Boşanırız olur biter" mi?
Mutsuz olmak için evlenen var mıdır acaba?
Her evlilik ‘Benim evliliğim çok farklı ve güzel olacak’ düşüncesiyle başlar değil mi?
Bahçede koşuşturan çocuklar ve onları izleyen çifte kumrular…
Hayal uçağından iniş yapınca hatta bazen de yere çakılınca anlarız ömür törpüsünün ve sabrın ne demek olduğunu.
Depresyon şikayetiyle görüştüğüm bir anneyi ve ıslak yeşil gözlerini hatırlıyorum da…
Hayalleri olan yeni evli bir hanım.
Eşiyle yaklaşık 1.5 yılı birbirlerini ‘TANIMAK’ için nişanlı olarak geçirmişlerdi.
Koca adayı -bilhassa kültürel farklıklardan dolayı- ailesinin içine sinmemesine rağmen kız dinlememişti onları.
‘Kalbinin ve aşkın sesini!’ dinlemişti.
‘Tanıyamamışım, tanınmıyormuş’ diyordu ağlarken.
Sürpriz bir hamilelikle karşılaşmıştı.
Akşamı iple çekiyordu.
Eşi önce şaşıracak, sonra kendisini kollarına alıp havalara uçuracaktı.
Eşi gelir gelmez verdi müjdeli haberi.
Kaskatı kesilmişti kadın.
‘Şimdi çocuğun zamanı değil, aldırırsın olur biter’ diyen eşi kumandasını alıp televizyonda film izlemeye başladı.
Ama yapamadı, kıyamadı kadın yavrucuğa.
Doğuştan hasta bir çocuğu oldu.
Yemiyor, emmiyor, uyumuyordu.
3 aylıkken eşinden utana sıkıla çocuk bakımı ve ev işleri konusunda en azından hafta sonu destek istedi.
“Ben böyleyim. Kabul ediyorsan kal, beğenmiyorsanboşanırız olur biter” dedi bir çırpıda o çok sevdiği eşi.
Sözün bittiği yerde kadın sustu ve sabrın yakıcı ateşini bir kez daha yüreğinde hissetti.
Evlilik öncesi karşı tarafı tamamen tanımak mümkün mü?
Araştırmalar evlilik öncesi çiftlerin geçirdiği zaman ile mutlu evlilik arasında doğru orantı olmadığını söylüyor.
Nişanlılık dönemini veya ‘flört’ dönemini gereğinden fazla uzatarak ya da evlilik öncesi ‘evlilik provası’ yaparak birbirimizi tam olarak tanıyamadığımızı, fırtına gibi başlayıp kasırgayla biten boşanma istatistikleri anlatıyor.
Aksine bu evrede maskeler takarak, rol yaparak kendimizi sevimli göstermeye çalıştığımız için birbirimizi yanlış bile tanıyabiliyoruz.
Duygular çok yoğun yaşandığı için sağduyulu görüş açımıza sis perdeleri iniyor. Eş adayının bize uymayan yönleri ya da hataları ve yanlışları göz ardı ediliyor.
‘Minicik’ hatalarına gelince de; zamanla değişir’ ya da ‘nasıl olsa ben onu değiştiririm’ yanılgısına düşülüyor.
Boşanmak için mi evlendiniz, geçinmek için mi?
Evliliğin ilk yılları bilhassa ilk iki-üç yılı çok önemli bir dönem.
Bu dönemde çiftlerin birbirlerini tanıdıktan sonra çocuk sürecine girmeleri genelde daha iyi sonuçlar veriyor.
Lakin bazen evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor.
Sürpriz bir misafir kapıyı çalabiliyor.
O zaman bizim çarşıdaki hesaba uymamız ve derhal kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor.
Neden mi?
Çünkü anne-baba mesleğini icra etmek için seçilmiş kutsal zümredeniz artık da ondan
Sorumluluklardan kaçmayın
Tabi ki, bu zümrenin kutsallığını anlayabilmek için yaradılmış olmanın ve evlilik müessesesinin kutsallığını anlamak gerek.
Kendinizi evliliğin sorumluluğunu yüklenecek güçte hissetmiyorsanız, lütfen ya evlenmeyin, ya da evlilik kararınızı erteleyin.
Öncelikle, duygularınızı eğitin, düşüncelerinizi eğitin, davranışlarınızı eğitin. Kendi başınıza yapamıyorsanız, destek alın, yardım alın bir uzmandan.
İnsan psikolojisinden anlayan bir uzmana check-up yaptırın.
İrdeleyin davranışlarınızın altında yatan nedenleri.
Önce ip üstünde tek başına yürüyebilmek
Duygusal olgunluğa ulaşamamış ve ruhunu terbiye edememiş bireylerin evliliklerini ip üstünde yürümeye benzetmişimdir hep.
Henüz tek başına ip üstünde yürüyemezken, bir başkasıyla ip üstünde dansetmeye çalışıyor kişi.
Kendisi düştüğü gibi bir başkasının da düşmesine ve belki de yaralanmasına çalışıyor.
Hakkımız var mı buna?
Benim ihtiyaçlarım, benim mutluluğum, bence….
Ben merkezcilik çocukluk döneminin bir özelliği.
Çünkü çocuk dünyanın sadece kendisi etrafında, kendisi için döndüğünü sanar. Kendisini başkasının yerine koyamaz, başkasının ihtiyaçlarını anlayamaz.
Bazen bireyler yaşları büyüse bile ben-ego merkezcilikten uzaklaşamıyor.
Yani yaşları büyüyor ama ruhları büyümüyor.
Evlendiğinde eşinin evin ya da çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak,sıkıntılarını dinlemek ona yük veriyor.
Eski günlük rutininin bozulmasını istemiyor.
Bozulacak gibi olursa da kaçma yolunu seçiyor.
Ye eve uğramıyor, geç geliyor
Ya evde televizyon ve bilgisayar başından kalkmıyor
Ya ayrılma teklifini dile getiriyor
Ya da tehdit ediyor eşini ‘Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin’
Kendini gerçekleştiren kehanet
Hele hele evliliğin ilk yıllarında, hem de yeni çocuk sahibi olmuşken boşanma ihtimalini değerlendirmek gönüller için bir yıkım.
Düşünsenize, eşiniz size evlenmeden önce serenat okurken, şimdi size lanetokuyor.
Olur olmaz yerlerde boşanma sözcüğünü telaffuz etmek ya da tartışma anlarında çözüm için uğraşmamak ya da sorunlara kulak asmak adına ‘İstemiyorsan boşanırız’ ‘Bu evlilik adam olmaz’ gibi söylemler sevgiyi eritir, yok eder.
Nasıl mı yok eder?
Bu sözcük zamanla bilinçaltına kodlanır.
Kişinin davranışları farkında olmaksızın bu ihtimali gerçekleştirmeye yönelik planlanır.
Boşanma bir çözüm seçeneği olarak beyin programlarına kaydedilir.
Olumsuz beklenti sözlü ifadelere ve beden diline yansır.
Her yeni problemle beraber motivasyonunuz da kırılır.
Sevgimizin sorumluluğunu alalım.
Çünkü biz ‘muhabbet fedaileriyiz’
Mutsuz olmak için evlenen var mıdır acaba?
Her evlilik ‘Benim evliliğim çok farklı ve güzel olacak’ düşüncesiyle başlar değil mi?
Bahçede koşuşturan çocuklar ve onları izleyen çifte kumrular…
Hayal uçağından iniş yapınca hatta bazen de yere çakılınca anlarız ömür törpüsünün ve sabrın ne demek olduğunu.
Depresyon şikayetiyle görüştüğüm bir anneyi ve ıslak yeşil gözlerini hatırlıyorum da…
Hayalleri olan yeni evli bir hanım.
Eşiyle yaklaşık 1.5 yılı birbirlerini ‘TANIMAK’ için nişanlı olarak geçirmişlerdi.
Koca adayı -bilhassa kültürel farklıklardan dolayı- ailesinin içine sinmemesine rağmen kız dinlememişti onları.
‘Kalbinin ve aşkın sesini!’ dinlemişti.
‘Tanıyamamışım, tanınmıyormuş’ diyordu ağlarken.
Sürpriz bir hamilelikle karşılaşmıştı.
Akşamı iple çekiyordu.
Eşi önce şaşıracak, sonra kendisini kollarına alıp havalara uçuracaktı.
Eşi gelir gelmez verdi müjdeli haberi.
Kaskatı kesilmişti kadın.
‘Şimdi çocuğun zamanı değil, aldırırsın olur biter’ diyen eşi kumandasını alıp televizyonda film izlemeye başladı.
Ama yapamadı, kıyamadı kadın yavrucuğa.
Doğuştan hasta bir çocuğu oldu.
Yemiyor, emmiyor, uyumuyordu.
3 aylıkken eşinden utana sıkıla çocuk bakımı ve ev işleri konusunda en azından hafta sonu destek istedi.
“Ben böyleyim. Kabul ediyorsan kal, beğenmiyorsanboşanırız olur biter” dedi bir çırpıda o çok sevdiği eşi.
Sözün bittiği yerde kadın sustu ve sabrın yakıcı ateşini bir kez daha yüreğinde hissetti.
Evlilik öncesi karşı tarafı tamamen tanımak mümkün mü?
Araştırmalar evlilik öncesi çiftlerin geçirdiği zaman ile mutlu evlilik arasında doğru orantı olmadığını söylüyor.
Nişanlılık dönemini veya ‘flört’ dönemini gereğinden fazla uzatarak ya da evlilik öncesi ‘evlilik provası’ yaparak birbirimizi tam olarak tanıyamadığımızı, fırtına gibi başlayıp kasırgayla biten boşanma istatistikleri anlatıyor.
Aksine bu evrede maskeler takarak, rol yaparak kendimizi sevimli göstermeye çalıştığımız için birbirimizi yanlış bile tanıyabiliyoruz.
Duygular çok yoğun yaşandığı için sağduyulu görüş açımıza sis perdeleri iniyor. Eş adayının bize uymayan yönleri ya da hataları ve yanlışları göz ardı ediliyor.
‘Minicik’ hatalarına gelince de; zamanla değişir’ ya da ‘nasıl olsa ben onu değiştiririm’ yanılgısına düşülüyor.
Boşanmak için mi evlendiniz, geçinmek için mi?
Evliliğin ilk yılları bilhassa ilk iki-üç yılı çok önemli bir dönem.
Bu dönemde çiftlerin birbirlerini tanıdıktan sonra çocuk sürecine girmeleri genelde daha iyi sonuçlar veriyor.
Lakin bazen evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor.
Sürpriz bir misafir kapıyı çalabiliyor.
O zaman bizim çarşıdaki hesaba uymamız ve derhal kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor.
Neden mi?
Çünkü anne-baba mesleğini icra etmek için seçilmiş kutsal zümredeniz artık da ondan
Sorumluluklardan kaçmayın
Tabi ki, bu zümrenin kutsallığını anlayabilmek için yaradılmış olmanın ve evlilik müessesesinin kutsallığını anlamak gerek.
Kendinizi evliliğin sorumluluğunu yüklenecek güçte hissetmiyorsanız, lütfen ya evlenmeyin, ya da evlilik kararınızı erteleyin.
Öncelikle, duygularınızı eğitin, düşüncelerinizi eğitin, davranışlarınızı eğitin. Kendi başınıza yapamıyorsanız, destek alın, yardım alın bir uzmandan.
İnsan psikolojisinden anlayan bir uzmana check-up yaptırın.
İrdeleyin davranışlarınızın altında yatan nedenleri.
Önce ip üstünde tek başına yürüyebilmek
Duygusal olgunluğa ulaşamamış ve ruhunu terbiye edememiş bireylerin evliliklerini ip üstünde yürümeye benzetmişimdir hep.
Henüz tek başına ip üstünde yürüyemezken, bir başkasıyla ip üstünde dansetmeye çalışıyor kişi.
Kendisi düştüğü gibi bir başkasının da düşmesine ve belki de yaralanmasına çalışıyor.
Hakkımız var mı buna?
Benim ihtiyaçlarım, benim mutluluğum, bence….
Ben merkezcilik çocukluk döneminin bir özelliği.
Çünkü çocuk dünyanın sadece kendisi etrafında, kendisi için döndüğünü sanar. Kendisini başkasının yerine koyamaz, başkasının ihtiyaçlarını anlayamaz.
Bazen bireyler yaşları büyüse bile ben-ego merkezcilikten uzaklaşamıyor.
Yani yaşları büyüyor ama ruhları büyümüyor.
Evlendiğinde eşinin evin ya da çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak,sıkıntılarını dinlemek ona yük veriyor.
Eski günlük rutininin bozulmasını istemiyor.
Bozulacak gibi olursa da kaçma yolunu seçiyor.
Ye eve uğramıyor, geç geliyor
Ya evde televizyon ve bilgisayar başından kalkmıyor
Ya ayrılma teklifini dile getiriyor
Ya da tehdit ediyor eşini ‘Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin’
Kendini gerçekleştiren kehanet
Hele hele evliliğin ilk yıllarında, hem de yeni çocuk sahibi olmuşken boşanma ihtimalini değerlendirmek gönüller için bir yıkım.
Düşünsenize, eşiniz size evlenmeden önce serenat okurken, şimdi size lanetokuyor.
Olur olmaz yerlerde boşanma sözcüğünü telaffuz etmek ya da tartışma anlarında çözüm için uğraşmamak ya da sorunlara kulak asmak adına ‘İstemiyorsan boşanırız’ ‘Bu evlilik adam olmaz’ gibi söylemler sevgiyi eritir, yok eder.
Nasıl mı yok eder?
Bu sözcük zamanla bilinçaltına kodlanır.
Kişinin davranışları farkında olmaksızın bu ihtimali gerçekleştirmeye yönelik planlanır.
Boşanma bir çözüm seçeneği olarak beyin programlarına kaydedilir.
Olumsuz beklenti sözlü ifadelere ve beden diline yansır.
Her yeni problemle beraber motivasyonunuz da kırılır.
Sevgimizin sorumluluğunu alalım.
Çünkü biz ‘muhabbet fedaileriyiz’
Alıntı: Berrin GÖNCÜ - PSİKOLOG