Yaşadığımız dünyada her toplumun barış ve huzurunu tehdit eden önemli bir sorun vardır: Ahlaki dejenerasyon. Bir başka deyişle, ahlaki dejenerasyon; insanların iyi, doğru, dürüst, bağışlayıcı, adaletli, merhametli, namuslu olmak gibi ahlaki erdemleri terk etmeleri, "ahlak dışı" olmayı kendilerine bir yaşam felsefesi haline getirmeleridir. Temelinde bencillik, aç gözlülük, acımasızlık, umursamazlık gibi hastalıkların yattığı bu sorunun nasıl çözüleceği ise, çağımızın en önemli meselelerinden birini oluşturmaktadır.
Aslında pek çok insan çözümünü bulamasa da bu sorunun varlığının farkındadır. Hemen herkes tarafından ahlakın önemli bir kaynağı olarak görülen "aile değerleri, toplumsal değerler" savunulmakta ve dejenerasyondan en çok etkilenen kesim olan gençleri korumak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. Eğitim projeleri, düzenlenen seminerler, bizzat devlet eliyle ya da çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığıyla başlatılan kampanyalar, bu ahlaki çöküşün önünü almayı hedeflemektedir. Ancak bu girişimler çoğu zaman kalıcı bir sonuç vermemekte, ahlaki çöküş her geçen gün daha da büyük bir hız kazanmaktadır. Çünkü çözümler yanlış yerlerde aranmakta, girişimler kısır bir döngü içinde kalmaktadır.
Ahlaki dejenerasyon çoğu kişi tarafından, toplumun içinde bulunduğu kötü koşulların sonucunda ortaya çıkan kaçınılmaz bir olgu olarak kabullenilmektedir insanlar arasındaki haksızlıkları "büyük balık, küçük balığı yutar" telkiniyle makul ve doğal gibi gösteren yorumlar...
"Babana bile güvenme" ve "kimsenin gözünün yaşına bakma" gibi telkinlerle, insanları acımasız bir bireyselliğe iten sözde bakış: Sabır, fedakarlık, tevazu gibi güzel ahlak özelliklerini, saflık gibi göstermeye çalışan gizli ve açık telkinler...
Eğer etrafınızı biraz dikkatli incelerseniz, bu gibi telkinlerle çok yoğun ve sistemli bir biçimde bu dejenere yapının ayakta tutulduğu açıkça görülebilir bazı basın, televizyon, reklamcılık, sinema, edebiyat, mizah gibi kültürel araçlarda, bu temalar ısrarla ve hep aynı mesajlarla işlenir. Kimi gazeteler ve televizyonlar tarafından çoğu zaman ahlaksızlıkların modernlik ve çağdaşlık adı altında savunuluyor olması; ahlaksızlıkları ile ünlü kişilerin her şeye rağmen isimlerinin gündemde tutulması; onlara karşı gizli bir hayranlık oluşturulmaya çalışılmasının nedeni de ahlaksızlığın çıkar odaklı birilerinin önemli gelir kaynaklarından birisi olmasıdır. Bu propagandanın mimarları, toplumsal kültür ve ahlaki değerlerin insanlara öğrettiği gerçekleri ve değerleri göz ardı etmeye, buna karşılık inançsızlık ve ahlaksızlığı ön plana çıkarmaya çalışırlar.
İşte bu evrensel propagandanın ardında, kurdukları dünyayı süslü göstermek için hummalı bir faaliyet içinde olmak vardır. Öncelikle toplumsal yapı, ahlaki erdemler ve inanç sistemini yok etmeye, insanları bu değerlerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Bir yandan da insanları fuhuş ya da eşcinsellik gibi öğelere özendirmeye, bunların doğal, meşru ve hatta makbul görüldüğü bir sosyal ortam oluşturmaya çalışırlar. Bu sosyal ortam, onların, kurmuş oldukları kirli ve karanlık dünyayı yaşamak için ihtiyaç duydukları yaşam sahasıdır.
Halkın önemli bir kesimi ise ahlaksızlıkların boyutunu tam anlamı ile bilmemesine rağmen- bu durumdan çok rahatsız olmakta, ancak bu durumun neden olduğu çarpıklıklara nasıl engel olabileceğini ve bunların ne şekilde ortadan kaldırılabileceğini bilememektedir. Bu nedenle de çoğunluk, bu durum ve onu karanlık felsefesi ile mücadele etmek yerine onlardan yüz çevirmeyi, kendilerine onların tarzından farklı bir yaşam kurmayı yeterli görür. Söz konusu çıkar grupları mazlum halka dehşet verecek yöntemlere, sinsi politikalara ve acımasızlığa sahiptir
Dikkat edilirse, günümüzde ahlaksızlık propagandasının en önemli sloganları, "modernlik", "çağdaşlık", "cesurluk" ve "özgürlük"tür. Kuşkusuz modern bir dünya görüşüne sahip olmak, çağın gelişmelerini yakından takip etmek, yeniliğe açık olmak güzel özelliklerdir.
Ancak toplumsal dejenerasyon telkinlerinin hedefi, her türlü ahlaksızlık ve sapıklığı bu süslü telkinlerin ardında, insanlara olağanmış gibi sunmaktadır. Bu nedenle başta gençler olmak üzere bazı insanlar, farkında olmadan bu yoğun telkinler altında, ahlaksızlığın aslında çağdaşlığın bir gereği olduğunu düşünür. Bundan çok değil on yıl önce insanların kınadıkları ve kesinlikle karşı oldukları çeşitli tavır ve davranışların, bugün artık birçok kişi tarafından olağan karşılanmaya başlanmış olması, hatta bunları eleştirmenin yanlış olduğu inancının yaygınlaşması bu propagandanın toplumun her kesimi üzerinde ne kadar etkili olduğunun göstergesidir.
Bu durum aslında sadece bizi değil tüm toplumu ilgilendiren bir durumdur. Dünyanın pek çok yerinde bazı televizyonlarda ve kimi magazin dergilerinde sergilenen ahlaksızlıklar, bugün artık evlilik dışı ilişkilerin, fuhuşla geçimini sağlamanın, homoseksüelliğin, kumarbazlığın, yolsuzluğun, israfın son derece yaygın olduğunu göstermekte ve daha da kötüsü bu haber ve görüntülerle halkın bilinçli olmayan kesimleri de benzer bir yaşama özendirilmektedir.
Yabancı müzik kanallarında ürkütücü kıyafetler giyen, korkunç makyajlar yapan radikal müzik gruplarının sürekli gündemde tutulmasının, satanizm gibi sapkın inanışlara sahip kişilerin sık sık söyleşi programlarına çıkarılmasının, bu marjinal olarak tanımladıkları sapkın kişilerin ciddi bir kınama veya eleştiri ile karşılaşmayıp sürekli "sempatik" gibi gösterilmelerinin temelinde de aynı hedef vardır. Bu nedenle söz konusu propagandanın en "değerli" malzemeleri olan fahişeler, hırsızlar, uyuşturucu kullanıcıları birileri tarafından ısrarla korunup kollanmaktadır. Kimi zaman çok ileri gittiği düşünülen kişiler kınanıyor gibi gösterilse de, aslında halkın bilinçaltına verilen telkin tam tersi yöndedir. Çünkü bu kişiler, çıkar gruplarının yeni "gelir kapıları" için bir tür tuzak olarak kullanılmaktadırlar.
Toplumsal kültürel ahlak insanlara vefakarlığı, dürüstlüğü, adaleti, fedakarlığı, hakkı ne pahasına olursa olsun savunmayı ve adaleti emrederken, empoze edilmeye çalışılan bakışa sahip ahlaki bakış insanların bencil, acımasız, çıkarcı, hilekar, dolandırıcı, yalancı olmasını bunları toplumuna hissettirmeden yapmasını aşılamaya çalışmakta çünkü menfaat çığırtkanlarının düzeni ancak o zaman devam edebilir. Herkes yaşam içinde kendine bir yol bulmuştur ve hayatını devam ettirebilmesi için bu yolun asla kapanmaması lazımdır. Kimileri rüşvet ve haksız kazanç ile, kimileri mazlumların hakkını ve emeğini sömürerek, kimileri fuhuş ve uyuşturucu ticareti sayesinde varlıklarını devam ettirirler.
Sistemlerini devam ettirebilmeleri için çevrelerinde rüşvet verebilecekleri ve rüşvet alabilecekleri ahlakta kişilerin, fuhuş yapmayı Kabul edebilecek, uyuşturucu kullanacak ve uyuşturucuyu yayacak insanların olması ve hepsinden önemlisi kimsenin bu çirkinliklere ve haksızlıklara karşı fikri mücadele yapmaya cesaret edememesi gerekir. Oysa birçok güzel meziyetlerle dolu Anadolu kültürünün, kültürel kimliğimizin muhafaza edilmesi duyarlı davranıp çevremizdeki önce hemşerilerimiz sonra toplumumuzdaki diğer tüm insanların kucaklanması sahip çıkılması ve duyarlı davranılması hem bu pislikleri ortadan kaldırır, hem de kötülüklere karşı güçlü bir fikri mücadele içine girecek insanların yetişmesine vesile olur. Bu ise özümüzde var olan o güzel değerlerin korunması genç nesillerimizin daha sıhhatli yetişmesi ve kültürel birlikteliğimizin muhafazası için en güzel yoldur
NEVZAT ERDAG..