Aynı durum, hanbeli ve maliki mezhep fıkhında da geçerli olmaktadır. (İbn Kudama al-mugni 11/33,muvak al-Maliki,al-taj valiklik 3/219)
Bundan başka, fukaha, Allah'ın adının anılmasından sonra, aşırı erteleme olmaksızın hayvanın kesilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Eğer, hayvanı kesecek kimse, Allah'ın adını andıktan sonra, bazı şeyleri yeme ve içme ile meşgul olmuş, bilahare hayvan kesmeye girmişse, böyle bir durumda,bakılır bu meşguliyet epeyi uzun bir periyodu doldurmuşsa, hayvanın etinin tüketilmesi haram olur. Eğer bu periyod fazla uzun olmamışsa o zaman helâl olur. “Uzun oluş”un ne olduğu, bir izleyicinin dikkatle bakabildiği bir zamanın fazlası olarak ifade edilmiştir. (Dural Muhtar with Radd 6/302)
Hanbeli Fukuhasına göre ise
“Eğer bir kimse, kesmek için bir koyunu yere yatırmışsa ve Allah'ın adını anmışsa, bundan sonra elindeki bıçağı bırakıp, başka bir bıçağı eline almışsa, veya birinin selamına cevap vermişse veya biri ile konuşmuşsa vs.den sonra hayvanı kesmişse, hayvanın etini tüketmek helâl olur. Tesmiyenin belirli bir hayvan için söylenmiş olması ve tesmiye ile kesim işlemi arasında ayırmayacak kadar küçük bir zamanın söz konusu olması bu fetvanın ana sebebi olmuştur.
Sonuçta, fukuhan ın büyük bir ekseriyeti, şart koşmuştur ki, Allah'ın adının anılması, her bir hayvana tek tek olmalıdır ve tesmiye ile kesim arasında büyük bir zaman aralığı olmamalıdır.
Böylece, makine ile kesimde, çalıştırılma esnasında Allah'ın adının anılmasının bütün tavukları helâl duruma getirmediği anlaşılmaktadır. Saatlerce, hatta gün boyu devam eden kesimde binlerce tavuk kesime girmekte ve başlangıçta yapılan tesmiye ile kesimler arasında uzun bir zaman dilimi geçmekte, bu sebeple de legal olarak helâl olma şartlarında olmamaktadır.
İkinci bir senaryo da, Müslüman bir kimse cihazdaki kesici kafanın yakınında durur ve tavuklar bıçağın yanına geldiği zaman Allah'ın adını zikreder ve kesim yapılır. Bu senaryoda da islâmi olma bakımından pek çok problemler mevcuttur.
İlk olarak, hayvanı kesecek olan kimse tarafından Allah'ın adının anılması şarttır. Ancak söz konusu senaryoda, bıçağın yanında duran kimse tavukla ilgili hiçbirşey yapacak durumda olmuyor. O makinayı çalıştırmadığı gibi, ne bıçağı döndürüyor ne de tavuğu bıçağa doğru hareket ettiriyor. O sadece hayvanı kesenin yanında fonksiyonsuz tek başına duran biri gibidir. Kesim olayı ile hiçbir ilişki söz konusu değildir. Bu kişinin Allah'ın adını andığını farzetsek bile, kesimi yapan makine Allahtan başka bir ismi anmış bir başkası gibidir. Bu durumda kesme işlemini kime yükleyeceğiz?
İkinci olarak, makinada kesilen binlerce hayvan söz konusudur. Bu durumda, her bir hayvan için ayrı ayrı Allah'ın adının anılması da imkansız olur. Tavuğa tesmiyede bulunacak kimse, bir an dahi gözünü makinadan ayırmaması gerekir, bir tanesinde dahi Allah'ın adını anmada başarısız olsa, bu kesilen hayvan haram olacaktır. Her bir hayvana Allah'ın adını anmak için makul olan bütün ölçüleri almış olsa bile, bu aslında kesilecek tavuk miktarının büyüklüğü karşısında imkansızdır.
Bu açıklamanın ışığında, ne makinayı çalıştırırken Allah'ın adının anılması, ne de her bir tavuğun bıçağın yanına geldiğinde Allah'ın adının anılması halinde makinalı kesime helâl demek çok zordur.
Bazıları iddia ediyor ki “islami olarak elle ve makinalı kesim arasında hiçbir fark yoktur.” Bu sebeple illa da elle kesim için ısrar etmeye gerek yoktur.
Ancak burada mesele elle kesim yada makine ile kesim de ğildir. Konu, geçerli bir kesim için itibar edilecek şartlarda şeriatın tatmin edilmesidir. Elle ve makine ile kesime bakmaksızın, eğer şartlar tatmin edici oluyorsa, hayvan tüketim için helâl olacaktır. Ancak bu şartlar tatmin etmezse, kesilen hayvanı haram kılmış olacaktır. Eğer bu şartlar tatmin edici değilse, elle kesim dahi olsa hayvan haram olacaktır. Bu durumda birinin ötekine üstünlüğü söz konusu değiltir.
Beynelminel tanınmış fakih, hukukçu MuftiŞeyh Muhammed Tagi Usmani, bu problem üzerinde, Arapça yazmış olduğu Ahkam-al Zaba'ih ve ingilizce olarak yazdığı Contemporary Fatawa adlı kitaplarında verdiği fetva şöyledir:
“ Bu problemin yegane çözümü, bir kişi yerine üç kişinin istihdam edildiği ve tavukların boğazının elle kesildiği çözümdür. Bunlar asılı olarak önlerine gelen tavukları alternatifli olarak kesebilirler. Makinanın hızını ne düşürmeye gerek vardır, ne de ihtiyaç olan üretim miktarını azaltmaya gerek vardır. Bu üç kişiden her biri, Allah'ın adını anarak tavukların boğazını sırayla kesecektir.
Bu usul, pek çok ülkede uygulanmakta ve bu memleketlerde kitle imalat ına asla zarar vermedi, aleythte bir etki meydana getirmedi. Bantta asılı olarak gelen tavukların kesim yerinde küpeşte kenarında duran üç kişi bu kesimi şeriata uygun olarak gerçekleştireceklerdir. Küpeşte şeklinde yapılacak platform yerine basamaklarla da aynı metod uygulanabilir. Sadece burada fazladan 2 veya 3 adet eleman istihdam edilecektir. Bu da büyük firmalar için asla bir problem oluşturmayacaktır. Eğer bu çözüm başarılırsa, elle mi makinalı mı tartışmasında ısrar etmeye gerek kalmaz.
Teklif ettiğim yolda, makinalı üretim usulünün tamamı aynen kalmakta sadece makinanın hızını düşürmeden boğazın kesilmesi işi elle yapılmaktadır. Tavuğun iç organlarının çıkarılması ve parçalanması işi de zaten başka bir yolu olmadığı için halen elle yapılmaktadır. Aynı usulün tavuğun boğazının kesilmesinde de uygulanmasından başka birşey teklif edilmemektedir."
Sonuçta, burada ne makinal ı kesimin gereksizli ği, ne de ona çok büyük ihtiyaç olduğu iddiaları söz konusu değildir. Maksadımız pek çok müslümanın sorguladığı, fabrikasyon kesim yapan büyün firmaların da bu konuya yeterince ilgi göstermemeleri sebebi ile çözüm aramak ve uygulanabilir bir çözüm bulmaktır. Bu ve yukarıda tasarlanmış diğer bütün delillerde verilmek istenen, gerekli şartların sağlanmadığı yerde tavukların makinalı kesiminin geçerli olmayacağı ancak tatmin ettiği taktirde, hayvanın tüketim için helâl olabileceği keyfiyetidir.
Son olarak, makine ile kesim olayı modern teknolojide hızlı bir gelişimin meydana getirdiği bir olgu olarak hatırlanmalıdır. Bu sebeple, islami hukukun klasik kökenlerine inildiğinde açık içtihatlar bulmanın imkansızlığı aşikardır. Bununla ilgili bir hüküm Kuran'dan, sünnetten ve islami hukukun eski çalışmalarından elde edilen ana hatlar ve genel prensiplerden çıkartılabilecektir. Bundan dolayı bu konuda farklı görüşler olabilir. Biz diğer görüşlere de saygılı olmalıyız.
Bu araştırmanın sonunda en temel ölçüler neler olmalıdır? Sorusunu cevaplayalım.
Bir Müslüman için bu konunun çok önemli olduğu hatırlanmalıdır. Diğer ibadetlerinin üzerinde bir tavır olduğundan, bir inanan için en önemli hususlardan birisi helal gıda tüketmesidir.
Allah(c.c.) buyuruyor:
“Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olanlardan yeyin. Şeytanın ayak izlerini takip etmeyin. Gerçek, o sizin apaçık bir düşmanınızd ır.” Bakara 168 Ebu Hureyre (r.a.) nakletti ki Resulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Şüphe yok ki Allah-u Teala Hazretleri paktır,ancak pak olanları kabul eder.Cenab-ı Hak, Peygamberlerine neyi emretti ise,müminlere de onu emretmiştir. Hak Teala, Peygamberlere: ‘ Ey Peygamberler,pak ve helal taamlardan yeyiniz.İyi ve hayırlı işler yapınız.’ Mümilere de: Ey müminler,verdiğimiz pak ve helal taamlardan yiyiniz.’ buyurmuştur.”
Sonra Resul-u Ekrem(sav) bununla ilgili olarak:
“Allah yolunda sefer yapmış,üstü başı tozlanmış bir adam,ellerini göklere uzatarak:’ Ya Rab,ya Rab!’ diye yalvarıyor.Halbuki onun yediği haram,içtiği haram,giydiği haram,gıdası haramdır.Böylesinin duası nasıl makbul olur?.”buyurmuştur.
Binanaleyh, yediğimiz gıdalar, bizim üzerimizde doğrudan bir tesire sahiptir. Bir Müslüman tarafından düşünülen ihtiyaçlar birinci derecede bir şeydir. Haram gıdalarla beslenen bir kimsenin duası da kabul olunmuyor. Bu sebeple, bir Müslüman, şüpheli olan şeylerden de kaçınmalıdır.
Şu da hatırlanmalıdır ki, haram olduğu kanıtlanmadıkça eşyanın aslı temizdir. Ancak ette durum farklıdır, helal olduğu kanıtlanıncaya kadar o et haram kabul edilir.
Bunun delili, Adi bin Harim (r.a.) dan rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
“Köpeğin senin için tuttuğu avı ye! Çünkü köpeğin avı yakalayıp tutması şer’i kesimdir.Eğer köpeğin avı yakalayıp öldürmüş ise kendi köpeğinin veya köpeklerinin yanında başka bir köpek de bulursan ve bu cihetle yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlikte avı yakalayıp öldürmüş olmasından endişelenirsen,bu halde avı yeme! Çünkü sen ava salıverirken çektiğin Besmele kendi köpeğine aittir,başka köpek için değil.”(Sahih-i Buhari.5486)
Bu hadis açıkça gösteriyor ki,bir hayvanın helal oluşunda şüphe varsa,onu yemek haram olur.Buradan anlaşılıyor ki, et helal olduğu kanıtlanıncaya kadar haram olarak kabul edilir.Eğer aslı helal olsa idi,Resulullah(sav),Adi ibn Hatim(ra)’a onu yemekten sakınmayı emretmezdi.
Böyle bir ifade,kadın erkek bütün müslüman bireyleri ,et tüketiminde güvenirlilik araştırması yapmaktan sorumlu tutmaktadır.
Ayrıca,bir kimse,iktidarı dahilinde araştırma yapması mümkün iken yapmadan haram eti yemişse,bilmeden bir günahı işlemiş olur.Ancak,işlediği haramın tesiri kalacaktır. Bu tesir,önceden ifade edildiği gibi,o kimsenin ibadetine,duasına ve genelde tüm hayatına zarar vermeye devam edecektir.
Allah(cc) bizi doğru yolda yürütsün,haramlardan ve şüpheli gıdalardan ve her türlü işten uzakta muhafaza buyursun.Amin
Allah eniyisini bilir.
alıntıdır.