Carlos: Barış yaptığı an İsrail biter....
06 Nisan 2010
Çakal Carlosun son konuşmasını, Türkiyede ilk defa Timetürkte yayınlanıyor. Carlos, konuşmasında İsrail'in barış yapmasının yıkılışı anlamına geleceğini belirtiyor.
Çakal Carlos (Ilich Ramirez Sanchez-Salim Muhammed):
“Barış Yaptığı ân İsrail Biter!”
Bütün hayatını Kudüs ve Filistin için fedâ eden dünyaca meşhur eylem adamı Çakal Carlos (Müslüman adıyla Salim Muhammed) Avukatıyla gerçekleştirdiği haftalık rutin görüşmelerinde, yaşadığı olaylardan yola çıkarak bugüne dair çok önemli tesbitlerde bulundu. Carlos, tıpkı Türk ve Arab dünyasının meşhur gazetecisi Hüsnü Mahalli’nin, Aylık Dergisinin 2005 yılı Nisan ayında yayınlanan 6. sayısında söylediği* ve İsrail hakkında genel hüküm olan şu sözü bir kez daha ısrarla vurguluyor: “Barış Yaptığı Zaman, İsrail Biter!”
Carlos, Beşşar Esad’ın küçüklüğünde kendisine amca dediğini belirttikten sonra, babası Hafız Esad ile olan ilişkilerini, Saddam Hüseyin’in kendisine olan özel ilgisini, Ürdün, Lübnan ve Libya’ya kadar olan devlet başkanları katında gördüğü muameleyi ifade ediyor.
Carlos konuşmasında, o dönem Filistinli mücahidlerin gerçekleştirdiği eylemelerin pek bilinmeyen yönlerini anlatıyor.
Carlos, her hafta, tutsak edildiği Paris yakınlarındaki Poissy Cezaevinden Türk Avukatlarından Güven Yılmaz Bey’i telefonla arayarak (diğer avukatları, Av. Hasan Ölçer, Av. Ahmet Arslan, Av. Ali Rıza Yaman), Türkiye ve dünya gündemine dair önemli tesbitlerde bulunuyor.
Türkiye’deki tek yetkili gazetecisi olan benimle (Fazıl Duygun), 8 yıldır görüşen, yazışmalarda bulunan Carlos, geçtiğimiz Temmuz ayında, bizzat Nicolai Sarkozy tarafından cezaevi idaresine edilen telefonla yasaklanan, benimle gerçekleştirdiği haftalık görüşmelerinde ısrarla ve ısrarla, Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi İslâm Âleminin liderliğini tekrar ele alması gerektiğini ifade ediyordu. Bugün avukatıyla gerçekleştirdiği bu konuşmalarında bu sözlerine şunları da ilave ediyor: “Türkiye’nin, muhteşem Osmanlı devrini yeniden İslâm ve Türk âlemine yaşatması gerekiyor.”
“Türkiye’nin bir ân önce NATO’dan çıkıp, Afganistan işgalinde, NATO emrinde bulunan askerlerini de çekmek zorunda!” “Afganistan, geçmişte Türklerin yaptığı gibi, emperyalizme karşı bir özgürlük mücadelesi veriyor!” “ Afganistan İnşallah, Siyonist emperyalizmi çökerten bir kale olacak! Buna gönülden inanıyorum.” “Türkiye, sadece İslâm-Türk Âlemine değil, Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere ezilen bütün insanlığa adalet ve merhamet götürmekle yükümlü, bu ona geçmişinden, Osmanlı’dan kalan güzel bir görev!”
14 Kasım 2009 tarihli bu görüşmede, Fransızların kendisini yakalayan ABD ve İsrail karşısında ne kadar basit piyon olarak kullanıldığını anlatıyor. Sudan’daki yasadışı operasyonun, CIA Sudan masası tarafından düzenlendiği ifade ediyor. Carlos’un kaçırılışı yasadışı olup, Fransa, ABD ve İsrail’den gelen baskılar neticesi kendi içi hukukunu çiğneme pahasına, Carlos’u memleketi Venezuella’ya göndermiyor.
Çakal Carlos’un bu konuşması, Türkiye’de ilk defa Timetürk’te yayınlanıyor. Carlos, Timetürk için güzel sürprizlerini olduğunu geçtiğimiz haftaki görüşmesinde bize iletti ve ilgi ve alakâsı için Time Türk çalışanlarına devrimci selamlarını göndermemizi rica etti.
Bu görüşme her hafta olduğu gibi, Baran dergisinin Cuma günü bayilere çıkacak bu haftaki sayısında da yayınlanacak.
* Fazıl Duygun “Sen Yıkmazsan Yıkılmaz” Sayfa 79. Bilge Karınca Yayınları, Ocak 2010
Çakal Carlos ve Av. Güven Yılmaz Görüşmesi 14 Kasım 2009
Mirzabeyoğlu’nun, avukatlarımın ve gönüldaşların gönderdiği selâmlardan dolayı ne kadar mutlu olduğumu ve gurur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Şimdi dayanışma zamanı, buna mecburuz. Diğer taraftan, Türkiye’de gerçekleşen radikal değişimlerin, böyle gittiği takdirde, neticede tüm siyasî mahkûmların serbest bırakılmasına imkân vereceğine dair de ümitliyim ve bu noktada son haddiyle iyimserim.
Birkaç gün önce, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD’ye yaptığı ziyaretten döndü. Dönüş yolunda Paris’e de uğradı. Fransız Başbakanı Nicolas Sarkozy tarafından, Elysee Sarayı’nda, üstelik teâmüllerin dışında kapıda karşılanarak ve hususî bir muamele görerek kabul edildi. Netanyahu’dan birkaç gün sonra da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad Paris’e geldi. Burada olup bitenlerin sebeblerini anlatacağım şimdi.
1972’de, Belçika’ya, o zamanki ismiyle Sabena Havayollarına ait bir uçak, bir komando timi tarafından kaçırılmıştı. Timdekilerin ikisi Filistinli erkek, diğerleriyse birisi Filistinli diğeri Ürdünlü iki kadındı.
Komando timinin kumandanı, benim eski yoldaşlarımdan Ali Taha idi. Kendisi, Kara Eylül teşkilâtının ilk nüvesinin kurucusudur. Ali Taha, FHKC’nin Dış Operasyonlar Bölümünün de kadrosu arasındaydı. Bu bölümden ayrıldıktan sonra, 1971 yılında, Yaser Arafat’ın politikalarına muhalif 500 kadar El-Fetih mensubunun desteğiyle bu teşkilâtı kurdu.
Herneyse; sözkonusu uçak kaçırma eylemi, işgal altındaki Filistin’de tutuklu olanların kurtarılması amacıyla gerçekleştirilmişti. Eylemi kendisi idare etti, uçağı kaçırdı ve Tel Aviv yakınlarındaki Lod Havaalanına indirdi. Lod, FHKC Genel Sekreteri George Habbaş’ın doğduğu yerdir aynı zamandı.
Eylem, İsrail Genelkurmayının özel operasyonlar için oluşturduğu seçkin komando timinin (Sayeret Matkal) saldırısı sonucunda, başarısızlıkla bitti. İsrail özel timinin kumandanıysa, Ehud Barak’tı. Bilindiği üzere, İsrail İşçi Partisi’nin başında daha sonra İsrail Başbakanı oldu.
O zamanlar İsrail ordusunda teğmen olan Benjamin Netanyahu da, seçkin İsrail timinin bir mensubu olarak bu saldırıda yeraldı ve kolundan kötü biçimde yaralandı. Bu yüzden bir kolunu hâlâ pek iyi kullanamaz.
İsrail komandolarının saldırısında, Ali Taha başta olmak üzere iki Filistinli yoldaş katledildi. Diğer iki kız ise hayatta kalmayı başardı. Kızlardan biri, Kuveyt’te öğrenci olan bir Filistinliydi. Diğer kız ise, babası Ürdün ordusunda asker olan Ürdünlü bir Hıristiyandı.
Şimdi Netanyahu Paris’e gelince, tüm bu hatıralar gözümde canlandı, ondan anlatıyorum biraz da.
Bir başka husus daha var. Benjamin Netanyahu’nun büyük kardeşi Jonathan Netanyahu da aynı İsrail özel timinin (Sayeret Matkal) mensubuydu ve 4 Temmuz 1976’da Uganda’nın Entebbe Havaalanı’nda İsrailli komandoların FHKC’den yoldaşlarımıza karşı düzenlediği baskında öldürüldü. Diğer çok sayıda insanın ölümü yanında, bizim 7 yoldaşımız da burada maalesef can verdi.
Görüldüğü üzere, Netanyahu ailesi baştanbaşa kanlı bir yol üzerindedir. Ve şimdi Benjamin Netanyahu’nun Paris’e gelişi de, söylenen lâflara bakılırsa, Filistinli yetkililerle o sözde “barış görüşmeleri” çerçevesindeymiş! Kuşkusuz bunların hepsi kuru lakırtı. Çünkü, İsrail’in hayatta kalması, kendilerinin daima baskın çıkacağı ve milletlerarası hukuku takmayacakları bir “savaş durumu” yoluyla olabilir ve bu yüzden de “barış” falan istemezler. Yine bu yüzdendir ki, milletlerarası hukuk denilen nesneye hiçbir hürmet ve bağlılık duymazlar, meselâ BM’nin 1947 tarihli kararını bugüne dek hiç umursamamışlardır. Tabiî tüm bu “yasa tanımaz” tavırları, ABD başta, büyük güçlerce de himâye edilir. Rusya bile belli bir şekilde kollamıştır onları. İngilizler ve Fransızlar, hâkezâ, aynı desteği esirgememişlerdir. Ne var ki, bu lâfta “barış görüşmeleri” de hep sürmüştür!