Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...Buyurdular ki; (1 Kullanıcı)

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki;

- İnsan, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyunca kalbine feyz akar. Feyz, nur demektir. Yani kalbi temizlenir. İbadetlerden zevk almaya başlar. Haramlar çirkin gelir. Halis kul olur...
Şöyle devam etti:

- Ehli sünnet kitaplarını okuyanın kalbinde, Müslümanlara karşı kötü düşünce varsa, onlar şefkat ve merhamete dönüşür. Kin ve hasetten kurtulup, halis kul olur.
Sordular:

- Halis mümin nasıl olur?

Buyurdu ki:

- Halis mümin, güzel ve tatlı sözlerle din kardeşlerine emr-i maruf yapar. Allahü teâlânın rızasını kazanmak için çırpınır. Günahlardan kaçıp, ibadetlere sarılır. İslamiyete tam uyabilmek için kılı kırk yarar.

Şöyle bitirdi:

- Halis mümin, günahından ötürü Allah'a karşı daima mahcup ve boynu büküktür. Her türlü ihtiyacını Ona arzeder. Onun azabından yine Onun merhametine sığınır...
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki;

Kavuştuğunuz her nîmet; hep hakka îmânın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın ihsânıdır.

Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlâkınızla, sözlerinizle, giyinişinizle İslâmın vekârını, kıymetini gösteriniz.

Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır.

Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe; ızdırap ve felâketten kurtulamaz.

Allahü teâlâ dilediğini yapar. İster sebepli ister sebepsiz, dilediği gibi azap veya lütfeder. Güzel ve doğru onun dilediğidir.

Allahü teâlâ bize fadlı, ihsânı ile tecelli etsin; bizi fadlı ile korusun! Adliyle tecelli ederse, yanarız.

Riyâ olmasın diye cemâatten kaçanlar ayrı bir riyâ içindedirler.

Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür.

İlim cehli izale eder, yok eder, ahmaklığı değil.

Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
:)

Mübarek olsun . Ne güzel şeyler bunlar.

Büyüklerin sözleri sözlerin büyüğüdür.

Ana Sayfa
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki;

Senelerce kılınmamış nemâzları kaza etmek, imkânsız gibi olmuşdur. İnsanlar, islamiyeti terk etdikleri için, ya’nî Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve islâm dîninin gösterdiği râhat ve huzûr yolundan ayrıldıkları için, dünyâda bereket kalmadı. Rızklar azaldı. Tâhâ sûresinde yüzyirmidördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, (Beni unutursanız rızklarınızı kısarım) buyuruldu. Bunun için, îmân rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve dahâ nice rızklar azaldı. (Hâşâ, zulm etmez kuluna hüdâsı, herkesin çekdiği kendi cezâsı) sözü Nahl sûresinin otuzüçüncü âyetinden alınmışdır. Bugünkü küfr karanlıkları ve Allahü teâlâyı, Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, islâmiyyeti unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, insan gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, bir âilenin nafakasını, râhat yaşamasını te’mîn edemez hâle gelmişdir. Allahü teâlâya inanmadıkca, Onun bildirdiği islâm dînine uymadıkca, Onun Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikce, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır. İşte bugünkü şartlar altında, nemâzların kazâlarını ödeyebilmek için, hergün, sabâh nemâzından başka, dört vakt nemâzın sünnetlerini kılarken, ilk kazâya kalmış nemâzı kazâ etmeği de, niyyet etmelidir. Böylece hergün, bir günlük nemâz kazâsı ödenmiş olur. Hem de, sünnet kılınmış olur.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki:

Ey kardeşim! İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye ve onun mezhebini taklid eden fıkıh âlimlerine dil uzatmaktan kendini koru! Câhillerin sözlerine ve yazılarına aldanma! O yüce imâmın ahvâlini, zühdünü, verâsını ve din işlerindeki ihtiyâtını, titizliğini bilmeyen, dinde değişiklik yapanlara uyarak, onun delilleri zayıftır dersen, kıyâmette onlar gibi felâkete sürüklenirsin. Sen de benim gibi, Hanefî mezhebinin delillerini incelersen, dört mezhebin de sahîh olduğunu anlarsın! Mezheblerin doğru olduğunu, öğle güneşini görür gibi, açık olarak anlamak istersen, Ehlullah yoluna sarıl! Tasavvuf yolunda ilerleyerek ilminin ve amelinin ihlâslı olmasını başar. O zaman, İslâmiyet bilgilerinin kaynağını görürsün. Dört mezhebin de, bu kaynaktan alıp yaydıklarını, bu mezheplerin hiçbirinde, İslâmiyet dışında hiçbir hüküm bulunmadığını anlarsın. Mezhep imâmlarına ve onları taklid eden âlimlere karşı edebli, terbiyeli davrananlara müjdeler olsun! Allahü teâlâ, onları kullarına saâdet yolunu göstermek için rehber, imâm eyledi. Onlar, insanlara Allahü teâlânın büyük ihsânıdır. Cennet'e giden yolun öncüleridirler.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
ABDÜLVEHHÂB-I ŞA'RÂNÎ hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki:

Ey kardeşim! İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye ve onun mezhebini taklid eden fıkıh âlimlerine dil uzatmaktan kendini koru! Câhillerin sözlerine ve yazılarına aldanma! O yüce imâmın ahvâlini, zühdünü, verâsını ve din işlerindeki ihtiyâtını, titizliğini bilmeyen, dinde değişiklik yapanlara uyarak, onun delilleri zayıftır dersen, kıyâmette onlar gibi felâkete sürüklenirsin. Sen de benim gibi, Hanefî mezhebinin delillerini incelersen, dört mezhebin de sahîh olduğunu anlarsın! Mezheblerin doğru olduğunu, öğle güneşini görür gibi, açık olarak anlamak istersen, Ehlullah yoluna sarıl! Tasavvuf yolunda ilerleyerek ilminin ve amelinin ihlâslı olmasını başar. O zaman, İslâmiyet bilgilerinin kaynağını görürsün. Dört mezhebin de, bu kaynaktan alıp yaydıklarını, bu mezheplerin hiçbirinde, İslâmiyet dışında hiçbir hüküm bulunmadığını anlarsın. Mezhep imâmlarına ve onları taklid eden âlimlere karşı edebli, terbiyeli davrananlara müjdeler olsun! Allahü teâlâ, onları kullarına saâdet yolunu göstermek için rehber, imâm eyledi. Onlar, insanlara Allahü teâlânın büyük ihsânıdır. Cennet'e giden yolun öncüleridirler.


Ablacığım maaşallah.Barekallah.Bu büyükler verdiklerini almazmış ama gemiden atlamak başka:)
Arabî mısra’ tercemesi:

Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun!
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Maksadım, Seyyid Abdülhakîm Efendi'ye gidip danışmaktı.

Maksadım, Seyyid Abdülhakîm Efendi'ye gidip danışmaktı.

KADIN MÜŞTERİ.
Talebelerinden İlyas Efendi anlatır:
Bir gün yaşlı bir kadın marangoz dükkanıma gelip; "Bir odalı evim var. İkinci bir oda yaptırıyorum. Kiraya verip onunla geçineceğim. Bedelini kira parasından vermek üzere, bana bir kapı ve pencere yapar mısın?" dedi. Yarın gel, konuşuruz dedim. Maksadım, Seyyid Abdülhakîm Efendi'ye gidip danışmaktı. İkindi vakti dergâhlarına gittim. Hâlimi sordular. "Müşteri geliyor mu?" dediler. "Geliyor." dedim. Fakat sormak için gittiğim kadını unutmuştum. "Sipariş veren oluyor mu?" dediler. "Bugün yok." dedim. "Kadın müşterileriniz oluyor mu?" buyurdular. Gene hatırlamadım. Bunun üzerine; "Bugün gelen kadının işini gör!" buyurdular. Ancak o zaman hatırlayabildim."


Yaktın yandırdın bizi, boynumuz bükük kaldı,
O muhteşem tabutun Eyüp'te havalandı.
Seni seven âşığın ciğeri parçalandı.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Kararan gönüllere ilim meşalesiydin,
Ehl-i Sünnet yolunun unutulmaz sesiydin,
İlim, takva ehlinin şüphesiz reisiydin.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Alimlerin rehberi; âşıklar sığınağı;
Dünya zulmette iken, ateşledin çırağı,
Mekanınız olmuştu Ehl-i Sünnet durağı.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
O mübarek bedenin toprağa verilirken,
Sel gibi aktı yaşlar,sevenin gözlerinden.
Ölüm sana düğündür,biz olduk elem çeken.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Dünya meşakkatin yok, her daim ikramdasın,
Efendi ile şimdi, sohbette, safadasın
Zulmet dolu dünyada sevenlerin ne yapsın?
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Seni seven aşığın halleri ne olacak?
Var mı cihanda senin yerini dolduracak?
Bid’at ehli olanlar şeytanla yarışacak.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Ey gönüller sultanı; canım dayanmaz daha.
Bu dünyayı terk ettin uçup gittin Allah'a
Yapayalnız bir insan ulaşır mı felaha.
Senden ayrı kalmaya yürekler dayanır mı?
Gafletteki insanlar, gün gelir uyanır mı?
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Şeyh Hubeyşî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki:

Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey nasîb eder. Birincisi, sevdiği bir kulunu, mesela bir İslâm âlimini, bir evliyâ zâtı, bir Allah adamını tanıtır ona. İkincisi, Ona hayırlı bir iş nasîb eder. Yâni o kimse, o Allah adamından dînini doğru olarak öğrenir ve bu öğrendiklerini eşine dostuna ve sözünün geçtiği kimselere öğretir. İnsanların dinlerine ve dünyalarına hizmet eder. Daha çok severse, ona derd-ü belâ verir. Sıkıntı gönderir.

Müslüman, çok kıymetlidir. Dünyâya bedeldir o. Müslümanın yüzüne bakmak ibâdettir. Müminin yüzüne sevgiyle bakana, cenâb-ı Hak “yüz umre sevabı” verir. Çünkü Müslüman, Allahın dostudur. Hâlis Müslümana, gökteki melekler bile imrenerek bakarlar.

Haram yeme ve haram konuşma evlâdım. Ağzına girene ve ağzından çıkana dikkat et! Bütün iş bundadır. Allahü teâlâ, ancak böyle bir ağızla yapılan duâları kabul eder.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Abdülkâdir Geylânî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki:

Ey mümin! Ne oluyor ki, seni, komşunu; yemede, içmede, giymede ve başka şeylerde kıskanır görüyorum. Bu nasıl iş? Bilmiyor musun ki, bu senin îmânını zayıflatır. Mevlânın yanında kıymetin kalmaz. Seni, Allahü teâlânın gazabına uğratır. Peygamber efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm"; "Allahü teâlâ, hasetçi kimse nîmetimin düşmanıdır," buyurdu." diye bildirmiştir. Resûl-i ekrem bir hadîs-i şerîfte; "Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer." buyurdu. Sen, haset ettiğin kimseyi, hangi ve ne hususta haset ediyorsun. Onun kısmeti için mi, yoksa kendi kısmetin husûsunda mı haset ediyorsun? Eğer onu, Allahü teâlânın ona kısmet olarak verdiği şeyde haset ediyorsan, ona haksızlık etmiş olursun. Haset ettiğin kimse, Allahü teâlânın kendisi için takdir ve taksim ettiği nîmetin içerisinde bulunmaktadır. Sen onu, Allahü teâlânın bu ihsânından dolayı haset etmekle, ne kadar haksızlık ve cimrilik yaptığını, ne kadar akılsızlık ettiğini biliyor musun? Eğer onu, sana takdir edilenin onun eline geçeceğinden endişe ederek kıskanıyorsan, bu senin çok câhil olduğunu gösterir. Çünkü senin kısmetini başkası yiyemez. Muhakkak ki Allahü teâlâ sana zulmetmez. Allahü teâlâ senin için takdir ettiğini, sana nasîb olarak verdiğini, senden alıp başkasına vermez.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ahmed Rıfâî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buyurdu ki:

İlminin fazla, amelinin çok olması ile gurûra kapılan kimse, mârifet sâhibi değildir. Çünkü şeytan da pek fazla bilgiye sâhipti. Mantık yürütmek sûretiyle, ateşin topraktan daha hayırlı
olduğunu iddiâ etti. Halbuki meleklere hocalık yapıyordu. Sonunda kendi nefsinin üstün olduğunu söyleyip kibirlendi. Böylece Allahü teâlânın gadabına uğradı ve lânete müstehak oldu. Ebedî olarak rahmet dergâhından kovuldu. Ey oğlum! Sakın! Çok sakın! İyi ibâdetlerine, yüksek ilmine aldanma. Çünkü Bel'âm-ı Baûrâ ve Bersisa, en çok ibâdet edenlerdendiler. Fakat sonunda, nefs ve şeytana uyarak dünyâya bağlandılar. Âhiretlerini ziyân ettiler. Rezîl rüsvâ oldular.

Ey oğlum! Kalbinde ufak bir leke görürsen, oruç tut. Gitmezse, az konuşmaya bak. Gitmezse, günahlardan şiddetle kaç. Yine gitmezse, her hâli iyi bilen Allahü teâlâya yalvarmaya, sızlanmaya başla.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ahmed Rıfâî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buyurdu ki;

Bilgisizlik ölümdür. Allahü teâlâ ilim verdikçe canlanma başlar. Her bilgi bir vebâldir. Bu vebâlden kurtulmak amel etmekle mümkün olur. Her amel fayda vermez. Fayda vermesi Allahü teâlâ için yapılmaya bağlıdır. İhlâs elde edilmedikçe, kurtuluşa erilmez.

Sâlih müslümanlar, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğerler, gelen şiddet ve belâlara sabrederler, aza kanâat ederler. Allahü teâlâdan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler. Ancak Allahü teâlâdan isterler. İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren azîz ve zelîl edenin Allahü teâlâ olduğunu bilirler.

Sâlih müslümanlar, Peygamber efendimizin "aleyhisselâtü vesselâm" sünnet-i şerîflerine tam uyarlar. Onların korkusu, son nefes içindir. Onlar, az konuşurlar. Öfkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler. Nefslerinin arzularını yapmazlar. Allahü teâlâyı unutturacak bütün engelleri ortadan kaldırarak, hep O'nunla berâber olmaya bakarlar. Böylece nefslerini alçaltıp, ruhlarını yükseltirler.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ahmed Rıfâî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buyurdu ki:

Hayırdan bir şey öğrenirseniz onu insanlara öğretiniz. Böylece bu hayrın meyvelerinden istifâde edersiniz.

Kıyamet gününe hazırlanın, çünkü gidişiniz Allahü teâlâyadır.

Kulluk esâsının birincisi, nefsi tanımaktır. Halbuki onu tanıyan çok azdır. Onu tanımak şöyle dursun, varlığını kabûl edenler dahi kıymetli kimseler olarak kabûl edilir. Allahü teâlâ, nefsten daha ahmak, daha çirkin ve ondan daha pis kokulu bir şey yaratmadı. İrfan sâhipleri için, ondan daha dar bir zindan düşünülemez. Nefsini tanıyabilen, her tarafı emin olan, tehlikelerden korunmuş bir kal'aya sığınmış olur. Tanıyamayan, hattâ anlamak istemeyen için tehlike büyüktür. Onu anlamadıkça, şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Onu anlamadan, mârifet sâhibi olunmaz.

Allahü tealânın evliyâ kullarının üstünlüğünü kabûl etmeli ve onlara çok hürmet göstermelidir. Çünkü onlara, kıyâmet gününde korku ve hüzün yoktur. Velî olan kimse, cenâb-ı Hakk'a pek fazla muhabbet besler, îmânları kemâl mertebesindedir ve takvâ üzeredirler. Allahü teâlâ, evliyâsına zorluk göstermez. Bâzı semâvî kitaplarda; "Benim velî kullarımdan birine eziyet eden, bana harb ilân etmiş olur." buyrulmaktadır. Cenâb-ı Hak, velî kullarını korur, onlara eziyet edenlerden intikam alır. Onları sevenleri ise muhafaza eder, korur. Evliyâ ile berâber olmalı, onları sevmelidir. Onlar hakkında hiçbir zaman kötü söz sarfetmemeli, sû-i zan etmeyip, hüsn-i zan içinde bulunmalıdır.


Dünyâda âhiret için çalışıp yorulan pişman olmaz, râhata kavuşur. Her hayr işleyenin ameli kendisine sunulacaktır. Her şer, kötü iş yapanın da ameli kıyâmet gününde önüne çıkacaktır.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri “kuddise sirruh” buyurdu ki;

Bütün ibâdetler namaz içinde toplanmıştır. Kur'ân-ı kerîm okumak, tesbîh söylemek (ya'nî sübhânallah demek), Resûlullah efendimize "aleyhisselâtü vesselâm" salevât söylemek, günahlara istigfâr etmek ve ihtiyaçları yalnız Allahü teâlâdan istiyerek O'na duâ etmek namaz içinde toplanmıştır. Ağaçlar, otlar, namazda durur gibi dik duruyorlar. Hayvanlar, rükû hâlinde, cansızlar da ka'dede, oturuyor gibi yere serilmişlerdir. Namaz kılan, bunların ibâdetlerinin hepsini yapmaktadır. Namaz kılmak, mîrâc gecesi farz oldu. O gece mîrâc yapmakla şereflenen, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine "aleyhisselâm" uymağı düşünerek namaz kılan bir müslüman, O yüce peygamber gibi, Allahü teâlâya yaklaştıran makamlarda yükselir.

Devamlı zikrediniz. Büyüklere bağlılığınızı muhâfaza ediniz. Güzel ahlâklı olup, insanlarla iyi geçininiz. Kazâ ve kader husûsunda nasıl ve niçini bırakınız. Yol kardeşleri ile birlik olmayı lâzım biliniz. Fakr, kanâat, rızâ, teslim, tevekkül ve ferâgat üzerine olunuz.
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,205
Tepki puanı
3,577
Puanları
163
Yaş
46
Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir.




selamün aleyküm kardeşim.ne kadar güzel sözler.Rahman razı olsun.sizi sevsin,sevdirsin,sevindirsin Rabbim.sizin gibi kardeşlerimizi başımızdan eksik etmesin.selametle.........
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir.




selamün aleyküm kardeşim.ne kadar güzel sözler.Rahman razı olsun.sizi sevsin,sevdirsin,sevindirsin Rabbim.sizin gibi kardeşlerimizi başımızdan eksik etmesin.selametle.........


Ve aleyna aleyküm selam ve rahmetullah,

Amin kardeşim, teşekkür ederim, ne güzel dualar bunlar..Allahü teala cümlemizden razı olsun, razı olduklarıyla bulundursun..

Dua eder, dualarınızı istirham ederim..

Vesselam.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri “kuddise sirruh” buyurdu ki;

Resûlullah efendimiz "aleyhisselâtü vesselâm";“Gözümün nûru ve lezzeti namazdadır.” buyurdu. Bu hadîs-i şerîf; “Allahü teâlâ namazda zuhûr ediyor, müşâhede olunuyor. Böylece gözüme rahatlık geliyor.” demektir. Bir hadîs-i şerîfte; “Yâ Bilâl! Beni rahatlandır!” buyruldu ki; “Ey Bilâl! Ezân okuyarak ve namazın ikâmetini söyleyerek, beni rahata kavuştur.” demektir. Namazdan başka şeyde rahatlık arayan bir kimse, makbûl değildir. Namazı zâyi eden, elden kaçıran, dînin diğer emirlerini daha çok kaçırır.

Îmânı olmayan kimsenin Cehennem ateşinde sonsuz yanacağını Peygamber efendimiz "aleyhisselâm" haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır. Ateşte sonsuz yanmak ne demektir? Herhangi bir insan sonsuz olarak ateşte yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felâketten kurtulmanın çâresini arar.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bismillahirrahmanirrahim

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK

LÜTFEN OKUYUNUZ

Din adamları,sokaktaki vatandaşlar, dindar olanı da olmayanı da(Bu güne kadar biz böyle bir şey kimseden duymadık,Kuran-ı Kerim in dışındaki kitaplarda okumadık, eski alimlerin Menkıbelerinde görmedik Kuran Meallerinde sizin anlattığınız gibi açıklanmıyor bu şimdi nereden çıktı) diyorlar.

Bu doğrumu?-Doğru , Ancak Kuran-ı Kerim 1400 sene evvel Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ona tabi olanlar yani Sahabe Kuran- Kerimi biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Onların zamanında ne fıkıh ne hadis ne icmai ümmet nede itikat imamlarının koyduğu akaid vardı.Ve onlar Kuranda beyan edildiği gibi İslamı yaşadılar.

1- Bütün sahabe Allah’a Ulaşmayı dilediler.

39 / ZUMER - 17

Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

2- Kainatın en büyük Mürşidine tabi oldular.Hepsi Felaha erdiler.






7 / A'RAF - 157

Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâh a (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

3- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup hidayete erdiler.

Ruhları Allah’a ulaştı.Galu Bela günü verdikleri sözü(MİSAK’ı) yerine getirdiler



13 / RAD - 20

Ellezîne yûfûne bi ahd illâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah'ın ahd ini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misak lerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misak lerini) bozmazlar.

13 / RAD - 21

Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.






7 / A'RAF - 158

Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).

De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayet e eresiniz.”






39 / ZUMER - 18

Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

4- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup Fizik vücutlarınıda Allah’a teslim ettiler.






3 / AL-İ İMRAN - 20

Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ'lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayet e ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR'dir (görendir).

5- Hepsi nefslerinide tavsiye edip Allah’a teslim ettiler.










2 / BAKARA - 136

Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilenlere, İbrâhîm'e İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa'ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab'leri (tarafı)ndan verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasında hiçbir ayırım yapmayız (fark gözetmeyiz). zaten biz, O'na teslim olanlarız.”

6- Hepsi İrşada ulaşıp Muhlislerden oldular.






49 / HUCURAT - 7

Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fısk ı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.






2 / BAKARA - 139

Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).

De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”

7-1 )Hepsi Hakka Tukatihi Takvaya ulaştılar.






3 / AL-İ İMRAN - 102

Yâ eyyuhellezîne âmenû ttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah'a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah'a teslim olun.

7-2) Hepsi iradelerinide Allah’a teslim edip İrşada Memur ve Mezun kılındılar.






9 / TEVBE - 100

Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Sahabe bu Makamlara nerden geldiler..İlk olarak ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEREK

Geldiler. Allah’a ulaşmayı dilemeden Peygamber (S.A.V) Efendimize tabi olanlar hiçbir şey

Elde edemediler. Çünkü ihsan alamadılar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt