Yazımızın başlığı bir hadisin anlamını ihtiva etmektedir. “Bugün yani dünyada çalışma var hesap yok, yarın yani, âhirette ise hesap var çalışma yoktur.”1 Bu dünya âhireti kazanma yurdudur. İnsanlar için bir imtihan yeri olan bu dünya, âhiretin tarlasıdır. Buradaki çalışmalar, gayretler, ibadet ve taatlarda gösterilen yoğunlaşmalarla ebedî âlem kazanılacaktır. Kısa bir müddet bu dünyaya gönderilen insan, kendi hür iradesi ile inanacak, imanın gereklerini yapacak, bütün gayretiyle öbür dünyadaki büyük başarıyı elde edecektir.2 Ya da yine kendi hür iradesi ile dünyanın zevklerini alabildiğine yaşayacak, iman ve amelden uzak bir hayat sürerek âhireti unutacak ve kaybedecektir.
1- İmtihanı Kazanma Yeri
Bu dünyada herkes, inanıp inanma da, amel edip etmemede serbest bırakılmıştır. Bu konuda hadisi şerifte de açıkça belirtildiği gibi, görünürde iman, ibadet, amel ve ahlâkî konularda herhangi bir hesap sorulmamaktadır. Geçmiş kavimlerin çeşitli zulüm ve günahlar yüzünden helâk olduğu Kur’ân-ı Kerim’de belirtilmekle beraber, genelde herkes her şeyi tercihte serbest bırakılmıştır. “Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.”âyetinde de bu gerçek ifade edilmektedir. Dünya hayatı bir yarış alanıdır. İman ve imanın ortaya koyduğu gerçeklerin yerine getirilmesinde yarışılacak saha dünyadır. Koşunun, çabanın, gayretin, bütün özverinin sergileneceği mekan dünyadır. İnanan insanın, çile, meşakkat, sıkıntı, üzüntü, keder, ıstırap ve her türlü yorgunluk diyarı burasıdır. Hesaba hazırlanma yurdu bu dünyadır.
2- Amellerde Yarışmak
“...Hayır işlerinde yarışın...”3emri ileKur’ân, âhiret saadetini kazandıracak bütün hayır işlerinde yarışmayı emretmektedir.
Mâide Sûresinde “(Ey mü’minler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri tek bir ümmet yapardı; Fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlarda) sizi denemek için (böyle yaptık). Öyle ise iyi işlerde birbirinizle yarışın...”4 Bu âyette geçen “şir’a” kelimesi, din anlamındadır. “Minhâc” sözcüğü ise, yol, cadde manasına gelir.5 Bu anlamlara göre âyetin manası “Allah’ın sizin için tayin ettiği sırat-ı müstakîmde, din yolunda yarışın” şeklinde olur. Bu da gösterir ki, âhiret işlerinde, dinin koyduğu kuralları yaşamada, yasakladığı fillerden kaçınmada, tavsiye ettiği işleri yerine getirmede yarışmak, müsabaka etmek, koşuşturmak ve acele etmek gerekmektedir.
3- Âhiret İşlerinde Yarışmak
Hangi amellerde acele etmenin gerektiğini şu hadis veciz bir şekilde belirtmektedir. “Her şeyde (teennî ile) yavaş hareket etmek gerekir. Ancak âhiret işinde yavaş davranılmaz.”6Bu hadis, âhiretle ilgili işlerde yani, ibadetleri zamanında yapmak, tehir etmemek ve ağır davranmamak hususunda önemli bir mesaj vermektedir. Âhiretle ilgili faaliyetleri zamana bırakmak asla doğru değildir. Ramazanda yapılan yarışın diğer zamanlarda da tabiri caizse dolu dizgin devam etmesi gerekir. İbadetlerde ara vermek yoktur. Kullukta süreklilik esastır. Âhiret işlerinde tatil, tehir, teenni yoktur.
4- Cenneti ve Cennet Nimetlerini Elde Etmek İçin Koşmak
Cennet ve cennette lütfedilecek nimetler için yarışmayı, koşmayı ve acele etmeyi Kur’ân emretmekte ve tavsiye etmektedir. Çabucak geçen dünyayı ve nimetlerini arzu edene istediği verileceği gibi (bkz. İsrâ, 17/18) âhireti ve onun bitmeyen nimetlerini isteyenlere de diledikleri verilecektir. “Kim de âhireti diler ve bir mü’min olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.”7âyetinde âhirete inanan, onun taleb eden ve onun ebedî nimetlerini isteyen kimsenin arzusunun yerine getirileceği beyan edilmektedir. Âyette “seâ” fiili, koşmak, yürümek, amel etmek, kastetmek8 anlamlarına gelir. Bu anlamlara göre âyeti yorumlarsak, âhireti ve onun nimetlerini isteyenlerin yoğun bir şekilde çalışması, çaba sarf etmesi, âhiret işlerinde yarış yapmaları ve acele etmelerinin gerekli olduğunu anlamamız mümkün olur.
Cennet ve cennet nimetlerinin kazanılması için yarışın yapılmasını şu âyetler gayet açık bir şekilde ifade etmektedir: “Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun.”9 “Rabbinizden bir mağfiret; Allah’a ve Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun...”10 Her iki âyette de koşudan, müsabakadan söz edilmekte ve inananlar, yarışmaya çağırılmaktadır. Tabiri caizse topluca, hep beraber kıyasıya bir yarış söz konusudur. Nereye yapılacak bu koşu? Koşunun hedefi ne? Kiminle yapılacak? Kim organize edecek bu koşuyu? Koşunun sonunda kim hangi madalyayı alacak? Kim koşuyu kaybedecek? Ya da bu koşuda kaybetmek var mı? Bütün bu sorulara “Allah Teâlâ’nın bağışlamasına ve rızasına koşmak” şeklinde âyetlerde öz ve ebedi bir cevap verilmiştir. Bu koşuda herkes gücüne, performansına, ameline, samimiyetine, uzun soluklu oluşuna, dayanma gücüne göre derece derece mükafatını alacak ve hiçbir kimsenin eli boşa çıkmayacaktır. Yeter ki iyi niyetle bu koşunun içerisinde yer almaktan imtina edilmesin.
Bitmeyen, tükenmeyen ve sürekli olan (bkz. Ra’d, 13/35) cennet nimetlerine nail olabilmek için dünya hayatında ciddi manada müsabakaya gerek vardır. Bu koşuya katılıp ta başarıya adımını atanlara sunulacak nimetler, çeşitli şekillerde Kur’ân’da açıklanmıştır. “İyiler kesin kes cennettedir. Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün. Kendilerine mühürlü hâlis bir içecek sunulur. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.”11 Görüldüğü gibi, bu nimetlere nail olmak, koşuya, acele etmeye ve sürekli çabaya bağlanmıştır.
Âhiret yarışı, mevsimlik, günübirlik, belirli aylara tahsis edilmiş bir müsabaka değildir. Hayatın her anında, her saniyesinde, her dakikasında hiç ara verilmeden yapılacak bu müsabakanın şartı devamlılıktır. Bu yarışının manifestosu, iman, amel, ihlas ve bunlarda derinleşmektir ki, bu da disiplinli bir çalışma, yarışma, koşuşturma ile olur.
Kaynak : 1) Buharî, Rikâk, 4. 2) Bkz. Sâffât, 37/60. 3) Bakara, 2/148. 4) Mâide, 5/48. 5) Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1971. 6) Ebû Dâvûd, Edeb, 10. 7) İsrâ, 17/19. 8) İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, 1999, VI, 271, seâ maddesi. 9) Âl-i İmrân, 3/133. 10) Hadîd, 57/21. 11) Mutaffifîn, 83/22-26.
Altınoluk Dergisi