Simdi gelelim musikinin mutazammın olduğu hevây-ı manaya:
Musiki tahrikleri ile dolu sarhoş edici bir havanın cereyanına maruz olanlar acaba hangi nevi duyguların tesiri altında bulunuyorlar? Bununla hasıl olan tesirler hayli çeşitli olup bir garibe gariplik elemlerini, bir yetime kimsesizliğinin açısını, bir hastaya hüzün verme, bir ihtiyara ömrünün haraplığını ve bazen de bir sermest-i ikbale saadetinin dansettirici coşkusunu vererek hülasa mahzunun ye'sini ve memnunun neşvesini artırarak alemin olay ve çehrelerinin asli renklerini bir az daha koyulaştırması ve insanların mezkur olayları itidal sınırları haricinde karşılama ve telakki etmelerine sebebiyeti cihetiyle bilhassa tembellik tesirlerini andırır. Hele şu sayılan çehrelerin büsbütün üstünde olarak aşk duygularını tahrik etmesi vardır ki artık bu musiki yönünün beyan sihri için bir manay-ı mutabiki mesabesindedir. Bundan dolayıdır ki mükellef bir musiki meclisinin içki kapları ve dilberi ayrılmaz unsurları halinde bulunur. Nitekim en mühim en üryan aşk ve sevda sırları evvela ve saniyen musiki kisveleri altında -bazı kadınların tesettür ederken kendilerini daha cazibedâr bir surette gösterdikleri gibi- bir kat daha açılarak mevkii ilan ve itirafa vaz olunur. Yahut iştiyak heyecanı ile aşıkların dilinde terekküb edemiyen muhabbet kelimeleri bu iki mikyasın düzenleyici bağları sayesinde bir tezahür şekli alır. Bu nüktelere mebnidir ki mesela bir güzelin aşkından sabahlara kadar uyuyamıyorum, yanıyorum, çıldırıyorum demeye sıkılan bir adam bu mazmunu şiir ve musiki kuvvetiyle herkesin içinde bağıra bağıra tebliğ ve ifade ederse küstahlık etmiş sayılmaz. Hele ağzından izdivâc kelime-i meşruası çoklukla işitilen genç kızların, zamanımızda olduğu gibi gelin olmak için iktiza eden mükemmellik sebeblerinden sayılması itikadının bahşettiği cesaret ve salahiyeti ile en derin, en açık aşk cümlelerini alenen kullanmalarına, kızlarını akıl ve hikmet ve basiret dairesinde büyütmek isteyen ebeveynin muhakemesi nasıl müsait olur bilmem? Son asır hükemâsından bazılarının genç kadınlar işsiz bırakılırlarsa kendilerine başka isler bulmak için düşünürler dediğine göre çalgı ile meşgul olan kadınlar o gibi düşüncelere doğru düşüncelerini çekip götürecek mukavemetsiz bir rehber bile bulmuş olurlar.
Lakin aşk ve sevda hayalleri fena bir şey midir? Aşk kadar hissiyata incelik, yücelik ve insana melekiyet bahseden hangi şey vardır? O derecede ki bu hal erbabının yanık kalplerinden tefahur inlemelerine kulak vermemek, göz yaşlarıyla hem cereyan olan müdafaa selinin önüne durmak mümkün olmaz. Pek doğrudur ama yine bu nazik, muazzez mesele kadar suiistimale kabiliyetli bir şey de yokdur. O halde ki, hoca Nasreddin efendi merhumun başınızdan aşk ve alaka geçti mi sualine cevap olarak bir defa geçiyor idi üzerimize adam geldi dediği kadar vardır. Alelhusus aşk ve sevda karşılıksız olamadığı halde kadınlar hakkında hayli ayıp görünür. Hatta bir erkek yalnız kendisini seven bir kadını taziz edebilir. Bundan başka hiç bir kadının, hiç bir erkeğin hakkında aşk ve sevdasını mazur görmediği gibi evvelki kadına da evvelki erkekden maada insanlar tarafından bir kıymet ve haysiyet verilmez.
Musiki hakkında serdedilen şu mütalaalardan şiirin en latif kısmını teşkil eden gazel söyleme hakkında da bir fikir istihsali pek kolaylaşmıştır. Methiye ve hicviye kısımları ise, birincisi çoğunlukla dalkavukluk ve ikincisi genellikle ayıpçılık olmakla pek iyi bir şey değillerdir. Hüküm ve nasihat nevinden olan şiirlere gelince biz de bir şey demeyiz. Nitekim şiir hakkında İslam’ın fikri iyisine iyi ve kötüsüne kötü denmekle özetlenmiştir.
İste maarif-i nefisenin belki enfesi bulunan şiire karşı da mütereddit bir nazarla bakılmasının sebebi fenalığının iyiliğine galip olmasıdır. Hatta tahsil-i ulûm ve fünûn hengâmında bir talibin şiir üzerine fazla düşmesi haylazlık belirtisi addolunarak son asır medeniyetinde dahi pek hoşnutlukla telakki edilmez. Şiirin sermayesi neden ibaret olduğu şairlerin kendileri tarafindan itiraf olunarak:
Sermaye-i sâiran tükenmez
Dünya tükenir yalan tükenmez
denilmiş. Ve onların henüz bu gibi itiraflara yaklaşmadıkları bir devirde: "Onların (şairlerin) her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını söylediklerini görmedin mi" (Şuara 225-226, orijinalinde ayetler Arapça olarak veriliyor) tarzındaki beyanat-ı Kur'aniye ile meslekleri tanıttırılmıştır. Mamafih şiir zihni keskinleştirme ve malumat artırmaya medar olması cihetiyle musikiye kıyas kabul etmeyecek surette ehemmiyete haizdir.
Musiki bahsine nihayet vermeden şurasını söyleyelim ki eğer bunun hissiyat üzerinde icra edeceği tesirler bir nevi azab-ı ruhani halinde mutlaka insanlar için lazım ise, din-i İslam’da tilavet-i Kur'an mesele-i mühimmesi bu ihtiyacı daha yüksek bir surette temin etmektedir. Nitekim tilavet-i Kur'an esnasında teganni müstahab olduğu da bunu teyid eder. Ancak burada şayan-i dikkat bir nokta vardır ki o da Kur'an okunurken teganni etmenin bir taraftan da mezmum olmasıdır. Yani tilavet esnasında teganni bazı ehadis-i şerife ile tavsiye edilmiştir. Fakat şeriat uleması teganni ile tilavet aleyhinde bulunurlar. Mesele her iki teganni arasını ayırt etmekle hallolunur:
Teganni Kur'an’ın tecvid kaidelerini ihlal eder veya musikiye tatbik edilerek yapılırsa mezmumdur. Okuyanın tabiati güzelliği nisbetinde icra edeceği latif sesler beğenilir. Musiki nagmelerine esas maksat ve bizzat olarak Kur'an’ı ona icra aleti edinmekten sakınmak için mezkur sekil son derecede makuldur. Bundan dolayıdır ki musiki dairesinde bestelenen eserler ve şiirlerin güfteleri bihakkın anlaşılmayıp sırf beste kıymetlerini takdiren dinlenir ve taksim namı verilen musiki seslerinde bir dereceye kadar mana anlaşılırsa da bunun icab ettirdiği sanat eksikliklerinin aradaki heyheylerle tamamlanmasına mecburiyet hasıl olur ki bittabi bu gibi ahval Kur'an’da vukuuna cevaz verilir şeylerden değildir.
Bir de hüsn-ü tabiat ve kabiliyet-i sanattan mahrum bir adamın musikisi de dinlenmez. Bu meziyeti haiz olanlara gelince dikkat edilirse tabii sesleri müzik eğitimi ile kazanılmış seslerinden daha latif ve tesirlidir. İddiamız garip karşılanmasın. Nice meşhur hafızlar biliriz ki musiki bilgilerini ileri götürdükten sonra tilavetlerinde evvelki kadar tatlılık ve saflık kalmamıştır. Hasılı, tabii musiki sun'i musikiden daha kıymetli olmak lazım gelir. Çünkü bunlardan birincisi sırf icat olduğu halde kullanılan sesleri taklidden ibaret kalır. Bu makamda bir delilimiz daha var: Bir milletin musikisinden diğer millet lezzet alamayıp onun da kendi musikisine rağbet gösterdiği görülüyor. Demek ki musikinin tesiri hususiyeti nisbetinde oluyor. Su halde bir adamın tabii sesi milli musikisinin dahi üstünde olarak şahsi musikisi demek olur.
The WebAlias Network presents: WWW.FIKIRKULUBU.ORG Site Zinciri *** Abdulkadir Coskun at www.abdulkadircoskun.up.to/