Kur’andaki çelişkileri örtmek için şu âyet söylenir hemen:
Sana Kitabı indiren Odur. Kur'anın bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Müteşabih âyetleri, kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak için, kendilerine göre yorumlamaya çalışırlar. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. Ulema-i rasihin [ilimde yüksek dereceye ulaşan âlimler], ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. Bu inceliği ancak selim akıl sahipleri düşünüp anlar. (Al-i İmran 7)
CEVAP
Müteşabih âyetlerin çelişkilerle ne alakası var. Çelişki dediklerini teker teker açıkladık. Ateistin cahilliği meydana çıkmış oldu. Müteşabih: Sözlükte manası bulunamayan, sezip düşünülemeyen, örneği görülemeyen gerçeklerin teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimelerdir. Mesela Hamim, Elif lam mim âyetlerinin anlamının ne olduğunu insanlar bilemez. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur’anda yedi şey bildirilir: Yasak, emir, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Helalı helal, haramı haram bilin, emredilenleri yapın! Yasak edilenlerden sakının! Misal ve anlatılan olaylardan ibret alın! Muhkem olanlara uyun! Müteşabih olanlara inanın!) [Hakim]

Birçok kelimenin bir hakiki manası, bir de, kinaye mecaz manası olur. Kinaye, bir şeyi, açık anlamı başka olan kelimelerle anlatmaktır. Kur’an-ı kerimde mecazi ifadelerden başka, Müteşabih âyetler vardır. Bunlara görünen manayı vermek çok yanlış olur. Özellikle Allahü teâlâ ile ilgili mecazlar, müteşabih olanlar daha önemlidir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Leyse kemislihi şeyün [Onun benzeri hiçbir şey yoktur].) [Şura 11]

(Sübhanekellahümme [Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih, kemal sıfatlarla tavsif ederim].) [Yunus 10]

Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez. Ancak benzediği sanılan âyetler de vardır. Birkaçı şöyledir:
(Kıyamette yeryüzü Allah’ın kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67]

(Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır, dediler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64]

(Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.) [Fetih 10]

(Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.) [Bekara115]

(O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]

(Allah yerin ve göklerin nurudur.) [Nur 35]

Bu âyetlerde bildirilen el, yüz ifadeleri, bir mahlukun eli veya yüzü gibi sanılabilir. Halbuki Allah hiçbir mahluka benzemez. İstiva kelimesi oturmak sanılırsa Allah mahluklara benzetilmiş olur ve yukarıdaki âyetlere aykırı olur. Nerede olursanız sizinle beraberdir ifadesi de mecazidir. Çünkü O mekandan münezzehtir. Son âyette Allah nur sanılır. Halbuki nur da yaratıktır.

Kur'anda tevil gereken Kinaye, Mecaz ifade eden bir çok âyet vardır. Birkaç örnek daha verelim:

Cima için lems [dokunmak] kelimesi kullanılmıştır.
(Kadınlara dokununca gusledin, su yoksa teyemmüm edin.) [Maide 6]

Kadınlar için libas [giysi] kelimesi kullanılmıştır.
(Kadınlar size, siz de onlara libassınız.) [Bekara 187]

(Ellerini boynuna bağlama, büsbütün de açma.) [İsra 29] (Cimrilik için elleri bağlama, israf için de açma kelimesi kullanılmıştır)

Resulullaha, (Vahfid cenaheke lil müminin [Kanadını müminler için indir]) buyuruluyor. (Hicr 88) [Resulullahın tek kanadı mı var? Mecazdır, yani şefkat et, tevazu göster demektir.]

(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbette Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen sadece bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22]

Zalim köylüler için (zalim köy) denmiştir. (Nisa 75)

(Köy halkına sor) yerine, (köye sor) denmiştir. (Yusuf 82)

Böyle ifadeler Türkçe’de de vardır. Mesela, (Şu sınıf tembel, şu sınıf çalışkandır) gibi. Sınıftan maksat öğrencilerdir. (Soba yanıyor) denince sobanın kendisi değil içindeki odun, kömür yanıyor demektir.

Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler Kureyş lügatı ve lehçesi iledir. Kelimelere, 1400 yıl önce, Hicaz’da kullanılan manaları vermek gerekir. Zamanla değişip, bugün kullanılan manaları vermek yanlış olur.
Zıllullah için, Allah’ın gölgesi diyorlar. Âlimler, zıl [gölge] kelimesine himaye, koruma gibi manalar vermiştir. Mesela, (Ali, Veli’nin gölgesinde geçiniyor) denince, Ali’nin, Veli’nin himayesinde olduğu anlaşılır.

Müteşabih olanlara açık manalarını vermek akla ve dine uygun olmazsa, uygun mana vermek, yani Tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek günah olur.

Tevilsiz yanlış anlaşılacak bazı hadisler:
(Allah, gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı kendi gölgesinde gölgelendirir.) [Buhari] (Burada gölge himaye demektir.)

(Sultan, yerde Allah’ın gölgesidir.) [Taberani] (Müslüman sultan yetkilidir.)

(Allah gece sabaha doğru yer semasına iner.) [Buhari] (Rahmeti iner.)

(Üç sınıf kimseye, Allah güler.) [Taberani] (Gülmek razı olmaktır.)

(Cennet kılıçların gölgesi altındadır.) [Müslim] (Cihad eden mümin Cennete gider.)

(Din, kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin himayesi ile yayılır) demektir. Nasıl ki, Beytullah [Allah’ın evi] kelimesini, hâşâ Allah’ın barındığı ev olarak anlamıyorsak, gölge, el, yüz, istiva gibi kelimeleri de böyle anlamak gerekir.

(Cennet anaların ayakları altındadır.) [Müslim] (Cennet müslüman ana babanın rızasındadır.)

(Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberani] (Namazın farz olduğuna inanıp, tembellikle kılmayana kâfir denmez.)

(Mümin, zina ederken, şarap içerken ve hırsızlık ederken mümin değildir.) [Müslim] (Bunlar bu halde iken kâmil mümin değildir.)
devamı var..
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
503
Puanları
83
Yaş
44
esselamün aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh...

allah celle celalüh sizlerden razı olsun kardeşim...
maşallah...
gerçekten o kadar güzel bilgilerki bunlar...
bir ateiste cevaplar verilirken ne kadar da bilgileniyormuşuz...

ama ne kadar da kör sağır yaşamışız bu güne kadar...
nasılda farkına varmamış okuyamamış anlamamışız...
inşallah bundan sonra daha şuurlu olur daha iyi anlarız...

ellerine sağlık kardeşim...ne güzel ne mutlu sanaki bizleri nasiplendiriyorsun
Rabbimiz ecrini katlayarak versin inşallah

selam ve dua ile
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
esselamün aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh...

allah celle celalüh sizlerden razı olsun kardeşim...
maşallah...
gerçekten o kadar güzel bilgilerki bunlar...
bir ateiste cevaplar verilirken ne kadar da bilgileniyormuşuz...

ama ne kadar da kör sağır yaşamışız bu güne kadar...
nasılda farkına varmamış okuyamamış anlamamışız...
inşallah bundan sonra daha şuurlu olur daha iyi anlarız...

ellerine sağlık kardeşim...ne güzel ne mutlu sanaki bizleri nasiplendiriyorsun
Rabbimiz ecrini katlayarak versin inşallah

selam ve dua ile

Amin kardeşim amin.Cenab-ı hak cümlemizden razı olsun İnşallahü teala.
Aynen öyle kardeşim.Din büyükleri yolunu şaşırmışlara yol gösterirken hikmetler saçar.Bu hikmetleri feyzleri alabilme kabiliyeti olan hidayet nurlarına kavuşur.İnşallahü teala Cenab-ı Hak anlayışımızı artdırsın.
Erhan kardeşim Resulullah(Aleyhisselam)buyurmuş ki:
Bir kimse din kardeşini seviyorsa bunu ona bildirsin bu nedenle Allahü teala'nın rızası için sizi seviyoruz.Cenab-ı Hak din ve dünya seadeti ihsan eylesin İnşallahü teala.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
İnsan niye yaratıldı

İnsan niye yaratıldı

Ateist diyor ki:
Sual: Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoksa ne diye insanları, cinleri, melekleri ve canlı cansız mahlukları yarattı? Bizim ibadetimizin ona bir faydası, günahlarımızın da ona bir zararı olmadığı halde, ne diye ibadet etmeyip isyan edenleri Cehenneme atıyor?
CEVAP
Hadis-i kudside, (İnsanları, beni tanımakla şereflenmeleri için yarattım) buyuruldu.
Bu şerefe kavuşup kavuşmama tercihini de kullarına bıraktı. Ateistlerin, (Biz Allah’a inanmıyoruz, Allah’ı tanımakla şereflenmediğimize göre, Allah’ın maksadı hasıl olmadı) demeleri yanlıştır. Çünkü, çok kimse, belli bir yaşa gelince, Allahü teâlâyı tanımaya başlıyor. Kâfir kalıp hiç tanımasa bile, zaten tercih kullara bırakılmıştı. Kâfirler de, ahirete gidince tanıyacaklar. Tanımayan hiç kimse kalmayacaktır.

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Cin ve insanları ancak, beni bilip itaat, ibadet etmeleri için yarattım.) [Zariyat 56]
Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, cin ve insanların yaratılması, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için şeref ve saadettir. Yoksa, Onun bir şey kazanması için değildir. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) demektir. Yoksa, (Tanınayım ve onların tanıması ile kemal bulayım) demek değildir. Bu mana, Allahü teâlâya layık değildir. (Mektubat-ı Rabbani 266)

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Yerde olan her şeyi sizin için yarattım.) [Bekara 29]

İki hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma!) [İslam Ahlakı]

(Ey Âdem oğlu, sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan alıkoyup gâfil ve meşgul etmesin.) [İslam Ahlakı]

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım? Bize döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?) [Müminun 115]

(Bizim ibadetimize Allah’ın ihtiyacı yoktur, günahlarımız da ona zarar vermez) diyen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Doktor bu hastaya, perhiz tavsiye etse, bazı ilaçlar verse, bu hasta da, “Perhiz yapmazsam, ilaçları almasam doktora hiç zararı olmaz, perhiz yapmamın ve ilaçları almamın ona bir faydası olmaz” diyerek, perhiz yapmasa ve ilaçları kullanmasa, elbette doktora zararı olmaz, ama kendine zarar verir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını, ilaç kullanmasını tavsiye ediyor. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur, uymazsa, hastalığı artarak ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz. (İşlediğim günahların Allah’a zararı olmaz, ibadetlerimin de faydası olmaz) diyerek Allahü teâlâya isyan edip ibadet etmekten kaçanlar da Cehenneme gider.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Neden yeni din gönderdi

Neden yeni din gönderdi

Misyonerlerin ve ateistlerin soruları:

Sual: 1- Allah neden önceki ilahi dinlerin bozulmasını önlemedi de yeni bir ilahi din gönderdi?
CEVAP
Allah sorguya çekilecek makam değildir. Niye bunu böyle yaptın diye kimsenin soru sormaya hakkı yoktur. Nasıl isterse öyle yapar. Niye melek yarattı? Niye insanları imtihan ediyor? Niye çeşitli dinler gönderdi? Bunları kimse soramaz, öyle istemiş öyle yaratmıştır. Önceki dinler bozulduğu için yenisini göndermemiştir. Mesela daha önce iç yağı yemek helal idi, Hazret-i Musa’nın kavmine haram etti. Daha sonra İsa aleyhisselamın ve Muhammed aleyhisselamın dininde ise helal etti. Bozulduğundan dolayı değil, öyle istedi. İçki de daha önceki dinlerde haram değildi. Muhammed aleyhisselama gönderdiği dinde bunu haram etti. Hem de bir anda değil, yavaş yavaş, toplumu alıştıra alıştıra haram etti. Bu Onun bileceği iş, niye diğer dinlerde haram etmedi de son dinde haram etti? Hiç de haram etmeyebilirdi. Öteki dinlerde haram olmadığı gibi bizim dinimizde de haram olmazdı. Kıble de farklı idi. Mülk Onundur dilediği gibi kullanır. Niye böyle demeye kimsenin hakkı yoktur.

Sual: 2- Madem Kur’anı muhafaza etmeyi başardı onları da koruyabilirdi...
CEVAP
Başardı tabiri çok çirkindir. Çünkü başarmak yorularak bir iş yapmaktır. Allah (OL) der demez olur. Bir karınca, bir buğday danesi yaratamayan insanın, Allahü teâlânın, bu muazzam kâinatı yaratmasına başardı gibi bir tabir kullanması çok çirkindir. Ol der demez hemen olur. İncil bozulup değiştirildiği için yeni bir din gelmedi, Allah öyle istedi. Ama İncil de değişti, İnciller oldu. Onun yeni bir din gelmesiyle ilgisi yoktur.

Sual: 3- Ve Kur’anın bozulmadığının delili nedir?
CEVAP
İlkokul talebesine, yüksek matematikten bahsedilince anlamaz. Kur'andaki nazmı bilmeyene bunu anlatmak imkansız. Kur'andaki ölçüleri bilen kimse böyle bir iddiada bulanamaz. Belli bir kalıpla aruz vezni ile yazılan bir şiirin benzerini yazmak mümkün, fakat Kur'anın ki mümkün değil. Bu bir mucizedir, kimse yapamaz. Bunu iddia eden ateistlere soralım: (Haydi bir benzeri meydana getirin!) Getiremezler, getirmeleri de mümkün değildir. Ölçüler bozulur, insan sözü olduğu hemen meydana çıkar, bunu da ancak ehli bilir.

Allahü teâlâ da; her milletin kıymet verdiği şeylerde mucizeler gönderdiği için, Muhammed aleyhisselama da benzeri yazılamayacak olan bir kitap gönderdi. İnatçı kâfirler hariç, bir çok edip, bunun insan sözü olmadığını, Allah’ın kelamı olduğunu anlayıp iman etti. Bir benzerini hiç kimse söyleyemedi.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kulumuza [Resule] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğru iseniz, Allah’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamayacaksınız da.) [Bekara 23, 24]

(De ki: Bu Kur'anın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88]

14 asırdır, din düşmanları, hâşâ Allahü teâlâyı yalancı çıkarmak için uğraşmışsa da yapamadılar.
Peygamber efendimiz ümmi idi, okur yazar değildi, kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiçbir şey yazmamıştı. Allahü teâlâ, Peygamber efendimize buyuruyor ki:
(Sen [Kur’an gelmeden] önce bir kitap okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı müşrikler, [Kur’anı başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış] derler ve [Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat’ta ümmidir, bu ise ümmi değil diye] şüpheye düşerlerdi.) [Ankebut 48]

Evet, ateistlere söylüyoruz, bir sure meydana getirsinler, Kur'andaki nazma uydurmaya çalışsınlar. Bu yapılamadı, yapılamaz da, yapılamayacaktır da. Bu da Kur'anın insan sözü olmadığının bir ispatıdır.

Sual: 4- Muhammedin [aleyhisselam] Kur'anı uydurmadığının delili nedir?
CEVAP
Yukarıdaki âyetlerde de yazılı. Okur yazar olmayan birinin dünyaya meydan okuması kendi yazmadığına delil değil midir? Ayrıca çeşitli mucizeler göstermesi de Onun peygamber olduğunu gösterir. Miraca gittiğinde bütün kâfirler Onu imtihan etti, O da başka zaman görmediği Mescid-i Aksa’yı kaç penceresi olduğuna kadar tarif etti. Bin kadar mucizesi görülmüştür.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Bir müslüman kaç kişiye eşittir?

Bir müslüman kaç kişiye eşittir?

Sual: Ateist diyor ki: Bir âyette yirmi Müslüman iki yüz kişiye bedel. Bir âyette de yüz Müslüman bin kişiye bedel. Yani bire on. Başka bir âyette yüz Müslüman iki yüz kişiye bedel. Bu bir çelişki değil mi?
İşte âyetler:
Ey Nebi, müminleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı yirmi kişi, iki yüz kişiye galip gelir. Yüz kişiniz de, bin kâfire galip gelir. Çünkü onlar hakkı ve işin neticesini düşünmeyen anlayışsız bir toplumdur. (Enfal 65)

Allah, sizde bir zaaf olduğunu bilip, yükünüzü şimdi hafifletti. [Bire ondan bire ikiye indirdi.] O halde, azimli, sabırlı yüz kişiniz, iki yüz düşmana, bin kişiniz de, Allah'ın izniyle iki bin düşmana galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal 66)
CEVAP
İki âyet arasında çelişki yoktur. Ateistin anlamayıp çelişki var sanması anlayışsızlığından ileri geliyor. Allahü teâlâ, birinci âyette, kâfirler için, (Çünkü onlar hakkı ve işin neticesini düşünmeyen anlayışsız bir toplumdur) buyuruyor. Anlayışsız olan da ne anlar ki?

Önceleri müslümanların sayısı azdı; çoğalınca Allahü teâlâ onların yüklerini hafifletti. Bire ondan bire ikiye indirdi. Müslüman ordunun, kendisinden iki misli çok olan düşmanla savaşabileceğini bildirdi. (Beydavi)

Nitekim Bedir savaşında, üç yüz küsur Müslüman, atlı, silahlı, malzeme ve mühimmat bakımından çok üstün olan binden fazla düşmana galip gelmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’ın izni ile, ne kadar küçük topluluk, büyük topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 249]
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Kürsü ne demektir?

Kürsü ne demektir?

Sual: Âyet-el kürsi’de, (Allah’ın kürsüsü) olduğu bildiriliyor. Bunun anlamı nedir?
CEVAP
O âyetin meali şöyledir:
(Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan kim şefaat edebilir? Onların [kulların] geçmişte ne işlediklerini ve gelecekte ne işleyeceklerini bilir. Kullar ise, Onun dilediği kadarından başka, ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü [saltanatı, kudreti] gökleri ve yeri kapladı. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, Ona hiç zorluk vermez. O, çok yüce ve çok büyüktür.) [Bekara 255]

Âyetin devamında, (Gökleri, yeri koruyup gözetmek ona zorluk, ağırlık vermez) buyuruluyor. Demek ki kürsi, bu işi koruyup gözetme kudretidir. Yani onun saltanatı, gücü, kudreti demektir
.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Kâbeye giren emniyettedir

Kâbeye giren emniyettedir

Sual: Kur’anda, (Oraya yani Kâbe’ye giren emniyette olur) deniyor. Abdullah bin Zübeyr, Kâbe’nin içinde enkaz altında kalarak öldü. Bu apaçık bir çelişki değil mi?
CEVAP
Abdullah bin Zübeyr, Kâbe içinde enkaz altında ölmedi. Haccac tarafından şehid edildi. Ölmüş olsa da fark etmez. (Oraya giren güvende olur) demek, (Oraya girene güven verin) demektir. Böyle âyet-i kerimeler çoktur. Mesela şu âyet-i kerimeye benzer:
(Hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur.) [Bekara 197]

Bu ise, (Hanımınıza yaklaşmayın, günah işlemeyin ve kavga etmeyin) demektir.

(Benim evime giren güven altındadır) diyen bir kimse, bu sözüyle, sözü geçtiği kimselere; (Bundan vazgeçin, ona ilişmeyin. Ben ona eman verdim ve siz de dokunmayın) demek olduğu gibi, işte Allahü teâlânın, (Oraya giren emin olur) emri de böyledir.

Peygamber efendimiz Mekke’yi fethederken buyurdu ki:
(Ebu Süfyan’ın evine giren emin olur, öldürülmekten kurtulur.) [Müslim]

Hazret-i Ebu Süfyan, Mekke’ye gidip müşrikleri İslam’a davet etti. İslam ordusunun, şehre girmek üzere olduğunu haber verdi. (Müslüman olanlar ve benim evimle Mescid-i harama sığınanlar hariç, herkes kılıçtan geçirilecektir) dedi. Bu iki yere sığınanlar kurtuldu. Ama diyelim, biri çıksa, Kâbe’ye gireni de, Ebu Süfyan hazretlerinin evine gireni de öldürse, Resulullahın sözünde çelişki mi olur? Bu söz, (Biz oraya gireni öldürmeyiz) demektir.

Bu âyet-i kerimede de, (Oraya giren öldürülmez, emin olur) deniyor. Yani söz dinleyen Müslümanlar oraya gireni öldürmez demektir. Orada kendisi ölebilir veya zalimin birisi oraya sığınanı öldürebilir. Bunlar farklı şeylerdir. Âyet-i kerimelerde çelişki aramak güneşi balçıkla sıvamaya kalkmaya benzer.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Kadınları dövmek

Kadınları dövmek

Sual: Allah, Kur’anda, niye (kadınları dövün) diyor?
CEVAP
Bir karıncayı hatta bir buğday tanesini yaratmaktan aciz insan, kâinatı yaratan yüce Rabbimizin emrini hangi hakla sorgulayabilir ki? Âyetin bir kısmını değil tamamını almak gerekir. Bu âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir [aile reisidir]. Çünkü Allahü teâlâ, bazı kullarını, bazı hususlarda bazısından üstün yaratmıştır. Hem de erkekler, kendi mallarını, onlar için sarf ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itaat eder ve kocalarının haklarını gözetirler. Kocaları hazır olmadıkları zaman, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımıyla korurlar. Hıyanet etmesinden korktuğunuz kadınlara, karı koca haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin, onları yatağınızdan ayırın. Yine de, uslanmaz iseler, hafif dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın, kendilerini incitecek bahane aramayın.) [Nisa 34]

Görülüyor ki, mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Namusa ve mala hainlik edenlere, her kanun, ağır ceza vermektedir. İslamiyet, kadınlara çok kıymet verip, çok acıdığı için, hain olanlarını, kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslah edilmelerinin de, tecrübe olunmasını emretmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette onun davacısı ben olurum.) [R. Nasıhin]

Dünya işlerindeki kusuru için, dövmek şöyle dursun, acı, sert bile söylenmez. (S. Ebediyye)
devam edecek..
 

ya mucib

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
1,037
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
ALLAH razı olsun kardeşimm..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Allah beddua eder mi?

Allah beddua eder mi?

Sual: Neden Allah, Kur’anda, lanet olsun, Allah kahretsin gibi ifadeler kullanıyor?
CEVAP
Kahretmek, Arapçada bir deyimdir. Birisini kötülemek, yani onun çok kötü birisi olduğunu bildirmek için, Allah kahretsin denir. Kur’an-ı kerim, o halkın lisanıyla indi. Başka türlü bildirilse anlaşılmaz. Halkın lisanıyla söylenirse anlaşılır. Kahretsin kelimesini, şimdi anlaşılan gibi, helak etsin manasında anlamak yanlış olur. Allahü teâlâ helak ederse, kim engel olabilir ki? Zaten o manada kahrettiklerini, (filan kavmi helak ettik, yerin dibine geçirdik) diye ayrıca defalarca bildirmektedir.

Allahü teâlâ, birçok âyetinde, din düşmanlarına lanet etmiş, yani o kulların rahmetten uzak olduğunu bildirmiştir. Bazıları şöyledir:
(Allah’ın lâneti, inkâr edenlerin üzerine olsun.) [Bekara 89]

(Biz, kitapta açıkça belirttikten sonra, indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder.) [Bekara 159]

(Allah inkârları yüzünden onlara [Yahudilere] lanet etmiştir.) [Nisa 48]

(Yahudiler, Allahın eli sıkı dedikleri için lanet onlara.) [Maide 93]

(Yahudiler Üzeyr’e, Hıristiyanlar da İsa’ya Allah’ın oğlu dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin.) [Tevbe 30]

(Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun!) [Araf 44]

(Bozgunculara lanet olsun.) [Rad 25]

(Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiştir.) [Ahzab 57]
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
İblis melek mi, cin mi?

İblis melek mi, cin mi?

Sual: Kehf suresi 50. âyette, İblis için, hem melek, hem de cin deniyor. Bu nasıl mümkün oluyor?
CEVAP
Öyle yazmıyor. O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü mübadeledir, takastır) [Kehf 50]

Ateşten yaratılan İblis, nurdan yaratılan melekler arasında idi, onlara hocalık ediyordu. Melekler topluluğunda olduğu için, (Bu topluluğa, secde edin emri verdik, cin taifesinden olan İblis, secde etmedi) deniyor.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Akraba evliliği

Akraba evliliği

Sual: Ahzab suresi 50. âyette, Peygambere, kuzenleriyle evlenmenin helal kılındığı bildiriliyor. Hâlbuki bilim, akraba evliliğine karşı çıkıyor. Kur’anla bilim çatışıyor mu?
CEVAP
Günümüzde de akraba evliliği yapılıyor; ama onlardan sakat doğanlara çok az rastlanıyor. Akraba olmadığı hâlde de, sakat doğanlar oluyor. O zaman, yabancıyla evlenmek, bilimle çatışıyor denmez. Dinimizde, kuzenle evlenmek tenzihen mekruhtur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kuzenlerle evlenince, çocukları zayıf, hastalıklı olabilir.) [İhya]

Demek ki, Peygamber efendimiz de bunu tavsiye etmiyor. Allahü teâlâ ona helal kılmışsa, kim ne diyebilir ki? Hükmü koyan odur. Hazret-i Âdem zamanında farklı kız kardeşlerle evlenmeyi emretmişti. Yaratan emredince, yaratılan ne diyebilir ki?
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Allah salevat getirir mi?

Allah salevat getirir mi?

Sual: Ahzab suresi 56. âyette Allah’ın peygambere salavat getirdiği yazıyor. Allah salevat getirir mi hiç?
CEVAP
O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Allah ve melekleri, Peygambere salat ederler; ey müminler, siz de, ona salat edin.) [Ahzab 56]

Salat, dua, övme, rahmet, şefaat gibi anlamlara gelir. Bu âyet-i kerimede Allahü teâlânın Peygamber efendimizi övdüğü ona rahmet ettiği bildiriliyor. Meleklerin salatı ise ona duadır. Müminlerinki ise onun şefaatini talep etmektir.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Zalimler ve hidayet

Zalimler ve hidayet

Sual: Maide suresi 51. âyetinde, (Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez) deniyor. Taif, zalimler topluluğuydu. Peygamberi taşlamışlardı; fakat Allah onlara hidayet verdi. Bu tezat değil mi?
CEVAP
Zalimler topluluğuna, zulümleri devam ederken hidayet vermez; ama zulmü bırakınca zalim olmaktan kurtulur. Zulmü bıraktılar, tevbe ettiler, taşladığımıza pişman olduk dediler, af dilediler ve Müslüman olmakla şereflendiler. Bir ateist de, yıllarca Allah’a karşı takındığı tavrı bırakırsa, iman ederse, o da temiz bir Müslüman olur.

-----SON-----
Dinimiz İslam .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt