Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Burada Elhamdülillah Dersin,Orada Elhamdülillah Yersin (1 Kullanıcı)

Seyren

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2012
Mesajlar
1,036
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
alitoyhu.jpg



"cenneti aletle yapmadılar, niyetten ubudiyetten yaptılar."
-Mevlânâ

Önce "iş makineleri" göründü uzaktan. Yaklaştılar. Hayretle seyretmeye koyuldu onların o fısıltılı gelişlerini.
Nefeslerden yapılmış şeffaf tekerlekleri üzerinde hışırtıyla ilerliyorlardı.
Kepçelerinin keskin dişleri, iri parlak bıçakları katı sessizliği parçalamaya başladı.
Çatır çatır söküp attılar vurdumduymazlığın boz bulanık çamurlarını.
Temiz seslerin, tatlı nefeslerin eğesinde bilenmiş bıçakları gafletin kayalarına dokunur dokunmaz, hayretten kıvılcımlar çıkardılar. Cansızlığın taşları, nankörlüğün sağır kayaları yarıldı; bağırlarından bengisular fışkırmaya başladı.
Sonra , makineler tonlarca şükür ve sabrı karmaya başladılar.
Sessizliğin dağıldığı, gafletin sökülüp atıldığı, nankörlüğün parça parça edildiği o cıvıltılı alana döküldü şükür-sabır çimentosu. Rahmet yağmurlarıyla yıkandı temel…
Temiz niyetler üzerine kuruldu bina... Duvarlar yükselmeye başladı hızla… Takvadan tuğlalar dizildi üst üste…
Hüsranı dışarıda bıraktı, rahmeti içeride bıraktı duvarlar.
Darlıklar dışarıda kaldı, genişliklere odalar açıldı takva takva üstüne kondukça..
Var edilen her şey, hayırla yad edilen her dilber, hayranlıkla tanışılan her güzel, şükürle tadılan her nimet içeride kaldı..
Dışarıda şer.. Dışarıda hiçlik.. Dışarıda lüzumsuzluk. Dışarıda yalan.
Dışarıda boş söz.. Dışarıda kaldı hüzün ve korkular… Hayranlık bahçeleri doluştu içeri..
Rahmet yağmurları indirildi tavandan içeri… Çiçeklerin hepsi içeride açtı. Rayihaların hepsi damlaya damlaya gül oldu.
Dışarıda kaldı tüm çirkinlikler..
Kapılarını tekbirden çattılar odaların… “ALLAHüekber”in manası tel tel açıldıkça, içeri koşuştu izzetler, yücelikler, yakınlıklar.
Zilletlerin üzerine kapandı kapılar. Alçaklıklar eşikten yüz geri etti. Aşağıların aşağılarını uzakta bıraktı kapılar…
Gıybetlerin iğrenç kokuları erişemedi içeri. Riyaların çirkin yüzleri silindi uzaklarda.
Oda oda genişledi bina. Odalar odalara açıldı. Genişlediler.. Sonsuza doğru genişlediler…
Sevdaların hepsini çevreledi duvarlar. Vedalara veda etti duvarlar. Fenanın soğuğu giremedi içeri.
Hiçliğin berisinde, varlığın ortasında kuruldu çatısı binanın.
Arttıkça artan mümin hayreti kadar yükseldi tavan. Göğe doğru yayıldı.
Minnettarlığın sonsuz mavisinde kurulan gökler tavan oldu odaya.
“SübhanALLAH”tan avizeler indirildi odaların ortasına… Pırıl pırıl tenzih kristalleri uç uca dizildi avize diye.
“Vechullah”ın tanıdık yüzü nur indi değdi her köşeye. Ünsiyet saçıldı zeminin her noktasına.
Sonsuz yakınlıktan, ebedî mutluluktan ışıltılar süzüldü.
Gölgeler ve ışıklar oynaşmaya başladı hoş sohbetten çatılmış sedirler üzerinde.
Sıcacık dudaklara aşkla değmiş salâvatlardan güller açıldı odanın başköşesinde.
Bülbül şakımalarından, seher vakti zikirlerinden aynalar dikildi duvarlara.
Kıbleye döndükçe yeniden inşa edilen yüzünün nurunu seyre dalsın diye namaz ehli.
Mahcup yüzlere serince değmiş gözyaşlarından havuzlar açıldı odanın göbeğine.
Dünyaya uzak, ahirete yakın ağlayışlarıyla dinlensin diye kutlu misafir.
Mahzun kalpleri yakıp kavurmuş tövbelerden pencereler açıldı Cemâlullah denizlerine.
Kardeşlik hazzından, muhabbet tadından dokunmuş halılar serildi zemine.
Ayaklarına sımsıcak vuslatlar değsin diye..
Sevinçli secdelerin billur sularından çeşmeler kuruldu gül bahçelerinin başına.
Nehirlerin çağıltısı duyuldu sonra.
Hak adına susmuşluğun, gerçek hatırına küsmüşlüğün kuytularından kaynayan nehirler…
Sabredenin ayakları altında akışmaya başladılar.
Yetim başları okşamış elleri menekşe kokularıyla mayalandı.
Kimselerin görmediği fukaraları gören mümin gözlerine vuslattan sürmeler çekildi.
Uykusunu teheccüdlerle bozmuş âşıkların kirpik uçlarına ebedî sevinçler asıldı.
Meyveler geldi sonra.. En sonunda..
Rengarenk tebessüm çiçekleri arasından, cömertlikten eğilmiş dal uçlarından tazecik meyveler uzandı ellerine.
Tanıdıktı meyveler. Öyle ki, hatırladığı şükür anlarının hepsi dilim dilim olmuştu meyvelerde.
Hasretle aradığı eşsiz mutluluk anlarının çekirdeklerine sarılıydı meyveler.
Tekrar tekrar yaşamak için can attığı doymuşluklarının bitmesin diye titizlendiği ilk lokma hazzının kabukları içindeydiler.
Oruçlu ağzının hoş kokularıyla bezenmişti nimetler.
“Elhamdülillah”ları tadındaydı hepsi…
Sonsuz bir şimdinin tabağında, saf çocuk sevinçlerinin sepetleri içinde ..
Meyveler, meyveler...
“Elhamdülillah”larını yemeye başladı mümin.
Utangaç bir sevinçle.
En Sevgili’nin ellerinin gül tabağından....

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İnsan unutkan bir varlıktır. Başı sıkışınca "Allah" der, yalvarır. Rahat günlerinde ise Allahı hatırına getirmez, gafletle ömrünü geçirir. Kuran bunu şöyle anlatır:
"İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yatarken, gerek otururken, gerek ayakta bize dua eder durur. Derken kendisinden sıkıntıyı giderdiğimizde ise, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider." (Yunus suresi,12)

"Biz insana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan çizer. Ona bir şer dokunduğunda ise, uzun uzadıya yalvarmaya başlar." ( Fussılet suresi, 51)

"İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla şımarırlar. Eğer kendi elleriyle yaptıkları yüzünden bir kötülük başlarına gelirse hemen ümitlerini kesiverirler. Görmediler mi, Allah dilediğine rızkı genişletir, daraltır? İnanan bir topluluk için bunda ayetler (ibretler) vardır." (Rum suresi, 36-37)


 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ben elhamdülillah Müslüman bir insanım. Allah’ın bana lutfettiği akıl ve vicdanımı kullanarak, Allah’ın elçileri aracılığıyla biz insanlara gönderdiği kitap(kuran/vahiy) ile Müslüman oldum. Ve varlığıma, yaşamıma anlam buldum. Düşünüyorum da Müslüman olmasaydım ne olurdu, nasıl bir hayatım olurdu? Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bunu düşünmüş olmak bile içimi öyle korku ve pişmanlık duygusuyla dolduruyor ki, çok şükür ki Rabbimize farkında olanlardanım, müslümanım. Ama eğer ki inanmamış birisi olsaydım, bu dünyaya nasıl katlanabilirdim diyorum. Yaşamış olduğum sıkıntılara, dünyadaki adaletsizliklere, acımasız zalim insanların nasıl elini kolunu sallayarak rahatça gezmelerine, vicdansız katillere ve daha nice kötü insanlara, olaylara nasıl tahammül edebilirdim. Bunların mutlaka bir bedeli olmalı değil miydi diye düşünmekten kendimi alamazdım. Yaşadığımız, yaşattığımız her şeyin bir karşılığı olduğunu ve hiç kimsenin haksızlığa uğramayacağını bilmek, çaresizlik hissimizi de yok etmiyor mu? Bizim gücümüz yetmese de Allahın her şeyi gördüğünü ve her şeye güç yetiren, zerre adaletsizlik etmeyen olduğunu bilmekte bizi rahatlatmıyor mu? Başıboş olmadığımızı her an izlendiğimizi ve bir gün herkesin yaptıklarının hesabını vereceğini bilmek değil midir bizi sabrettiren, rahat nefes almamızı sağlayan. Ve Allah’a güvenimiz değil mi, gücümüzün kaynağı? Bir Müslüman için tabiî ki de, evet! Üstümüze düşen sorumlulukları yaptıktan sonra bütün bunlara katlanabilmemiz, dayanabilmemiz, yaşamımıza o iç huzurla devam edebiliyor olmamız, Allah’a olan güvenimiz ve tevekkülümüz sayesinde elbette. Ama tek olan İlaha inanmayanlar nasıl dayanabiliyor bütün bu olanlara, insanlara, dünyaya… anlayamıyorum.
İnsanoğlu vicdanı olan bir varlık. Vicdanını kaybetmiş olan, insanlığını da kaybetmiştir. Rabbimiz de zaten kuranda, bazı insanlar için hayvanlar gibidirler tabirini kullanır. Bu vicdanını kaybetmiş insanlar içinde geçerli. Hem akıl vicdandan yoksunsa, doğru çalışmaz. O yüzden bu kadar acımasızlığın, haksızlığın, adaletsizliğin olduğu bir dünya da, vicdan sahibi bir insanın üzüntü duymaması düşünülemez. Ve inandığı Rabbi yoksa eğer, nasıl katlanabilir bu dünyaya, mümkün mü? Ancak vicdanını kaybetmiş ve aklını işletmemiş, tek olan ilahı/Allah’ı bulamamış bir insan, tıpkı hayvanlar gibi yaşamına rahatlıkla, üzülmeden, düşünmeden devam edebilir.‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla!’’ o yılandan sorumlu olduğunu ve bir gün yılanın kendisine de mutlaka zarar vereceğini hesap edemeden.. Eğer ki dünyada yaşanılan acılara, haksızlıklara, zulümlere gerçekten üzüldüğünü ve Allah’a inanmadığını söyleyen bir kişi, nasıl bir mantıkla hareket edebiliyor da ‘’insanların yaptığı bunca kötülükler nasıl yanına kar kalabiliyor?’’Kafasındaki bu çaresizlik veren sorudan ne yapıyorda kurtulabiliyor, çok merak ediyorum!
İyi ki Allah var ve iyi ki herkes yaptığının karşılığını bir gün bulacak! Biz inananların, buna inancı sonsuz. Ve işte o gün/kıyamet günü, o zalimler başıboş olmadıklarını anlayacaklar. Gerçekten biz zalim kimselermişiz, nefsimizin kölesiymişiz, yazıklar olsun bize diyeceklerdir! Yaptıklarının karşılığını da göreceklerdir. Dünyadaki haksızlıklara, acılara üzüldüğünü söyleyen ama Allah’ın varlığına inanmayan kişilerde, kafasındaki o sorudan kurtulacaklardır. Ama onlarda diğerleri gibi acı ve pişmanlıkla sürecek bir yaşamı bulacaklardır tabi.
Böyle dememek, pişman olmamak ve o korkunç azabı tatmamak için Rabbimizden gelen mesajla(kuran) inancımızı, ahlakımızı, vicdanımızı, hayatımızı doğru şekillendirmeli ve varoluşumuza uygun yaşamalıyız. Yaşananlara kayıtsız kalmamalıyız, vicdanımızı susturmamalıyız, imkanlarımız doğrultusunda her daim yardıma koşmalıyız, her zaman hakkı savunmalı ve adaletli olmalıyız. Çünkü biz, Allah’ın; akıl, vicdan, irade gibi özellikler verdiği üstün varlıklarız, İnsanız!
Yazan: HudaNur
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt