Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çelişkili âyet yoktur (Ateistlere cevaplar) (9 Kullanıcı)

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Kur'anda çelişki olmaz


Ateist diyor ki:
Sual: Kur'anın bazı âyetleri niye çelişkilidir?
CEVAP
Bir karıncayı yaratmaktan aciz birinin, kâinatı bir nizam içinde yaratan ve devam ettiren Yaratıcıya böyle söylemesi ne kadar ahmaklıktır. Bu koca kâinatı görüyorlar da, bunun bir yaratıcısının bulunduğunu kabul etmiyorlar.

Allah'ın kelamında tenakuz [çelişki] olmaz. Cenab-ı Allah buyuruyor ki:
(Eğer o [Kur'an-ı kerim] Allah'tan başkası tarafından [gelmiş] olsaydı, elbette onda tutarsız [uyumsuz] çok şey bulunurdu.) [Nisa 82]

Eshab-ı kiramdan birkaç zat, bir âyet-i kerime üzerinde farklı yorumlar yaparken, Resulullah efendimiz çıkageldi ve buyurdu ki:
(Sizden önceki ümmetler, Allah'ın gönderdiği kitabı yanlış yorumladıkları için helak olmuştur. Bu Kur'anın bir kısmı, diğer bir kısmına zıt değildir. Anlayamadığınız yerleri bilenlerden sorun!) [İ. Ahmed]

Peygamber efendimiz, kimseden bir şey öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış iken ve geçmişlerden ve etraftakilerden haberi olmayan insanlar arasında hasıl olmuş iken, Tevrat'ta ve İncil'de ve bütün başka kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi. Her dinden, her meslekten ileri gelenlerin hepsini hüccet ve burhanlar ile susturdu. En büyük mucize olarak Kur'an-ı kerimi ortaya koydu. Allahü teâlâ, Resulüne buyuruyor ki:
(Sen [Kur'an gelmeden] önce bir kitap okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı müşrikler, [Kur'anı başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış] derler ve [Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat'ta ümmidir, bu ise ümmi değil diye] şüpheye düşerlerdi.) [Ankebut 48]

Kur'an-ı kerimde çelişki yoktur ve olamaz. Kur'an-ı kerim, her cahilin kolayca anlayacağı basit bir kitap değildir. Kur'an-ı kerimin tercümesini okuyup da, hüküm çıkarmaya çalışmak çok yanlış olur.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Allah niye biz ve o diyor

Allah niye biz ve o diyor

Ateist diyor ki:
Sual: “Kur’an çelişkilerle doludur, Allah kelamı olsa, bir yerde ben, bir yerde biz, bir yerde o diye söylemez. Mesela Fatiha’da alemlerin rabbi diye üçüncü şahıs olarak söylüyor.”
CEVAP
Bu ateistin ifadeleri, din düşmanlığının yanında, kendi cahilliğini sergilemektedir. Fatiha bir duadır. Müminlerin nasıl dua etmesi gerektiği bildirilmektedir. Meali şöyledir:

Âlemlerin rabbi, ceza gününün tek sahibi, rahman ve rahim olan Allah’a hamd olsun. Ey rabbimiz, sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi nimet verdiğin kimselerin doğru yoluna ilet, gazaba uğrayanlarla sapıtanların yolundan uzak tut.

Kur’anda ben, biz, o gibi ifadelerin kullanılışı hakkında İsmail Hakkı Bursevi hazretleri buyuruyor ki:
Sultanların dört türlü konuşma tarzı vardır:
1- Ben yaptım der.
2- Biz yaptık der.
3- Kendinden bahsetmeden (Şunlar emredildi) der.
4- Yalnız unvanı ile (Sultanınız size şunu emretti, şunlar size yasak kılındı) der. Üçüncü şahıs olarak, o diye de bildirir.

Allahü teâlânın, bazen ben, bazen biz demesi, halkın aşina olduğu sultanlara mahsus bir hitap tarzıdır. O, sultanlar sultanıdır. Yukarıdaki gibi dört tarzla da hitap etmiştir. Kur’an-ı kerimden üçer örnek verelim:

1- Ben dediğine örnekler:
Yalnız benden korkun. (Bekara 40)

Ben tevbe edenin tevbesini kabul ederim. (Bekara 160)

Kullarım beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, onlara yakınım. Benden isteyenin, bana dua edenin duasını kabul ederim. (Bekara 186)

2- Biz dediğine örnekler:
Biz şükredenlerin mükafatını vereceğiz. (Al-i İmran 145)

Biz kâfirler için perişan edici bir azap hazırladık. (Nisa 37)

Biz Cehennemi kâfirler için bir zindan yaptık. (İsra 8)

3- Kendinden bahsetmeden verdiği emirlere örnekler:
Oruç size farz kılındı. (Bekara 183)

Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. (Nisa 24)

Namaz, müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır. (Nisa 103)

4- Üçüncü şahıs olarak bildirdiğine örnekler:
Allah ki sizi yarattı. (Rum 40)

O Rab ki, yeri sizin için bir zemin, göğü de bir tavan yaptı. (Bekara 22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (Bekara 29)

Allahü teâlânın Ben demesi yüce zatına göre, Biz demesi, isim ve sıfatlarına göredir. İsim ve sıfatlarının çokluğu zatının birliğine zıt değildir. Çünkü isim ve sıfatların hepsi, zata aittir. (Ruh-ul-beyan c.1, s.37)
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
İnsanın yaratılışı

İnsanın yaratılışı

Ateistler, kendi aralarında âyetlerde çelişki aramışlar. Bazı âyetlerin çelişkili olduğunu iddia ediyorlar. Ateist postuna bürünen misyoner diyor ki:
Sual: İnsanın yaratılışı, Kur’anda çamurdan, topraktan, sudan falan denilerek on çeşit farklı ifade vardır. Bunlar çelişki değil mi? İşte âyetler:

1- Döllenmiş Yumurta
O, insanı alekadan yarattı. (Alak 2) [Aleka’yı, embriyo, döllenmiş yumurta veya kan pıhtısı olarak tercüme edenler oluyor.]

