by-cansuyu
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 19 Ocak 2007
- Mesajlar
- 160
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
* İstanbul’un cadde ve sokaklarına verilen adların en çok; Atatürk, İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, Mimar Sinan ve İstiklal olduğunu;
* Sultanahmet Camisi’nin dünyanın tek 6 minareli camisi olduğunu;
* Sultanahmet Camisi’nde toplam 21.043 adet çini bulunduğunu;
* İsrail bayrağının ortasında yer alan ‘altı köşeli yıldız’ (Süleyman’ın Yıldızı) motifinin İstanbul’un birçok camisinde bir süsleme sanatı olarak kullanıldığını;
* Dünyanın en ünlü mimarı Koca Sinan’ın, değil İstanbul’da Türkiye’de bile tek bir resminin bulunmadığını, dünyadaki tek özgün Mimar Sinan resminin sadece İrlanda Dublin’de bulunduğunu;
* Eski İstanbullular’ın, çenesinde sivri sakal bırakan yabancılara “didon sakallı” dediklerini;
* İstanbul’un ilk valisinin “karıştıran” lakaplı Süleyman Bey olduğunu (çünkü gerçekten de işleri birbirine karıştırırmış!);
* Eski İstanbul’da “duacılar”ın ne kadar önemli olduğunu, mesela her sabah Kapalıçarşı açılınca, bir “Duacı Efendi”nin kürsüden yüksek sesle “hayırlı kazanç” duası okuduğunu;
* Dünyada ilk orgun, 8. yüzyılda Bizans İstanbulu’nda çalındığını ve bu “tuhaf müzik aleti”ni gören gezgin Arapların onu Avrupa’ya tanıttığını;
* Osmanlı İstanbulu’nda en gözde yemeğin, içine bir adet altın yerleştirilen “altın nohutlu pilav” olduğunu;
* Osmanlı İstanbulu’nun en tutucu zamanlarında “Amelya” takma adıyla sahnelere çıkan ilk kadın sanatçının Seniye Hanım olduğunu;
* İstanbul’un fethedildiği 1453 yılından Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar, yani 1839’da kadar tam 386 yıl kentte hiçbir kilisede çan çalınmadığını;
* Roma İmparatoru Sezar’a büyük hayranlık duyan, Sadrazam “Makbul” İbrahim Paşa’nın, Kanuni tarafından idam edildikten sonra “Maktul” (katledilmiş) lakabıyla anıldığını ve Sezar’la aynı gün, yani 15 Mart’ta öldürüldüğünü;
* Osmanlı İstanbulu’nda, hırsızlık suçundan ceza verilenlere, cezasının son gününde “yüzün ak olsun bundan sonra” diyerek yüzüne bir kase yoğurt çalındığını;
* İstanbul tarihinin en ilginç yasağının “geceleri fenersiz sokağa çıkmak” olduğunu.....
Yazar, kitabının son sözünde, “Bu kitap da bitti! Ama İstanbul, asla!” diyor. Bize de, “o zaman yenisini bekliyoruz” demek düşüyor...
* Sultanahmet Camisi’nin dünyanın tek 6 minareli camisi olduğunu;
* Sultanahmet Camisi’nde toplam 21.043 adet çini bulunduğunu;
* İsrail bayrağının ortasında yer alan ‘altı köşeli yıldız’ (Süleyman’ın Yıldızı) motifinin İstanbul’un birçok camisinde bir süsleme sanatı olarak kullanıldığını;
* Dünyanın en ünlü mimarı Koca Sinan’ın, değil İstanbul’da Türkiye’de bile tek bir resminin bulunmadığını, dünyadaki tek özgün Mimar Sinan resminin sadece İrlanda Dublin’de bulunduğunu;
* Eski İstanbullular’ın, çenesinde sivri sakal bırakan yabancılara “didon sakallı” dediklerini;
* İstanbul’un ilk valisinin “karıştıran” lakaplı Süleyman Bey olduğunu (çünkü gerçekten de işleri birbirine karıştırırmış!);
* Eski İstanbul’da “duacılar”ın ne kadar önemli olduğunu, mesela her sabah Kapalıçarşı açılınca, bir “Duacı Efendi”nin kürsüden yüksek sesle “hayırlı kazanç” duası okuduğunu;
* Dünyada ilk orgun, 8. yüzyılda Bizans İstanbulu’nda çalındığını ve bu “tuhaf müzik aleti”ni gören gezgin Arapların onu Avrupa’ya tanıttığını;
* Osmanlı İstanbulu’nda en gözde yemeğin, içine bir adet altın yerleştirilen “altın nohutlu pilav” olduğunu;
* Osmanlı İstanbulu’nun en tutucu zamanlarında “Amelya” takma adıyla sahnelere çıkan ilk kadın sanatçının Seniye Hanım olduğunu;
* İstanbul’un fethedildiği 1453 yılından Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar, yani 1839’da kadar tam 386 yıl kentte hiçbir kilisede çan çalınmadığını;
* Roma İmparatoru Sezar’a büyük hayranlık duyan, Sadrazam “Makbul” İbrahim Paşa’nın, Kanuni tarafından idam edildikten sonra “Maktul” (katledilmiş) lakabıyla anıldığını ve Sezar’la aynı gün, yani 15 Mart’ta öldürüldüğünü;
* Osmanlı İstanbulu’nda, hırsızlık suçundan ceza verilenlere, cezasının son gününde “yüzün ak olsun bundan sonra” diyerek yüzüne bir kase yoğurt çalındığını;
* İstanbul tarihinin en ilginç yasağının “geceleri fenersiz sokağa çıkmak” olduğunu.....
Yazar, kitabının son sözünde, “Bu kitap da bitti! Ama İstanbul, asla!” diyor. Bize de, “o zaman yenisini bekliyoruz” demek düşüyor...