Ey miskin!
Şânı büyük o gün için hazırlan! O gün ki zamanı uzun, sultanı kahir, vakti yakındır. O günün dehşetinden gök delinmiş, yıldızlar dökülmüş, pırıl pırıl parlayan güneş sönmüş, dağlar yerinden yürütülmüş, on aylık gebe develer terkedilmiş ve vahşi hayvanlar hasrolunmuştur!
Yine o gün denizler fıkır fıkır kaynar, ruhlar bedenlerle birleşir, cehennem alevlendirilir, cennet yaklaştırılır. Dağlar kumlar gibi dümdüz olur, yer dehşetli bir sarsıntı ile yarılır ve içindeki ağırlıklar dışarı çıkar.
Yine o gün insanların grup grup, amellerinin karşılığını görmek üzere çıktığını görürsün. O gün yer ve dağlar yayılır. İşte o günde kıyamet kopar, gök yarılır. Gök o günde zayıftır. Melekler göklerin etrafında dururlar. Rabbi'nin arşını o gün sekiz melek taşır, O günde siz rabbinize arzolunursunuz. O gün hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. O gün dağlar yerinden yürütülür. Yeryüzü dümdüz olur, yeryüzü dağların altından çıktığından dümdüz görürsün. O gün ki kürre-i arz şiddetle sarsılır. Dağlar hurdahaş olup fezaya serpilmiş zerreler haline gelir. O gün ki insanlar fezaya yayılmış çekirgeler, dağlar da atılmış pamuk gibi olur. O gün emzikli kadın emzirdiğinden gafil kalır. Her gebe dehşetten yükünü düşürür. İnsanlar sarhoş olmadıkları halde onları sarhoş görürsün. Rabbinin azabı şiddetlidir. O gün yer, başka bir yerle değiştirilir. Gökler, başka göklerle değiştirilir. Hepsi vâhid, kahhar olan Allah'a hesap vermek için görünürler. O gün dağlar zerreler haline ve dümdüz bir saha haline gelir, orada ne bir ağaç, ne de bir tümsek görürsün.
O gün dağları, bulutların yürüdüğü gibi yürür gördüğün halde onları sâbit sanırsın. O günde gök yarılır. Kırmızı deri gibi sarı bir gül rengini alır. İşte o günde ne bir insan, ne de bir cinin günahı sorulmaz. O gün âsi bir kimse konuşmaktan menolunur. O günde cürümden sorulmaz. Kişi hemen perçeminden tutulur. O gün her nefis, yapmış olduğu hayrı önünde hazır görür. Yapmış olduğu şer ile arasında uzun bir mesafe olsa da onu da hazır bulur.
O gün her nefis ne hazırladığını bilir. Daha önce gönderdiğini veya geciktirdiğini görür. O günde diller konuşmaz, azalar konuşur.
O günün bahsi peygamberlerin efendisini ihtiyarlatmıştır. Hz. Ebubekir (r.a) Hz. Peygambere 'Ey Allah'ın Rasûlü! Seni ihtiyarlamış görüyorum!' deyince,
Hz. Peygamber cevap olarak şöyle demiştir:
Hûd suresi ile arkadaşları beni ihtiyarlattı.199
Hûd sûresinin arkadaşları Vakıa, Mürselât, Nebe ve Tekvir sûreleridir.
Ey kurrâ!
Senin okumandan nasibin ancak Kur'an'ı çiğnemen, onunla dilini kıpırdatmandır. Eğer okuduğunun hakkında düşünen bir kimse olsaydın, muhakkak ki peygamberlerin efendisi'nin saçını beyazlatan bir hükümden senin ödünün patlaması gerekirdi. Sen dilinin kıpırdanmasıyla kanaat ettikçe, Kur'an'ın meyvesinden mahrum kalırsın. Kıyamet bahsi de Kur'an'da zikredilen bahislerden biridir. Allah Teâlâ, kıyametin bazı dehşetlerini, isimlerini ve manalarını, insanların bilmeleri için anlatmıştır. İsimlerinin ve isimlerin çokluğundan maksat, onları tekrar etmek değil, akıl sahiplerini uyarmaktır. Öyleyse kıyametin isimlerinin her birinin altında bir sır, sıfatlarının her birinin altında bir mânâ vardır. Bu bakımdan o isim ve sıfatları öğrenmeye gayret et!
işte o günde teraziler kurulur, defterler açılır, cehennem görünür. Hamîm kaynar, ateş figanlar koparır, kâfirler ümitsiz olur, ateşler alevlendirilir, renkler bozulur, diller konuşamaz olur insanın azalan (hayır veya şerle) konuşur.
Ey insanoğlu! Kerîm olan rabbin hakkında seni aldatan nedir? Kapıları kapattın, perdeleri çektin. Mahluklardan gizlendin. Fısk ve fücur işledin. Âzalarının senin aleyhinde şahidlik ettikleri zaman ne yapacaksın? Azap, bütün azap biz gafiller cemaatine! Allah bize peygamberlerin efendisini gönderdi. O peygamberle açıklayıcı kitabını gönderdi. Ceza gününün sıfatlarından yukarıda saydığımız vasıflarla bize haber verdi. Sonra gafletimizi bize bildirerek şöyle buyurdu: insanların hesap vakti (kıyamet günü) yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Rablerinden kendilerine gelen her yeni ikazı mutlaka eğlenerek dinlerler. Kalpleri eğlencededir. O zulmedenler, aralarında şu konuşmayı gizlediler: 'Bu da sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?' (Enbiya/1-3)
Sonra rabbimiz bize kıyametin yaklaştığını haber vererek şöyle buyurmuştur:
Kıyamet saati yaklaştı. Ay yarıldı. (Kamer/l)
Onlar onu uzak görüyorlar. Bize ise onu yakın görüyoruz. (Mearic/6~7)
Onun bilgisi Allah'ın yanındadır. Ne bilirsin belki saat yakın olur. (Ahzâb/ 3)
Bizim en güzel hâlimiz, Kur'ân okuyup mânâlarını düşünmemek oldu. Kıyamet gününün vasıflarının ve isimlerinin çokluğuna dikkat etmiyoruz. Onun dehşetlerinden kurtulmak için hazırlanmıyoruz! Bu gafletten Allah'a sığınıyoruz. Eğer Allah bize geniş rahmetiyle yardım etmezse hâlimiz perişan olur.
199) Tirmizî, (hasen-garib olarak)
"Ölüm baygınlığı gerçek olarak gelip çattı mı, buydu işte denir senin kaçıp durduğun. Ve üfürülür sûr'a, işte bugündür azap günü ve herkes yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir. Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün."
(Kaaf, 19-22).
Şânı büyük o gün için hazırlan! O gün ki zamanı uzun, sultanı kahir, vakti yakındır. O günün dehşetinden gök delinmiş, yıldızlar dökülmüş, pırıl pırıl parlayan güneş sönmüş, dağlar yerinden yürütülmüş, on aylık gebe develer terkedilmiş ve vahşi hayvanlar hasrolunmuştur!
Yine o gün denizler fıkır fıkır kaynar, ruhlar bedenlerle birleşir, cehennem alevlendirilir, cennet yaklaştırılır. Dağlar kumlar gibi dümdüz olur, yer dehşetli bir sarsıntı ile yarılır ve içindeki ağırlıklar dışarı çıkar.
Yine o gün insanların grup grup, amellerinin karşılığını görmek üzere çıktığını görürsün. O gün yer ve dağlar yayılır. İşte o günde kıyamet kopar, gök yarılır. Gök o günde zayıftır. Melekler göklerin etrafında dururlar. Rabbi'nin arşını o gün sekiz melek taşır, O günde siz rabbinize arzolunursunuz. O gün hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. O gün dağlar yerinden yürütülür. Yeryüzü dümdüz olur, yeryüzü dağların altından çıktığından dümdüz görürsün. O gün ki kürre-i arz şiddetle sarsılır. Dağlar hurdahaş olup fezaya serpilmiş zerreler haline gelir. O gün ki insanlar fezaya yayılmış çekirgeler, dağlar da atılmış pamuk gibi olur. O gün emzikli kadın emzirdiğinden gafil kalır. Her gebe dehşetten yükünü düşürür. İnsanlar sarhoş olmadıkları halde onları sarhoş görürsün. Rabbinin azabı şiddetlidir. O gün yer, başka bir yerle değiştirilir. Gökler, başka göklerle değiştirilir. Hepsi vâhid, kahhar olan Allah'a hesap vermek için görünürler. O gün dağlar zerreler haline ve dümdüz bir saha haline gelir, orada ne bir ağaç, ne de bir tümsek görürsün.
O gün dağları, bulutların yürüdüğü gibi yürür gördüğün halde onları sâbit sanırsın. O günde gök yarılır. Kırmızı deri gibi sarı bir gül rengini alır. İşte o günde ne bir insan, ne de bir cinin günahı sorulmaz. O gün âsi bir kimse konuşmaktan menolunur. O günde cürümden sorulmaz. Kişi hemen perçeminden tutulur. O gün her nefis, yapmış olduğu hayrı önünde hazır görür. Yapmış olduğu şer ile arasında uzun bir mesafe olsa da onu da hazır bulur.
O gün her nefis ne hazırladığını bilir. Daha önce gönderdiğini veya geciktirdiğini görür. O günde diller konuşmaz, azalar konuşur.
O günün bahsi peygamberlerin efendisini ihtiyarlatmıştır. Hz. Ebubekir (r.a) Hz. Peygambere 'Ey Allah'ın Rasûlü! Seni ihtiyarlamış görüyorum!' deyince,
Hz. Peygamber cevap olarak şöyle demiştir:
Hûd suresi ile arkadaşları beni ihtiyarlattı.199
Hûd sûresinin arkadaşları Vakıa, Mürselât, Nebe ve Tekvir sûreleridir.
Ey kurrâ!
Senin okumandan nasibin ancak Kur'an'ı çiğnemen, onunla dilini kıpırdatmandır. Eğer okuduğunun hakkında düşünen bir kimse olsaydın, muhakkak ki peygamberlerin efendisi'nin saçını beyazlatan bir hükümden senin ödünün patlaması gerekirdi. Sen dilinin kıpırdanmasıyla kanaat ettikçe, Kur'an'ın meyvesinden mahrum kalırsın. Kıyamet bahsi de Kur'an'da zikredilen bahislerden biridir. Allah Teâlâ, kıyametin bazı dehşetlerini, isimlerini ve manalarını, insanların bilmeleri için anlatmıştır. İsimlerinin ve isimlerin çokluğundan maksat, onları tekrar etmek değil, akıl sahiplerini uyarmaktır. Öyleyse kıyametin isimlerinin her birinin altında bir sır, sıfatlarının her birinin altında bir mânâ vardır. Bu bakımdan o isim ve sıfatları öğrenmeye gayret et!
işte o günde teraziler kurulur, defterler açılır, cehennem görünür. Hamîm kaynar, ateş figanlar koparır, kâfirler ümitsiz olur, ateşler alevlendirilir, renkler bozulur, diller konuşamaz olur insanın azalan (hayır veya şerle) konuşur.
Ey insanoğlu! Kerîm olan rabbin hakkında seni aldatan nedir? Kapıları kapattın, perdeleri çektin. Mahluklardan gizlendin. Fısk ve fücur işledin. Âzalarının senin aleyhinde şahidlik ettikleri zaman ne yapacaksın? Azap, bütün azap biz gafiller cemaatine! Allah bize peygamberlerin efendisini gönderdi. O peygamberle açıklayıcı kitabını gönderdi. Ceza gününün sıfatlarından yukarıda saydığımız vasıflarla bize haber verdi. Sonra gafletimizi bize bildirerek şöyle buyurdu: insanların hesap vakti (kıyamet günü) yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Rablerinden kendilerine gelen her yeni ikazı mutlaka eğlenerek dinlerler. Kalpleri eğlencededir. O zulmedenler, aralarında şu konuşmayı gizlediler: 'Bu da sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?' (Enbiya/1-3)
Sonra rabbimiz bize kıyametin yaklaştığını haber vererek şöyle buyurmuştur:
Kıyamet saati yaklaştı. Ay yarıldı. (Kamer/l)
Onlar onu uzak görüyorlar. Bize ise onu yakın görüyoruz. (Mearic/6~7)
Onun bilgisi Allah'ın yanındadır. Ne bilirsin belki saat yakın olur. (Ahzâb/ 3)
Bizim en güzel hâlimiz, Kur'ân okuyup mânâlarını düşünmemek oldu. Kıyamet gününün vasıflarının ve isimlerinin çokluğuna dikkat etmiyoruz. Onun dehşetlerinden kurtulmak için hazırlanmıyoruz! Bu gafletten Allah'a sığınıyoruz. Eğer Allah bize geniş rahmetiyle yardım etmezse hâlimiz perişan olur.
199) Tirmizî, (hasen-garib olarak)
"Ölüm baygınlığı gerçek olarak gelip çattı mı, buydu işte denir senin kaçıp durduğun. Ve üfürülür sûr'a, işte bugündür azap günü ve herkes yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir. Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün."
(Kaaf, 19-22).