2- Nutfeden
O insan, [rahme] akıtılan meninin içinden bir nutfe [sperm] değil miydi? (Kıyamet 37)
Rahimlere atılan meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa biz mi? (Vakıa 58-59)
O, insanı bir damla nutfeden [spermden] yarattı. (Nahl 4)
Biz insanı katışık bir nutfeden [sperm ile ovumun birleşmesinden] yarattık. (İnsan 2)

3- Sudan
Her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? (Enbiya 30)
Allah, her dabbeyi [her hayvanı, her canlıyı] sudan yarattı. (Nur 45)
Sudan bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyete dönüştüren Odur. (Furkan 54)

4- Topraktan
Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona ol dedi ve oluverdi. (Al-i İmran 59)
Sizi topraktan yaratması, Onun [varlığının] delillerindendir. (Rum 20)
O sizi yerden [topraktan] yarattı. Ve sizi o yerde yaşattı. (Hud 61)
Sizi yerden [toprakta] yarattık; yine sizi o yere [toprağa] döndüreceğiz. (Taha 55)

5- Balçıktan
Biz insanı, kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattık. (Hicr 26)
O sizi çamurdan yarattı. (Enam 2)
Biz insanı süzme çamurdan yarattık. (Müminun 12)
O, insanı, pişmiş [tuğla gibi] bir balçıktan yarattı. (Rahman 14)

6- Toprak ve Meni
Allah sizi topraktan, sonra meniden yarattı. (Fatır 1)
Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan Odur.
Sonra onun zürriyetini, değersiz, hakir bir sudan [meniden, spermden] üretti. (Secde 7,8)

7- Topraktan, nutfeden, alekadan
Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten şüpheniz varsa, [bilin ki] biz, sizi topraktan, sonra nutfeden [spermden] sonra alekadan [embriyodan] sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yarattık. (Hac 5)
Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alekadan [embriyodan] yarattı. (Mümin 67)
Allah sizi topraktan, sonra nutfeden [spermden] yarattı. (Fatır 11)

8- Aşamalardan geçerek
Sizi merhalelerden [aşamalardan] geçirerek O yarattı. (Nuh 14)

9- Tek nefisten
O, sizi bir tek nefisten [Âdem’den] yarattı. (Enam 98, Zümer 6)
Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. (Hücurat 13)

10- Yoktan yarattı
İnsan düşünmez mi ki, o hiçbir şey değil iken biz onu yoktan yarattık. (Meryem 67)
CEVAP
Ateist bunları meallere bakarak yazmış. Halbuki bu ilim işidir. Arapça’nın inceliklerini ve tefsir ilmini bilmek ve Resulullah efendimizin bu âyetleri nasıl açıkladığına vakıf olmak gerekir. Her zaman yazıyoruz, meallerden din öğrenilmez. Tıp kitabı okumakla doktor olup ameliyat yapılmaz. Anayasa kitabını okuyan hukukçu olamaz, Anayasayı da anlayamaz. Yüzme bilmeyen birinin eline bir tahta verip okyanusun ortasına bırakarak, tarif edildiği gibi sen burada yüzmeyi öğren denmez. Mealden dinin hükümleri öğrenilmez.

Türkçe’de olduğu gibi her dilde deyimler vardır. Manası ile söylenen farklı olur. Mesela bir kimseye gözümden düştün veya gözüme girdin denilse, göz ile hiç alakası olmadığını Türkçe bilen herkes bilir. Birine gözüme girdin, seni çok sevdim, yanımda çok itibarın var, seni takdir ediyorum dense, bunlar birbirinden farklı şeyler değildir. Farklı kelimeler kullanmakla başka şeyler söylenmiş olmuyor.

Şimdi maddeler halinde açıklayalım:
1- Bu âyette, insanın alekadan yaratıldığı bildiriliyor. Aleka = Embriyo, erkekten gelen sperm [meni] ve dişiden gelen ovumun [yumurtanın] birleşmesiyle, yani döllenme ile oluşan organize yapıdır. Embriyo zamanla cenin ve çocuk oluyor.

2- Burada, insanın spermden meydana geldiği söyleniyor. Herkes bilir ki başlangıç olarak elbette çocuk spermden meydana geliyor. İnsan suresinin ikinci âyetinde ise, biraz daha açıklamalıdır. Katışık nutfe deniyor. Yani erkekten gelen spermin ve kadından gelen ovumun birleşmesiyle meydana geliyor deniyor. Bunun çelişki neresindedir?

3- Her canlının sudan yaratıldığı bildiriliyor. Sperm de içi hücre dolu bir sudur. Yine insanın meniden geldiği bildiriliyor.

4- Burada ilk insanı yani Âdem aleyhisselamı topraktan yarattığı bildiriliyor. Sonraki insanların oluşumu ile bunun ne ilgisi vardır ki çelişki olsun.

5- Bu maddede de, insanın çamurdan yaratıldığı bildiriliyor. Çamur, sulandırılmış toprak demektir. Hadis-i şerifte açıklandığına göre, Allahü teâlâ dünyanın her yerinden alınan toprağın çamur haline getirilmesini emrediyor, bu çamur iyice yoğruluyor. Bu çamurdan bir insan heykeli meydana getiriliyor. Güneşte kalarak pişmiş tuğla gibi oluyor. Sonra, Allahü teâlâ bu heykele can veriyor ve Âdem aleyhisselam meydana geliyor. İlk insanın topraktan veya çamurdan yaratıldı denmesinde bir çelişki yoktur.

6- Burada ilk insanın topraktan, çamurdan meydana geldiğini, sonrakilerin ise, meni vasıtası ile ürediği bildiriliyor. Diğerleri ile çelişkili bir durum yoktur.

7- Burada ise öteki âyetlerin bir nevi açıklaması yapılıyor. İnsan önce topraktan, meydana geldi. Sonraki insanlar da sperm vasıtası ile çoğaldı. Sperm de kadında meni ile aleka halini, sonra cenin halini aldığı bildiriliyor. Yani çocuğun meydana geldiği devreler anlatılıyor. Burada da hiç çelişki yok.

8- Bu âyette de yedinci maddedeki durum açıklanıyor. İnsanın belli devreler, aşamalar halinde meydana geldiği açıklanıyor.

9- Burada da, bütün insanların tek kişiden Hazret-i Âdem’den geldiği bildiriliyor. İkinci âyette de, Hazret-i Havva validemizle Hazret-i Âdem’den geldiği bildiriliyor. Bu ikisi farklı bir şey değildir.

10- Bu son maddede ise, ortada hiçbir şey yokken, ilk insan topraktan, sonrakiler de meni vasıtası ile yaratılmış oluyor. Bu on maddenin hiç biri, diğeriyle çelişkili değildir.

Netice:
1- Allahü teâlâ her şeyi yoktan yarattı. Yani Onun yaratmasından sonra var oldular.
2- Hazret-i Âdemi topraktan yarattı. Ondan Havva validemizi yarattı.
3- Bu ikisinden diğer insanları [sperm, ovum vasıtasıyla] yarattı.
4- Bunları ve yaratmasındaki aşamaları âyetlerinde bildirdi.

Aslında âyetlerde çelişki olmadığını ateist kılığına giren misyonerler de pek iyi biliyorlar. Maksatları, çamur at izi kalır düşüncesiyle müslümanların zihinlerini karıştırmaya çalışıyorlar. Fen bilgisini iyi bilen, müslüman bunların tuzağına düşmez.
Dinimiz İslam .:.: www.dinimizislam.com :.:.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Müşriklere hakaret

Müşriklere hakaret

Sual: Ateist kılıklı, misyoner şu iki âyetin birbiri ile çelişkili olduğunu bildiriyor:
Müşriklerin taptıklarına [putlara] sövmeyin ki; sonra onlar da haddi aşarak Allah'a söverler. (Enam 108)
Ey iman edenler, müşrikler pis olduğu için onlar mescidi harama [Kabe’ye] yaklaşmasınlar. (Tevbe 28)
CEVAP
Ateist, müşriklere pis demekle onlara sövülmüyor mu, hakaret edilmiyor mu diyor. Müşrik, kâfir demektir. Onlara çeşitli âyetlerde hepiniz Cehennemliksiniz deniyor. Müşriklerin halleri, kâfirlikleri ve itikat olarak pis oldukları bildiriliyor. Birinci âyette putlarına sövmeyin deniliyor, hakaret etmeyin denilmiyor ki. Yani müşriklerin putlarına sövmek başka şey, müşriklerin hâlini tarif etmek, akıbetlerini bildirmek başka şey. Hâlleri, müşriklik yani kâfirlik ve pisliktir. Akıbetleri yani gidecekleri yer Cehennemdir.

Dünya işinde bile kendileri de mesela kötü kadına fahişe diyorlar, isterse geneleve koyuyorlar. Adam öldürene katil diyorlar, cezaevine atıyorlar. Her ne kadar bu tabirler hakaret gibi gözükse de, bunlara hakaret için fahişe, katil demiyorlar, durumlarını bildirip, layık oldukları yere gönderiyorlar.
Burada çelişki diye bir şey yoktur.
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
selamün aleyküm..
Allah celle celalüh razı olsun o kadar güzel ve faideli bilgilerki
araştırılsa kaç zaman alır kimbilr.
Rabbim hazırlayandan sunandan ve sizlerden razı olsun kardeşim.
selam ve dua ile
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
selamün aleyküm..
Allah celle celalüh razı olsun o kadar güzel ve faideli bilgilerki
araştırılsa kaç zaman alır kimbilr.
Rabbim hazırlayandan sunandan ve sizlerden razı olsun kardeşim.
selam ve dua ile

Aleyküm selam erhan kardeşim.
Amin.Cenab-ı Mevla cümlemizden razı olsun.Kıymetli kardeşim Allahü teala cevheri çöplüğe atmaz buyurulmuş.Herkes nasibini bulur.Zaten bunlar senelerin mahsulü kardeşim.Bize naklederken kolay geliyor ama bunun için ömür feda etmek lazımdır.Din büyükleri bu yolda nefslerini feda etmiş.Allahü teala herkesin faidelenmesini ihsan buyursun.Dualarını istirham ediyor dua ediyoruz kardeşim.Selametle kalın.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Cinler niçin yaratıldı

Cinler niçin yaratıldı

Ateist diyor ki:
Sual: “Cinler kulluk için mi yaratıldı yoksa Cehennem için mi? İşte çelişkili âyetler:
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri, ibadet etmeleri için yarattım. (Zariyat 56)
Biz cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalbleri var, anlamazlar; gözleri var, görmezler; kulakları var, işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdır. İşte asıl gafil onlardır. (Araf 179)
CEVAP
Sadece cinler mi, insanlar da aynı ifade de geçiyor. Cinleri de, insanları da kulluk etmeleri yani ibadet etmeleri için yarattığı bildiriliyor. İkinci âyette ise, Allahü teâlâ, ezeli ve ebedi ilmi ile biliyor ki, cinlerin ve insanların çoğu iman etmeyecekler, Cehenneme gidecekler. Burada cin ve insanların kâfirleri, yani bütün dinsizler ateistler bildiriliyor. Kalbleri olduğu halde anlayamazlar, gözleri olduğu halde, göremezler. Neyi göremezler, ay, yıldız, güneş gezegenler var. Bunlar boşa mı yaratıldı. Bunları kim yarattı? İnsanı yoktan kim yarattı? Öküzün trene baktığı gibi aya güneşe bakar da ibret almazlar deniyor. Gerçekleri işitmezler, okunan ezanları işitmezler. Hayvan gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar deniyor. Ha öküz trene bakmış, ha ateist güneşe bakmış, arasında ne fark var. Güneş, şimdiki yerinden çok uzakta olsa idi, soğuktan her yer donardı. Şimdikinden çok yakın olsa idi bu sefer de her yer yanardı. Hayat olmazdı. Bunları tam yerine kimin koyduğunu düşünmeyenin hayvandan farkı ne ki.

Bu iki âyette özetle deniyor ki:
Biz insanları da, cinleri de kulluk etmeleri için yarattık; ancak çoğu kâfir olacağı ve kulluk etmeyeceği için Cehenneme gidecektir.

Burada hiç bir çelişki yoktur. Dünya işlerinde de böyle değil mi? Mesela devlet, (Bütün okulları eğitim öğretim için açtık. Ama şu notu alamayanlar sınıfta kalır, şu kadar yıl üst üste sınıf da kalan da okuldan atılır) diyor. Şimdi, hani öğrenciye eğitim verecektin, niye okuldan attın denir mi? Bu iki söz arasında çelişki aranır mı? Arayan olursa, çelişki, onun aklında olmaz mı?
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
İtaat, isyan ve imtihan

İtaat, isyan ve imtihan

Ateist diyor ki:
Sual: Bir âyette her şeyin Allah’a itaat ettiği bildirilirken, diğer âyetlerde İblis’in itaat etmediği bildiriliyor. Bu bir çelişkidir. İşte âyetler:
Göklerde ve yerde olanlar hep Onundur. Hepsi Ona boyun eğmiştir. (Rum 26)
Önce sizi [ruhlarınızı] yarattık, sonra size şekil verdik [cisimlerinizi yarattık], sonra da meleklere, Âdem'e secde edin diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. (Araf 11)
CEVAP
İtaat etmeyen milyonlarca insan var iken, (Hepsi ona boyun eğmiştir) denir mi? Demek buradaki boyun eğmek insanlarla ilgili değildir. Ay, güneş, yıldızlar, gezegenler boyun eğerek belli yörüngelerde hareket etmektedir. Tabiat kanunu denilen olaylarda mevcut olan her şey, Rabbimize boyun eğmektedir. Burada boyun eğenlerin insan olduğu bildirilmiyor. Nasıl bildirilir ki, sayısız insan dinsizdir.

İblis’in secde etmemesi, henüz dünyada tek insan yok iken, insanlığın başlangıcında meydana gelmiştir. Melekler ve İblis imtihana tâbi tutulmuştur. Melekler imtihanı kazanmış, İblis kaybetmiştir. Şimdi artık ne İblis, ne de melekler imtihan içinde değildir. Melekler günah işlemez. Şimdi imtihan içinde olan insanlar ve cinlerdir. İnsanlar da, cinler de itaat edip etmeyeceklerine dair imtihan için serbest bırakılmıştır. Serbest bırakılmazsa imtihanın önemi kalmaz.

Yine bir ateist diyor ki:
Sual: (Allah, insanların ne yapacağını, Cennete veya Cehenneme gideceğini ezeli ilmi ile bilir diyorsunuz. Bildiğine göre, ne diye cin ve insanları imtihan ediyor? Bir öğretmen, öğrencisinin durumunu iyi biliyorsa imtihana ne gerek var?)
CEVAP
Öğretmen öğrencisini imtihan etmeden sınıfta bıraksa, öğrenci, (Ben çalışmıştım, eğer imtihan etseydin, elbette bilirdim) diyebilir. Böyle söyleyip itiraz etmemesi için imtihan ediliyor. Bir öğretmen, öğrencisinin sınıfta kalacağını yüzde yüz bilse de, (Sen zaten bilmiyorsun, imtihana girmene gerek yok) demez.

Allahü teâlâ da, imtihan etmeden de kullarının ne yapacağını, elbette bilir. Fakat, bir kimse, henüz suç işlemeden cezalandırılsa, (Suçum yokken, imtihan edilmeden, cezalandırılmam uygun değildir) demez mi? Suç işleyenle işlemeyen belli olsun diye, emir ve yasaklar konmuştur. Ahirette hiç kimse, ben haksızlığa uğratıldım diye herhangi bir bahane ileri süremeyecektir.

Bir âyet-i kerime meali:
(Allah isteseydi sizleri, tek bir ümmet [hepsini Müslüman] yapardı. Fakat, imtihan edip itaat edeni isyan edenden ayırmak istedi.) [Maide 48]

Demek ki, Allahü teâlâ insanları imtihan etmektedir. Onlara akıl gibi büyük silah verip, en mükemmel bir rehber olan Kur’an-ı kerimi ve en büyük yol gösterici olarak son Peygamberini göndermiş, emir ve yasaklarını bildirmiş, bunlara göre hareket etmeleri için de, insanlara irade ve ihtiyar vermiştir. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(De ki: Ey insanlar, size Rabbinizden hak [Kur’an] gelmiştir. Artık hidayeti kabul eden, ancak kendi faydası için kabul etmiş, sapıtan da, kendi aleyhine sapıtmış olur.) [Yunus 108]

(İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. İnkârcılara Cehennem ateşini hazırladık.) [Kehf 29]

Görüldüğü gibi, Allahü teâlâya itaat etmeyen dinsizler de bir imtihan içinde bulunuyorlar.

Bir âyet meali:
(Yedi kat gök ve yer ve bunların içinde bulunan varlıklar, Allah’ı tesbih eder. Allah’ı hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız.) [İsra 44]

İnsan da bir varlık değil mi? Ama ateistler zikretmez. Demek ki bu âyette de, insandan başka varlıklar kast ediliyor. Bu kadar basit bir ifadeyi ateist anlayamaz. Çünkü Allahü teâlâ, (İnkârcılar Allah'a karşı yalan uydururlar, çoğu da akletmez) buyuruyor. (Maide 103)
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Cennet ve Cennetler

Cennet ve Cennetler

Ateist diyor ki:
Sual: Kur’anda Cennet ve Cennetler diye geçiyor. Bu ise bir çelişkidir. İşte âyetler:
Erkek veya kadın, iman edip yararlı işler işlerse, işte onlar Cennete girer. (Nisa 124)
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük Cennete götürülür. (Zümer 73)
Allah'a ve Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan Cennete girmek için yarışın. (Hadid 21)

Aşağıdakiler de çoğuldur:
Allah’a ve Peygamberine itaat edeni içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır, orada temelli kalırlar, büyük kurtuluş budur. (Nisa 13)
Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan Cennetleri müjdeler. (Tevbe 21)
İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için, Allah'ın vaadi gereğince, devamlı kalacakları ve nimetleri bol Cennetler vardır. (Lokman 8)
CEVAP
Cümlenin gelişine ve salih amel işleyenlerin durumuna göre, tekil veya çoğul kullanılmıştır. Türkçe’de de böyle ifadeler vardır. Mesela, (Oğlum üniversiteyi kazandı) denir. Halbuki bir çok üniversite, yüksek okul vardır. Burada vurgulanan onun üniversiteyi kazanmasıdır. Önemli olan artık onun üniversiteli olması. Aldığı puana göre, gidebileceği üniversiteyi araştırması, seçmesi, kayıt yaptırması bundan sonra gelir. Yani üniversiteyi kazandı diye gel istediğine kayıt yaptır denmiyor, puanına göre şunlara gidebilirsin deniyor.

(Anarşistler, cezaevine atıldı, yakalanan fahişelerden isteyen genel eve gönderildi) denince, atılan veya gönderilen yerde bir ev değil, bir çok ev vardır. (Türkiye’deki cezaevleri, genel evler, ıslah edilmeli) denince de çoğul kullanmak gerekir.

Bir de Anadolu’dan bir kimse, İstanbul’daki, Bakırköy’e, Şişli’ye ve Üsküdar’a gelecek olsa, gideceği yerlerin hepsini teker teker saymaz, (Ben İstanbul’a gidiyorum) der. Özel bir durum varsa, (Ben Üsküdar’a gidiyorum) da diyebilir.

Kur’an-ı kerimde de salih kimselerin durumuna göre Firdevs ve Adn Cennetlerinden de bahsedilir. Arapça’da Cennet, bahçe demektir. İyi kimselerin durumuna, ibadetine göre bir değil birkaç Cennet verilecektir.

Peygamber efendimiz âyetleri açıklamış, yedi Cehennem ve sekiz Cennetin bulunduğunu bildirmiştir. Cennet kelimesini tekil veya çoğul kullanmanın çelişki ile ne alakası vardır ki.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Allah'ın Kanunları değişmez

Allah'ın Kanunları değişmez

Ateist diyor ki:
Sual: Allah’ın kanunları değişmez diye bir çok âyet var. Çelişkili olarak, biz hükümleri değiştiririz diye de âyetler var. Madem daha iyisini getirecektir, neden onu baştan getirmemiştir? Ya da benzerini getirmeye neden gerek görmüştür? İşte âyetler:
Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
Benim katımda söz değişmez ve ben kullara asla zulmedici değilim. (Kaf 29)

Kanunlarının değişeceğini bildirdiği âyetler de şunlar:
Herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. (Bekara 106)
Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ana kitap Ondadır. (Ra’d 39)
CEVAP
Ateist, şapla şekeri karıştırıyor. Kur’an-ı kerimde Allah’ın kanunu diye sünnetullah tabiri geçer. Bir hükmün yürürlüğe konulması veya yürürlükten kaldırılması ayrı, Allah’ın kanunu ayrıdır. Allah’ın kanunu tabiri, şimdi tabiat kanunu denen şeylerdir. Yer çekimi, dünyanın ve gezegenlerin dönüşü gibi kanunlardır, bir de imanla ilgili hususlardır. Allahü teâlâ Hazret-i Âdem’den beri gelen bütün Peygamberlere aynı imanı bildirmiştir. Her Peygamber müslüman idi. Hiç değişiklik yoktur. İslamiyet’ten önceki dinlerin kötü insanlar tarafından bozulması ayrı şeydir. Bunun üzerine Allahü teâlâ en son ve kıyamete kadar baki olmak üzere, önceki iman esaslarına da imanı içinde bulunduran İslamiyet’i göndermiş ve sadece buna imanı emretmiştir. Ama amele ait hususlarda değişiklik olmuştur. Mesela iç yağı Yahudilere haram idi, Müslümanlara helal kılındı. İçki daha önce serbest idi, Müslümanlara haram kılındı. Bunlar amele ait hükümlerdir. (Biz bir âyetin hükmünü kaldırırsak) âyeti amele ait hükümler için geçerlidir. Bunlar değişmeyen kanunlar değildir. (Benim katımda söz değişmez) âyetinde bildirilen, Allah’ın sözünden dönmemesi, bir sefer razı olduğundan rızasını geri almaması, Cennete ve Cehenneme gideceklerin vasfı gibi değişmez şeylerdir. Kâfirler her devirde Cehennemlik idi, iman edenler her devirde Cennetlik idi. Değişmeyen bunlardır.

Yahudilere cumartesi günü avlanmak haram idi. Müslümanlara bunu serbest bıraktı. Bunlar imanla ilgili hususlar değildir. Her millete amele ait farklı hükümler bildirilmiştir. Ateist bunları bilmediği için, üç farklı âyeti aynı kefeye koymaktadır.

(Allah dilediğini siler) âyeti ise, bunlardan tamamen farklıdır. Kaza kader ile ilgilidir.
İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader deniyor. Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Birinin meali şöyledir:
(Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması elbette kitapta yazılıdır.) [Fatır 11] {Kaza-i muallak, levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp duası kabul olursa, o kaza değişir. Hadis-i şerifte de, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken insanı korur) buyuruldu. (Taberani)}

Alın yazısı iki türlüdür:
Birisi dua ile, sadaka vermekle, iyilik etmekle değişir. Birisi ise asla değişmez. Mesela evlenmemiz, iş sahibi olmamız ya değişen kısımdandır veya değişmeyen, biz bilemeyiz. Onun için dua ederiz, iyilik ederiz, değişen kısımdan ise o değişir. Mesela birisine bir bela geleceği alın yazısında var ise, yine alın yazısında bu kimse dua edecek o beladan kurtulacak diye yazılır. Biz de dua ederiz o belayı önlemiş oluruz. Ömrün uzaması kısalması da böyledir. Şu iyiliği yapacak ve ömrü uzayacak, yahut şu kötülüğü yapacak ve ömrü kısalacak diye yazılıdır. Kaderin değişeni de, değişmeyeni de olur. Değişmeyen ecele, ecel-i müsemma denir. Bir âyet-i kerime meali:
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34] (Bu ecele, ecel-i müsemma denir. Dua ile de gecikmez.)

İnsanın işine göre, ömrü ve rızkı değişebilir. (Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab [levh-i mahfuz] Ondadır) mealindeki âyet değişenleri bildirmektedir. Ecel-i müsemma değişmez ama; Ecel-i kaza değişebilir. Bir örnek: İki kişi, Hazret-i Davud’a birbirini şikayet etti. Azrail aleyhisselam gelip, (Bu iki kişiden birinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce bitmişti; ama ölmedi) dedi. Hazret-i Davud, hayret edip sebebini sorunca cevaben dedi ki: (İkincisinin bir akrabası vardı. Buna dargın idi. Bu gidip onun gönlünü aldı. Bunun için Allahü teâlâ, bunun ömrünü 20 yıl uzattı.) [Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab risalesi]
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Putlar niye Cehenneme gidecek

Putlar niye Cehenneme gidecek

Ateist diyor ki:
Sual: Aşağıdaki ilk âyette Hıristiyanların İsa'yı Rab olarak kabul ettikleri açıkça belirtilmektedir. İkinci âyet ise tapılanların da Cehennemde ebedi olarak kalacakları ifade olunur. Bu anlatımla Kur’an, tapılan konumunda olmasından dolayı, Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler Cehennem yakıtısınız diyerek, İsa'yı da farkında olmadan Cehenneme koymuyor mu?

Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir. (Tevbe 31)
Siz ve taptıklarınız, Cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz. Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi. Hepsi [tapanlar da, tapılanlar da] orada temelli kalacaktır. (Enbiya 98,99)
CEVAP
Bu, Arapça’yı iyi bilmemekten kaynaklanan bir sorudur. Arapça'da hayvan ve cansızlara hitap şekli farklıdır. Âyet-i kerimede "ve ma ta'büdüne" deniyor. "ma" edatı Arapça’da akılsızlar için kullanılır, yani; taptığınız putlar demektir. Burada "ve men ta'büdüne" denmiyor, öyle denseydi, böyle bir sual sorulabilirdi. Burada akıllılar için kullanılan "men" edatı kullanılmadığı için, Hıristiyanların taptıkları İsa aleyhisselam yahut bazı Yahudilerin taptıkları Üzeyir aleyhisselam veya melekler anlaşılamaz.(İmam-ı Kurtubi)

Yine ateist soruyor:
Sual: Puta, taşa, heykele tapılıyor. Tapanların cezalandırılmasının mantığı var, ama tapılanın bunda ne suçu var ki, onlar da Cehenneme atılıyor?
CEVAP
Cehenneme atılan putlar, taşlar, ceza için atılmıyor. Tapana ceza olması için atılıyor. Bunlar ceza için yakıt oluyor. İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
İnsana sevdiği, değer verdiği, taptığı şey tarafından ceza görmek daha ağır gelir. Puta tapmalarının boşa gittiğini görmek, özellikle taptığıyla azap edilmesi ona daha çok acı verir. Ne kadar güçlü ateş ki taşlar bile yakıt hâline geliyor. (El-Câmiu lî Ahkâm’il-Kur’ân)

Taş, put, yakıt olduğu gibi, kâfir olan insan daha kolay yanar, o da yakıt olur. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yoldan çıkanlar [kâfirler] Cehenneme odun olmuştur.) [Cin 15] (Kâfirler, Cehennemin ateşini kuvvetlendireceklerdir.)

(Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun.) [Tahrim 6] (Bu âyet-i kerimede de Cehennemin yakıtının taş ve insan olduğu bildiriliyor.)

Onun için hikmet ehli, (Cehennemde ateş yok, herkes ateşini [yakıtını] kendi götürür) diyor.

Bir kimse, putu sevip ona, taptığı için put ona Cehennemde azap edecektir. Sevdiğimiz malların zekatını vermezsek, o mallar ahirette ceza için yakıt olacaklardır.

Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Altın ve gümüşü [malı, parayı] biriktirip Allah yolunda harcamayanlara [zekatını vermeyenlere] çok acı azabı müjdele! [Zekatı verilmeyen mallar] paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına [mühür basar gibi] basılacaktır. Bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Biriktirdiklerinizi [azabını] tadın denilecektir.) [Tevbe 34, 35] (Parantez içindekiler, tefsirlerdeki açıklamalardır.)

İbni Mace’nin bildirdiği hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz, (Zekatı verilmeyen mallar, yılan olup sahibinin boynuna dolanır) buyurduktan sonra, şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Allah’ın ihsan ettiği mallarda cimrilik edenler [o malların zekatını vermeyenler], iyi ettiklerini [zengin kalacaklarını] sanıyorlar. Halbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar, o mallar Cehennemde, [yılan şeklinde] boyunlarına dolanacak [onları sokacak].) [Âl-i İmrân 180]

Âyetlerde çelişki arayan ateist, bu gerçekler karşısında, tevbe etmezse, ay, güneş, kâinat tesadüfen yaratılmamışsa, bunların bir yaratıcısı varsa [ki inkârı mümkün değil], artık Cehennemde çekeceği azabı düşünmelidir. Bir şeyin kendi kendine mükemmel bir hâle gelmesine, mesela güneşin hiç ısısısın azalıp çoğalmamasına, hep belli eksenlerde dönmesine bir tesadüf demek kadar ahmaklık olur mu? Acaba ateist bunları anlar mı? Kâinatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını görür mü? Kendine acı, gel iman et desek acaba işitir mi? Küfründe inat ederse işitmez. Çünkü bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Onların kalbleri var ama anlamazlar; gözleri var, görmezler; kulakları var, işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdır.) [Araf 179]
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Vekil asıl gibidir

Vekil asıl gibidir

Ateist diyor ki:
Sual: İlk iki âyette canları ölüm meleğinin aldığı bildirilirken, üçüncü âyette, Allah’ın aldığı yazılıdır. Bu çelişki değil mi?

Size vekil kılınan [görevlendirilen] ölüm meleği canınızı alacaktır. (Secde 11)
Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? (Muhammed 27)
Allah, öleceklerin ölümleri gelince, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında canlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette düşünenler için bunda alınacak ibretler vardır. (Zümer 42)
CEVAP
Vekilin asıl gibi olduğunu, ateist de iyi bilir. Burada hiçbir çelişkinin olmadığını bilmesine rağmen, sırf çamur atayım iz bırakır felsefesi ile bunu yapıyor. Bir mahkeme veya bir kral, bir mahkuma ölüm cezası verse, cezayı bizzat kral infaz etmez, cellat bu işi yapar. Ya ipini çeker veya boynunu uçurur. Her ne kadar öldüren cellat ise de, emri veren bunun sorumlusudur. Esas öldüren mahkeme veya kraldır.

Demirel, başbakan iken, Erbakan’ı vekil bırakarak yurtdışına çıkmıştı. O da bazı tayinler yapmıştı. Gazeteciler, Demirel’e (Erbakan bilseniz ne tayinler yaptı, şimdi ne yapacaksınız) dediler. Demirel gazetecilerin oyununa gelmemek için, (Vekil asıl gibidir. Ne yaparsa benim adıma yapmıştır, ben yaptım onları) dedi. Belki de gizlice ne yaptıklarının hesabını sormuştur, o ayrı. Ne olursa olsun Başbakan Demirel’in emri ile o tayinler olmuştur.

Padişah, savaşa bazen hiç katılmaz. Çadırından veya sarayından idare eder, savaş kazanılınca, padişah savaşı kazandı denir. Kaybederse yine ona mal edilir. Burada çelişki aramak ne kadar abes olur. Ateiste, âyetlerde çelişki aradığın için (Allah senin canını alsın) desek, bizzat Allah almaz. Görevlendirdiği meleklerine aldırır. Neticede canı yine Allah almış oluyor.

Her şeyi yapan ve yaratan Allahü teâlâdır. İnsanların canlarını melekleri vasıtası ile alıyor. Allah bunun canını aldı denince elbette ölüm meleğinin aldığını bilmeyen kimse yoktur. Birinci âyette ölüm meleği tekil olarak kullanılıyor. Yani herkesin ölüm meleği bir tanedir. Herkese tek melek vekil kılınmakta ve o melek canı almaktadır. İkinci âyette, çoğul olarak melekler tabiri geçiyor. Bu âyet-i kerimede canları alınan bir çok inkârcıdan söz edilmektedir. Onların canlarını alan da bir çok melek vardır. Her biri için vekil kılınmış ölüm meleği farklı olduğu için yani çok melek olduğu için (melekler) ifadesi kullanılmıştır. Müslümanların ruhunu Azrail aleyhisselam alıyor, kâfirlerin canını ise Azrail aleyhisselamın emrindeki melekler alıyor. Kâfirlerin canı şiddetli şekilde alınır. Mümininki ise tere yağından kıl çeker gibi alınır. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselama, (Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımınkini de güç al) buyurdu. (Miftah-ül cenne)

Bu kudsi hadisi ateist duysa, ahmaklığından yine sevinir, gördün mü kâfirlerin canını da Azrail alıyormuş der. Emrindeki meleklere aldırınca, yine kendi almış sayılmaz mı?
devam edecek..
 

ufuktuncay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2009
Mesajlar
533
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Allah razı olsun,araştırma ve açıklamalarınız için!
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Namuslu kadına iftira

Namuslu kadına iftira

Ateist diyor ki:
Sual: Aşağıdaki âyetler çelişkilidir. Aynı surede hem istisna var, hem de yok. Esas çelişki ise, zinanın ispat edilmesi için 4 şahidin ne şekilde bulunacağıdır. Evet 4 şahit nasıl bulunacaktır?

Namuslu kadınlara zina isnat edip de, sonra [bu durumu ispat için] dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahitliğini kabul etmeyin. Onlar fasıkların ta kendileridir. Ama bundan sonra, tevbe edip düzelenler bundan istisnadır. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. (Nur 4,5)
Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetliktir. Onlar için çok büyük bir azap vardır. Kendi dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarına şahitlik ettikleri gün, onlar büyük azaba uğrayacaklardır. O gün, Allah onlara hak ettikleri cezaları verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır. (Nur 23,24,25)
CEVAP
Birinci âyette, (İftira edenlere gerekli cezayı verin, şahitliklerini de kabul etmeyin. Ama tevbe edip düzelenler bundan istisnadır) deniyor. Yani tevbe ederlerse şahitliklerini kabul edin deniyor. Aşağıdaki âyetlerde ise, (iftira edenler lanetliktir, onlar ahirette cezalarını bulacaklardır) deniyor. Bu iki âyetin neresi çelişkilidir?

En azılı kâfir bile tevbe ederse affa uğrar. Ama tevbe etmeyen kâfirler ebedi Cehennemliktir. Bu günahı işleyen bir müslüman ise o da ahirette cezasını çekecektir. Burada en ufak bir çelişki yoktur.
Güya asıl çelişki dediği de, dört şahidin nasıl bulunacağı imiş.

Kur’an-ı kerimde, zekat verin emri var, ama nasıl verileceği kaçta kaç verileceği bildirilmemiştir. Resulullah bunu açıklamıştı.

Kur’anda namaz kılın emri vardır. Ancak namazların kaç rekat olacağı, nasıl kılınacağı, namazı bozan şeyler Kur’anda açıkça bildirilmemiştir. Bunları Resulullah efendimiz açıklamıştır.

Bugün dünyadaki anayasalarda da her hüküm detaylı şekilde açıklanmaz. İsmi anayasadır. Yasalarla, tüzüklerle açıklanır. Kur’an da İslamiyet’in anayasası gibidir, hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Hadis-i şerifleri de, yetkili âlimler açıklamıştır. Anayasalarda trafik cezaları şudur diye yazmaz. Yasalara havale eder. Anayasa detay kitabı olmadığı gibi, Kur’an-ı kerim de detay kitabı değildir. Detayına inmemiştir diye çelişki var demek, çamur atmaktan başka şey değildir. Dört şahidin nasıl bulunacağının açıklanmamasına çelişki denmez. Eksik denebilirdi. Belki de ateist, İslamiyet’te şahitlerin vasıfları, kimlerin şahit olacağı detaylı şekilde açıklandığını bildiği için, eksik diyemeyip çelişki demiştir. Ama bu iddiası da yine kendisine benzemiş, yani komik ve iğrenç olmuştur.
devamı var...
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Kıyametteki üç grup

Kıyametteki üç grup

Ateist diyor ki:
Sual: Kıyamette insanların üç sınıf olacağı Vakıa suresinde bildirilirken, Beled suresinde iki sınıf olacağı bildiriliyor. Bu çelişki değil mi?

Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz. İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! Sabikun [İyilik işlemekte önde olanlar], karşılıklarını almakta da önde olanlardır. Naim Cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. (Vakıa 1-12)
İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir. Âyetlerimizi inkâr edenler, işte onlar amel defterleri sollarından verilenlerdir. Onların cezası üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış bir ateştir. (Beled 18-20)
CEVAP
Vakıa suresinde, sağcılar, solcular ve sabikun diye üç sınıfa ayrılıyor. Sağcıların Cennete solcuların Cehenneme gideceği bildiriliyor. Sabikun denilen, sağcılardan daha ileride, daha yüksek derecede olanların da Cennete gideceği bildiriliyor.

Beled suresinde ise, sadece sağcılar ve solculardan bahsediliyor. Sabikundan bahsedilmemiştir.

Bahsetmemek çelişki olur mu? Eğer, bir âyette sağcılar Cennete denirken, başka bir âyette Cehenneme gidecek dense idi, o zaman çelişki olurdu. Bir şeyden hiç bahsedilmemesi çelişki olamaz. Ne olur, sadece çamur atmak olur.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Bin yıl elli bin yıl

Bin yıl elli bin yıl

Ateist diyor ki:
Sual: İlk iki âyette, Ahiret yılı, dünya yılına göre bin yıl denirken, üçüncü âyette 50 bin yıl deniyor. Bu çelişki değil mi?

(Resulüm) Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymaz. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac 47)
Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde Ona yükselir. (Secde 5)
Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar. (Mearic 4)
CEVAP
Zerre çelişki yoktur. Anlamaktan aciz olana ne denir ki?
Birinci âyette, Allah katında bir gün, size göre bin yıl gibidir deniyor.
İkinci âyette de, birinci âyetteki gibi bildiriliyor.
Üçüncü âyet, tamamen farklı bir konudan bahsediyor. Cebrail, oraya 50 bin yıllık yolu bir günde alır deniyor. İlk iki âyette bahsedilen yer değil ki.
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Yahudi ve Hıristiyanlar

Yahudi ve Hıristiyanlar

Ateist diyor ki:
Sual: Aşağıdaki birinci âyette Yahudi ve Hıristiyanlar Cennete gidecek denirken, diğer iki âyette Cehenneme gidecekleri bildiriliyor. Bu açık bir çelişki değil mi?

İman edenler, Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar vardır. (Bekara 62, Maide 69)
İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara uğrayacaklardır. (Al-i İmran 85)
Yahudiler, Üzeyir’e, Hıristiyanlar da İsa’ya Allah’ın oğlu dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da [haktan bâtıla] döndürülüyorlar! (Tevbe 30)
CEVAP
Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden, kendi Peygamberleri zamanında inanıp salih amel işleyenler elbette Cennete gidecektir. Her Peygamberin kavminden, kendi zamanında iman edenler elbette Cennete gider. Bunun çelişki neresindedir?

O âyetin meali şöyledir:
([Senden önce Peygamberlerine] iman edenler, Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar vardır.) [Bekara 62, Maide 69]

Hazret-i Musa zamanında, ona inanan Yahudiler ve Hazret-i İsa zamanında ona inanan Hıristiyanlar, elbette Cennete gidecektir. Çünkü, bütün Peygamberler gibi, Hazret-i İbrahim gibi, Hazret-i Musa da, Hazret-i İsa da Müslüman idi.
Ateist diyor ki:
Sual: Aşağıdaki birinci âyette Yahudi ve Hıristiyanlar Cennete gidecek denirken, diğer iki âyette Cehenneme gidecekleri bildiriliyor. Bu açık bir çelişki değil mi?

İman edenler, Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar vardır. (Bekara 62, Maide 69)
İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara uğrayacaklardır. (Al-i İmran 85)
Yahudiler, Üzeyir’e, Hıristiyanlar da İsa’ya Allah’ın oğlu dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da [haktan bâtıla] döndürülüyorlar! (Tevbe 30)
CEVAP
Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden, kendi Peygamberleri zamanında inanıp salih amel işleyenler elbette Cennete gidecektir. Her Peygamberin kavminden, kendi zamanında iman edenler elbette Cennete gider. Bunun çelişki neresindedir?

O âyetin meali şöyledir:
([Senden önce Peygamberlerine] iman edenler, Yahudi, Hıristiyan ve Sabiinlerden Allah’a ve ahirete inanıp salih amel işleyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar vardır.) [Bekara 62, Maide 69]

Hazret-i Musa zamanında, ona inanan Yahudiler ve Hazret-i İsa zamanında ona inanan Hıristiyanlar, elbette Cennete gidecektir. Çünkü, bütün Peygamberler gibi, Hazret-i İbrahim gibi, Hazret-i Musa da, Hazret-i İsa da Müslüman idi.
devam edecek..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Yer ve göklerin yaratılışı

Yer ve göklerin yaratılışı

Ateist diyor ki:
Sual: Yer ve gök bazı âyetlerde altı, bazılarında sekiz yazıyor. Bu çelişki değil mi?

Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Araf 54)
O, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Hud 7)
Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Yunus 3)
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratandır. (Furkan 59)
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı. (Secde 4)
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri altı günde yarattık. (Kaf 38)
Göklerle yeri ve aralarındakileri altı günde yaratan Odur. (Hadid 4)

Şu âyetlerde de 8 günde yaratıldığı söyleniyor:

Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip Ona ortaklar mı koşuyorsunuz? O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yer küreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı. (Fussilet 9,10,11,12)
CEVAP
Ateist toplamayı bilmiyorsa veya kasıtlı topluyorsa kabahat kimin olur? Arapça’da bir anlatış şekli vardır. Bunu bilmeyince ateist işte böyle zırvalıyor. Doğrusu, Yer küre ve içindekiler dört günde tamamlandı. Gökler de iki günde toplam altı gün eder. 7 âyette 6 gün deniyor. Fussilet’te ise detaylı olarak altı gün açıklanıyor. Bunun ikisi yer küre, ikisi içindekiler, iki günde de gökler. Hepsi altı gün.

İşin uzmanı olan müfessir İmam-ı Kurtubi bu âyet-i kerimeyi şöyle açıklıyor:
(Basra'dan Bağdat'a 10 günde, Küfe'ye de 15 günde gittim) denince, Bağdat’la Kufe arasının 15 gün olduğu anlaşılmaz. 15 -10 = 5 gün olduğu anlaşılır. Basra Bağdat arası 10 gün, Bağdat Kufe arası 15 gün denirse, toplam 25 olur ki yanlış olur. Çünkü Basra ile Bağdat arası 10 gün, Bağdat ile Kufe arası ise 5 gündür. (El-Câmiu li Ahkâm-il-Kur’ân)

Âyet-i kerimede de durum aynen böyledir. 2 günde yeri, iki günde gıdaları ki toplam dört gün eder, âyette de bu bildiriliyor. Dört gün bildiriliyor. İki gün de gökler yaratılıyor. Toplam 6 gün. Hani 8 gün nerede?

Tefsir uzmanı İmam-ı Beydavi de şöyle açıklıyor:
Orada [yer yüzünde her mahlukatın] gıdalarını [iki gün yerin yaratılışı ile beraber toplam] dört günde yarattı.

Tefsir uzmanlarının hepsi şöyle diyor:
Böyle ifadeler, Arap dilinde de çok kullanılan bir üsluptur, mesela, Kufe’den Medine arası 20 gündür, Mekke ise 30 gündür denince, Kufe Mekke arası 50 gün anlaşılmaz. Medine'den Mekke arası 10 gündür toplamı 30 gündür. (Taberi, Beydavi, Kurtubi, Nesefi)

Gün tabiri nedir?
Ateist yine diyor ki:
Sual: 1 gün dünyanın kendi etrafındaki 24 saatlik bir dönüşünden meydana geldiğine göre, dünya yaratılmadan önce böyle bir dönüş olamayacağından bu zamanı gün olarak hesaplamak mümkün mü?
CEVAP
Dünya günü, ahiret günü farklı olduğu gibi Allahü teâlânın indinde gün de farklıdır. Burada bildirilen gün için işin uzmanı müfessir İmam-ı Razi hazretleri (Burada gün demek, devir demektir, hâl demektir) buyuruyor. Allahü teâlâ için zaman mefhumu yoktur. “Ol” denince her şey olur. Buradaki “Ol” ifadesindeki günü 24 saat olarak algılamak yanlıştır. Hâşâ öyle emek sarf etmesi falan olmaz. Emek sarf etmek acizler içindir. Bir çok âyet de “Ol” denince her şey olur buyuruluyor.

İşte birkaç âyet-i kerime meali:
(O, [Allahü teâlâ] bir şeyi yaratmak istediği vakit ona “Ol” der, o da hemen oluverir.) [Bekara 117]

(O, gökleri ve yeri hak ve hikmet ile yaratandır. “Ol” dediği gün her şey oluverir.) [Enam 73]

(Bir şeyin olmasını isteyince, ona sadece “Ol” deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]

(O, bir şey yaratmak isteyince, “Ol” der, hemen oluverir.) [Yasin 82]

(Dirilten de, öldüren de ancak Odur. Olmasını istediği şeye ol der, o da hemen oluverir.) [Mümin 68]

(Allah’ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece “Ol” der ve hemen olur.) [Meryem 35]

Hazret-i Meryem, (Ya Rabbi, bana bir erkek eli değmediği halde, nasıl çocuğum olur) dedi. Allahü teâlâ da, (Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece “Ol” der; o da oluverir) buyurdu. (Al-i İmran 47)

(Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “Ol” dedi ve oluverdi.) [Al-i İmran 59]
devamı var..
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Bir bilene sor demek

Bir bilene sor demek

Ateist diyor ki:
Sual: Tanrı, inanmıyorsan bir bilene sor der. Bir bilen kim ki?

Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor. (Furkan 59)
CEVAP
Bir bilene sor diye tercüme edilen kısmın, âyetteki orijinali, (Fes’el bihi habira) ifadesidir. Habir = haberdar olan, bilen veya her şeyi bilen demektir. Bir bilen diye tercüme edilince yanlış anlaşılabiliyor.

Meal yazanların meşhurlarından Elmalılı Hamdi Yazır şöyle tercüme etmiş:
Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile. (Furkan 59)

Eski İstanbul müftüsü Ali Fikri Yavuz’un tercümesi de şöyledir:
O Allah'tır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı; sonra Arş'ın üzerinde hükümran oldu. O Rahman'dır. Artık bu yaratma işlerini, her şeyi bilenden (Habîr'den) sor. (Furkan 59)

Tercümenin birinde her şeyden haberdar olandan sor, ötekinden ise her şeyi bilenden sor diye tercüme edilmiş ki ikisi de aynı anlamdadır. Yani bu yaratılışları ancak Allahü teâlâ bilir demektir.

Yine meal yazanların meşhurlarından olan Hasan Basri Çantay’ın meali de şöyledir:
O, gökleri ve yeri aralarında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra (emri) arş üzerinde hükümrân olandır. Rahmandır (rahmeti umumîdir). Bunu (Onun sıfatlarından) haberdâr olana sor. (Furkan 59)

Bu tercüme ikisinden farklıdır. Parantez içine aldığı (onun sıfatlarından) ifadesi manayı değiştiriyor. Manasını değiştirse de, yine yukarıdakilere benzemektedir. Allahü teâlânın sıfatlarını iyi bilenler bunu ancak anlayabilir, [ateistler anlayamaz] gibi bir mana çıkıyor.

Burada yanlış veya çelişkili bir durum yoktur. Buranın neresi tenkit ediliyor ki?

devamı var..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt