Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Çağın Despotları" (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
msn20ifadeleri2016xm9.gif


B)idrak'ın yüceliğine eremiyorsanız
inkar'ın basitliğinden sıyrılınızB)




Çağımızın siyasal gücünü elinde bulunduran Nemrutları ile kapital gücüne sahip Karunlarının dünyayı ne hale getirdikleri ortada.
Güç adâletin, insanlığın hizmetinde olursa bir değer taşır.
Güç zalimlerin eline geçerse bu bir felâketin başlangıcı olur.




“Kuvvete dayanmayan adâlet acizdir; adâlete dayanmayan kuvvet ise zalimdir.”
Güç, kuvvet denilince ne aklımıza geliyor?
Güç, kuvvet kimde veya nelerde bulunur?
Mutlak güç sahibi kimdir?
Gelin hep birlikte zihin jimnastiği yapalım.
Önce insandan başlayalım. İnsanı güçlü yapan faktörler nelerdir?
Eğitimli, kültürlü, bilgili ve mala/mülke, mevki/makama sahip olmak diye sıralayabiliriz. Bunların yanı sıra kişinin kendine güven duyması denilen özsaygıyı da eklemek gerekir.




Eğer kişi yeteneklerine, bilgi ve görgüsüne güven duymuyorsa sahip oldukları ona güç vermez. Çünkü o, bunların kendisine neler kazandıracağının farkında değildir.
Kendine güven, sahip olduklarını potansiyel güce dönüştürmede fevkalade önemlidir.
Aksi halde, birçok şeyi yapmaya cesaret bulamaz. Bunun için de gerçek gücünü, potansiyelini ortaya koyamaz.
Kişi, kendine, değerlerine derin bir bağlılıkla inanmalıdır. Bu körü körüne bir inanma değildir elbette.




Sağlam bir bilgiye, derin bir analize dayanmalıdır. Herhangi bir engel, manipülasyon karşısında vazgeçemeyeceği değerler bütününe sahip olmalıdır. Verilen tavizlerin altında, değerlerine, prensiplerine tam güvenmeyiş yatmaktadır.




Yoksa insanı gönülden bağlandığı davasından hangi güç vazgeçirebilir?
Dışarıdan gelen baskılar, insanı inancından, davasından vazgeçiremez. Eğer içinde bazı zaaflar bulundurmuyorsa…
Dışarıdan gelen darbeler davasında sâdık birini, inancından, ideallerinden vazgeçirmek şöyle dursun; aksine güçlendirecektir. Bilenmesine, ona daha çok sarılmasına neden olacaktır.




Eğer inancı tam değilse, şüpheleri varsa veya bazı tutkuların esiri olmuş ise bu durum onun davranışlarına da yansıyacaktır. Davayı sahiplenmede gevşeklik, zorlukla karşılaşınca geri adım atma, fazla riske girmeme şeklinde tezahür eden hal ve tutumlara (ki bunlara pekâlâ modern kılıflar da uydurulabilir) şahit olmaktayız.




Bunu, iki arada bir derede kalma diye de tanımlayabiliriz. Pek tehlike görülmeyen zamanlarda davaya biraz sarılmak, tehlike hissedildiği ortamlarda ise farklı bir psikoloji ile hareket etmek bunun en bariz örneğidir.
Hatta, karşı tarafa ‘ben de sizdenim’ mesajı verebilmek için çabalar sarf edilir.





İnsanlar olur olmaz yerlerde kendilerini ve davalarını tehlikeye atacak basiretsiz davranışlar içerisinde olmamalılar. Elbette konumlarını ve güçlerini hesaba katarak adım atmak zorundadırlar. Kendilerini tanımadan atacakları adım onları geriye götürecek ise bu düşüncesizlik olur.




Davası hakkında asgari bir bilgiye bile sahip olmadan ortaya atılanlar, bir mukavemet ile karşılaştıklarında hemen pasifize olurlar. Ve davaya en büyük zararı da böyleleri verirler. Çünkü bulundukları toplumda kötü örnek oluştururlar. Başlarına gelenleri diğerlerine anlatarak korku ve güvensizlik ortamı oluştururlar. Tedbir adı altında insanlar sindirilmeye çalışılır. Bunun da zincirin zayıf halkaları eliyle yapılması sağlanır.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Zincirin Zayıf Halkası Olmak
Bir fikri, inancı, toplumu zayıflatmak isteyenler, onların içindeki zayıfları hedef alırlar. Bunlar üzerinde başarı kazanırlarsa, bir adım sonrası için kendilerinde cesaret bulacaklardır. Siz siz olun zincirin zayıf halkası olmayın.
Mekke’nin müşrikleri, müstekbirleri ashabın en zayıflarını yıldırmak ve davalarından vazgeçirmek için akıl almaz işkence metotları uygulamışlardır. Böylelikle davayı zaafa uğratmanın hesabını yapıyorlardı. Hesaplayamadıkları bir şey vardı. O da; zayıf gibi görünen insanların kalbindeki inancın/imanın kuvvetiydi. Çünkü neye inandıklarını çok iyi biliyorlardı.






Neye karşı çıktıklarının, nasıl bir yapıya başkaldırdıklarının bilincindeydiler.
“Düşünülmüş ve hazmedilmiş bilgi insanın kişiliğine ve bütünlüğüne güç katar.”
Bu güçle insan, her zorluğun üstesinden gelebilir. Her acıya katlanabilir. Çünkü bilir ki; bu uğurda attığı her adım onu değerli ve onurlu kılacaktır.
Katlandığı her acı ona güç katacaktır. Yaptığı fedakârlıklar onu yüceltecektir.
Onun için inandığı dava uğrunda en değerli olanı, yani canını ortaya koyabilen insanlar şehitlik/şahitlik payesini elde ederler.
Bu aynı zamanda kudreti sonsuz olanın, mutlak güç sahibinin vaadine de kesinkes güvenmenin tezahürüdür.






O’nu mutlak veli kabul etmenin, O’na dayanıp güvenmenin de ispatıdır.
Bu dinamikten güç alarak yola çıkanlar, iradelerini ortaya koyanlar, azim ve cesaretten zerre kadar vazgeçmezler. Sabır ve sebatla davalarında kalmaya, sürekli olmaya devam ederler.




Çağın En Etkili Silahı veya Gücü: Medya
İnsanları sömürmek, egemenlikleri altına almak isteyen despot rejimler karşılarına çıkması muhtemel dirençleri kırmak için onların inançlarını zayıflatma yoluna giderler. Mesajın, sözün etkisini azaltmak için de çeşitli yol ve yöntemlere başvururlar. İnsanları kendi tarihlerinden, inançlarından, değerlerinden, kültürlerinden utanır hale getirmek için çağın en etkili silahı sayılabilecek araçları devreye sokarlar.





Bu uğurda kullanılan en etkili araçlardan biri medyadır. Medyanın kültürleri yozlaştırıcı, etkileyici gücünün farkında olan müstekbirler, onu kendi amaçlarına hizmet ettirmeyi bilmişlerdir. Geçmişte ve günümüzde görsel, işitsel, yazılı medya organları önemini korumaktadır.
Bir düşünürün şu ifadesi, olayın vahametini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor: “Çekilen bir film, seyirciye sıkılmış bir kurşundur.”
Sıkılan bu kurşunlara karşı sizi koruyacak çelik yeleğiniz yoksa, korumasızsınız demektir. Yani güçlü bir imanınız, sağlam analizlere dayanan bilginiz, kritik yapma beceriniz yoksa dışarıdan gelen darbelere, tehlikelere açıksınız demektir.






Bu arada sanatın kitleleri etkileyen, harekete geçiren olağanüstü gücünü takdir etmemiz gerekiyor. Toplumlara/insanlara söyleyecek bir sözü olanlar, sanatın bu gücünü dikkate almak zorundadırlar.
Söyleyişlerini sanatkârane yapmayanlar bekledikleri sonuca ulaşamazlar.
Söz akla hitap ettiği kadar, gönüle ve ruha da hitap edebilmelidir.
Etkili söylenmiş bir söz, bütün çağları etkisi altına alabilen bir güce dönüşebilir.





'Mutlak Güç'e Boyun Eğenler Var Oldukça'
Güç oluşturmak isteyenlerin başvurdukları tek yöntem veya araç bu değil elbette…
Egemen güçler insanların canlarına ve mallarına da kastedebilirler. Bunun için de güvenlik güçlerini sindirme ve korkutma aracı olarak daima hazır bekletirler.
Bir kitapta şöyle bir tespit okumuştum: “Güvenlik (askeri) güçleri her ne kadar ülkeyi dış tehlikelere karşı korumak için bulunduruluyor gözükse bile, asıl hedef kendi yurttaşlarıdır.”





Yakın bir zamanda olağanüstü bir süreçten geçerken sık sık dile getirilen ‘iç tehdit’ tanımlarının nereden ve nasıl kaynaklandığını da anlayabiliriz böylece.
Kaba gücün etkisiz kaldığı, işe yaramadığı durumlar da vardır.
Ölümle veya sürgünle, hapisle tehdit edilen insanlar, ya her şeyi göze alarak yola çıkmışlarsa…
Maddi, manevi bütün zaaflarını kontrol edebilen hasbî insanlarsa…
İşte bunları ne satın alabilirsiniz, ne de fakirlikle korkutabilirsiniz. Ne de işkenceyle, ölümle…






Böyleleri için ölüm; şehâdet, hapis; okul, sürgün; hicrettir.
Şimdi insanlığın böylesi dava erlerine ihtiyacı var. Kudreti Sonsuzun hoşnutluğunu bütün değerlerin üstünde tutan, dünya ve içindekileri elinin tersi ile bir yana itebilen erlere…




Zaman ve mekâna göre baskıların şekli değişebilir. Kaba gücün para etmediği durumlarda psikolojik sindirme harekâtı başlar.
İşte mücadele azmini ve gayretini kaybetmeyen fert ve toplumlar, mücadele şeklini de basiret ve ferasetle belirlemek zorundadırlar.
Her hal ve şartta yapılacak mutlaka bir şeyler vardır.
Gücümüz yok diye oturup beklemek yenilgiyi kabullenmekle eşanlamlıdır.
Bir de despot rejimlerin ellerindeki imkânlara bakarak, gözlerinde büyüterek yılgınlığa düşülmemelidir.






Her Gücün / Güçlünün Mutlak Bir Zayıf Tarafı Vardır
Unutulmamalıdır ki; sağlam gibi görünen nice yapılar, hiç beklenilmedik bir tarzda yerle bir olmuşlardır. Bunun nedeni içlerinde saklı bulunan zaaf noktalarıdır. Topa, tüfeğe sahip olanların aynı zamanda dünyanın en korkak insanları olduğu gerçeğini hatırlamamız gerekir.
“Silah demek, kuvvet demek değildir. Silahlar, askerlerin taşıdığı birer nesnedir, ve bu insanların kafalarında bir şeyler kırılmaya başladı mı silahlar ellerinden düşer. Ve zafer en zayıf addedilen insanlar tarafından kazanılır.” (
Bir türkü sözü vardır. Öyle hoş anlatır ki durumu: ‘Bir dağ ne kadar ulu olsa da, bir kenarı yol olur.’





Ulaşılmaz, yıkılmaz gibi görünen bütün yapıların mutlak bir zayıf noktası vardır. Gidilecek bir yol/yöntem mutlaka mevcuttur. Önemli olan onu keşfetmektir.
Devletler, toplumlar, insanlar emekle, hak, hukukla büyür ve yaşarlar. Sevgi ile yardımlaşma ve dayanışma ile güçlenirler.
Birbirini seven, acısını kederini paylaşan, zor gününde beraber hareket eden toplumları top tüfek yıldıramaz.
Sevgiye ve Hakk’a sırtını dayayan insanları da, toplumları da hiçbir güç zayıflatamaz, yıkamaz.





Güç Adâletin Hizmetinde Olursa Değerlidir
Adaleti, iyiliği, yardımlaşmayı esas alan toplumlar, güçlerini buradan alırlar.
Feraset sahibi liderler müntesiplerinin zayıf düşmesine izin vermezler. Bunu canlı tutacak dinamikleri ustaca kullanırlar. Bir ferdin bile kayıp gitmesine razı olmazlar. Toplumların güçlü denetim mekanizmaları vardır. Örf, gelenek gibi…




Tabii bunları ferdin yaşam alanını daraltan bir mekanizmaya dönüşmemesi için de dikkatli olunmalıdır.
Bir toplumda iyiler azınlıkta kalır, kötüler de onlara toplumsal, psikolojik baskı uygularlarsa, burada da yapılacak şey bellidir: Kınayıcının kınamasından korkmadan, çekinmeden yola devam etmektir.





Asıl güç insanın özüne sarsılmaz bir imanla inanması ve bağlanmasıdır. Diğer fiziki/maddi güçler, buradan alınan enerji ile elde edilebilir.
Ekonomik, askeri ve siyasi gücü elde etmek için çaba sarf edebilirler.
Bu konunun en can alıcı noktası bence; elde bulundurulan gücün ne şekilde ve kime karşı kullanılacağıdır.






Çağımızın siyasal gücünü elinde bulunduran Nemrutları ile kapital gücüne sahip Karunlarının dünyayı ne hale getirdikleri ortada.
Güç adaletin, insanlığın hizmetinde olursa bir değer taşır.
Güç zalimlerin eline geçerse bu bir felâketin başlangıcı olur.
“Kuvvete dayanmayan adalet acizdir; adalete dayanmayan kuvvet ise zalimdir.”




Maddi ve manevi güçle donanmış, kendinden emin fertlerin oluşturduğu toplumlar başları dik ve hür yaşarlar.
Tarih bunun en güzel kanıtıdır.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Yoksa insanı gönülden bağlandığı davasından hangi güç vazgeçirebilir?
Dışarıdan gelen baskılar, insanı inancından, davasından vazgeçiremez. Eğer içinde bazı zaaflar bulundurmuyorsa…

Dışarıdan gelen darbeler davasında sâdık birini, inancından, ideallerinden vazgeçirmek şöyle dursun; aksine güçlendirecektir. Bilenmesine, ona daha çok sarılmasına neden olacaktır................paylaşım için teşekkürler.........
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Yoksa insanı gönülden bağlandığı davasından hangi güç vazgeçirebilir?
Dışarıdan gelen baskılar, insanı inancından, davasından vazgeçiremez. Eğer içinde bazı zaaflar bulundurmuyorsa…
Dışarıdan gelen darbeler davasında sâdık birini, inancından, ideallerinden vazgeçirmek şöyle dursun; aksine güçlendirecektir. Bilenmesine, ona daha çok sarılmasına neden olacaktır................paylaşım için teşekkürler.........





Allah'a Emanet, Emanete Sahip Olunuz.
Selam ve dua ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt