Herr Ziya
Herr Ziya
HERR ZİYA
Kibar adam ziya bey.
İnce, nazik, centilmen.
İltifatı, itibarı sever.
Nezaket ve saygı gördü mü coşar.
Medeniyete bayılır.
Kaba saba adamları sevmez.
Herkese değer verir, karşılığını bekler.
Almanya ya gitmiş bir zamanlar, işçi olarak.ama sevmez alamanları.
Ukala millet şu almanlar, hemi de soğuk, kibirli,burnu dik beğenmezler bizi. Bizmkiler orada 5. sınıf adam!
Ulan, dedim pis almanlar sürteceğim burnunuzu, göstereceğim size
Türk ün asaletini.fırsatlarını kolluyorum.
İşe gidiyorum birgün, erkenden, sabahın körü, apar topar düştüm yola.
Bir baktım ayağımın dibinde, kaldırımda bir para..eğilip aldım, açtım, iç içe iki beş yüzlük.. bin mark yani. İstesem cebime de korum, gören yok, amma komadım. Ulan almanlar, dedim şimdi düştünüz mü elime..
Göstereyim ben size Türk ün kim olduğunu. Para elimde vardım karakola. Oranın polisi bizimkine benzemez, forslu, hakim gibi bi şey hepsi.
_gutentang dedim.
_buyur dediler.
Attım iki beş yüzlüğü masaya;
_alın dedim şurada buldum, kaldırımda.
Maksadım burunlarını sürtmek. Hayret ettiler, şaşırdılar. Bir memnun
Oldular ki sorma.
_danke dediler çok danke!
Hah dedim içimden, şöle yola gelin bakıyım!
Hemen bir neskafe getirdiler, verdiler elime.
_sana minnettarız. Lütfen isminizi bağışlayın.
_ziya dedim. Türk ziya!
_danke herr ziya danke. Adresiniz lütfen.
Saydım bir bir; şu cadde, şu sokak…
Hemen bir tutanak tuttular, imzaladılar, imzalattılar.
Durmadan danke danke diyip duruyorlar. Şöyle ayaklarından kafalarına kadar bir baktım;
_önemli değil dedim, ben Türk üm, sıktım ellerini.
Kapıya kadar uğurladılar beni.
Görün lan alçaklar, dedim, beğenmediğiniz türk neymiş, görün!
Çıktım gittim.
Derken bir gün bir mektup getirdi postacı. Baktım üstüne, gönderen
Hanesi gavurca. Ulan dedim, kim gönderir bunu. Merak ettim, açtım ki..işte o parayı teslim ettiğim karakoldan geliyor.
Herr ziya diye yazmışlar,selam bakidir. Bize teslim ettiğiniz bin markın sahibi çıkmadığı için üç mark posta parası kesilerek 997 mark adresinize gönderilmiştir. Güle güle harcayın. Danke !
Ulan şaırdım yav…
Şu gavurdaki dürüstlüğe bak arkadaş!
Hayretim arttı!
Dürüst ol canımı ye!
_kazın lan dedim, kazın buraya mezarımı!
Ve…
Fırankurt ta dolaşıyorum birgün.
Şöyle camekandan bir baktım, sapsarı, dipdiri, sulu sulu armutlar. Canım çekti. Türk malı yazıyor üstünde. Lan dedim, memleket kokusu var bunda. Orda armutlar matiklerde satılır. Atarsın parayı alırsın ne
Kadar istiyorsan. Attım elli fenik, ver iki tane dedim, bastım düğmeye
ALLAH ALLAH…vermedi. Bir daha tıklattım, gene vermedi. Daldım marketin içine, hakkımı arayacağım bir türk olarak. Yoksa önemi yok elli feniğin. Bir kız çıktı önüme, saçları yapılı, kolları açık, dudağı boyalı.
_bayan dedim kim buarnın müdürü?
_benim bayım, dedi.
_matiğinize para attım, ama armutu vermedi!
_aaa dedi kız şaırdı. Özür dilerim bayım, dedi. Çok özür dilerim. Fırladı gitti, matige baktı.
_makine arızalı maalesef, çok haklısınız. Affedin lütfen affedin!
Koştu hemen marketten iki armut alıp getirdi.
_buyrun dedi, buyurun lütfen. Şu elli feniğiniz, bu armutlar da hediyemiz!
ALLAH ALLAH, ALLAH ALLAH!
Gördün mü gavuru!
Vuruldum kızın kibarlığına, ağzından bal akıyor, hemde güzel mi güzel.
_kazın lan dedim. Kazın buraya mezarımı!
Ve de…
‘Kibirli ama dürüst, soğuk amma kibar’ alaman gavurlarının içinde senelerce çalıştıktan sonra üç beş kuruş kazanıp memlekete dündü ziya bey. Vatan gözünde tütüyor…
Bir hacı murat aldı iyisinden tıpır tıpır, koç gibi araba.
Yaz, sıcak, ortalık pırıl pırıl güneş…
Alamanya da pek olmaz böle havalar. Hep puslu hep bulanık.
Atladı Antalya ya gitti… hem gezip tozacak, hem de şu romatizmalı dizlerini kuma gömecek.
Alamanya da kaptı romatizmayı. Antalya ya vardı ki;
Gözünü sevdiğimin memleketi, her yan gün güneş, her yan pırıl pırıl.
Bir taraf yeşil orman, çayır çimen… bir taraf deniz, su. Sen de cennet. Gezdi, tozdu, yundu, yıkandı, dizlerini kuma gömdü.
Gayri dönecek. Bir sabah erkenden, ılık süt gibi bir sabah, güneşe kalmadan, gün burnunu göstermeden atlayıp hacı murata düştü yola..
Geliyor ağır ağır. Her yan çiçek, çimen.. yol güllük gülistan. Bir baktı
Koca bir elma bahçesinde elma topluyor kızlar. Allı morlu fistanları, allı morlu yazmalarıyla gencecik, yeni yetme cıvıl cıvıl kızlar. Basıp hacı muratın frenine durdu. İndi. Sepet sepet elmalar. Bu güzelim, kütür kütür elmalardan alıp götürmeli eve.
_kızım dedi, iki kilo elma almak istiyorum.
_tabi emmi, dedi kızlar. Buyur al.
Yanaştı sepetlere. Daha yeni kopartılmış dalından, taptaze mis kokulu
Elmalar ki görme.
_seçebilir miyim güzel kızlar dedi.
_seç emmi, seç dediler.
Daldı sepetlerin içine, gerçi hepsi birbirinden güzeldi amma gene de
Apay seçti. Şöyle yuvarlak, renkli, sulu, irilerinden.. doldurdu bir poşete. İki kilo diyordu ya nerden baksan bir batman oldu.
Uzattı poşeti kızlara;
_buyrun, dedi. Tartın
_ne tartması emmi, dedi kız al götür! Şaşırdı.
_peki, dedi. Borcum ne?
¬_ne borcu emmi, dedi kızlar, bir poşet elmanın borcu mu olur, afiyet olsun güle güle ye!
‘ALLAH ALLAH, ALLAH ALLAH!’
Vuruldu, çoştu, uçtu bu nezaket karşısında.
_işte bu, dedi, işte bu.. gördün mü insanlığı!
Koydu poşeti yere, döndü kızlara…
_kazın, dedi. Asıl buraya kazın mezarımı!!!
ALINTI