Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bizim Türkülerimizin Sırları... (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Gesi Bağları Türküsünün hikayesi;

Kayseride annesi ile yasayan genc kız Kayseri iline baglı gesi kasabasına gelin gider ozamanın sartlarında ulasım zor oldugu için genç kız kayseriye gidip gelemez ve annesine olan özlemi onu cok üzer kocası vurdum duymaz gamsız birisidir genc kızla hic ilgilenmez kaynana ise despot ve kötü birisidir geline yapmadık eziyet bırakmaz aradan zaman gecer ve bir cocukları olur cocuğu ile avunmaya çalışır ama nafile annesine olan özlemi birtürlü dinmemistir annesinden hic haber alamadıgı için cok üzülmektedir.aylar yıllar geçer ve kötü haber gelir annesinin öldügünü ögrenen gelin üzüntüsünden gesinin güzel bagları arasında hem aglar hem de gesibagları türküsünü söyleye söyleye dolaşır durur.türkünün bilinen 64 beyiti derlenmiştir. Kaynak: Ahmet Gazi Ayhan

(Of) Gesi Bağları'nda Dolanıyorum
Yitirdiğim Yarimi Aman Aranıyorum
Bir Çift Selamına Güveniyorum

Gel Otur Yanıma Hallerimi Söyleyim
Halimden Bilmiyor Ben O Yari Neyleyim

(Of) Gesi Bağları'ndan Gelsin Geçilsin
Kurulsun Masalar Rakı Konyak İçilsin
Herkes Sevdiğini Alsın Seçilsin

Atma Anam Atma Şu Dağların Ardına
Kimseler Yanmasın Anam Yansın Derdime

(Of) Gesi Bağları'nda Üç Top Gülüm Var
Hey Allah'tan Korkmaz Sana Bana Ölüm Var
Ölüm Varsa Şu Dünyada Zulüm Var

Gel Otur Yanıma Hallerimi Söyleyim
Halimden Bilmiyor Ben O Yari Neyleyim

Kaynak: Ahmet Gazi Ayhan
Yöre: Kayseri
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com


Yozgat Sürmelisi
Yozgat şehri 1760 yılı başlarında Bozok Yaylasının, yeşillik, etrafı ormanlarla çevrili içinde binbir çeşit kuşun ötüştüğü bir sahada kurulurken; Yozgat halkı o zaman yarı göçebe ve sürülerini besleyerek hayvancılıkla uğraşır, hayatlarını bu yoldan sağlarlardı.

Bozok yaylasında otlayan bu sürülerin birini de Sürmeli Bey adında bir Türkmen Yörüğü otlatırdı. Halk tarafından sevilen bu yanık sesli halk ozanı elinde kavalı, sırtında sazı Yozgat'tan Akdağmadeni'ne uzanan ormanların içinde sürüsünün içinde dolaşırdı. Bazen bir çamın dibine rastlanır. Sazının tellerini konuşturur bazen bir derenin kenarında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürdü.

O sevgili ki güzelliği Bozok yayla'sına yayılmış, ahu gözlü, sürmeli kaşlı, ayyüzlü bir dilberdi. Babası bir Türkmen beyi idi ve çok sert bir adamdı. Sürmeli Bey, ailesini salarak, babasından sevdiğini istetir, mağrur adam, kızını bir çobana vermeye yanaşmaz. Araya beyler, ağalar girer ama boşuna, bir türlü gönlü olmaz kızın babasının ve iki sevgili birleşemezler.

Üzüntüsünden sürüsünü bırakan Sürmeli Bey alır sazını eline beş çamlar mevkiinde kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle dağlara ağaçlara anlatır. Küser otağına, obasına ve Akdağlar'a kadar uzanan çamların arkasında onu bir daha gören olmaz. Dertli kavalına üflediğ, işli sazına söylettiği nameler kalır geriye. O gün bu gündür dillerde yankılanır Sürmeli Bey'in türküleri.



SÜRMELİ KIZIN ÖYKÜSÜ

Sürmeli Yozgat'ta yaşanmış Türk Halk Edebiyatının en güzel örneklerinden birisidir. Yozgat Sürmelilerinin ortaya çıkışı 19. yy. sonlarında İkinci Cihan Harbinin sona erdiği dönemdir. Hepsi 96 beyittir.

Sürmeli güzel gözlü sevgiliye bir hitaptır. Eskiden genç kızlar dışarıya çıkarken gözlerine sürme çekerlerdi ve gözleri daha alımlı olurdu. Bol feracelerinin içinde sadece gözleri görünürdü kızların.

Yozgat Sürmelileri yaşanmış öykülerin getirdiği birer sevda, hatta karasevda türküleridir. Bu bir anlık sürmeli gözlere bakış, yüreklerde büyük aşklara kara sevdalara başlanmış olur kor düşen yürekler sessiz sessiz yanar, ateşini genişletir ve ağızlardan sürmelinin sözleri olarak dökülür. Söylenen sözlerde acı vardır, hasret vardır, gurbet vardır. Sürmelileri dinlerken bu kadar duygulanmamızın sebebi bu sürmeli öykülerinde yakaladığımız duyguların kendimizde de bir yeri, bir acısının olmasındandır. Kısaca kendi aşklarımızı, hasretimizi buluruz Yozgat Sürmelilerinde.

Sürmeli Beyin en tanınmış türküsü ;

Of ooof !
Yozgat seni delik delik anam delerim
Kalbur olur toprağını anam elerim
Vay vay anam sürmelim

Eğer sürmelini yitirirsen anam
Koyun olur peşin sıra melerim
Vay vay anam sürmelim

Of oof ! Çamlığın ardında bir yuva yaptım
Yuvamın içinde sürü otlattım
Ben sürmelimi gurbete attım
Vay vay anam sürmelim

Yozgat türkülerinde hasret, sevda ve hepsinden daha çok yayla ve yayla ile ilgili konular işlenmiştir. Yozgat’ı en iyi anlatan “Türkü Yozgat Sürmelisi”dir. Sürmeli Türküsünden bir dörtlük şöyledir.

Dersini almış da ediyor ezber
Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler
Bu dert beni iflah etmez del eyler
Benim dert çekmeye dermanım mı var

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Meyrik Türküsü’nün Hikayesi

Meyrik, Pazarcık ‘ın Damlataş Köyü’nün “Kantarma Obası”nda veremden ölen ve üzerine ağıtlar yakılan güzel bir gelindir

Meyrik evlenmeden önce verem hastalığına tutulmuştur. Teyzesinin oğlu Hasan’la evlendirilir. Evliliklerinin daha 3.ayında Meyrik hastalanır ve Kahramanmaraş Devlet Hastanesi’ne kaldırılır. Çok geçmeden köye Meyrik ‘in ölüm haberi gelir. Kadınlar toplanır, ağıt yakarlar. Olayın en ilgi çekici yanı “Meyrik Türküsü”nün ağıt olarak , o anda irticalen Meyrik Gelin’in hem teyzesi hem de kayınvalidesi tarafından söylenmesidir. Yıl 1970’tir.

Daha sonraları 1971 yılında Aşık Mahzuni Şerif köye gelerek Meyrik Türküsü’nü besteler. Halen Türk Halk Müziği’nin en sevilen türkülerinden biri olan bu yanık türkü, birçok sanatçı tarafından söylenmiştir, söylenmeye de devam etmektedir.




Maraş'tan Bir Haber Geldi (Meyrik)

Maraş'tan bir haber geldi
Dediler ki Meyrik öldü oy oy
Keşke Meyrik ölmeseydi
Kesileydi elim kolum oy oy

Oy Meyrik Meyrik Meyrik
Ben kurbanam sana Meyrik
Ben hayranam sana Meyrik (vay)

Doktor yarayı kesiyor
Gene Meyrik kan kusuyor oy oy oy
Dediler ki Meyrik öldü
Anası kime (bana) küsüyor oy oy oy

Oy Meyrik Meyrik Meyrik
Ben kurbanam sana Meyrik
Ben hayranam sana Meyrik (vay)

Şu Meyrik'in acısına
Çarşaf serin gecesine oy oy oy
Keşke Meyrik ölmeseydi
Sabır onun kocasına (anasına) oy oy oy

Oy Meyrik Meyrik Meyrik
Ben kurbanam sana Meyrik
Ben hayranam sana Meyrik (vay)

KAHRAMANMARAŞ türküsü
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Seni iyle sevirem ki ...
Diyirsen ki, niye?
Ne bilim iste iyle!

Seni görende bir hos olir, ölür ölür ölirem...
Ahsam olir davar , nahir, mal gelir.
Komlar, ahirlar dolir
Sayiram sayiram biri eskig
Bi daha sayiram
Bi de bahiram ki, tamam.
Ama üzülirem;
Çünki sen gelmirsen.
Diyacahsan niye?
Bennam, iste iyle!

Yassi olir;
Sekide ekmek yiyecegam
Civil lavasi dürüm edir , tam katliram,
Sen ahlima gelirsen, yiyemirem.
Sen ahlima gelirsen, bogazimda dügümlenir.
Gene diyirsen ki, niye?
Iste iyle...

Anam örtüleri sarir...
Gendi gendimi yiyirem.
O da gidir , kalli biçare galiram.
Gözlerim süzülir, uyicagam, uyiyamiram.
Gafam garisir, yüregim sigisir, yatamiram.
Gene diyirsen niye?
Iste iyle!

Gusluga dogri daliram
Hayal, hülya görirem, sanki yanibasdasan
Sevinir, sevinir bir hos oliram,
Bir de ayiliram ki, yasdiga sarilmisam
Diyacaksin ki , niye?
Amaan , iste iyle.

Sabah olir, horozlar ötir, gün dogir...
Gahiram tavuhlara, culuhlara yem verirem...
Culuhlari dutir dutir öpirem;
Onlari bile sene benzedirem.
Saggin deme niye ?
Ne bilim , iste iyle!

Gün gibi gelir ,ay gibi gidirsen.
Beni yiye yiye bitirirsen.
Hep ömrümden ***irirsen.
Seni sevdigimi de çoh ey bilirsen.
Diyirsen ki, niye ?
Bilirsen , iste iyle!

Babam beni gapiya goymir diyirsen.
Ey helt yiyirsen.
Gomsulara, emin, bibin, ezen gile gidirsen...
Madem ele çih cama, tirhica gel!
Yüzün görim, bu da bene yeter
Saggin deme niye!
Iste iyle...


ERZURUM türküsü
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Sarı Gelin Ve Hikayesi

Erzurum çarşı pazar
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

İçinde bir kız gezer
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Elinde divit kalem
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Katlime ferman yazar
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Palandöken yüce dağ
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Altı mor sümbüllü bağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Seni vermem yadlara
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Nice ki bu canım sağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Sarı Gelin türküsü, Kuzeydoğu Anadolu Erzurum coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Türklerin büyük bir kolunu teşkil eden Kıpçakların diğer adı da Kuman'dır. Diğer kavimler, Kıpçakları "sarışın" anlamına gelen "Kuman" adıyla veya bu anlama gelen başka kelimelerle anmış ve tanımışlardır.

Sarı Gelin, eski çağlardan beri Çoruh ırmağı boyunda yaşayan Hıristiyan Kıpçak beyinin kızıdır. Erzurumlu bir delikanlı sarışın Kıpçak beyinin kızına âşık olur ve Erzurumlu delikanlı ile sarışın Kıpçak kızının arasında Erzurum ve yöresinde yaşamaktadır.

Türk kültüründen etkilenen Ermeniler arasında birçok şifahî halk edebiyatı ürünümüzün yaşıyor olması, Sarı Gelin türküsünün, bir Ermeni türküsü olduğu iddiasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Böyle bir şey yoktur. Sarı gelin türküsünde Ermenice kelime yoktur.

Sarışın Kıpçak kızına âşık olan delikanlıyı ailesi kız ile evlenmesine karşı çıkar. Delikanlı ise kıza deli gibi âşık olur ve aşkını şiirle mırıldanarak söyler. Kız bey kızıdır zaten bey de kızını vermez bu delikanlıya.

Delikanlı sarışın güzel kızı kaçırmağa karar verir ve kaçırır. Kıpçak beyinin adamları iki kaçağın peşine düşer ve uzun bir takipten sonra bulurlar ve oğlanı öldürürler. O günden beri halkımız arasında bu hikâye dilden dile dolaşır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com

Ah Bir Ataş Ver

Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen salın (sallan) gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği

Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği



Çanakkale Boğazı, Nağra Burnu açıkları
4 Nisan 1953, Saat 02:15

Uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland Şilebi ile Çarpıştı. Sessiz, soğuk ve bulanıktı gece. Başından aldığı şiddetli darbe ile Dumlupınar birkaç saniye içinde sulara gömüldü. Gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığındı. Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı. Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu. Bu arada oksijeni idareli kullanmaları için, gereksiz yere konuşmamaları, şarkı türkü söylememeleri ve sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapıldı. Ancak saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda karanlıkta bekleyen 22 kişiye, herşey yine aynı sözcüklerle anlatıldı; konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve hatta sigara bile içebilirler. Şamandıradaki telefon hattının öbür ucundan, tüm Türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yapılan hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi.

28.01.1973 tarihinde incelenen türkü, TRT'de "Bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım" adıyla geçmektedir.Durmuş YAZICIOĞLU tarafından derlenmiştir.

Çetin Bozalan
İZMİR

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com

Çanakkale İçinde-kastamonu yöresi

Çanakkale İçinde Türkü Hikayesi


--------------------------------------------------------------------------------

Çanakkale, I. Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti'nin savaştığı cephelerden sadece bir tanesiydi. Ancak Çanakkale Savaşı'nın taşıdığı önem bunun çok ötesindedir.
Çanakkale Savaşı, tarihi bir dönüm noktası, Dünya tarihini etkileyen önemli gelişmelerden birisidir. Bütün olumsuz şartlara rağmen burada kazanılan zafer, bir savunma savaşının kapsamını aşan, sadece savunulan bölge ve ülke itibariyle değil, dünya dengelerini sarsan ve değiştiren bir çerçeveye ulaşmıştır.

Bu zaferin belkide bizim için en önemli yanı, Milli Mücadele ruhunun ilk meşalelerinin burada yakılmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk temel taşlarını atan Türk Milleti'ne Mustafa Kemal Atatürk'ü kazandırmış olmasıdır.

Bunun yanı sıra Çanakkale zaferi, hastalanmış, hatta ölmüş gözü ile bakılan Türk Milleti'ne şan, şeref ve güven kazandırmış, özbenliğini yeniden kazanmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca, Türk Milleti'nin askerlik kabiliyetini, fedakârlık ruhunu, vatan ve millet sevgisini, manevi gücünü bir defa daha dünyaya göstermiştir.

Bu türkü de Çanakkale savaşlarında şehit olan askerlerimiz için yakılmıştır.
Çanakkale İçinde - Kastamonu yöresi


Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah

Çanakkale üstünü duman bürüdü
On üçüncü fırka harbe yürüdü
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde toplar kuruldu
Vay bizim uşaklar orda vuruldu
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar babalar umudu kesti
Of gençliğim eyvah

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar


Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür.

Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış.

Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür.

Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır.

Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse

Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim


Kaynak:
Türk Halk Müziği ve Oyunları
Sayfa 164
Cilt1 Sayı4 Yıl1 - 1982
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Kiziroğlu Mustafa Bey


Bu türküyü dinleyen herkesin kafasında bir soru belirir. Kim bu Kiziroğlu Mustafa Bey ? Köroğlu ile ne ilgisi var? Bu türküyle ilgili birçok söylenti var ama en ilginci sanırım bu. Kizir, Kars'ın Susuz kazasına bağlı bir köydür. Bu köy Kısır dağlarının geniş eteklerine kurulmuştur. Köyün dört bir yanından ise soğuk pınarlar akar. Köy düz toprak damlı evlerden oluşmaktadır ve köyün hakim bir yerin de de bir kale kalıntısı vardır. Köylüler Kiziroğlu'nun kalesi derler buraya. Kiziroğlu bu köyde yaşamış ve bura da efsaneleşmiştir derler.

Küçükken at binip kılıç kuşanır
Söylentiye göre şimdiki Kiziroğlu Köyü’nün yerinde bir birinden uzak yirmi yirmi beş kadar ev bulunmaktaymış. Bölge dağlık ve ormanlık olduğu için insanları da bu nedenle olacak ki çok serttir. O zamanlar burada yaşayan insanların başında bulunan kişiye "Kizir" derlermiş. Kizir Muhtar demektir. Gün gelmiş zamanın kizirinin ünü tüm Anadolu'ya yayılmış. Tüm kötüler ondan korkar olmuş. Gel zaman git zaman Kizirin bir oğlu olmuş. Daha küçükken iyi at biner, kılıç kuşanır olmuş. İşte Kiziroğlu Mustafa Bey bu çocuk. Bütün çocukluğu Kısır Dağı’nda at binip avlanmakla geçmiş Mustafa'nın. O da babası gibi büyüyünce namlı bir yiğit olmuş, haksızlık ve adaletsizliklerle savaşmaya başlamış. Zaten onun bulunduğu çevrede kimse haksızlık etmeye cesaret edemezmiş ya .

Köroğlu doğuya gelir
O sırada doğuya gelen Köroğlu Kısır Dağları’nda Ferro deresine yerleşir, amacı doğudaki haksızlıkları yok etmek. Bir gün Köroğlu bir at gezisinde Kizir Köyü’nü görür, "Burada ki adaletsizlikler de benden sorulur" der ve gider orada bir kale kurar. İşlerinden dolayı bir müddet köyünden ayrı kalan Kiziroğlu köye döndüğünde Köroğlu’nun kalesini görür. Sinirlenir. Köroğlu’nun yanına gider, sertçe çıkışır "Sen kim olasın ki benim yurdumda saltanat süresin" Her ikisi de bir birlerini kötü insan olarak bilirlermiş. Köylülerin söylemesi böyle.

Yiğitlerin kavgası
O zamanın adaletine göre iki yiğit dövüşür, galip gelen diğerini öldürüp savaşı kazanırmış. Köroğlu ve Kiziroğlu günlerce at üstünde kavga etmişlerse de yenişememişler. Kılıç kavgasında ve güreşte de yenişememişler. Mustafa Bey’in atı Ala Paça da Köroğlu'nun atı Kırat’la güreş-mekte. Mustafa Bey şöyle bir geri bakmış ki ne görsün atı Ala Paça Köroğlu’nun atını alt etmiş duruyor. "Ola benim atım Köroğlu'nun atını alt etmiş, ben Köroğlu'nu alt etmezsem halim nic' olur" deyip gayrete gelmiş Köroğlu'nu yere vurmuş. Tam kamasını çekmiş vuracağı sırada Köroğlu "Dur yiğit, bana biraz mühlet ver yiğitlerimi göreyim karımla helalaşayım" demiş. Mustafa Bey bırakmış. Köroğlu eve gidip olanları karısına sazıyla sözüyle anlatmaya başlamış.

Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim,
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu

diye...Köroğlu geciktiği için evine kadar gelen Kiziroğlu kapı aralığından türküyü duyunca duygulanır ve utanır. Kapıyı çalıp içeri girer. Mustafa Bey’i karşısın da gören Köroğlu her şeyin bittiğini düşünürken Mustafa Bey sarılıp onu öper. "Sen benden daha yiğitsin Köroğlu" der. Köroğlu da "Ben artık buradan gideyim burada senin gibi mert ve yiğit biri varken kalmak olmaz" der ve köyü terk edip batıya gider.

Anadolu insanının takdiri
Köroğlu'nun Bolu Dağları’ndan çıkıp ta Kars'a gelmesi o zamanın koşullarında olanaksız gibi. Ama halk düşüncesi iki yiğidi Doğu Anadolu da önce çarpıştırıyor sonra barıştırıyor. Bu, Anadolu insanının kahramanlarına, haksızlıklara direnenlere verdiği değeri gösterir. Kiziroğlu öyküsü tepeden inmemiştir, böyle bir yiğit yaşamış ün almıştır. Halk da bu söylenceyle Kiziroğlu'nu saygı ve sevgiyle anmaktadır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hastane Önünde İncir Ağacı
Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat´a (Akdağmadeni) gelir
Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul´da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler.
Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat´a getiremez, İstanbul´da kalır.
Hastane Önünde İncir Ağacı
Hastane önünde incir ağacı (Annem ağacı)
Doktor bulamadı bana ilacı (Annem ilacı)
Baş tabip geliyor zehirden acı (Annem vay acı)

Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra düze (Annem vay düze)
Yönünü çevirin sıladan yüze (Annem vay yüze)
Benden selam söylen sevdiğinize (Sevdiğinize)

Başını koysun karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
çarşambayı sel aldı

çarşamba deyince bir yabancı hemen çarşambayı sel aldı türküsünü anımsar..çarşamba her şeyden önce bu türküyle ünlenmiştir..bu ün ardında nice acı ve gözyaşını taşıyor..tarih boyunca yeşilırmak nice canlar almıştır..1970 lerde suat uğurlu ve hasan uğurlu barajlarıyla doğal akışa son verilmiştir..artık yeşilırmak tan insan hayvan cesetleri..evler..beşikler ve birçok hayat nesnesi geçmiyor..kısacası artık çarşamba yı sel almıyor..
yıllardır söylenen..söylenecek olan bu güzel türküyü ve bu türkünün hikayesini hemşehrimiz sayın faik okutgen derlemiştir...

çarşamba yı sel aldı...

ahmet abdal deresinin kıysında yerleşmiş yoksul köy ailelerinden birinin oğluydu..baharla birlikte yıllarca süren karasevdası karşılık bulmuş..melek kalbini açmıştı..kısa zamanda yüzük takıp nişanlandılar..
ahmet yapraklar sararmaya durduğunda orduya yollandı..melekse gözyaşlarıyla başbaşa kaldı..ağaoğlu mehmet ali melek e gözkoydu..ahmet in arkadaşları ne kadar uyardılarsa kar etmedi.. melek reddetti mehmet ali yi..bunun üzerine ağaoğlu adamlarıyla melek i dağa kaldırdı..kötü haberi kuşlar uçurdu ahmet e..kısa günde uçageldi aşkın delikanlısı..kuşandı atını silahını..arkadaşlarıyla düştü yollara..dağ tepe demedi gece gündüz melek i aradı..
´meleeeeek..meleeeeek..´ diye çığıra çığıra sesi uçtu..
önce bir çakal yağmuru uç verdi..sonra şimşek şimşek içinden çıktı..çatırdadı koca gökyüzü..ışınlar çarşamba ovasını renkten renge soktu..ne yağmur ne silinen izler aşkın atlılarını durduramadı..
tufan ikinci kez yaşanıtordu sanki..yağmur yeşilırmak ı boğuverdi..çarşamba ovası kaynayarak akan bir göle dödüştü..canik dağları ndan aşağılara doğru bir çığ gibi önüne kattığı her şeyi sürükledi sel..evler..insanlar..bebek beşikleri..hayvanlar..kağnılar..ağaçlar.. büyük küçük kayıklar çaltı burnu na doğru sürükleniyordu..
sonunda duruverdi yağmur..güneşle parladı yeşil çarşamba..usul usul bir gökkuşağı belirdi..sular günbegün çekildi..çekildikçe hayat yeniden kurulmaya başladı..yaralar sarılıyor..evler onarılıyordu..abdal deresi nin-yeşil ırmak a katılmak üzere-döküldüğü yamanın başında ahali toplanmaya başladı..derenin eğimle indiği yamanın dibinde büyük bir kaya parçası vardı..onun üstünde ise iki insan..melek ve ahmet ti onlar..elele tutuşmuş sırtüstü öylece yatıtorlardı..ahali sel acısını unutmuş onlara yanıyordu..hüzün gözyaşına döndü.. o büyük kaya parçası..ahalinin üstünde toplandığı o taş..yedi yerinden ayrıldı..ve her birinden bir servi boyu su fışkırmaya başladı..
bu hazin aşka doğa gözyaşı döküyordu..
ahali şaşkınlığın ardından dualar okumaya başladı..dualar içten mırıltılara..yıllardır can alan insanların acısını dile getiren dizelere dönüştü..
işte rivayet o rivayet..derler ve hikaye ederler ki çarşamba yı sel aldı türküsü o acı mırıltılardan doğdu..
yedi yerinden su fışkıran kayanın olduğu yerde bir su değirmeni kuruldu.. ve o yöre o gün bu gündür değirmenbaşı olarak anıldı..(çarşamba daki değirmenbaşı mah.) çınar ağaşlarının gölgelediği ahşap değirmenin yedi taşı vardı..yedi oluğuna su veren set üzerinden yedi kez yürümek..sağ ve sol omuz üzerinden yedişer kez su atmak uğur sayıldı..her hıdrellezde bu yaşandı..1970 lerde değirmenin yıkımına değin bu gelenek sürdü.[/B]

Çarşamba’yı Sel Aldı,
Bir Yar Sevdim El Aldı Aman Aman.
Keşke Sevmez Olaydım,
Elim Koynumda Kaldı Aman Aman.

Oy Ne İmiş Ne İmiş Aman Aman,
Kaderim Böyle İmiş.
Gizli Sevda Çekmesi Aman Aman,
Ateşten Gömlek İmiş.

Çarşamba Yazıları,
Körpedir Kuzuları Aman Aman.
Allah Alnıma Yazmış,
Bu Kara Yazıları Aman Aman.

A Dağlar Ulu Dağlar Aman Aman,
Yarim Gurbette Ağlar.
Yari Güzel Olanlar Aman Aman,
Hem Ah Çeker Hem Ağlar.

Yılan Çıkar Kamışa,
Su Neylesin Yanmışa Aman Aman.
Mevlâ’m Sabırlar Versin,
Yarinden Ayrılmışa Aman Aman.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Gelevera Deresi Hikayesi
Elleri titriyordu genç kızın. Simdi tanidik birileri çıkıp geliverse ve ona, onun ismiyle hitap etse yere yigilip kalacak kadar zayıf hissediyordu kendisini. Yüreginin bir yaniyla, karsisinda diz çökmüş ve biraz önce keskin bir bıçak darbesi ile yüzünde açilmis derin yarasini sevinçle karsilayan genç adama, yüreginin diger yaniyla ise daglardan aka aka tipki bir akarsu gibi vadiyi dolduran bulutlara bakiyordu. Baktiklari gördükleri ile ayni olsa idi eğer, simdi yasama sebebi saydigi, sevdigi ilk ve son erkegin güzel yüzünde o kirik, o hüzünlü bıçak yarasini açan kendisi olmayacakti elbette.

Ve o an iki vadi arasında delicesine akan gelevere deresinin kulakları sağır eden çığlıkları, yüzlerce yillarin şahitliğini bu zamana tasimamis olsa idi ne türküler söylenirdi bu ask ve benzerleri için nede o türküleri misra misra dizelere dökenler hatirlanirdi ölümleri daha tazeliğini korurken. Ve nede utanması olmayan bir adam çikip ta hayatinda görmediği, iki dağin ortasından akıp giden gelevere deresinin kenarinda yasanan bu istirapli anlar için bir seyler yazma cesaretini bulabilirdi kendisinde. Ama gelevere deresi bizleri kendisine çagiriyordu yüzlerce binlerce fersah ötelerden…

Çevre köylerden Yusufeli yatili bölge okuluna gelen ögrencilerin nesesine diyecek yoktu bugün. Günlerden Cumaydi ve günlerdir hasretini çektikleri evlerine iki günlüğüne de olsa kavuşacaklardı. Ögretmenleride sıkmıyordu çocukları ve zil çaldığı gibi her biri servislere doluştular güle oynaya. “Direkli köyünün servis arabası yolda ariza yapmış birazdan gelecekâ€￾ diyor müdür bey, kendisine meraklı gözlerle bakan çocuklara.

Ve onlara içerde beklemeleri için talimat veriyor öğretmenlerden birine göz ucuyla bakarak ve baslarında da hasanın durmasını tembihliyor usulca. Hasan diger köylülerinin arasında en büyüğü olmasa bile ağırbaşlı tavırları ile dikkat çekiyor diger çocukların arasında,.sekiz on çocuk baslarında bir öğretmen geçiyorlar okulun giriş kısmına. O ara Hasan bir koşu öğretmenin yanına yaklaşıp biraz utangaç anlatıyor derdini. “Öğretmenim, Elif diyor bizim komsumuzun kızı, bana emanettir. Simdi oda kız okulunun önünde bizi bekler. Haber versekâ€￾. Öğretmen cevap veriyor hasana “bir koşu okulun önüne git sen, belki okulları dağılmıştır, kimseyi bulamayabiliriz bu saatte.

Nasıl olsa servisin söförü ikinizde oradan alir. Hasan sırtında bavuluyla kız okuluna yol alirkenmi ilk kez düşünmüştü onu yoksa okul önünde tek basına ama korkmadan bekleyip duran Elifi okulun kösesini döndüğünde gördüğü andami hiçbir zaman bilinemeyecektir. Ama elif hasanı gördüğüne o kadar sevinmistirki utanmasa sarılıverecektir. Hasan büyük adam tavırlarıyla elife selam verdi. Sonra sustu. Hafif basını öne eğerek “araba ariza yapmış bizi buradan alacak.â€￾ Sonra yeniden sustu Hasan. Ve elif henüz 15 yaşında olsa bile bir bayan olmanın cesareti ile hasana bakti. Bugün bir tuhaflik vardi Hasanda neyi vardi hasta mıydı? Yoo hayir hasta degil.. ama baksana yüzü kızarıyor ve sesi titriyor hafiften.. Gözleri ne kadar güzel. Ben ne diyorum ya. O benim abim. Allah Allah nerden abim oluyor. Elin oglu. Saçları sariya yakin, neden yeni fark ediyorum.

Ne oluyor bana. Biran mirildanir gibi oldu Hasan Elif onu duyar gibi olunca korktu acaba yüzüm kizarmismidir. Yok ya daha neler… Yağmur yağıyor dedi hasan iki yıldır üzerinde eskittiği lacivert ceketine düsen bir iki damla yağmur damlasını görüp. “istersen okulun saçağında duralımâ€￾ tamam olur dedi elif. Ve saçak altında beklemeye başladılar servis arabasını. Çok geçmedi arabada geldi zaten. Elif ön tarafta diger kızların yanına geçti. Hasan da arabanın en arka tarafında kendine bir yer buldu ve oturdu. Araba anayoldan çikip köy yoluna girdiği zaman yağmur şiddetini arttırıyordu. Sonbahar yağmurları diye düşündü hasan basını cama dayamış dışarıya bakarken. Sonra gözleri elifin saçlarına gitti. Yüreğinde yanıp duran ateşin sebebi bu saçlar mı diye sordu kendi kendisine.

Elifin uzun kumral saçlarına bakiyordu, ara sıra basını arkadaşına taraf çevirisini, gülüşünü hayal ediyordu belki binlerce kez gördüğü halde. Onun gülüşünü aklına getirince tebessüm etti hafiften ve ayak parmak uçlarından gövdesine kadar ve oradan vücudunun her yanını sarmalayan bir sıcaklık hissetti bir anda. Biraz önce kendi haline anlam veremiyordu, simdi ise sanki bir seyler bulmuş gibi rahatladı. Doyumsuz bir ferahlık hissetti ve doğrulup yeniden basını yasladı cama. Camların buğulandığını o an gördü ve elinin tersiyle camdaki buğuyu sildi. Yolun kenarindan akan gelevere deresinin toprak rengine bürünmüş rengine bakti. Kendisini bildi bileli ilk kez bu kadar yükselmişti derenin suyu ve yağmur şiddetini artırmaya devam ediyordu. Korkusuzca etrafına bakindi, her kez susmuştu ve sileceklerin ve elinde bezle camların iç kısmını silerken söylenip duran söförün sesinden başkada bir ses duyulmuyordu arabada. Araba o kadar yavaş gitmek zorunda kalmistiki yürüyerek giden bir insan rahatlıkla onu geçebilirdi.

Sürekli çalışan silecekler bile camları temizleyemiyordu artik. Söför arabayı durdurdu ve arkasına dönüp korkuyla kendisine bakmakta olan içerideki çocuklara seslenir gibi yapıp kendi kendine söylendi. Biraz duralım havada açılır simdi. Dışarıda hiçbir şey görünmüyordu artik. Sıklıkla çakan şimşekler kısa bir sürede olsa etrafı aydınlattığında bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun şiddeti daha iyi anlaşılıyordu… On dakika kadar bir beklemenin ardından yağmur şiddetini biraz azaltınca Söför arabayı çalıştırıp tekrar hareket ettirdi. Ve araba daha yüz metre ileriye gidemeden yüksekçe bir yamaçtan sel gibi aşağıya inen toprakla birlikte çocukların çığlıkları arasında gelevere deresinin azgın sularına yuvarlanıverdi. Toprak kokusu, yağan yağmur ve ölüm ve gelevere deresi… Ölüm nedir. Başka bir dünyanın kapılarını açan gizli bir anahtar mı? İnsan ruhunun vücuttan çırpına çırpına çıkışımı?. Yâda ölüm, sonsuz yasamın kapılı kapılar ardındaki yansimasimidir var olan hayata. .

Yâda olmadı ötelerde olan metafizik âlemi bizim simdi dünyanın tozu toprağı arasında aldığımız nefes kadar yalinmidir, gerçekmidir, soyutumdur mesela. Nedir ölüm. Tutku nedir. Ask nedir? Karanlık bir hücrenin içinde uzaktan uzaga gelen acikli bir türküyü dinlerken geçmişse dalip gitmek midir ask.

Tekrar tekrar dinlememidir o aski hatırlatan şarkıları ve o an koşmayı istemek midir var olmayan bir yerde var olmadan ama esen rüzgârı hissederek ama ellerine ayaklarına batan diken parçalar ininin kesiklerini görerek kosmakmidir dağları daglar üstüne birakip sonra en yükseginin üstünden düse kalka ama inatla kosmayi istemek midir yemyeşil ve uçsuz bucak siz vadilere. Kendini unutmakmidir ask. Yada kendini unutturmak canlı cansız varliklara. Varoldugunu yasadigini anlamak için aldığı her nefesin çetelesini tutmakmidir bugünde böyle geçti duygusuyla. Bilmekmidir,anlamakmidir bakmak midir,görmek midir ask. Gecenin karanlığında kafanı yastik altina sıkıştırıp ağlamaya çalışmak sonra içeriden gelen sesleri duymamak için kulaklarını tikamakmidir iyice. Ask nedir. Ask sonsuzluğun sahibini hatırlayıp onun izni ile onun bildirdiği gibi dualar okumak mıdır sıkılarak utanarak. Çocukluğunu düşünmek degil çocuk olmayı istememidir dünyanın türlü sıkıntısı kederi içinde boğuşurken. Is çıkısı kalabalık bir otobüste çevresinde olup biteni duyarsızca ama hissederek yorumlamaya çalismakmidir ask. Gülerken gülmemidir ask ağlarken aglamakmi.

Yâda kahkahalar atarken bir an da durup hüzne kapilmakmi sasirmakmi kendi Mutluluğuna. Ask bir kadının mimiklerinde buluvermekmiş tanrısal gücün kendisini. Ask birine seni seviyorum diyemememidir, acılar içinde kendi kendini yiyip bitirirken… O gün o kazada ölen çocukların isimleri beklide başkaları tarafından unutulup gitmiştir. Ayşe, Hümeyra, Ali, Kazım, İsmail ve digerleri. Kazadan kurtulan sadece üç kişi vardır hasan, elif ve Hamza. Hasan çakan bir şimşeğin aydınlattığı bir anda toprağın kaydığını görmüş ve yerinden fırladığı gibi elifin üzerine atlamıştı onu korumak için. Araba suya yuvarlanırken birdenbire kapısı açilmis ve güçlü kuvvetli hasan elifi kucakladığı gibi kendisi ile birlikte suya atlamıştır. Derenin kenarinda gördüğü bir ağaç köküne tutunarak kurtulmuşlardır o gün.

Hasan, korkuyla titreyen yüzünde açilmis derin bir kesikten akan kan yüzünü kaplamış elife bakiyordu. Kızcağız hayatini kurtaran insana şaşkın gözlerle bakabiliyordu sadece. Hasan elifi gözlerine bakti. “Ne olursa olsun seni unutmayacak ve seveceğim. Eğer buradan kurtulursak bana söz vermeni istiyorum. Yüzünde açılan yaranın aynisini sende açacaksın yüzümde hemde keskin bir bıçakla.

Çünkü ben sevdigimi seni koruyamadımâ€￾ elif evet der gibi basını öne eğdi ve oracıkta bayıldı. Yârim saat sonra yardıma gelen köylüler tarafından kurtuldu ikisi de. Elifin yüzünde açılan yara onun güzelliğini söndürmüştü artik. Ama hasanın elife olan sevdası hiç bitmedi. Askerliğini yaptıktan sonra evlendiler ve her seferinde hasanın hatırlatmalarına rağmen. Elif verdiği sözü bir türlü yerine getiremiyordu.

Taki evliliklerinin ikinci yılında hasan kanser hastalığına yakalanana kadar. Saçları dökülmüş acılar içinde yasayan hasan ölümü hissetmiş gibiydi o gün. Ve gelevere deresi elifin çığlıkları içinde hasanın yüzünün kesilmesine sahitlik yapıyordu ve akıntısının değdiği her tastan ninni sesi gibi bir türkü duyuyordu sadece duyabilenler. Koyverdin gittin beni oy.. Yüzünden silinmesin biçagimin yarasi. koyverdun gittun beni oy..
koyverdun gittun beni..
allahundan bulasun oy
allahundan bulasun..
kimse almasun seni
kimse almasun seni
yine bana kalasun..
sevduğum senun aşkun,
ciğerlerumi dağlar..
hiç mi düşunmedin sen? )
hiç mi düşunmedun sen oy.. ) x2 NAKARAT..
sevduğun boyle ağlar.. )
sevduğun boyle ağlar.. )
gelevera deresi oy
gelevera deresi..
iki dağun arasi oy
iki dağun arasi..
yüzunden silunmesun oy
yüzunden silunmesun
piçağumin yarasi..
sevdiğum senun aşkun
ciğerlerumi dağlar
NAKARAT..
 
Son düzenleme:

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50
Tanrıdan Diledim Bu Kadar Dilek

Tanrıdan Diledim Bu Kadar Dilek (Aman Aman)
O Yârin Yüzünü Bir Daha Görek (Aman Aman)
Bana Kısmet Değil Dizinde Yatmak (Aman Aman)
Dizinde Yatıp Da Yüzüne Bakmak (Aman Aman)

Gel Aman Aman Yanıma
Kıyma Bu Yazık Canıma
Bir Kara Kaşın Bir Kara Gözün
Değer Dünya Malına

Ayrılık Hasreti Canıma Yetti (Aman Aman)
Kalmadı Gözümün Yaşları Dindi (Aman Aman)
Bahçesinizde Lale Sümbül Gül Bitti (Aman Aman)
Eridi Yüreğim Tükendi Bitti (Aman Aman)

Gel Aman Aman Yanıma
Kıyma Bu Yazık Canıma
Bir Kara Kaşın Bir Kara Gözün
Değer Dünya Malına
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50
Ağlarsa Anam Ağlar
- Martinimi yağladın mı
Karadağ’ı boyladın mı
Yalınayak başı kabak
Nöbetlerde ağladın mı

Kara çadır is mi tutar
Beylik martin pas mı tutar
Ağlar ise anam ağlar
Osmanlılar yas mı tutar
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50
Ağlama Gözlerim Mevlam Kerimdir -
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Huma kuşu yere düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı
Dedim yare gidem nasip olmadı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Kağıda yazılmış ufak yazılar
Anadan ayrılmış körpe kuzular
Derdi olan yüreğinden sızılar
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir


Kağıt yok ki yazam yare gönderem
Ya ben ahvalimi kime bildirem
Can tatlıdır uram kendim öldürem
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Abdal Pir Sultan’ım böyle buyurdu
Ayrılık gömleğim biçti geyirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

(Kurbani mahlaslı dörtlük)
Kurbani'yem bunu böyle buyurdu
Ayrılık gömleğin bize giydirdi
Ben ayrılmam idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

***


Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir

Hüma kuşu yere düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı
Dedim yare gidem nasip olmadı
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir

Kağıda yazarlar ufak yazılar
Anasız olur mu körpe kuzular
Yürek yaralıdır ciğer sızılar
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir

Pir Sultan Abdal'ım böyle buyurdu
Ayrılık donları biçti geyirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50

Ben bir gurbet türküsünde
Akşamın mavi örtüsünde
Öyle durdum bekliyordum
Geçmeyenler köprüsünde
Bağlandım kör düğüm oldum
Yolların şaç örgüsünde

Ah şu eller eller eller
Gurbet eller yetti gayrı
Birbirini çok sevenler
Böyle durmaz ayrı ayrı

Sen bir yerde ben bir yerde
Ayrı düştük aynı yerde
Senden önce bilmiyordum
Şimdi düştüm ben bu derde
Gurbet olmuş sıla olmuş
Ayrılık var varya serde

Ah şu eller eller eller
Gurbet eller yetti gayrı
Birbirini çok sevenler
Böyle durmaz ayrı ayrı
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50
ŞEBİNGÜLÜ açtı, bülbüller uçtu..
Çıraklar ustayı bulup el alsın.
Sevda kervanları yakından geçti..
Can dostlar aşkına gülbağ gül dolsun.

Karda, kışta kar yolları kesende,
Eğribel'den dağ rüzgarı esende,
Kırat gelir, murat olur desen de..
Yoldaş hiç durmasın, yoldan yol alsın.

Nisan, Mayıs bahar ile bayırdan,
Göl kenarı, sulak yerden çayırdan,
Kütküt Bağlarından, olmazsa kırdan.
Güle bağlı bülbül için gül bulsun.

Tatlı dille, hoş sohbeti özledik,
Uzaklardan yollarını gözledik,
Haber sal ki! bir cevizli katmerle..
Sarıçiçek yaylasından bal gelsin.

Hasretim doğrusu, hasretim sana,
Sevenlerim kadar yakınsın bana,
Kemençe bir yana davul bir yana..
Çoban kavalına uygun dil gelsin.

Ey Hikmet! çağrı at, kimi görürsen,
Ardında iz bırak, nere varırsan.
Can Şebinkale'de davet verirsen..
Dostlar Pir aşkına gelip el alsın..
 

leyla-1

Altın Üye
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
38,432
Tepki puanı
5,314
Puanları
163
Yaş
50
Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin

Yüreğin ürperir kapı çalınsa
Esmeyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Tükenip gidiyor ömür dediğin

Dışı eli yakar içi de seni
Sona eklenmeli sözün öncesi
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin

Bir insan ömrünü neye vermeli
Para mı onur mu taş diken bir yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Savrulup gidiyor yaprak dediğin
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com


Bitliste Beş Minare
Bitlis biirinci dünya savaşından önce nufüsu 30000´dir lakin savaş çıkınca halk göç eder ve nufüs 3000´e düşer.

kurtuluş savaşında baba ile oğlucepheye gider savaş biter ve baba ile oğul şehre dönerler bir tepede baba heyacandan mıdır yoksa yorgunluktan mıdır bilinmez o tepeden memleketi bitlise bakamaz ve oğluna sorar oğul bitliste ne kaldı..

Oğul "baba bitliste beş minare kaldı"
baba; başlar türküye bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel...

Bitliste beş minare
Beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare
Beri gel oğlan beri gel

İsterem yanan gelem
Beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok beş para
Beri gel oğlan beri gel


Tüfengim dolu saçma
Beri gel oğlan beri gel
Güzelim benden kaçma
Beri gel oğlan beri gel

Doksandokuz yaram var
Beri gel oğlan beri gel
Bir yarada sen açma
Beri gel oğlan beri gel​

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,539
Tepki puanı
876
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com

Çanakkale İçinde

Anadolu halkının kahramanlığını destanlaştırdığı savaşlardan biri de Çanakkale cephelerinde olur. Büyük imkansızlık içinde verdiği bu çetin mücadelede, bağımsızlığı için gerektiğinde çok şeyler yaratabileceğini bütün Dünyaya bir kez daha anlatmıştır.

Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri dediğimiz İngiltere, Fransa ve Rusya ile, İttifak Devletleri dediğimiz Almanya, Avusturya ve İtalya´nın birbirleriyle savaşmasıyla başlar. Almanya´ya saldırabilmesi için Rusya´nın silah ve cephane ihtiyacı vardı. Bunun için Boğazlar yoluyla Rusya´nın İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle birleşmesi gerekiyordu. Oysa ki Osmanlı Devletinin harbe girmesi üzerine Çanakkale boğazını geçmek için Osmanlı Devletine Çanakkale´de cephe açmaları gerekti. İtilaf Devletlerine ait bir donanma 18 Mart 1915´te Çanakkale Boğazı´nı geçmeye kalkıştı. Burada kahramanca çarpışan Türk kuvvetleri karşısında büyük kayıplar vererek geri çekildi. Bu sefer Gelibolu yarımadası´nın çeşitli yerlerine kuvvetler çıkararak karadan İstanbul´a yürümeyi denediler. Ne yazık ki yapılan sayısız hücumlar Türk süngüsü karşısında eriyip gidiyordu. Son olarak büyük bir taarruzla Gelibolu yarımadası üzerinden Marmara´ya ulaşmayı denediler. Ansızın yaptıkları bu taarruz da Anafartalar ve Arıburnu, bölgelerinde benzeri görülmemiş bir müdafaa ile durduruldu. Türkleri bu cephelerde yenemeyeceklerini anlayan düşman buraları terk ederek çekilmek mecburiyetinde kaldı.

Yüzbinlerce şehit verdiğimiz bu savaşın bütün Anadolu´da heyecan uyandırması, bu savaşa doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden hasılı yurdun dört bucağından gönüllü asker gitmesindendir.

Çanakkale İçinde Aynalı Çarsı,
Ana Ben Gidiyom Düşmana Karsı.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale İçinde Bir Uzun Selvi,
Kimimiz Nişanlı Kimimiz Evli.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale Üstünü Duman Bürüdü,
On Üçüncü Fırka Yürüdü.
Of Gençliğim Eyvah.

Çanakkale İçinde Bir Dolu Testi,
Analar Babalar Mektubu Kesti.
Of Gençliğim Eyvah.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt