Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bilen Var mı ? (1 Kullanıcı)

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Bilen Var mı ?

Allah dostları belaları, ibtilaları neredeyse bir mükafat olarak görür ve sürur ile karşılarlarmış, onlara özeniyorum. Allah dostu demek bile içimize neş’e veriyor.

Allah dostu olabilmek nasıl bir yeterlilik?

Yani acaba hangi kitapları okumak gerekiyor, acaba hangi zorluklardan geçmek, acaba hangi sevdalara düşmek, kaç kere tevbe etmek, kaç kere salavat getirmek gerekiyor? Bir Rabia tül Adeviyye, bir Hasen–el Basri, bir Bayezid–i Bestami olabilmek için kaç fırın ekmek yemek gerekli?

Evliya olabilmekle ekmek yemek arasında bir bağlantı olabilir mi gerçekten?

Karşımdaki duvarda bir hüzün var bugün. Sanki bir cenaze çıkmış evden, son yolculuğuna uğurlanan bir insanın ardından hissedilenler yabancı değil bana… ”Son yolculuk” ne güzel bir tamlama, geriye dönüş yok, son defa yolculuk yeşiller içinde ölü, sırlar içinde ölüm sen ne güzelsin! Ölüm sen ne garipsin, şimdi güneş renklerle batarken ölüm sen ne renksin? İmtihanlar aleminin sonu, en büyük imtihan son nefes, sanki bana uzak değilsin.

Memleket deyince ölüm aklıma gelir, ölüm deyince memleketim. İnsan bir Allah dostu olmadan ölmek istemiyor, zorluklara katlanabilmek için de oldukça güçlü olmak gerekiyor.

Ölümü istemek kolay, Allah dostu olabilmekse kolay değil. Biz zor olanı seçelim.

Allah dostu olabilmek için yine soruyorum hangi duyguları tatmış olmak, nefsin hangi arzularından vazgeçmiş olmak, kaç kere tevbe etmek, kaç kere tevhid etmek ve kaç kere ve ne kadar gözyaşı dökmek gerekli bilen var mı?

Allah’ım bizleri arındır, Senin dostluğuna layık olabilmeyi nasip eyle...
 

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,767
Tepki puanı
1,043
Puanları
163
Yaş
49
Konum
Gönlün olduğu yerde
esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu

esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu

Bilen Var mı ?

Allah dostları belaları, ibtilaları neredeyse bir mükafat olarak görür ve sürur ile karşılarlarmış, onlara özeniyorum. Allah dostu demek bile içimize neş’e veriyor.

Allah dostu olabilmek nasıl bir yeterlilik?

Yani acaba hangi kitapları okumak gerekiyor, acaba hangi zorluklardan geçmek, acaba hangi sevdalara düşmek, kaç kere tevbe etmek, kaç kere salavat getirmek gerekiyor? Bir Rabia tül Adeviyye, bir Hasen–el Basri, bir Bayezid–i Bestami olabilmek için kaç fırın ekmek yemek gerekli?

Evliya olabilmekle ekmek yemek arasında bir bağlantı olabilir mi gerçekten?

Karşımdaki duvarda bir hüzün var bugün. Sanki bir cenaze çıkmış evden, son yolculuğuna uğurlanan bir insanın ardından hissedilenler yabancı değil bana… ”Son yolculuk” ne güzel bir tamlama, geriye dönüş yok, son defa yolculuk yeşiller içinde ölü, sırlar içinde ölüm sen ne güzelsin! Ölüm sen ne garipsin, şimdi güneş renklerle batarken ölüm sen ne renksin? İmtihanlar aleminin sonu, en büyük imtihan son nefes, sanki bana uzak değilsin.

Memleket deyince ölüm aklıma gelir, ölüm deyince memleketim. İnsan bir Allah dostu olmadan ölmek istemiyor, zorluklara katlanabilmek için de oldukça güçlü olmak gerekiyor.

Ölümü istemek kolay, Allah dostu olabilmekse kolay değil. Biz zor olanı seçelim.

Allah dostu olabilmek için yine soruyorum hangi duyguları tatmış olmak, nefsin hangi arzularından vazgeçmiş olmak, kaç kere tevbe etmek, kaç kere tevhid etmek ve kaç kere ve ne kadar gözyaşı dökmek gerekli bilen var mı?

Allah’ım bizleri arındır, Senin dostluğuna layık olabilmeyi nasip eyle...

Değerli kardeşim


zaman zaman bu soruları kendime sorarım

ne yapsam erişemem gibi gelir,kendimi yetmez hissederim
Ne kadar çok olursa o kadar az gelir

Nerde onlar gibi olabilmek...

Bilemiyorum

Yazı inceden düşündürüyor


Selam ve dua ile Rabbime emanet olun
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Değerli kardeşim


zaman zaman bu soruları kendime sorarım

ne yapsam erişemem gibi gelir,kendimi yetmez hissederim
Ne kadar çok olursa o kadar az gelir

Nerde onlar gibi olabilmek...

Bilemiyorum

Yazı inceden düşündürüyor


Selam ve dua ile Rabbime emanet olun


Evet kardeşim yazı inceden düşündürüyor.
Siz de Selam ve dua ile kalın, Allah'a emanet olun.
 

nakışcı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
29
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Nasıl evliya olunur?

''Bilin ki Allah dostlarına hiçbir korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.
Onlar iman etmiş ve takvâya sarılmışlardır.'' (Yunus Sûresi)

ALLAH DOSTLARI için büyük bir müjde içeren bu âyetler, aynı zamanda, bizim alışageldiğimizden daha farklı bir “evliya” tanımı yapıyor.

“Allah dostları” olarak tercüme ettiğimiz sözcüğün âyetteki aslı “evliyaullah”tır. Evliya ise veli sözcüğünün çoğuludur ki, bu sözcüğün buradaki anlamına en yakın mânâyı “dost” kelimesi dile getiriyor. Böylece, evliya için “Allah dostları” tabirini kullanmakla hem âyetin anlamına yaklaşmış, hem de bizim “evliya”dan anlamamız gereken mânâyı ifade etmiş oluyoruz.

Evliya dendiği zaman bizim hayalimizde canlanan insanlar da Allah dostları tanımına girmekle beraber, onlar, bizim dikkatimizi çeken daha başka belirgin özelliklere sahiptir. Biz, evliyayı, daha ziyade, olağanüstü işler yapan insanlar olarak biliriz. Dillerde dolaşan evliya menkıbelerinin çoğunluğu da bu özellikler üzerinde vurgu yapan menkıbelerdir. O kadar ki, eğer bir insan evliyaullahtan ise, bizim anlayışımıza göre, o insanın birtakım kerametler göstermesi, olağanüstü beceriler sergilemesi gerekir; bunu yapmayanı biz de evliya saymakta zorlanırız.

Fakat bu, sonradan ortaya çıkmış ve zaman içinde yaygınlaşmış bir anlayıştır. Halk kitlelerinin olağanüstülüklere karşı bir meyli vardır. Allah’ın veli kullarına zaman zaman bağışladığı bazı olağanüstü haller de bu yüzden halkın dikkatini toplamış, sonunda evliya kavramı, keramet ile neredeyse özdeşleşecek duruma gelmiştir.

Kur’ân’ımız ise, bu âyetlerde, evliyayı daha farklı bir şekilde tanımlıyor ve onların “iman eden ve takvâya sarılan kimseler” olduklarını bildiriyor. Böylece, evliya olarak anılabilecek kimsede iki özellik arıyor:

(1) iman,

(2) takvâ.

Bu özelliklerden imanın ne olduğunu biliyoruz. Takvâya gelince:

Genel anlamıyla “korunmak, sakınmak” şeklinde tanımlayabileceğimiz bu sözcük, bir Kur’ân kavramı olarak, “Allah’ın buyruk ve yasaklarına karşı gelmekten kaçınmak, bu suretle kendi davranışlarının kötü sonuçlarından korunmak” anlamını ifade etmektedir.

Kur’ân’da takvâ sahiplerini tanımlayan âyetler de vardır. Bu âyetler, çeşitli seviyelerdeki takvâ mertebelerini ifade ederler. Meselâ Bakara Sûresinin 2-4. âyetleri takvâ sahiplerini “iman eden, namaz kılan ve zekât veren kimseler” olarak tanımlarken, Âl-i İmrân Sûresinin 133-135. âyetlerinde bu özelliklere şunlar da eklenmiştir:

- bollukta olduğu gibi darlıkta da Allah için harcamak,

- öfkesini yutmak,

- insanları bağışlamak,

- günahta ısrar etmeyip Allah’tan bağışlama istemek.

Daha başka âyetlerde, takvâ sahiplerinin bunlardan başka özellikleri de sayılmaktadır. Bu farklı tanımlar farklı takvâ mertebelerini, farklı takvâ mertebeleri de Allah dostlarının farklı mertebelerini ifade etmektedir. Namazını kılan, zekâtını veren kimse, Rabbinin emirlerine uymak suretiyle korunmuş, takvâya sarılmış bir kimsedir. Ama zekâtını verdikten başka, darlıkta da bağışlayabilen kimse bunun daha da ötesine geçmiş, daha üst seviyede bir takvâya erişmiş demektir. Buna bir de öfkesini yutmak, insanları bağışlamak gibi üstün ahlâk özelliklerini ekleyebilen kimsenin takvâsı ise, hiç şüphe yok ki, daha da üst bir seviyededir.

Takvâda mertebeler bulunduğuna göre, takvâ sahibi olmak anlamına gelen “evliyalıkta” da mertebelerin bulunması gerekir. Onun için, “Takvâya sarılsam ben de evliya olur muyum?” sorusuna verilecek cevap “Evet” olacaktır. Ancak bu, bizim de bir Abdülkadir Geylânî olduğumuz anlamına gelmez. İman eden ve Allah’ın buyruk ve yasaklarına elinden geldiğince uymaya çalışan kimse, elbette ki Allah’ın dostları arasındadır ve bu âyetin müjdesinden elbette bir paya sahiptir.

Bir filiz de, koca bir çınar ağacı da aynı mahiyete sahip olmakla birlikte, o mahiyetten eşit paya sahip değillerdir. Bir avuç deniz suyu ile koca bir deniz arasında da, mahiyet birliğiyle birlikte, pek büyük bir “mertebe” farkı vardır. İnsanın da eline geçecek olan kendi çalışmasının karşılığıdır; ne kadar çok çalışır ve takvâda ne kadar ileri giderse, Allah dostluğunda da o kadar yükselmiş olacaktır. Yalnız şu kadarını bilelim:

İman sahibi olduktan ve takvâdan da bir payımız bulunduktan sonra, âyetin tanımına göre, biz de Allah dostları arasındayız demektir.


İşte bu müjde, bize bu dostluğu daha da pekiştirmek ve daha ileri mertebelere erişmek için çalışmak şevkini kamçılamalıdır.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Nasıl evliya olunur?

''Bilin ki Allah dostlarına hiçbir korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.
Onlar iman etmiş ve takvâya sarılmışlardır.'' (Yunus Sûresi)

ALLAH DOSTLARI için büyük bir müjde içeren bu âyetler, aynı zamanda, bizim alışageldiğimizden daha farklı bir “evliya” tanımı yapıyor.

“Allah dostları” olarak tercüme ettiğimiz sözcüğün âyetteki aslı “evliyaullah”tır. Evliya ise veli sözcüğünün çoğuludur ki, bu sözcüğün buradaki anlamına en yakın mânâyı “dost” kelimesi dile getiriyor. Böylece, evliya için “Allah dostları” tabirini kullanmakla hem âyetin anlamına yaklaşmış, hem de bizim “evliya”dan anlamamız gereken mânâyı ifade etmiş oluyoruz.

Evliya dendiği zaman bizim hayalimizde canlanan insanlar da Allah dostları tanımına girmekle beraber, onlar, bizim dikkatimizi çeken daha başka belirgin özelliklere sahiptir. Biz, evliyayı, daha ziyade, olağanüstü işler yapan insanlar olarak biliriz. Dillerde dolaşan evliya menkıbelerinin çoğunluğu da bu özellikler üzerinde vurgu yapan menkıbelerdir. O kadar ki, eğer bir insan evliyaullahtan ise, bizim anlayışımıza göre, o insanın birtakım kerametler göstermesi, olağanüstü beceriler sergilemesi gerekir; bunu yapmayanı biz de evliya saymakta zorlanırız.

Fakat bu, sonradan ortaya çıkmış ve zaman içinde yaygınlaşmış bir anlayıştır. Halk kitlelerinin olağanüstülüklere karşı bir meyli vardır. Allah’ın veli kullarına zaman zaman bağışladığı bazı olağanüstü haller de bu yüzden halkın dikkatini toplamış, sonunda evliya kavramı, keramet ile neredeyse özdeşleşecek duruma gelmiştir.

Kur’ân’ımız ise, bu âyetlerde, evliyayı daha farklı bir şekilde tanımlıyor ve onların “iman eden ve takvâya sarılan kimseler” olduklarını bildiriyor. Böylece, evliya olarak anılabilecek kimsede iki özellik arıyor:

(1) iman,

(2) takvâ.

Bu özelliklerden imanın ne olduğunu biliyoruz. Takvâya gelince:

Genel anlamıyla “korunmak, sakınmak” şeklinde tanımlayabileceğimiz bu sözcük, bir Kur’ân kavramı olarak, “Allah’ın buyruk ve yasaklarına karşı gelmekten kaçınmak, bu suretle kendi davranışlarının kötü sonuçlarından korunmak” anlamını ifade etmektedir.

Kur’ân’da takvâ sahiplerini tanımlayan âyetler de vardır. Bu âyetler, çeşitli seviyelerdeki takvâ mertebelerini ifade ederler. Meselâ Bakara Sûresinin 2-4. âyetleri takvâ sahiplerini “iman eden, namaz kılan ve zekât veren kimseler” olarak tanımlarken, Âl-i İmrân Sûresinin 133-135. âyetlerinde bu özelliklere şunlar da eklenmiştir:

- bollukta olduğu gibi darlıkta da Allah için harcamak,

- öfkesini yutmak,

- insanları bağışlamak,

- günahta ısrar etmeyip Allah’tan bağışlama istemek.

Daha başka âyetlerde, takvâ sahiplerinin bunlardan başka özellikleri de sayılmaktadır. Bu farklı tanımlar farklı takvâ mertebelerini, farklı takvâ mertebeleri de Allah dostlarının farklı mertebelerini ifade etmektedir. Namazını kılan, zekâtını veren kimse, Rabbinin emirlerine uymak suretiyle korunmuş, takvâya sarılmış bir kimsedir. Ama zekâtını verdikten başka, darlıkta da bağışlayabilen kimse bunun daha da ötesine geçmiş, daha üst seviyede bir takvâya erişmiş demektir. Buna bir de öfkesini yutmak, insanları bağışlamak gibi üstün ahlâk özelliklerini ekleyebilen kimsenin takvâsı ise, hiç şüphe yok ki, daha da üst bir seviyededir.

Takvâda mertebeler bulunduğuna göre, takvâ sahibi olmak anlamına gelen “evliyalıkta” da mertebelerin bulunması gerekir. Onun için, “Takvâya sarılsam ben de evliya olur muyum?” sorusuna verilecek cevap “Evet” olacaktır. Ancak bu, bizim de bir Abdülkadir Geylânî olduğumuz anlamına gelmez. İman eden ve Allah’ın buyruk ve yasaklarına elinden geldiğince uymaya çalışan kimse, elbette ki Allah’ın dostları arasındadır ve bu âyetin müjdesinden elbette bir paya sahiptir.

Bir filiz de, koca bir çınar ağacı da aynı mahiyete sahip olmakla birlikte, o mahiyetten eşit paya sahip değillerdir. Bir avuç deniz suyu ile koca bir deniz arasında da, mahiyet birliğiyle birlikte, pek büyük bir “mertebe” farkı vardır. İnsanın da eline geçecek olan kendi çalışmasının karşılığıdır; ne kadar çok çalışır ve takvâda ne kadar ileri giderse, Allah dostluğunda da o kadar yükselmiş olacaktır. Yalnız şu kadarını bilelim:

İman sahibi olduktan ve takvâdan da bir payımız bulunduktan sonra, âyetin tanımına göre, biz de Allah dostları arasındayız demektir.


İşte bu müjde, bize bu dostluğu daha da pekiştirmek ve daha ileri mertebelere erişmek için çalışmak şevkini kamçılamalıdır.


Emeklerinize sağlık kardeşim, sağolun varolun,
Allah'a emanet olun, Selam ve dua ile kalın....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt